Yitik Bir Anı Mm-3_zps38d4803f
Yitik Bir Anı Mm-3_zps38d4803f
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  KapıKapı  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Yitik Bir Anı

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
Leon S. Dekker
Hava Perisi
Hava Perisi
Leon S. Dekker


Mesaj Sayısı : 264
Kayıt tarihi : 22/10/12
Yaş : 33

Yitik Bir Anı Empty
MesajKonu: Yitik Bir Anı   Yitik Bir Anı Icon_minitimePerş. Kas. 01 2012, 14:33

Gözlerini daha önce görmediği bir yerde açmıştı. Kim bilir yine neredeydi ya da kimin evinde. Bedeni uyuşmuştu sanki. Gerinmek için vücudunu hareket ettirdiğinde üzerindeki ağrılığı fark etti. Kollarını açarak iyicene gerindikten sonra üzerine atılmış bacağı kenara çekerek doğruldu. Oldukça geniş bir yatağın içinde bulunuyordu şu an. Başının hafif zonklaması yüzünden başını ovaladı kısa bir süre. Hareketinden rahatsız olan yatakta üç çıplak bedene baktı. Her biri sırayla uyku pozisyonunu değiştirmişti. Seksi kızlar… Gece o tam olarak hatırlamasa da yatağın, etrafa dağılan kıyafetlerin ve kızların hali göz önüne alındığında oldukça ateşli geçmiş olmalıydı. Yataktan kalkarak ortaya dağılmış olan gömleğini ve pantolonunu eline alıp banyoyu aramaya başladı. Arayışı fazla uzun sürmemişti. Odanın içinde kapısı açık bir vaziyette banyo karşısında duruyordu. Ama banyonun hali pekte kullanılmaya müsait sayılmazdı. Banyo en az oda kadar darmadağınıktı. Ayağına takılan her şeyi ayağıyla iteleyerek rahatlatıcı bir duş aldığında hatırlamadığını sandığı her an gözünün önünde canlanmaya başlamıştı. O kadar anının içinde en belirgin olan anısı Rose’du. Onunla karşılaşmaları düşündüğünden biraz daha kötü geçmişti. Rose hala ona kızgındı ve haklıydı. Yine de hala Rose’u etkilediğinin farkında olması üzerine ukala bir tavır takınmasına neden olmuştu. O lanet peri ortaya çıkmasa o tatlı dudakların tadına bakacaktı. Yanağını öperken teninin tadını almıştı. Şeker gibiydi, çok tatlı. Kim bilir dudakları nasıldı diye düşünmesine yol açacak derecede sevmişti bu tadı. Tenine değen her su damlasıyla zihni daha da berraklaşmıştı. O peri ile yaptığı savaş. Rose her hangi sümsük bir peri ile birlikte olsa onu elde etmesi kolay olabilirdi. Ama Phin denen peri sıradan bir periye benzemiyordu. Üstelik değişmiş Rose’u etkileyebilmiş olması. Ama sonuç olarak onları yalnız bırakmıştı. İki sevgiliyi baş başa… Sonrasında kendini attığı ilk barda onca içki şişesini devirdikten sonra üç fıstıkla ayrılmıştı. Diğer bütün erkeklerin imrenerek baktığı bir şekilde… Gece gerçekleşmiş her bir detayı hatırlıyordu artık. Kafasının içinde Rose’un hayali ile kızlardan tatmin olmuştu. Elbette kızlar bu durumdan habersiz sadece aldıkları zevke odaklanmışlardı. Her birinin ne derece memnun olduklarını ise ona söyledikleri bir sürü süslü kelimeden anlamıştı.

Duşla işi bittiğinde kıyafetlerini üzerine geçirip kızlara haber dahi vermeden evden çıkmıştı. Hemen eve gitmeliydi. Rose ile ilgili özel planı için hala vakti olsa da her şeyin mükemmel olmasını istiyordu. Onu tekrar göreceği an sadece iki gün uzaktaydı. Evine gider gitmez o gün için bir şeyler hazırladı. İlk iş olarak Rose için bu kadar önemli olanı kontrol etmek için evin gizli bölümüne gitmek olmuştu. Kutu hala yerinde duruyordu. O gün için özenle paketlenmişti. Şimdi ise sadece beklemesi gerekiyordu.

Sonunda o gün gelmişti. Bugün Rose için önemli ve hüzün dolu bir gündü. Annesinin doğum günü… Birlikte çalıştıkları zamanlar gözünün önüne gelmişti. İçindeki tüm o karanlık kısma rağmen hala annesi ile bir çocuğunu gördüğünde yüzü hüzünle dolabiliyordu. Onun yüzündeki hüznü her gördüğünde keşke o gün yanında olsaydım diye düşünüyordu. Ailesini korumak için her yolu denerdi. Rose onun için çok önemliydi. Onun küçük cici perisi. Mezarlığa gitmek için evinden ayrıldı. Rose her sene yaptığı gibi annesinin doğum günü mezarı başında kutlayacaktı. Emindi yine ağlayacaktı ama bu kutuyu gördüğünde mutlu olacağını biliyordu. Bunu eline geçirmek için çok uğraşmıştı ama o buna değerdi. Mezarlığa geldiğinde Rose’un annesinin mezarına bakan bir ağacın arkasına gizlendi. Peri kızının gelişini bekliyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Rosemary Ruby Silent
Su Perisi
Su Perisi
Rosemary Ruby Silent


Mesaj Sayısı : 261
Kayıt tarihi : 01/06/12
Yaş : 31
Lakap : Peri kızı

Yitik Bir Anı Empty
MesajKonu: Geri: Yitik Bir Anı   Yitik Bir Anı Icon_minitimeCuma Kas. 02 2012, 19:40

İstediği her şeye sahip mutlu biri gibi hissediyordu kendini. Ama bugün her şeye rağmen içinde bir hüzün vardı. Kalbinde bir gram bile eksilmeden hala durmakta olan özlem duygusu kendini hiç olmadığı kadar öne çıkarmıştı. Ailesini çok özlemişti, onlarla yaşadığı her bir anı altın değerindeydi. İçindeki öfke hala dinmemişti. Ailesini ondan alan kişilere karşı olan nefreti onlara yaptığı işkencelere rağmen hala tazeydi. O gün yaşamasının tek nedeni annesinin ona yaptığı büyüydü. Bu büyü yerine kendini korumaya çalışsaydı belki şu an hayatta olabilecekti. Ama o kızını Rose'u korumak istemişti. En çokta bu yüzden hayatı onun için önemliydi. Annesi onun hayatta kalması için kendini feda etmişti. Sırf bu nedenle başına gelen her şeye rağmen, tüm yaptıklarına rağmen yaşamakta onun bir amacı olmuştu. Nathan ile de bu yüzden takılmıştı. Nathan kalbini ilk açtığı erke o olmalıydı. Aslında ilk erkek demek yanlış olabilirdi. Sadece o başına gelmiş her felaketi, yapmayı planladığı her şeyi dile getirmeyi başabildiği ilk kişiydi. Sonraki günler, onunla yaptığı her şeyle Nathan'a biraz daha fazla bağlanmıştı. Şimdi düşünüyordu da bir kaç gün evvel karşılaştıklarını zamanı. Ona hala ne kadar bağlı olduğunu bir kez daha fark etmişti. Bu onu rahatsız ediyordu, rahatsızlığın en büyük nedeni ise Phin'in varlığıydı. Ona delicesine aşıktı. Ama Nathan'ın niyetini bilmediği için ona da bir şey olur diye endişeleniyordu ya da aralarındaki ilişkiye. Ondan ayrı olmak istemiyordu. Zaten sırf bu yüzden onunla birlikte yaşamaya bile başlamıştı. Ama bugün teyzesi ile kalmayı tercih etmişti. Phin bunu altındaki nedeni öğrenmesi ile anlayışla karşılaşmıştı. Zaten sadece tek bir gecelikti bu durum. bir sonraki gün yarın Phin'in dairesine geri dönecekti.

Teyzesi ile akşam yemekleri hiç olmadığı kadar sessiz geçmişti. Ona iyi geceler diyerek odasına çıktı ve aklındaki bir kaç hazırlığı planlamaya başladı. Yarın annesinin doğum günüydü. Tüm çocuklar annelerinin doğum günlerinden onlara hediyeler ve ardından bir dilim pasta vererek kutlarlardı. O ise her sene yaptığı gibi annesinin mezarının başına giderek ona en güzel çiçekleri verecekti ve elbette ki dua edecekti. Her seferinden ağlamamak için kendine söz verse de bunu hiç bir zaman tutmayı başaramamıştı. Yarında diğer günlerden farklı olmayacaktı her halde.
...
Ertesi gün erkenden kalkarak üzerine koyu renk bir kot ve koyu renk bir tişört giyerek evden ayrıldı. Kollarında annesine vereceği çiçekleri taşıyordu. Arabasına binerek mezarlığa doğru yola çıktı. Oraya vardığında çoktan solmuş olan çiçekleri mezarın üzerinden temizleyerek toprağı gücünü kullanarak suladı ve ardından taze çiçekleri yerleştirmeye başladı. Annesinin en sevdiği çiçekleri yerleştirmeye başladı önce beyaz zambakları. Sonrasında gülleri ve laleleri. Bir çiçek bahçesi gibi mezarlığı süslerken artık kendini tutmayarak ağlamaya başlamıştı.

"Seni çok özledim, anne"

Kelimeler boğazında düğümlenmişti sanki. Daha fazla şey söylemek istiyordu ama konuşamıyordu. Mezarın yanına diz çöküp ağlamaya devam ettiğinde omzunda eli hissederek ayağa kalktı. Buraya son geldiğinde Daniel pisliği tarafından kaçırılmıştı. O yüzden ani bir refleksle arkasını döndü. Karşısında ise Nathan vardı. Boş gözlerle ona bakmaya başladı.

"Nathan burada ne işin var?"

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Leon S. Dekker
Hava Perisi
Hava Perisi
Leon S. Dekker


Mesaj Sayısı : 264
Kayıt tarihi : 22/10/12
Yaş : 33

Yitik Bir Anı Empty
MesajKonu: Geri: Yitik Bir Anı   Yitik Bir Anı Icon_minitimePaz Kas. 04 2012, 04:13

Bekleyişinin ne kadar süreceğini umursamadan bulunduğu ağacın arkasında hareketsiz bir şekilde bekliyordu. Saat erken olduğu için ortalıkta hiç kimseler yoktu. Sadece girişte mezar bekçisi ile karşılaşmıştı, hepsi o kadar. Zaten adam da onun sıradan bir insan olduğunu düşünerek dikkat dahi etmemişti. Üzerindeki kıyafeti, tavırları mezarı ziyarete gelecek her hangi birinden farksızdı. Elbette kendi içindeki planı bunlardan tamamen farklıydı. Meleğini görmek istiyordu bir an önce ve elbette onu mutlu görmek. Bugün meleği kendi hakkında hiç bilmediği bir şeyi öğrenecekti, onun ismini. Rose ile tanıştığında neden böyle bir girişim içinde bulunduğunu anlamıştı. Sahi ismi ile ilgili gerçeği ondan neden gizlemişti. Aslında tam olarak bu bir gizem sayılmazdı. Sonuçta ortada gizlenen bir durum yoktu, ona herkes Nathan diyordu. Ailesinden gizli ve uzak takılmaya başladığında adından ve soy adından vazgeçmişti. Kendine bir isim aramıştı ve hiç düşünmeksizin aklına gelen ilk ismi kullanmaya başlamıştı. Çok geçmeden ise bu isimle ün kazanmıştı. Bu da geri dönüşü kendi ismine dönüşe en büyük engel olmuştu. Şimdi ise ismi geri dönmüştü, Leon. Aslında bu ismi kullandığı takma isimden daha korkunçtu. Ailesi geleceği görmüşlerdi sanki ve ona bu ismi vermişlerdi. O vazgeçene dek de adı onun hep yanında olmuştu. Eskiye dönmek tuhaf bir durumdu. Ama aynı zamanda gerekli olandı.

Rose'un karşılaşmalarında söyledikleri kulaklarında yankılandı. Ona yaşaması için şaşırması gerektiğini söylemişti. Onu yalnız bıraktığı zaman durumun uzaktan nasıl göründüğünün farkındaydı. O ortağını ortada bırakmış bir haindi. Ama asıl durum bundan çok farklıydı. O gün Rose ile birlikte olsaydı asıl o zaman peri kızının hayatı tehlikeye girecekti. Onun bilmeyip Leon'un bildiği bir gerçek vardı. O da bu sefer gerçekten büyük bir belanın içine düştükleriydi. Boylarından çok büyük bir işe karışmışlardı ve işin ucu belalı bir cadıya kadar uzanmıştı. Sıradan bir cadı sorun olmazdı, ama kökenler ile ilişkileri olan cadılar gerçekten tehlikeliydiler. O gün yapılan küçük bir anlaşma cici perisinden vazgeçmesine neden olmuştu ama aynı zamanda onu hayatta tutacak olandı. Ne olursa olsun ona bir söz vermişti. Annesi ile ilgili anlattığı o hikaye hep aklının bir köşesinde yer etmişti. Annesi kızının yaşaması için kendi hayatından vazgeçmişti. Rose bu verilen hayatı intikam ateşi ile geçirecek olsa da her şekilde yaşayarak geçirmekte kararlıydı. İşte o zaman Leon bir söz vermişti, onun hayatını koruyacaktı ve bunu yapmıştı da. Rose ise bunların hiç birini bilmiyordu...

Eski anıları gözlerinin önünden geçerken esen rüzgarın burnuna ulaştırdığı koku ile iç çekerek dudaklarından tek bir kelime çıktı. "Rose". Kokusu sarhoş ediciydi. Ona koşmamak için kendini zor tutuyordu ama bir süre onun üzüntüsünü kendi içinde yaşamasına izin verdi. Ama ağlamasını görmek can sıkıcıydı onu ağlarken görmekten nefret ediyordu. Onun yanına ilerleyerek eliyle omzuna dokundu. Rose'un bir anlık korkusuna anlam verememişti, çünkü bu ona farklı gelmişti. Bu birine aniden birinin dokunuşu ile irkilmekten farklıydı çünkü. Sanki çok eski bir korkusunu ortaya çıkarmış gibiydi. Buna odaklanmışken peri kızının sesi onu kendisine odaklar hale getirdi. Onun önüne geçerek Rose'u omuzlarından kavrayıp ayağa kaldırdı. Birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlardı. Elini Rose'un yanağına koyarak akan göz yaşlarını sildi.

"Seni ağlarken görmekten nefret ediyorum, meleğim. Burada ne işim olabilir. Elbette seni görmeye geldim. Annenin doğum günü nedeniyle burada olacağını biliyordum. Şimdi lütfen ağlama"

Cebindeki süslü kutuyu çıkarmak için gözlerini peri kızının gözlerinden uzaklaştırdı. Kutuyu elinin arasına aldı Rose'a uzatmadan önce konuşmaya başladı.

"Çok fazla şey oldu meleğim. Bana kızgın olduğunu biliyorum sana anlatmam gereken çok fazla şey var. O gün seni yarı yolda falan bırakmadım... Aslında söz verdiğim gibi hayatını kurtarmaya çalışıyordum ve bana artık Nathan deme gerçek adım Leon. Nathan sadece ailemin isminden uzaklaşıp kullanmaya başladığım bir isimdi hepsi bu. Ama artık gerçeği öğrendin... Her neyse... Buraya gelmekte ki asıl amacıma dönelim seni görmeliydim çünkü bende olduğunu söylediğim ve fedakarlık istediğim emaneti sana getirdim."

Rose'un gözlerinin içine bakarken adeta kaybolmuştu Leon. Gözleri hala yaşlıydı, güzel peri kızının boşta kalan eliyle, onun yaşlarını sildi tekrar sonra ise elini yere indirerek yumruk yaptı. Ailesinin ölümüne neden olan perileri tekrar tekrar öldürmek istiyordu. Derin bir nefes alarak kutuyu Rose'a uzattı.

"Bunu almak için fedakarlık yapmana gerek yok. Sadece tek bir söz versen yeter artık ağlamak yok o senin."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Rosemary Ruby Silent
Su Perisi
Su Perisi
Rosemary Ruby Silent


Mesaj Sayısı : 261
Kayıt tarihi : 01/06/12
Yaş : 31
Lakap : Peri kızı

Yitik Bir Anı Empty
MesajKonu: Geri: Yitik Bir Anı   Yitik Bir Anı Icon_minitimePaz Kas. 04 2012, 04:22

Omzunda hissettiği el ile gerçekten korkmuştu. O korkak bir kız değildi elbette. Korkmuştu, çünkü korkması için gereken her şeyi ailesinin ölüm yıl dönümlerinde yaşamıştı. Ailesini düşünmek onun en azyıf olduğu anlardan biriydi. Sırf bu nedenle Daniel denen pisliğe çok kolay hedef olmuştu, ağlarken. O pisliğin öldüğünü bilmek bile korkusuna engel olmamıştı. Aniden arkasına döndüğünde ise Nathan karşısında duruyordu. Onu görmek garip bir şekilde rahatlatıcı gelse de içindeki korku ile ona birden oldukça sert tepki vermişti. Aslında vermek istemediği bir tepkiydi bu. Ona kızsa da sinirlense de içinde hep ona daha farklı davranmak isteyen bir Ruby vardı. Bu yanına engel olamıyordu. Ondan nefret ediyor olsa da aynı anda seviyordu da. Bu da ilişkilerini garip bir yere sürüklüyordu. Omuzlarını kavrayan eller ile ayağa kalkarak onun gözlerinin içine bakmaya başladı. Hala bir cevap vermemişti, onun burada ne işi vardı. Birden yanağında onun elini hissetmek içinde garip bir kıpırtı oluşturdu. Kalbi deli gibi çarpıyordu. İşte yine aynı şey oluyordu. Nathan, onun ne yaptığını bilmiyordu. Tek bildiği ona doğru çekiliyor olduğuydu. Onunla birlikte olmaması için önünde yüzlerce neden vardı, ama kendine engel olamıyordu. Hala ağlıyordu. Yanakları ıslanırken Nathan'ın dokunuşları göz yaşlarını yanaklarından uzaklaşıyordu. Konuşmaya başladığında sesi adeta ruhuna işliyordu. Annesinin doğum gününü hala hatırlıyor olmasına şaşırmıştı. Onu hep saha da katil ruhlu kişiliği ile aklında tutmuştu. Ama Nathan tüm bunların dışında aynı zamanda ona değer verdiğini yüzlerce kez kanıtlamıştı da. Derin bir nefes alarak ve ağlamamaya çalışarak konuşmaya başladı.

"Eskisi gibi konuşuyorsun Nathan. Sen her zaman ağlıyor olmamdan nefret ettin. Onca zamandan sonra bugünü hatırlaman çok güzel..."

Konuşmasına devam edecekken bir anda sustu. Neden güzel demişti ki sanki. Bu durumdan çok mutlu olmuş gibi görünmek istemiyordu ama lanet olsun ki mutluydu. Onun varlığı bu yerde ona güç veriyordu, eskiden olduğu gibi. Doğum günü ve ölüm yı ldönümlerinde mezar başına gelirken her zaman Nathan yanında olurdu. Birlikte dua ederler ve toprağa çiçekleri yerleştirmişlerdi. Her seferinde Nathan ağlamaması için bir yol bulurdu. Bu konuda her zaman çok başarılıydı. İçindeki Ruby durumun yine aynı olduğunu söylüyordu. Ama bakışları çok farklıydı. Kesinlikle eskisi gibi değildi. Tekrar konuşmaya başladığında onu daha dikkatli dinlemeye başladı. Kurduğu ikinci cümlede onu ilk gördüğü andaki tepkisi gelmişti gözünün önüne. Ona sitem dolu bakışlar atmış ve yaşamayı ne kadar kafaya taktığını bildiği halde onu terk etmekle suçlamıştı. Aslında bunu suçlama olarak görmüyordu, gerçeğin bu olduğuna emindi. Şimdi ise içinde bir şüphe oluşmuştu. Konuşmanın devamı ise şaşkınlık yaratmıştı. Leon, onun gerçek adının bu olduğunu söylüyordu ve yokluğunun onun hayatını kurtarmaya çalışmak. Duyduklarına inanmalı mıydı? Bilmiyordu. Bir yanı bunu aptallık olarak görüyor diğer yanı ise kabul etmeye hazırlanıyordu. Vermeyi planladığı şey her ne ise oldukça merak uyandırıcıydı. Bir kaç saniyeliğine düşününce bir anda ağzından onun yeni ismi çıktı, bir fısıltı şeklinde. Daha doğrusu eski ismi ama onun yeni duyduğu.

"Leon".

Düşününce ona Leon demek Nathan demekten daha bir güzel gelmişti. Ona uzattığı kutuya dikkatle baktı. İçinde ne olduğunu merak etmişti hem de çok. Kutuyu eline alırken Leon yine o en etkileyici sesiyle konuştu. Kutuyu açmaya başlamadan önce onun gözlerinin içine baktı. Yanaklarını elleriyle son kez sildikten sonra ağlamayı bırakmıştı.

"Peki söz veriyorum. Artık ağlamak yok."

Sonrasında hızla kutuya sarılı paketi yırttı. Kutunun kapağını açtığında bir anlığına duraksadı. Resmen donup kalmıştı. Böyle bir şeyin kutunun içinden çıkmasını beklemiyordu. Madalyon, onu süsleyen zümrüt taşları ile göz alıcı bir şekilde gözlerinin önünde duruyordu. Bu her hangi bir madalyon değildi elbet. Onu bu kadar etkilemesinin nedeni bunu ölene dek annesinin boynunda görmüş olmasıydı. Madalyon, Morgan aile ambleminin üzerinde olduğu oldukça değerli bir şeydi. Annesinin anlattığına göre evlendikleri gün babası onu düğün hediyesi olarak boynuna takmıştı. O günden sonra ise onu asla boynundan çıkarmamıştı. Elbette o periler ailesini tuzağa düşürdüğünde bu değerli madalyonu ondan almışlardı. Onu her yerde aramış ama bulamamıştı. Şimdi ise ellerinin arasındaydı. Birden içi büyük bir mutlulukla dolmuştu. Ailesinden ona neredeyse hiç bir şey kalmamıştı. Ama şimdi bu madalyon ailesini hep yanında hissetmesini sağlayabilirdi. Bir an bile düşünmeden mutlu bir ifadeyle Leon'a sarıldı. Ona sıkıca sarılmış bir şekilde kendine bastrıyordu.

"Çok teşekkür ederim Leon. Ne diyeceğimi bilemiyorum, bunu... Bunu bulmayı nasıl başardın?"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Leon S. Dekker
Hava Perisi
Hava Perisi
Leon S. Dekker


Mesaj Sayısı : 264
Kayıt tarihi : 22/10/12
Yaş : 33

Yitik Bir Anı Empty
MesajKonu: Geri: Yitik Bir Anı   Yitik Bir Anı Icon_minitimePaz Kas. 04 2012, 20:17

Peri kızının dudaklarından adını duymak çok hoşuna gitmişti. Çünkü ona Nathan dediği şekilde seslenmemişti. Bir şeyler değişmişti sanki. Belki de o adı kullandığı adından daha çok sevmişti ya da onu daha fazla yansıttığı düşünüyordu. Durum ne olursa olsun, Leon, Rose'un dudaklarından kendi ismini duyarken o tatlı dudakları izlemekten keyif almıştı. Peri kızı kutuyu dikkatle incelerken onu izliyordu. Aklından neler geçtiğini anlamaya çalışıyor gibiydi. İçindekini, gördüğü anda ne kadar mutlu olacağını hayal ediyordu. Aksi olacağını düşünmüyordu. Ailesine bu kadar bağlı biri aile yadigarını gördüğünde mutsuz olamazdı. Ona söz verdiğini gördüğünde gülümseyerek elindeki kutuyu ona uzattı. Oldukça meraklı bir şekilde kutuyu açmaya başlamıştı. Hala küçük bir kız gibiydi onun küçük meleği. Ama aslında oldukça seksi bir bayana dönüşmüştü. Bu da onu arzulamasını sağlıyordu. Leon, meleğini her zaman sevmişti. Hala da seviyordu. Yatağa attığı onca kıza rağmen bir yanı hep Rose için yanıp tutuşmuştu. Onu o zamanlar oldukça kolayca elde edebilirdi, ama bunu yapmak istememişti. Bunun ona haksızlık olabileceğini düşünüyordu nedense. Hayatlarında çok fazla tehlike ve aslında olmaması gereken yalanlar vardı. Onu hep iyi biriyle hayal etmişti, kendi içindeki tüm karanlığa rağmen. Şimdi ise pişmandı. Phin denen perinin onun sevgilisi olduğunu öğrendiği anda pişmanlığı daha da artmıştı.

Rose uğraşları sonucu kutuyu açmayı başardığında tüm dikkatini peri kızına vermişti. Bakışlarındaki donukluğun nedeni sadece şaşkınlık olmalıydı. Sonrasında geriye sadece mutluluk kalacaktı, biliyordu. Sadece gördüklerine inanması biraz zamanını alacaktı. Nitekim gördüklerinden emin olduğunda gözlerindeki mutluluk her şeye değerdi. Yine başarmıştı onu böyle bir zamanda mutlu etmeyi. Peri kızının içine sığmaz mutluluğu kendisini Leon'un kollarına atmasını sağlamıştı. Leon hiç düşünmeksizin Rose'a sıkı sıkı sarıldı, kokusunu içine çekti; Baştan çıkarıcı kokusunu... Ona bu kadar yakın olmak içinde ona ait her şeyi uyandırmıştı. Rose onu kendine daha fazla bastırdığında neredeyse kendini kaybedecekti. Kulaklarında duyduğu ses ile kendine hakim olmayı başardı.

"Onu bulmak kabul ediyorum zor oldu. Ama benim tatlı meleğimin mutluluğu her şeye değer"

Konuşması bittiğinde bir anda çevreye sessizlik hakim olmuştu. Leon bu madalyon için çok fazla uğraşmıştı aslında. Üstelik onu bir cadıdan aldığı düşünülürse hem de aralarında anlaşma olan bir cadıdan. Rose'un hayatı için anlaşma yaptığı lanet cadıdan almıştı madalyonu. Elbette bunun için biraz daha fazla fedakarlık yapması gerekmişti. Buralardan uzak kaldığı zamanda yapmaktan en çok nefret ettiği şeyi yapmıştı, bir cadının himayesi altına girmek. Elbette tam olarak damgalı bir köle peri olmamıştı. Ama onun işleri yapmıştı, gerçi zevkte almıştı. aklı ise hep Rose'da kalmıştı. Onun neler yaptığı düşünerek geçmişti günleri, en çokta onu tekrar göreceği günü düşünerek kendini teselli etmişti. Unutması gereken anılar topluluğu onu içine çekerken Rose'un hareketi ile kendine geldi. Peri kızı hala kollarının arasındaydı. Tekrar derin bir nefes aldı. Kokusu bir uyuşturucu gibi bedenini ele geçiriyordu. Rose'u hafifçe kendinden uzaklaştırdı, ama kollarının arasından ayrılmasına izin vermedi. Gözlerinin içine bakarak saçlarını okşadı.

"Seni çok özledim Rose hem de çok fazla"

Sözlerinin bitiminde başını sıkıca kavrayarak onu kendine çekti. Dudaklarına oldukça hafif ve masum bir şekilde kendi dudaklarını değdirdi. Bir eli yavaşça Rose'un yanağını okşuyordu. Usul usul hafif dokunuşlara devam ederken Rose'un durumunu gözden geçirmeye çalıştı. Sonra ise onu öpmeye başladı. Daha ilk anda tadı onu deli etmeye etmişti. Aç bir kurt gibi onu yemek istercesine öpüyor ve kendine bastırırken elleri arasından kurtulmasına izin vermiyordu.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Rosemary Ruby Silent
Su Perisi
Su Perisi
Rosemary Ruby Silent


Mesaj Sayısı : 261
Kayıt tarihi : 01/06/12
Yaş : 31
Lakap : Peri kızı

Yitik Bir Anı Empty
MesajKonu: Geri: Yitik Bir Anı   Yitik Bir Anı Icon_minitimePtsi Kas. 05 2012, 21:14

Hala inanamıyordu, madalyonu elinde tutuyor olduğuna. Gözlerini sımsıkı kapatıp açtı ve eline tekrar baktı. Madalyon hala ellerinin arasındaydı, kaybolmamıştı. Bu bir rüya değildi dimi, öyle olmamasını umut ediyordu. Sırf bunu düşünerek Leon'a daha sıkı sarıldı. Kokusunu içine çekti, gerçekten var olduklarını hissetmek ister gibiydi, gözleri ise madalyondan bir an olsun ayrılmıyordu. Madalyonun varlığı ailesinin yanı başında olduğunu hissettiriyordu. Öyle tatlı bir duyguydu ki sanki annesi yanı başında madalyonu boynuna takmış ona bakıyordu. Zümrüt taşları ile süslü madalyon ışıldarken annesi küçük kızına en tatlı gülümsemesi ile bakıyordu. Mutluluğunu tarif edecek kelimeleri bulmakta zorlanıyordu. Leon'un yıllar sonra karşısına çıkışı ile ilgili bir sürü felaket senaryosu oluşturmuştu. Kötü şeyler olacağını düşünmüş ve korkmuştu, tekrar Ruby olmaktan korkmuştu. Ama şimdi onun yanında olmasından son derece memnundu. Kimsenin yapamayacağı bir şeyi yapmıştı. Ona ailesi için en değerli eşyayı getirmişti. Parasal olarak ne kadar değerli olduğunu bilmiyordu elbette Rose. Zaten onun için önemli olan madalyonun manevi değeriydi ve ona kavuşmasını sağlayan kişi olmuştu Leon. Onu gerçekten mutlu etmeyi başarmıştı. Zaten işin gerçeği babasından sonra onu mutlu etmeyi başaran ikinci erkekti, Leon. Tabi bunlar Phin hayatına girmeden önce olan şeylerdi. Phin... O aklına gelir gelmez içinde durduğu durumun farkına yeni varmıştı. Leon'a sarılıyordu, sarılmak değilde onu kendine çok fazla bastırdığını yeni fark ediyordu. Çok fazla yakınlaşmışlardı birbirlerine ve bu iyi değildi. Ondan uzaklaşması gerekiyordu, hemde bir an önce. Ama lanet durum yine ortaya çıkmıştı, ona çekiliyordu. Karşı koyması gerektiğini bildiği halde bunu yapmakta gerçekten zorlanıyordu. Derin bir nefes aldı, kokusunu bir anda içinde hissetmek garip gelmişti aynı zaman da iyi de gelmişti. Kafasını toplamaya çalıştığı bir anda Leon'u dinlemeye başladı. Onun kelimelerine odaklanırken yapmaya çalıştığı şey kolaylaşmıştı. Önce ona sarılışını gevşetti, hemen ardından ise sarılıyor olmalarına rağmen aralarına mesafe koymayı başarmıştı.

"Tekrar teşekkür ederim Leon emin ol beni mutlu ettin. Zaten bunun farkındasındır"

Konuşması bittiğinde onun söylediklerini tekrar düşündü. Bir anlık kafa karışıklığı ile ağzından bu kelimeler çıkmıştı. Ama şimdi düşündüğünde ilk takıldığı nokta şu olmuştu; Leon ne zamandan beri bir işin zor olduğunu dile getiriyordu. Ona göre her iş yeterince basitti. Üstelik onun planladığı şekilde davranıldığı sürece üstesinden gelemeyeceği hiç bir şey yoktu. Onu tanıdığı zaman en çok bu özelliğinden etkilenmişti. Kendine olan öz güveni kızların onu çepeçevre sarmasının en büyük nedeniydi, zaten. O zamanlara dahil hatırladığı bir şey daha bir anda gün yüzüne çıkmıştı. Hiç bir zaman onun diğer kızlar ile birlikte olmasına ses çıkarmamıştı. Ama nedense birden aslında içten içe onu kıskandığı zamanları hatırladı. Evet onu abi olarak görmüştü ama onu başkası ile paylaşmak onu deli ediyordu. Gerçi kızlar hiç bir zaman kalıcı olmuyordu, bu da onu memnun ediyordu. Bir anda oluşmuş sessizliğin içinde bu sarılma işine artık nokta koymasının vaktinin geldiğini düşünerek kendini geriye doğru çekti. Leon'un kolları arasından sıyrılmak o kadar kolay olmamıştı, ne yazık ki. Hala kolları arasındaydı ama aralarındaki mesafe biraz daha açıldığından göz göze gelmişlerdi. Gözlerinin içinde gördüğü şey nefes almasını bir anlığına unutturmuştu. Orada tutku görünüyordu, hemde oldukça net bir şekilde. Bunun iyi olmadığını biliyordu. İçinden bir ses oradan hemen uzaklaş diyordu, ama diğer yanı kalması için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Leon saçlarını okşarken sessizce bekledi ardından söylediklerine kulak vermişti.

"Bende seni..."

Sözlerine karşılık söylemeye çalıştığı cümle yarım kalmıştı. Leon başını kavrayarak onu kendine doğru çekmişti. Birbirlerine çok yakındılar, onun nefesini yüzünde hissediyordu, Rose. Gözlerini sımsıkı kapattığı anda dudaklarında Leon'un dudaklarını hissetti. Hafifçe dudaklarına sürtünüyor, sanki onun ne tepki vereceğini tartıyordu. Tepkisi aslında belliydi elbette, gitmeliydi. Ondan uzaklaşmalıydı, ama olmuyordu. Bedeni kas katı kesilmiş bir şekilde duruyordu. Onu öpmeye başladığı ilk anda tatlı dokunuşu yok olmuştu. Sanki ona açmış gibi delicesine öpmeye başlamıştı, Leon ve onu sıkıca kavramıştı. Dudaklarının tadı istemiyor olsa da Rose'u etkilemişti. Farkında bile olmadan bu öpücüğe karşılık vermeye başladı. Geçen her saniye öpücük daha tatlı gelmişti, Ruby sanki uzun zamandır bu anı beklemişti. Sonra birden kalbi devreye girdi. Şu an yaptığı tek şey sevdiği erkeği aldatmaktı. Bu işe bir son vermeliydi hem de hemen ve daha da önemlisi onun etkisi altına girmeyi bırakmalıydı. O artık Leon'un tatlı meleği Ruby değildi. Phin'in sevdiği kız Rose'du. Öpmeyi bir kenara bırakarak kurtulmak için çırpınmaya başladı. Ama fiziksel güç Leonda işe yaramıyordu. Bir büyü mırıldanarak onu kendinden uzaklaştırdı. Gücü ayarlamayı denemediği için Leon karşısına çıkan mezar taşına çarparak durabilmişti. Canının yandığını bildiği için onun yanına koştu. Derin bir nefes aldı. Leon oturduktan sonra yanına çömelip elini tuttu. Onunla konuşması gerekiyordu ve bazı şeyleri netleştirmesi. Gözlerini içine bakarak hem gücünü kullandı hemde konuşmaya başladı. Leon'un bedeni kendini yeniliyordu.

"Leon bu durum hoşuma gitmiyor. İkimiz arasında garip bir etkileşim var bunun farkındayım. Ama ben bunu yapamam, Phin'i seviyorum ve seninle olamam. Ne diyeceğini bildiğim için şunu da ekliyorum evet seninle öpüşmek güzel hatta hoşuma bile gitti. Ama sen aşık olduğum erkek değilsin. Phin ile çok mutluyum, onunla olmak istiyorum. Görüşmeye devam edeceksek böyle bir şeyin tekrar başıma gelmesini istemiyorum. Mutlu olmamı gerçekten istiyorsan sevdiğim erkek ve sen arasında bırakma beni lütfen... Şimdi bana gerçekte neler olduğunu anlat. Beni neden bıraktığını ve bu madalyonu nasıl aldığını. "

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Leon S. Dekker
Hava Perisi
Hava Perisi
Leon S. Dekker


Mesaj Sayısı : 264
Kayıt tarihi : 22/10/12
Yaş : 33

Yitik Bir Anı Empty
MesajKonu: Geri: Yitik Bir Anı   Yitik Bir Anı Icon_minitimeÇarş. Kas. 07 2012, 20:29

Rose'un tadı tıpkı tahmin ettiği gibiydi, baştan çıkarıcı. Kokusu, dudaklarının tadı giderek daha fazla kendinden geçmesine neden oluyordu. Başta sadece öpen kişiydi ama şimdi Rose'da bu öpücüğe karşılık vermişti. Öpüşmeye başlamış olmaları Leon'u giderek daha fazla tahrik ediyordu. Yavaşça yanağını okşayan eli aşağılara doğru kayarak Rose'un bedenini keşfetmeye başlamıştı. Şu an için de Rose için olan ne varsa hat safhaya ulaşmıştı. Peri kızını istiyordu. Hem her şeyiyle onun olmasını istiyordu. Rose'un hala kendini geriye çekmemiş olması istediği ne varsa ondan alabileceği ihtimalini giderek daha arttırmıştı. Cici perisi ona karşı koyamıyordu. Muhtemelen bu öpücükten onun kadar hoşlanmıştı adı gibi biliyordu. Diğer türlü çoktan kendini geri çekmesi gerekirdi. Rose'un bedenini kendine biraz daha bastırdığında peri kızının bir anda hareketleri değişmişti. Belki de ne yaptığının yeni yeni farkına varıyordu ve bunu yapmak istemiyordu. Böyle bir düşünceye inanmak istemediği için ne kadar çırpınırsa çırpınsın onu daha sıkı kavradı. Dudaklarını bir an olsun o tatlı dudaklarından uzaklaştırmamıştı. Sonra bir anda kendini geriye doğru savrulurken buldu. Rose elleri arasından kayıp gitmişken ondan uzak bir mesafede bir mezar taşına çarparak durmuştu. Çarpmanın etkisi ile bir anda yere kapaklandı. Canı çok yanıyordu, sırtı yüzünü ekşitmesine neden olacak kadar ağrıyordu. Kafasını topladığında mezar taşının dibine oturarak Ruby'e bakmaya başladı. Kabul etmek istemiyor olsa da peri kızı ondan kurtulmak istemişti. Rose hızla yanına yaklaştığında tek bir kelime dahi etmedi. Ona yakın olmak çıldırmasına yetiyordu. Ona dokunmak, öpmek, sahip olmak istiyordu. Peri kızı gücünü üzerinde kullanmaya başladığında sıkkın bir surat ifadesi ile onu izlemeye başladı. Bedenindeki acı kaybolmaya başlamıştı, bir kaç saniye içindeyse tamamen yok olmuştu.

Peri kızı gözlerinin içine bakarak konuşmaya başladığında onu dikkatle dinledi ilk önce. Söylediklerini hazmetmesi biraz zaman almıştı. Yine Phin'den bahsetmeye başlamıştı. Üstelik sadece sevgilisi olarak değil. Gözlerinin içine bakarak o lanet olası periyi sevdiğini söylemişti. Öpücüğü ile ilgili söyledikleri ukala bir tavır sergilemesini sağladı. Ardından sinsi gülümsemesi tüm yüzüne yayılmıştı. Ama sonraki soruları Rose'a bir cevap vermesi gerekiyordu. Hem ilk sorduğu sorulara hem de yaşadıklarını ona anlatmasını gerekiyordu. Derinlemesine düşünerek Rose ile ilgili gerçek düşüncelerini anlamaya çalışıyordu. Ona aşık olmadığının bilincindeydi, aslında. Ona karşı hissettiği şey garip bir bağlılıktı. Rose ile arasındaki etkileşimin nedeni de bu olmalıydı. Ona karşı duramıyordu, tıpkı Rose'un da olduğu gibi. Ama peri kızı sonunda kararını vermişti, belki de güçlenmişti. Diğer türlü o büyüyü asla oluşturamazdı. Elini kaldırarak yine Rose'un yanağına dokundu.

"Tamam meleğim o öpücük gerçekten arzu ettiğim bir şeydi ve çok güzeldi. Elbette tatmin etmedi ama bir daha denemeyeceğim. Çünkü mutlu olmanı istiyorum Ruby. Mutlu olmayı hak ediyorsun ve umarım o Phin denen hergele mutluluğunu elinden almaz. Eğer öyle bir şey olursa emin ol onu bu hayattan silerim. Sen benim meleğimsin ve elbette seninle görüşeceğiz benden kurtulamazsın. Ortağın geri döndü, Rose."

Cümlesini ona Rose diyerek tamamlamıştı. Bunu fark edecekti kesinlikle ona çok nadir Rose derdi. Şimdi söylemesinin nedeni ise onun istediği gibi aralarında bu yakınlaşmanın bir daha olmayacağını kanıtlamak içindi. Şimdi diğer önemli konulara gelmişlerdi. Öldürücü bakışları yüzüne yerleşmişken sinirli bi tonda konuşmaya başladı.

"O gün birlikte geçirdiğimiz son anda benim fark etmediğim bir durum ortaya çıkmıştı Rose. Köle periler ile uğraşırken asla karşısına çıkmamamız gereken bir cadı ile karşılaşmıştım. Morganaya yakın bir cadıydı Rose ve bu nedenle ona karşı pek şansım olmamıştı. Bende en azından o gün senin yaşaman için onunla bir anlaşma yaptım. Şimdiye dek o cadı ile birlikteydim. Bunu söylemekten nefret ediyorum ama bir köle olarak..."

Rose'un bunu hazmetmesini bekledi bir süre sonra konuşmasına devam etti.

" Her neyse şimdi her şey bitti. Anlaşma şartları yerine getirildiği için özgürüm. Bu madalyonu da bir ödül olarak aldım diyebilirim. Cadı benden küçük bir şey daha istedi madalyonu karşılık hepsi bu."

Ayağa kalkarak gerindi. Sırtındaki hafif kütürdeme oldukça iyi gelmişti. Rose'u da elinden tutarak ayağa kaldırdı ve annesinin mezarına doğru ilerlemeye başladı. Yanında getirdiği tek şey madalyon değildi. Ağacın arkasında bıraktığı çiçekleri mezara yerleştirmeye başladı.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Phin Silent
Toprak Perisi
Toprak Perisi
Phin Silent


Mesaj Sayısı : 230
Kayıt tarihi : 13/06/12
Nerden : İstanbul
Lakap : Serseri peri

Yitik Bir Anı Empty
MesajKonu: Geri: Yitik Bir Anı   Yitik Bir Anı Icon_minitimePtsi Kas. 12 2012, 22:34

O sabah hiçbir sabah uyanmadığı kadar erken uyanmıştı. Gözlerini açar açmaz peri kızını yanında göremeyince kendini kötü hissetti. Güzel sevgilisinin bu akşam kendisinin evine temelli yerleşmek için geleceğini bilmesine rağmen gözlerini açar açmaz onu göremeyince içinde büyük bir huzursuzluk oluşmuştu. Onunla kısa bir zamandır sevgili olsalar da o peri kızı hayatının büyük bir çoğunluğunu kapsıyordu. Küçük bir zaman diliminde hayatında oldukça büyük bir yer edinmeyi başarmıştı. Onsuz uyuyup onsuz uyanmak işkence gibiydi. Neyse ki bu işkence bu gün bitiyordu. Derin bir nefes alıp saate baktı sabahın körüydü scarlett’ın hala uyuyor olma ihtimali yüksekti. Elini saçlarına götürüp karıştırdı. Dün rose son kez kendi evinde kalmak istediğini söylediğinde onu anlayışla karşılayarak önce onu evine bırakmıştı sonra da soluğu söz dinlemez sihirbazı scarlett’ın yanında almıştı. Scarlett’ın tekrar kendi evinde yaşama konusunu uzun bir süre tartışmış ama bir karara varamamışlardı. Aslında varmışlardı ama bu karar phin’in hiç hoşuna gitmemişti. Scarlett ara sıra phin’de kalmaya geleceğini söylemiş ama genel olarak evinde kalmak istediğini de üstüne basa basa anlatmıştı. Ailesinin eskisinden daha iyi davrandığını söylemişti. Gerçi kötü davransa da problem değildi her şey phin’in yapacağı birkaç kişilikle oynama büyüsüne bakardı ve sonuç olarak scarlett’a her zaman istediği o mükemmel aileyi verebilirdi ama bunun ne kadar süreceğini bilmiyordu. Çünkü anladığına göre morgana sadece scarlett’la değil ailesiyle de uğraşıyordu. Kahvesinden kocaman bir yudum alarak gözlerini yere devirdi. Morgana’nın onu ele geçirmek için elinden gelen her şeyi hatta daha fazlasını yapıp kızın hayatını cehenneme çevireceğini biliyordu zaten ve onun ailesiyle uğraşmaya devam edeceği de bir gerçekti. Bu yüzden phin’in ya da caitlyn’nin yanında olmalıydı scarlett ama kahretsin ki o inatçı kız bunu anlamıyordu. O ilk gördüğü andan beri güvenmediği ve oldukça uçarı olduğunu düşündüğü kuzeni yüzünden bunu kabul etmemişti. Neydi tam olarak kızın adı? Elen mıydı hayır Erica hayır E… Elise evet kızın adı buydu. Fazla uçarı ve düşüncesiz biriydi.

Phin ilk görüşte anlamıştı kızın nasıl bir baş belası olduğunu ama ne yazık ki sihirbazı bu kızı seviyordu. İçinden bir ses bu kızın başına dert olacağını söylüyordu. Kurallara uymayı seven biri olmadığını anlamıştı ve scarlett’ında ondan aşağı kalır yanı yoktu. Tanrım ikisi bir araya gelince neler yapabileceklerini kestirmek o kadar zordu ki onu oldukça zor günler bekliyordu bu gayet açıktı. Bu gün scarlett’la caitlyn’e gidip ritüel faslını geride bırakacaklardı. Phin zaman için ben seni ararım demişti ama bu saatte aramak ve onu uyandırmak istemiyordu. Kahvesini bitirip düşüncelerinden birazda olsa kurtulabilmek adına soğuk duşun altına girdi. Rose’un eski hayatından gelen o nathan denen davetsiz misafir sürekli aklını meşgul ediyordu. O periyle tanıştığından beri yani tam olarak iki günden beri kafasını kurcalıyordu bu peri sevgilisine olan yakınlığından ve rose’un onun etkisi altına girmesinden hoşlanmamıştı ve hakkında küçük! Bir araştırma yapmıştı. Hayatları birbirlerine fazlasıyla benziyordu aslında tabi kavgada da oldukça iyiydi tıpkı phin gibi ve bu kafasını karıştırıyordu. Aralarındaki benzerlikler kurcalıyordu beynini rose ona aşıktı evet ama ya zamanında nathan denilen o periden de hoşlandıysa ve yıllar sonra hala ona karşı birazcık bile olsa bir şeyler hissediyorsa tabi ki rose’u o peri bozuntusuna bırakmazdı yine de bu phin’in daha iyi hissetmesini sağlamıyordu. Aklı şu peri bozuntusundayken şimdi birde ekstradan başına elise adlı bir baş belası çıkmıştı. Düşünmesi gereken çok fazla sorunu vardı ama artık yorulmuştu en azından kısa bir süre hiçbir şey düşünmek istemiyordu. Duştan çıkıp üzerini değiştirdi ve saatine baktı. Duşta düşündüğünden daha fazla kalmıştı. Halletmesi gereken birkaç iş olduğunu hatırlayarak evden çıktı. Sonra da rose’u görmeye gidecekti. Bugün annesinin doğum günüydü ve rose’un uzun süre mezarlıkta olacağından adı gibi emindi. Onu böyle bir günde yalnız bırakmak istemiyordu. Onun yanında olup ona destek olmalıydı. İşlerini halleder halletmez gördüğü ilk çiçekçiden iki tane çiçek aldı biri güzeller güzeli sevgilisi içindi diğeri de sevgilisinin ailesi içindi.

Arabasının sınırlarını zorlayarak gaza olabildiğince yüklenerek hızlandı. Kısa süren bir yolculuktan sonra mezarlığa gelmişti. Tabi yolun kısa olmasındaki asıl etken phin’in deli gibi araba kullanmasıydı. Mezarlıktan içeri adımını atar atmaz iki tane perinin varlığını hissetti. Bunlardan biri muhtemelen sevgilisiydi peki diğeri kimdi? Ya da acaba rose hala burada mıydı? Burada olmalı diye düşündü o phin’in aksine ailesine fazlasıyla değer veren biriydi. Ailesini gerçekten seviyordu. Bu yüzden uzun bir süre daha burada olmalıydı. Peki diğer peri kimdi? Birkaç dakika düşündükten sonra gözlerinde şimşekler çaktı ve kaşları öfkeyle çatıldı. Sevgilisinin yanındaki kişinin düşündüğü kişi olmamasını umdu. Birkaç gündür varlığı bile yeterince aklını meşgul etmişti şimdi nathan’ın kendisine asla katlanamazdı. Hızlı adımlarla perilerin olduğu yere doğru yöneldi ve gördüğü manzarayla olduğu yerde donarak birkaç dakika tepkisiz kaldı. Kahretsin ki yanılmamıştı o peri nathandı ve rose’la beraber rose’un ailesinin mezarlarına çiçek ekiyorlardı. Sinirden yumruğunu sıkarak onlara doğru ilerlemeye başladı. Öfkeden ve kıskançlıktan çıldırmak üzere olsa da kendini sakin kalmaya zorladı. Nitekim onların yanına iyice yaklaştığında derin bir nefes alıp gözlerini birkaç saniyeliğine kapadı. Gözlerini tekrar açtığında duygularını kontrol edebilen rose’un henüz tam olarak tanımadığı phin olmuştu. Yumuşak bir ses tonuyla ''rose'' dedi. Sevgilisinin ona doğru dönmesiyle gülümsedi. Elindeki çiçeklerden birini ona uzatarak ''bu sana sevgilim ve bu da annene'' dedi elindeki diğer çiçeği göstererek nathan’a öldürücü bir bakış attıktan sonra onu umursamamaya devam ederek elindeki diğer çiçekleri mezarın üzerine koydu ve sevgilisinin belinden tutup kendine çekerek ''Seni özledim hayatım'' diyerek onun tatlı dudaklarına uzun süre ikisi de nefessiz kalana kadar öptü. Sonunda nefes almak için geri çekilerek alnını rose’un alnına yasladı ve ''Geç kaldığım için özür dilerim işlerim biraz uzadı da nasılsın?'' diye sordu. Ellerini rose’un elinden çekmeyerek gözlerini uzun süredir orada sessizce duran nathan’a dikerek ''Eski ortağın nathan da buradaymış böyle bir günde sana destek olmak istemesi ne hoş'' dedi nathan’a nefretle bakarak iğneleyici bir ses tonuyla.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Rosemary Ruby Silent
Su Perisi
Su Perisi
Rosemary Ruby Silent


Mesaj Sayısı : 261
Kayıt tarihi : 01/06/12
Yaş : 31
Lakap : Peri kızı

Yitik Bir Anı Empty
MesajKonu: Geri: Yitik Bir Anı   Yitik Bir Anı Icon_minitimeÇarş. Kas. 14 2012, 21:03

Öpücüğün tadı hala tazeydi dudaklarında. Onun tadını hissedeceğini hiç düşünmemişti ama hissetmişti işte. Üstelik hoşuna gitmişti ve buna karşılık verirken kendini bu öpücüğe gerçekten kaptırmıştı. Sonra ise kalbinin devreye girişi bir anda yaptığının aslında ne kadar yanlış olduğunu göstermişti. Ruby olarak onunla arasında özel çok şey olmuştu. ama o artık Rose'du, Phin'in aşık olduğu peri kızı Rose. Böyle bahsetmek çift kişilikli biri gibi hissettirdi kendini önce ancak durum bundan farklıydı. Sadece kullandığı isme ve döneme göre farklı davranışlar içindeydi hepsi bu. Şimdi ise ne yapması gerektiğini bilen birine dönüşmüştü ve kararını vermişti. Leon onu iyileştirmeye çalıştığı sıradan eli yie yanağını okşamıştı. Tenine dokunuşunu hoşuna gidiyordu bu doğruydu. Ama fazlası artık asla mümkün olmayacaktı. Bu dokunuşa karşılık sadece onun gözlerine baktı. Bakışlarında eskiye nazaran bir mesafe vardı. Ona çekilmesine neden olan ne varsa sanki bir den yok olmuştu. Konuşmaya başlamasıyla onu sessizce dinledi. Kelimeleri onu mutlu etmişti ve ona Rose demesi aralarında bir daha böyle bir yakınlaşmanın olmayacağını gösteriyordu. Ortak olmaya gelince yeniden birlikte çalışabilirlerdi bunda ters olan bir şey görmüyordu. Çünkü onun sözüne güveniyordu. Herkes tarafından güvenilmez biri sayılsa da Rose ona güvenebileceğini çok iyi biliyordu.

"Sana güveniyorum, Leon her zaman da güvendim. Beni hayal kırıklığına uğratma. Ayrıca Phin eğer beni üzerse merak etme ilk haberi sana ulaştırırım ona birlikte işkence ederiz, ortak. Ama biliyor musun? Onun bunu yapacağını hiç sanmıyorum"

Konuşmasının ardından asıl içini yiyip bitiren sorularının cevabını bekliyordu. Leon neden onu bırakıp gitmişti. Öyle bir şeyin ortasında... Anlatmaya başladığı andan itibaren nefesini tutunmuş bir şekilde onu dinlemeye başladı. O günü hatırlıyordu, aslında hiç unutmamıştı ki. Bir cadının işleri mahvedeceğini düşünseler de ihtimal vermemişlerdi. Cadı ile ilgili ayrıntıyı öğrendiğinde nefesi kesildi, sanki. Çok güçlü bir cadı olmalıydı. Ama asıl şoku ve korkuyu son cümlesinde hissetti. Leon köle peri olmuştu, onu korumak için. Bu hayatta en nefret ettiği şeye dönüşmüştü. gözlerinin dolduğunu hissetti ama ağlayamazdı, söz vermişti ve tutmalıydı. Bir kaç saniye sonra olanları hazmettiğim de Leon konuşmasına devam etti. Cadının madalyonu almak için son olarak ne istediğini merak etse de soramadı. Onu daha fazla zorlamak istemiyordu. Ona doğru sokularak ona tekrar sarıldı.

"Özür dilerim Leon. Gidişin ile ilgili öyle kötü şeyler düşündüm ki aklıma getirmem gerekirdi, beni bırakmayacağını bilmem gerekirdi. Teşekkür ederim, Leno Bu madalyonu bir an bile yanımdan ayırmayacağım."

Ondan uzaklaştığında birlikte ayağa kalktılar. Annesini mezarına doğru ilerlerken Leon bir anlığına yanından ayrılıp elinde çiçekler ile yanına gelmişti. Tıpkı eski günlerdeki gibi birlikte çiçek ekiyorlardı. İşine öyle dalmıştı ki ortamdaki bir başka kişinin varlığını hissetmemişti bile. Adını duyması ile ona seslenen kişiye baktı, bu Phindi. Onu görür görmez yüzünde bir gülümseme oluştu. Ona uzattığı çiçekleri alarak mezarlığın yanına yerleştirdi.

"Teşekkür ederim hayatım. Bizde Leon ile birlikte çiçek yerleştiriyorduk. Gerçi sen onu Nathan olarak tanımıştın ama her neyse ismi Leon"

Konuşmasının ardından Leon'a bakmaya başladı. Phin'in onu kendine çekmesi ile ona bakması bir oldu. Dudaklarına kondurduğu öpücüğüne karşılık vermekte gecikmemişti. Nefesi kesildiğinde öpücükleri noktalanmıştı.

"İyiyim tatlım. Aslında değildim ama Leon'un biraz yardımı ile iyiyim.Gelebilmene sevindim. Leon tekrar teşekkür ederim sanırım bunu yapmak sana düşer madalyonu takmama yardım eder misin?"

Ona doğru ilerleyerek madalyonu ona uzattı. Onu almak için çok uğraşmış biri olarak madalyonu onun boynuna takan kişi olmayı hak ettiğini düşünmüştü.



Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Leon S. Dekker
Hava Perisi
Hava Perisi
Leon S. Dekker


Mesaj Sayısı : 264
Kayıt tarihi : 22/10/12
Yaş : 33

Yitik Bir Anı Empty
MesajKonu: Geri: Yitik Bir Anı   Yitik Bir Anı Icon_minitimePerş. Kas. 15 2012, 00:07

Ona olan biten her şeyi anlatmıştı. Aslında kısmen her şeyi anlatmıştı. Rahatsız edeci detaylar ile onu üzmek istememişti. Hem de mutlu etmeyi başarmışken bunun tersinin olmasına izin veremezdi. Gerçi elbette cadı ve köle peri kısımlarını duyduğu zaman gözlerindeki hüznü çok net bir şekilde görmüştü. Yine de daha fazla detay daha fazla hüzün demekti bunu biliyordu. Phin ile ilgili söylediği şeyler gelmişti aklına bu canını sıkıyordu. O periye güveniyor olması gerçekten canını sıkıyordu. Onu sevmesi ayrı, güvenmesi ile apayrı bir şeydi. Çünkü birine güvenmenin Rose için ne kadar zor olduğunu biliyordu. Şimdi ona güvendiğini söylediğinde aslında ona ne kadar çok bağlandığını gösteriyordu. Bu detaylar kafasını kurcalasa bile Rose' a bir söz vermişti ve o bunu tutmaya kararlıydı. Rose hüzünlü bir ifade ile kalkmadan hemen önce boynuna sarılmıştı, yine. Peri kızı ne derse desin aralarındaki çekimi görmezden gelse bile tepkilerini ondan gizleyemiyordu ve çok kolay bir şekilde kendini Leon'un kollarına atabiliyordu. Sarılmasına ona sarılarak karşılık verdi. Suratında ukala bir tavır vardı.

"Tamam sıkma canını meleğim. Sen ne derse de aslında güvenilmez bir hergeleyim doğruya doğru. Ayrıca bende sana güveniyorum. Sonuçta yeniden ortak olduk ve ayrıca eminim o madalyonu yanından ayırmayacaksın. Ayrıca bunu son kez söylüyorum sözümü tutacağım ama yine de kendini kollarıma sürekli atmazsan sevinirim sonuçta ben bir erkeğim"

Yüzünde ukala gülümsemesi sürerken ayağa kalktı. Rose'u bir kaç saniyeliğine yalnız bırakıp çiçekleri almak için uzaklaştı. Sonrasında mezarın başında eski anıları anımsadı. Tıpkı eskisi gibi birlikte çiçek ekiyorlardı. Onu izlerken yine kendini kaybetmişti. Mutlu olduğunu bilmek gerçekten kendini iyi hissettiriyordu. Ama mutluluğu üçüncü bir kişinin varlığı ile bozuldu. Gelen kişinin peri olduğunu fark etti ve görmese dahi onun Rose'un cici perisi Phin olduğunu anladı. Ama etkilendiğini belli bile etmeden hatta fark etmemiş gibi davrandı. Zaten o kendini elbet fark ettirecekti. Çok geçmeden cici perisine seslenmişti işte. Duygularını içine saklayarak oldukça donuk bir ifadeyle onları izlemeye başladı. Phin dişisine sahip çıkan erkek bir hayvan gibi davranıyordu. Ona sahiplenircesine ve aklı sıra ona göz dağı vermek istiyordu. O an bir an için sırf peri bozuntusunun canını sıkmak için Rose dan vazgeçmemeyi düşündü. Yapabileceği başka şeyler olduğunu biliyordu aslında. Peri kızı onu istemese bile sürekli bir şekilde onları huzursuz edip rahatlarını bozar ve ilişkilerine tamiri mümkün olmayan yaralar açabilirdi. Bunu biliyordu. Belki çok ukalaca bir tavırdı ama biliyordu işte. Yine de aynı şekilde neden kendisini tutmasının gerektiğini de biliyordu. Rose ona hiç bilmediği kalbinin bir kısmını göstermişti aslında. Orada Rose'a değer veren bir yanı hep olacaktı, ama artık yerini bildiği ona göre davranacaktı. Üstelik etrafta avlayacak çok fazla balıkta olduğundan sıkılmayacağına emindi. Sonunda bütün sevgi gösterisi tamamlandığında peri ona da laf atmıştı. Ama ağız alışkanlığı ona Nathan demişti, gerçi ona Leon demek zorunda da değildi. Aslında ona bir şey söylemek zorunda bile değildi.

"Bu güzel peri kızından daha önemli ne gibi bir işin olabilir ki Phin? Ayrıca ben Leon yeniden tanışsak iyi olacak ve bir ayrıntı daha ben Rose'un ortağı değilim. Rose hala benim ortağım benden rahatsız olsan da ortak noktamız Rose olduğu sürece görüşeceğiz"

Ortamı germek değildi, aslında niyeti. Sadece Phin'in tavırlarına bir karşılık veriyordu. Ama bir ayrıntı vardı da o da Rose dan bahsettiği zamanlarda ki tutkusunun artık olmadığıydı. Bunu fark etmiş olmasını umut etti, Phin'in. Sonra Rose'a odaklandı. Elinde hala ona getirdiği madalyon vardı. Phin ile konuşurken bir anda ona dönmüştü. Ondan beklediği hareketi yapmıştı, aslında. Ondan istediğini ise seve seve yerine getirirdi. Madalyonu ondan alarak Rose'un arkasına geçti. Rose ipek gibi saçlarını yukarıya kaldırdı boynunu boşta bıraktığında madalyonu boyuna taktı ve klipsini kapattı. Saçları yavaşça boynunu örterken yaydığı koku onu etkiledi. Bu sözü tutmadığından dolayı değildi elbet. Rose gibi bir periden her erkek kolaylıkla etkilenirdi. Rose'un önüne geçerek ona gülümsedi.

"Çok yakıştı Rose. Eminim bu madalyon annenin boynunda da tıpkı sende durduğu kadar güzel duruyordu ve artık teşekkür etme meleğim. Biz ortağız ve bu ortak seni mutlu etmeyi seviyor"





Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Phin Silent
Toprak Perisi
Toprak Perisi
Phin Silent


Mesaj Sayısı : 230
Kayıt tarihi : 13/06/12
Nerden : İstanbul
Lakap : Serseri peri

Yitik Bir Anı Empty
MesajKonu: Geri: Yitik Bir Anı   Yitik Bir Anı Icon_minitimeCuma Kas. 30 2012, 22:35

Phin nathan denen periye bakarken aslında o an aklında olan tek şey sihirbazıydı. Evet bu periden ölesiye nefret ediyordu ve sevgilisine karşı olan davranışlarından hoşlanmıyor hatta ona karşı küçümsenemeyecek kadar büyük bir öldürme isteği vardı içinde ama yine de rose’un onun etkisi altında olmadığını görmek onu rahatlatmıştı. Aklının bir köşesi hala karşısındaki periyle meşgulken diğer köşesiyse sihirbazındaydı. Eskiden onu bu kadar çok düşünmezdi bunun nedeniyse basitti scarlett mutlaka bir şey olursa phin’e gelirdi. Şimdiyse baş belası kuzeni vardı ve ona anlamlandıramadığı bir şekilde bağlıydı. Sanki kuzen değilmişler de elise onun ablasıymış gibiydi hoş eğer abla kardeş durumunda onları düşünecek olursa abla olan kişi kesinlikle scarlett olurdu bundan adı gibi emindi. Elise denen kızda abla olacak potansiyel ve sorumluluk bilinci yoktu. Şuan şu durumda scarlett’ı düşünürken elise denen o kızın kişiliğiyle oynamayı ne kadar çok istediğini fark etti böylelikle scarlett hem güvende olurdu hem de elise phin’in istemediği hiçbir şey yapmayacağı ve ona düzenli rapor vereceği için scarlett’ın nasıl ve nerede olduğunu bilir ve onu koruması daha kolay olurdu. Fakat Scarlett değişikliği anlardı ve bu yüzden araları bozulurdu bunun olmasını istemiyordu. Kız normal kişiliğiyle tam bir baş belası ya da yürüyen felaket isminin hangisi olacağına karar verememişti neyse olsa da scarlett durumdan memnundu. O kız onu gülümsetmeyi başarıyordu ve bu scarlett’ın sürekli kontrolden çıkan gücünü kontrol altında tutmak için iyiydi her ne kadar bu kızın başlarına daha farklı belalar açacağını bilse de… Onun canını sıkan asıl şey kızın başlarına başka belalar açacağını bildiği halde bir şey yapamamaktı. Buraya gelmeden önce halletmesi gereken işler arasında scarlett’ı onla beraber yaşamaya ikna etmek ve kuzeni hakkındaki endişelerini dile getirerek dikkatli olmasını istemekte vardı fakat sevgili sihirbazı o kadar inatçı ve o kadar mutluydu ki bu işe karışmama kararı almasına neden olmuştu. Acaba şimdi ne yapıyor diye düşünmeden edemedi. Phin şuan mezarlıkta nathan ve rose’la beraber gibi görünüyordu ama öyle değildi. Gözleri boş bakıyordu. Ne kadar dikkatli bakarlarsa baksınlar sadece çok az kişi anlayabilirdi bunu çünkü phin herkesten göz temasından kaçınarak bakışlarını yere sabitlemişti. Düşüncelerinin içinde giderik kendini kaybederken tanıdığı ve ruhunu okşayan tatlı bir ses duydu.

Konuşan her kimse ses tonu bile phin’i etkiliyordu. Sessi duymaya devam etmesiyle düşüncelerinden zorda olsa kurtulup kendine geldi. Gerçek dünyaya dönmüştü bir anda konuşan kişi rose’tu ve bugün onun annesinin doğum günüydü. Tam karşısındaysa sinir olup içten içe öldürmekten büyük zevk alacağını bildiği ama rose için değil öldürmeye kalkışmak zarar vermeyi bile denememeye çalışıyordu. Phin şuan rose’un tanıdığı ve kendisinin zar zor yarattığı kişinin nathan karşısında soğukkanlılığını koruyamayacağını bildiğinden gülümsedi. Eski halinin duygularını kontrol edebilen yanını her zaman sevmişti ta ki eski hayatını bırakmaya karar verene kadar. Şimdiyse eski hayatına ve eski haline kendi isteğiyle geri dönmüştü. Jezebel denen cadı oldukça zor bir şekilde kurmaya çalıştığı yeni hayatını içine çok güzel bir şekilde etmiş ve onu eski hayatına dönmeye bir nevi zorlamıştı yine de eski haline dönmekten rahatsızlık duymuyordu. Sevgilisinin içine işleyen sesi kesildiğinde bir şeyler söylemesi gerektiğinin farkındaydı. Oda gerçekleri söylemeye karar verdi. Her şeyi yeni öğreniyormuş gibi yapmayacaktı. Gözlerini leon’a dikerek ''Demek sonunda gerçek ismini kullanmaya başladın ailenden dolayı bu ismi bir daha kullanmayacağını düşünmüştüm oysaki'' dedi. Rose’un soran bakışlarına cevaben ''Eski ortağının hakkında küçük bir araştırma yaptım sevgilim tıpkı onunda benim hakkımda yaptığı gibi'' diyerek leon’a döndü ve ''Duyduğuma göre eski arkadaşlarımı ziyaret etmişsin tıpkı benim seninkileri ziyaret ettiğim gibi umarım arkadaşlarımın sohbeti seni sıkmamıştır.'' Dedi. Hayatında çok nadir zamanlarda cevabını bildiği şeyleri sorardı phin ve şuan kesinlikle o nadir zamanlardan biriydi. Eski arkadaşlarının leon’a birazcık sorun çıkardığını ve leon’unda onları konuşturmak için phin’in de bilgi elde etmek için sık sık başvurduğu eğlenceli işkence yöntemleri uyguladığını elbette biliyordu. Oda leon’un eski birkaç arkadaşı üzerinde aynı eğlenceli işkence yöntemini uygulamıştı fakat yine de sormak istemişti. Yüzünde soğuk gülümsemesiyle ''Senin arkadaşlarla sohbet epey eğlenceliydi Tabi muhtemelen sen bunu zaten biliyorsun değil mi? Her neyse resmi olarak da tanıştığımıza memnun oldum'' dedi rose’un gözlerinde gördüğü endişe ve ikisinin kavga etme olasılığından doğan korku hoşuna gitmediği için söylemişti son cümleyi aslında amacı leon’u sinirlendirmek falan değildi ya da onu iğneleme eğilimi içerisinde de değildi. Konuşma tarzı yanlış anlamaya uygun olsa da aslında o sadece gerçek adını bildiğini söylemek istemişti. Rose’a gülümseyerek ''Gelmemem gibi bir durum söz konusu olamazdı.'' Dedi. Leon’un sözleriyle bir süre duraksadı. Görünürde her ne kadar onu sinir etmek için söylediğini düşünse de sonra rose’la konuşurken görülen bariz tutkunun olmadığını fark ettiğinde nasıl bir tepki vermesi gerektiğini düşündü. Şaşkındı sanırım bu artık rose’un peşinde olmadığı anlamına geliyordu. Sessinde tutku olmasa da bu periye güvenmiyordu bu yüzden kelimeleri elinden geldiğince seçerek konuşmaya kadar verdi.

Soğuk bir gülümsemeyle ''Ondan daha önemli bir işim tabi ki yok ama bazılarının aksine benim bir sihirbazım ve sihirbazıma karşı sorumluluklarım var sadece ben bunların bilincindeyim diyelim.'' Dedi. Dürüst olmaya karar vererek ''Evet ikimizin de birbirimizden rahatsız olduğumuz ve hoşlanmadığımız kesin yine de dediğin gibi ortak noktamız rose olduğu sürece ister istemez görüşeceğiz bu yüzden bence iyi geçinmeye çalışmalıyız bunun oldukça zor olacağı kesin ama en azından denemeliyiz'' dedi. Rose’un gözlerindeki anlaşamadıklarını görmenin hüznünü ve tedirginliği ikisi de bariz bir şekilde görüyordu. Sonrasında olanlar karşısında sessiz kaldı. Rose leon’dan madalyonu takmasını istediğinizde elinden geldiğince kıskançlığını saklamaya ve tepkisiz kalmaya çalıştı. Sinirden yumruğunu olabildiğince sıkmıştı. Gözlerini kapatıp bir süre bekledikten sonra gözlerini yeniden açarak ''Demek yeniden ortak oldunuz '' dedikten sonra leon’a dönerek ''Etrafta rose’un iyiliğini düşünen ve onun mutluluğu için çalışan birilerinin olması güzel bu her ne kadar beni rahatsız etse de'' dedi. Siniri geçmiş gibi görünse de elindeki telefonu fazlasıyla sıkmasından aslında ne derece sinirli olduğu belli oluyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Rosemary Ruby Silent
Su Perisi
Su Perisi
Rosemary Ruby Silent


Mesaj Sayısı : 261
Kayıt tarihi : 01/06/12
Yaş : 31
Lakap : Peri kızı

Yitik Bir Anı Empty
MesajKonu: Geri: Yitik Bir Anı   Yitik Bir Anı Icon_minitimePerş. Ara. 06 2012, 13:50

Kendini hiç istemedi bir savaşın ortasında gibi hissetti bir an. Ortamın gerildiğinin her şeye rağmen farkındaydı. Ne yapabilirdi ki. İkisi de hayatında ayrı ayrı da olsa çok önemli bir yer alıyorlardı. Üstelik Leon hakkında öğrendiği son şey ona çekilmiyor olmasına rağmen aralarında yıkılmaz bir bağ oluşturmuştu. Hala gidişi için düşündükleri hakkında kendi suçlu hissediyordu. O na güvenmekten neden bu kadar kolay vazgeçmişti .Gerçi onun etrafa her zaman yansıtmaktan gurur duyduğu özelliği ben güvenilmez adamım tavırlarını düşündükçe bu düşüncenin ağırlığı hafifliyordu. Ama ne olursa olsun yaptığının çok kötü bir şey olduğunu biliyordu. İçindeki suçluluk öyle büyüktü ki kendini neredeyse ağlayarak Leon'un kollarına atacaktı yeniden. Onun çektiği her ne türlü acı varsa hepsini unutturmak için. Aslında ortak olmaları bu konu da onun işine yarayacaktı. Eskisi gibi yine birlikte takılmaya başladıktan sonra ayrı kaldıkları o zamanları ikisi de düşünmeyecekti. Yine de Phin olduğu için her şey tamamen eskisi gibi değildi. Ama her şeye rağmen o günlerin üstünü örtmeye kararlıydı ve şu an içten içe kendini onun kollarına atma isteğine karşı gelmeye çalışıyordu. Buna Phin'in varlığından çok onun söylediği sözler etki etmişti. Kendini hiç düşünmeden sevgisini göstermek için onun kollarına atarken duyduğu şey. Onun bir erkek olduğu gerçeği. Söz verse de kızlara nasıl baktığını bildiğinden o kelimeler yüzünde bir gülümseme oluşturmuştu. O an hiç bir şey söyleyememiş olsa da şu an ona hak veriyordu. Sessiz bir şekilde aralarındaki konuşmayı dinledi. Özellikle Phin'in söyledikleri onu gerçekten şaşırtmıştı. Kıskançlığı boyut değiştirmişti sanki. Leon'u gerçekten araştıracak kadar onu kıskanmış mıydı? Bu düşünce onda kendini beğenmişlik duygusunu enjekte etmişti sanki bir anlığına tavırları değişse de sonradan kendini toplardı. Böyle bir şeyi yaptığı için belki de ona kızması gerekirdi.

"Böyle bir araştırmayı bana sorarak da yerine getire bilirdin Phin. Yani bu denli bir araştırmaya ne gerek vardı"

Bir süre sonra aynı araştırmayı Leon'un da yaptığını öğrenmişti. Olamaz erkekler. Aralarında bir kız varken gerçekten bu denli tehlikeli olabiliyorlar mıydı? Leon'a bakarak sen demi bakışı attı ona. Ortam giderek daha da geriliyordu ve bu durum onu gerçekten deli ediyordu. Bundan sonra Leon ile çok fazla vakit geçirecekti. Sevgilisi tamam onu kıskanabilirdi. Ama bir şeyi farkında olmalıydı. O Rose'du, onun sevgilisi onu aldatamazdı. Her ne kadar şu çekim onu bir anlığına deli etse de o durumda tamamen ortadan kalktığına göre her şeyin normale dönmesi gerekiyordu. Ama içinden bir ses bu atışmaların hiç bir zaman sona ermeyeceğini söylüyordu.Derin bir iç çekti. Şu an onun için atışıyorlar olsa da sanki onu fark etmiyorlardı. Bu nasıl bir şeydi böyle. Gerçekten sinir bozucu. Üstelik böyle bir günde olmaması gereken bir durum. Sessiz bir şekilde mezarla ilgili son kalan düzenlemeyi yaparken konu Leon ile ortaklıklarına kadar inmişti. Phin'in ortak olduklarını duyar duymaz ki davranışı gözünden kaçmamıştı. Lanet olsun ikisinin böyle olmasını istemiyordu. ama aksi içinde yapabileceği pek fazla bir şey yoktu. En azından ortamı yumuşatmak adına tekrar bu konuşmaya dahil olmaya karar verdi.

"Evet sevgilim yeniden ortak olduk. Ayrıca lütfen bu seni rahatsız etmesin olur mu ? Ortada rahatsızlığına neden olacak bir durum yok öyle değil mi Leon."

Gözleri Leon'un üzerindeydi. Onu onaylamasını bekliyordu. Tersini yapacağını bir an bile düşünmemişti üstelik. Tüm konuşma tamamen bittiğinde artık mezarlıkta ayrılmaları gerekiyordu.

"Seninle tekrar görüşmek beni mutlu etti Leon ve bugün yaptığın şey için teşekkür ederim. Sevgilim artık eve gidelim."

Phin'e pek fazla bir şey söyleme gereği duymamıştı. Sonuçta aynı eve gidiyorlardı ve her ne konuşmaları gerekiyorsa bunu için bolca vakitleri olacaktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Yitik Bir Anı
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Sombreness Mezarlığı-
Buraya geçin: