Troublemaker Mm-3_zps38d4803f
Troublemaker Mm-3_zps38d4803f
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  KapıKapı  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Troublemaker

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Diana Maurice
Cadı
Cadı
Diana Maurice


Mesaj Sayısı : 1172
Kayıt tarihi : 30/07/14
Yaş : 31

Troublemaker Empty
MesajKonu: Troublemaker   Troublemaker Icon_minitimePerş. Eyl. 04 2014, 21:55

5 Yıl Önce
Bir vampirin tenini andıran soğuk, beyaz elleriyle ahşap masaya dokundu. Kalp ritimleri gitgide hızlanıyordu Sessizliğin sesi adeta bir gürültü gibi beyninin sonsuz uğultularla dolduruyordu sanki. Ellerini sürttüğü ahşap masadan, ifadesiz gözlerle pencerenin önündeki mavi boşluğun gitgide ton değiştirmesini seyrediyordu inatla. Uzun zamandır aynı şeyi yapıyordu. Boşluğun dipsiz çukurlarında kaybolmuş gibi boşluğa bakıyor, ona hiç olmadığı bir anlam yüklemeye çalışıyordu. Beyninin, kalbinin ya da ruhunun bir yerinde fütursuzca aranıyordu. Daha önce ne zaman istese ulaşabildiği bir şey, gerçekten çok, çok, çok küçük bir şey arıyordu. Yokluğuna kadar, varlığından da haberim olmadığı şeyi aslında. Bir işe yaradığını pek söylemek mümkün, değildi. Sadece aranıyordu. Ne olduğunu bilmediği, ne olacağı hakkında en ufak bir varsayım dahi yürütemediği, belki de hiç olmayan bir hayal ürünü.  İşlevsiz sayılabilirdi arayışı karanlığın içinde yanan tek bir mum gibi, orada olmasını istiyordu belki Şimdi beynini, ruhunu, kalbini ya da her neresiyse orayı aramaya kalktığında karşılaştığı karanlık bir boşluk yalnızca.

Pencereye çarpan rüzgarın uğultusu hariç mutlak sessizliği delip geçen tahta kapının açılış gıcırtısı sinir bozucu bir melodi gibi yankılanıyordu. Kapı, bir çırpıda açılırken arkasına dönmeye bile zahmet dahi etmiyordu.  Kapının eşiğinde duran hizmetçisinin istediği likörü getireceğinden başka bir şey beklemiyordu.  Bir anlık bir dalgınlıktan uyanıp yavaşça ve umarsızca hiçbir anlamı olmayan bir hareketle arkasına döndü. Karşısında da gerçekten bir hizmetçi kıyafetli bir kadın var, hiç olmazsa bir kısmı doğru tahmin Ama Lorianne’nin hizmetçisi değildi. Hizmetçisinin hafif tilkiyi andıran yüzündeki şeytani tebessüm aslında, özgüven ve kendini beğenmişliğin egemen olduğu yüzden, elinde olmadan yansıttığı fark ettiği şaşkınlığı ve öfkeyi görünce biraz daha yürüdü. ”Laouise nerede?” Biraz daha doğruldu. Uzun bir sessizlikten sonra çıkan sese kendi dahi inanamadı. Sanki bir yabancının sesiymiş gibi geliyordu Fransisco’ya.  Kızgınlığı ve cırtlak sesi bir ton daha açılmaya başlamıştı. Suratının o katrem ekşiliği şımarıklılığı ve ukalalığıyla bir kat daha belirginleşmişti. ] “ Ayrıca hanımın nerede senin?”

Uzun bir sessizliğin ardından hizmetçi konuşmaya başladı. , “Efendim hanımım şu an müsait değil.” Sanki ilk defa duyuyor gibiydi ilk duyduğunda. Birkaç saniyelik bir geçişin ardından görüntüler bir film şeridi gibi birkaç saliselik hızla beyninden akıp gitmişti.  Akan görüntülerin bir rüya olmadığını anlar anlamaz önce sakinleşti ve biraz da duruldu. ‘Buı görüntüler de neyin nesi?’ Hizmetçiye döndü. Bilmediği bir büyü yapıyordu bu kadın. Tekrar sesini yükseltti.  Tekrar aynı öfkeyi, kaprisi ve ukalalık yüne bir ressamın tablosuna yerleştirmesi gibi yerleşmişti. "Ne demek yok! Beni çağırıyor kendisi ortalıklarda mı yok?”   Hizmetçi sinsi bir yüz ifadesiyle Fransisco’ya bakıyordu.  Az önceki özgüven ve kendinin beğenmişliğin yerine şaşkınlık ve korkunun alması hiç de şaşılacak bir şey değildi. “Efendim kendinize gelin.” Bir an başı ağrımaya başladı. Tıpkı dünyanın dönmesi gibi başı dönüyordu. Yavaşça yanındaki sandalyeye tutundu. Delirmenin verdiği öfke diğer tüm duygulardan sıyrılıp yüzüne oturmuştu. Şiddetli bir baş ağrısı baş dönmesinin yerini almıştı. Gözleri yuvalarından fırlayacakmış gibi belirginleşmişti. Kendine geldiği biraz da toparlandığı bir an başını hizmetçiye döndürdü.  Ukalalığı ve şımarıklığı yüzünden okunuyordu. “Peki, o zaman şimdi git ve tekrar hanımın çağır!” Gözleri kapanıyordu. Başına saplana ağrı ve mayışışlık hissi gitgide keskinleşiyordu. Kapı açıldığında kısık gözlerle gördüğü göz alıcı silueti görür görmez yanındaki muhafızın kollarına düşüp bayıldı.

Uyandığında elerli ve kolları yatağa zincirlenmiş bir vaziyette buldu. Ne olduğunu bir türlü anlayamamıştı. Biraz debelendi ağır büyülü metal kelepçeler her şeye engel oluyordu. Karşısında beliren Lorianne’nin siluetine baktı. Tanıdık bir yüz gördüğü için sevinmişti “Neler oluyor Lorianne? Ben burada niye bağlıyım? Genç ve güzel cadı Fransisco’ya doğru yürüdü. Yüzünde sinsi ve alaycı bir ifade vardı.  Lorianne’nin bu bakışlarını beğenmemişti. “Sen!” Diye mırıldandı. Lorianne evet anlamında başını salladığında her şey netleşmişti. “Peki ama neden?” Bir kez daha zincirleri zorladı. Hiçbir şey olmuyordu. Bu durum moralini epey bozmuştu. “Ne istiyorsun benden.” Lorianne seksi seksi kırıtarak Fransisco’ya doğru yürümeye devam etti. Yatağın kenarına oturdu. Parmaklarını Franisco’nun yüzünde gezdirdi.   “Ah tatlım! Çok safsın biliyor musun?” Fransisco’ya doğru eğildi. “Hayat enerjini, gençliğini, yakışıklılığını hepsinden de öte güçlerini.” Korkmaya başlamıştı Lorianne güçlenmek için her şeyi yapabilecek gözü kara bir cadıydı. İyiden iyiye korkmaya başlasa da bunu dışa vurmuyordu. Yolun sonuna gelmek hele de bu genç yaşta ağır geliyordu Fransisco’ya birden bir deli gibi bu düşünceye kapıldı.

Lorianne’nin gülümsemesi biraz da alaycı ve belirginleşmişti. Ufak bir kahkaha attı. “Ah Fransisco!”  Biraz da kıkırdadı.  Şiddetli baş ağrıları tekrar başlamıştı. Bambaşka bir dünyada gibiydi. Kendisine tekrar saçma sapan sorular soruyordu. Kimim ben? Ne yapıyorum? Neden varım? Ne için nefes alıyorum? Kontrol edemediğim bu ruh benim mi? Yarın yaşayacağım garantisini kim verir? Varoluşumuzun nedeni ne? Dünyada iz bırakmak mı? Neler saçmalıyorum ben!” Bir an gerçek hayattan kopmuştu. Ne olduğunu anlamadığı bir durum içerisinde sürekli debeleniyor, tıpkı bataklıkta çırpınıyormuş gibi tekrar batıyordu. Az önceki sinirli tavrıyla şimdiki tavrı arasındaki tezatlığa bir salisede geçişi hasta ruhuna zarar vermişe benziyordu.

Suskunluğunun uzun sürüşü dikkatini çekmişti. Anlamsızca şaşkın bir biçimde Lorianne’ye doğru gülümsedi.  O anda tahta kapının gıcırtısıyla bir anda düştüğü ezik durumdan kurtulma ümidiyle başını kapıya doğru çevirdi. Kapıya bakarken hala gülümsüyordu. Sevmediği yeni hizmetçi elindeki iki bardak vişne likörünün bulunduğu tepsiyle korkak adımlarla yanına doğru yürüyordu.  Elindeki tepsiyi masaya koyar koymaz Lorianne’nin tarafındaki kadehi Fransisco’nun’; Fransisco’nun önündeki kadehi Lorianne’nin kadehinin önüne koydu.  Bu küçük hamle bile dikkatini cezp etmiş, pireden deve yapan paranoyak ruh halinin de tesiriyle bir kuşkuya düşmüştü. İçinde uyanan en ufak bir şüphenin bu hastalıklı ruha neler yapacağını tahmin etmek hiç de güç değildi. Çekimser tavırlarla sağ elini kadehe doğru uzattı. Şerefine anlamında kadehi Lorianne’ye doğru uzattı. Ürkek tavırlarla kadehten bir yudum aldıktan sonra tam konuşmaya başlayacağı zaman nefesinin tıkandığını, boğazının düğümlendiğini hissetti. Güçlükle konuşuyordu.

Elinde tuttuğu kadehi hızla karşısında duran hizmetçiye doğru yöneltti. Havaya kaldırdığı narin ellerinin güçlükle tuttuğu kadehe yavaşça üfledi. Elleri titriyordu. Kadehi güçlükle tutuyordu. Kimse neyin ne olduğunu anlamamıştı. Kimse o bakışların birkaç hayat değiştireceğini anlamadı.  Güçlükle ayağa kalktı. Bir o yana bir bu yana dengesizce savruldu. Gideceği yönü belirleyemeden dudaklarını kıpırdatmaya başladı.  Yüzüyse öfkeli bir hal almıştı. Dudakları nefretle buruşmuştu. Gözleri öfkeyle açılmıştı. Yüzüne vurduğu birkaç bozuk ifade kıpkırmızı yanaklarıyla ucubeyi andıran bir hal almıştı. Korkunç görünüyordu. Gözlerini süzdü yavaşça, iri lekeler öyle derindi ki sanki ustalıkla boyanmıştı. Pek hoş bir görüntü vermiyordu dışarı. Küçük bedeni ise ucubeyi andıran bir hal aldı. İçindeki şizofren tavırlar dışarı vuruyordu. Gerçek ile gerçek olmayan bir kez daha karışmıştı. Ayakta zor duruyordu. Hızlı bir darbeyle vişne likörünü hizmetçiye fırlattı.  

”Seni hain!” Hızla nefes alıyor ve etrafını inceliyordu. Öfkesi bir zehir gibi bütün bedenine yayıldı. Görüntüsünü tamamlayacak bir şeyler aradı etrafta. Ne yapacağını bilemiyordu. Eline aldı, güzel gerdanına götürdü. Gözlerini kırptı. Ne olduğunu hala anlam veremiyordu. Bir el irkilmesine sebep oldu. Bu Lorianne’nin eli olmalıydı. Eli hızla geri tepti.  Aceleyle yürümeye çalışırken tökezledi ve kendini yerde buldu. Hızla öne doğru attı kendisini. Ellerini büyü yapmak için hızla hizmetçiye doğru yöneltti. Son bir kez hizmetçini kızaran yüzüne ve korkan gözlerine baktı. Vücudundaki tüm büyü İki eline hücum etmişti bir an. Ve hizmetçiyi girişteki duvara itti. ]”Demek beni zehirlemeye çalışırsın ha!” Bir canavarı andıran ses tonuyla konuşmaya başlamıştı. Sahte öfkesi onu hiç tanımadığı bir canavara çevirmişti. Bir büyü darbesiyle hizmetçiyi yerinden kaldırdı. Ve onu önce sağa sonra sola fırlattı. Son büyü darbesiyle hizmetçiyi yukarı kaldırıp yere atacakken gene o telkin edici güçlü kolları kollarının üzerinde hissetti.

Uyandığında kendisini tekrar yatağa bağlanmış bir vaziyette buldu. Lorianne, Fransisco ile akıl oyunları oynuyordu. Oluk oluk terler üzerinden akar iken Lorianne tekrar Fransisco’nun üzerine doğru yürüdü. Fransisco’nun terini sildi. Elini bir şaklatmayla Fransisco’nun üzerindeki tişörtü çıkardı. “Çok terlemişsin tatlım.” Acıyan ve alaycı bir ses tonu bardağı taşıran son damlaydı. ”Yeter artık Lorianne çok ileri gidiyorsun ne yapacaksan yap artık.” Lorianne yüzünü ekşitmişti. “Tamam tamam az kaldı sabret. Seninle işim bittikten sonra iskeletinden başka bir şeyin kalmayacak zaten.” Fransisco’ya doğru eğildi. “Son nefeslerini almanın tadını çıkar.”

Gözlerini tekrar kapadığında bir kelime beyninin derinliklerinde yankılanmaya başlamıştı. ‘Huang Cha Sa’ Bu kelime birkaç kez aklında yankılandıktan sonra gözlerini açtı. Kendisine doğru gelen Lorianne’ye baktı. Fransisco’nun yüzünde ise alaycı ve sinsi bir ifade vardı. ”Hani bana bir şeyler söylemiştin büyülerle alakalı hatırladın mı? Hani kelepçe büyülerinin zayıf bir noktası vardı. Bazen bir iksir bazen de bir kelime.” Sinsi ifadesi daha da belirginleşir iken Lorianne’nin günler önce odasında duyduğu büyülü sözcükleri avazı çıktığı kadar bağırarak söyledi. “Huang Cha Sa!” Yedi defa bu sözcükleri söylediğinde kelepçeler yere düşmüştü. Ani bir hareketle yataktan doğrulup ellerini havaya kaldırıp bir büyü yaparak Lorianne’yi hareketsiz bir biçimde duvara yapıştırdı.  ” İntikam zamanı!” Duvara yapışmış cadının üzerine doğru uçtu. Sağ elini havaya kaldırıp bir el işaretiyle büyü yapıp Lorianne’nin hazırladığı iksir ve tılsıma imalı bir şekilde baktı. ”Belki bir şeyler yapabiliriz ha!” Tılsımı Lorianne’nin göğsüne koydu. Canı yanıyordu ve avazı çıktığı kadar bağırdı genç kadın. “Valar Morghulis supronem.” İksiri de üzerine üfledi. Genç cadı bitkin bir vaziyette yere yığıldığında ilk iş tılsımı kadının göğsünden çekip aldı. “Sanırım bundan sonra basit büyülerden başka büyüler yapamayacaksın bu tılsım olmadan. Bunu alıyorum.” Demesinin ardından hızla yürümeye koyuldu. Bitkin düşen Lorianne’yi bir enerji kalkanı oluşturup yarım saatliğine içine hapsetti. Bundan da ucuz yırtmıştı. O artık ölümden dönmeyi bir kez daha başarmıştı.
[/color][/color]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Caitlyn
Cadı l Admin
Cadı l Admin
Caitlyn


Mesaj Sayısı : 386
Kayıt tarihi : 29/05/12
Yaş : 34

Troublemaker Empty
MesajKonu: Geri: Troublemaker   Troublemaker Icon_minitimeCuma Eyl. 05 2014, 00:40

Puanlama


Saldırı-10
Savunma-5
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://mirai.1forum.biz
 
Troublemaker
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Overdose Omanı-
Buraya geçin: