selena Mm-3_zps38d4803f
selena Mm-3_zps38d4803f
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  KapıKapı  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 selena

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Selena Hill

Selena Hill


Mesaj Sayısı : 2
Kayıt tarihi : 13/03/15

selena Empty
MesajKonu: selena   selena Icon_minitimeCuma Mart 13 2015, 09:30

Siyah pelerine bürünmüş orta yaşlı büyücü, yağlı saçlarını uçuran rüzgarı umursamadan yoluna devam ediyordu başı dik. Dudaklarında bir milimetre bile kıvrılma yoktu, dümdüz bir çizgi halindeydi. Etrafı demir parmaklıklarla örülmüş şato biçimli malikane görüş alanına girdiğinde girişteki gölgenin sahibine çevirdi başını. Karanlıkta da olsa adamın göz çevresindeki kırışıklıkları belliydi. Kaşları çatılmıştı, yüzündeki sert ifadeyi, gözlerindeki yumuşaklık bozuyordu. Omuzları ve kolları, herhangi bir kavgada yanına yaklaşmaktan çekineceğiniz kadar geniş ve kalındı. Ağzını neredeyse hiç oynatmadan ''Geç kalmayacağını ummuştum.'' dedi. Karşısındaki adamın dudaklarının olduğundan daha fazla çatladığını fark etti ilk büyücü. Yüzündeki ifadesizliği sürdürerek karşılık verdi, ''İşler her zaman umduğumuz gibi gitmiyor Malcolm.'' Yaşlı büyücü kabullenerek başını salladı ve arkasını döndü ondan genç olana. Kalın demir kapıya yürürken sanki kör olmuştu, önündeki kapı pamuktan yapılmış gibi davranıyordu ya da orada hiçbir engel yokmuş gibi. Demirlikler yalnızca bir yanılsamaymışçasına kapıdan geçince orta yaşlı büyücü hiçbir tuhaflık olmamış gibi önüne bakmaya devam etti. Karanlık ve ıssızlık onu içine çekerken efendisinin de içinde bulunduğu malikaneye girmesi gerektiğini hatırladı. Hızlı ve emin adımlarla yürüyor, asasız büyü yapma uğraşlarını denemek istercesine içinden, kusursuz bir konsantrasyonla söylüyordu büyülü sözleri. Bir Muggle hapishanesinde geçirdiği onca seneden sonra asayla büyü yapmakta dahi zorlanıyordu. Gördüğü işkenceler bir yere kadar zevk verebilmişti ancak. Eski anıları çoğu zaman yaptığı gibi bilincinin derinliklerine gömdü. Kafasındaki tüm tereddüt ve şüpheleri atarken demir kapıya yürümeye devam ediyordu. Kapıdan geçmesini sağlayacak adımı atarken yüzü acıyla buruştu ama bir hayaletin içinden geçmişçesine hissettiğinde başardığını fark etti. Gülümsememek için zor tuttu kendini, neyse ki iradesi güçlüydü.

Ay ışığının üzerine düşmesiyle olduğundan da ürkütücü gözüken malikanede olacakları düşünmemeye çalışarak dikkatini çevresine verdi Lucian. Çalılıkların arasındaki bahçıvan kulübesinin tek ampulü cılız bir ışıkla yanıyordu. Camsız penceresinin ardından gördüğü duvarda eğilmiş bir insanın gölgesi vardı. Küçük göletin içine düşmüş yapraklar yüzüyorlardı suyun içinde, çoğunluğu beyaz çiçeklerin aralarında beliren sarı, kırmızı, mor çiçekler bahçenin sadeliğini engelliyorlardı, en önemlisi de bunların hiçbiri Lucian'ı etkilemiyordu, ruh hali tamamen olacaklarla ilişkiliydi. Bu günden sonra büyü camiası tamamen savunmasız kalacaktı. Her yere el koyulacak, masum insanlar ölecek, gücün önemi her yere damgasını vuracak, yeni doğan bebeklere, küçük yaştaki çocuklara bu fikir irdelenecekti, karşı çıkanlara hiç suçluluk güdülmeden lanetler uygulanacaktı. Lucian'ın göreviyse hepsinden zordu. Ateşkes. Bunu yapmalıydı. Eğer başaramazsa her iki taraf da üstünlük sağlama hırsıyla öldüreceklerdi. Kendilerini. Sayıları iyice azalan büyücü topluluğu tamamen silinecekti dünya üzerinden fakat tarikatı hiçkimse tarafından bilinmemeliydi, rol oynamaya devam etmeliydi, en yakınlarına bile güvenmemeliydi, belki de yakınlarının olmaması en iyisiydi ama öz kardeşi olmadan yapamayacağını biliyordu, onu ağır sorumluluklardan kurtaran ilahi bir güç gibiydi gökyüzü mavisi gözlere sahip, neşeli ve güleç çocuk. Saçlarının, akkor bir kömür misali omuzlarına düşüşü geldi aklına. Şimdi çevresinde güle oynaya dolaşmasını nasıl da isterdi, çiçekleri tek tek özenle seçtikten sonra onları koparıp bir deste haline getirmesini ve melodik ses tonuyla ''Bunları anneme götüreceğim.'' demesini ne kadar da çok istiyordu. İstemsizce yüzüne yerleştirdiği tebessümü fark etmesi uzun sürmemişti. Kendisine kızarak kafasından tüm düşüncelerini uzaklaştırmaya, zihnini boşaltmaya çalışıyordu. İhtişamlı, tuhaf görünümlü, uzun malikane kapısına geldiğinde derin bir iç çekti. Kendisini tamamen oynayacağı role vermeye çalışıyordu, yaşantısını düşünmemeliydi, efendisinin -en azından ona efendisiymiş gibi davranmalıydı- düşüncelerini okumasına izin vermemeli, zihinbendarlığını sonuna dek kullanmalıydı. Yılan şeklindeki kapı tokmağını tutup itti.

Karanlık koridora bıraktı kendisini. Bir süre sonra rengi siyahtan koyu kırmızıya dönen duvarlara asılmış tablolardaki portreler büyücünün gözlerinden duygularını anlamaya çalışıyorlardı sanki. Beaumont Ailesi'nin soylu bir geçmişi olduğunu biliyordu. Yüzyıllardır, gelip geçen tüm Karanlık leydi ve lordlara hizmet etmişlerdi. Şimdiyse sırada Mazeth vardı. Yeşil-mavi arası gözleriyle kanlarına emercesine bakardı Mazeth insanlara. Bembeyaz yüzüyle tezat oluşturan yeni alevlenmiş bir ateşin saçtığı kızıllığı yansıtan saçları beline kadar gelir ve her savuruşunda büyülerdi çevresindekileri. Onu hayranlıkla izleyen gözleri umursamamaktaysa üstüne yoktu Karanlık Leydi'nin. Histerik sözleri ve ironik ses tonuyla da büyük bir kitleye hitap edebiliyordu. Lucian, kendisine dahi itiraf edememesine karşın Mazeth'e büyük bir hayranlık duyuyordu. Bugüne kadar tanıdığı diğer kötü güçler gibi değildi. Her şey hakkında bilgi sahibi olmaya çalışıyor, her an kendisini geliştiriyor, egosuna karşı koyuyordu ama acımasız ve gaddardı. Bu gerçeğin varlığı tartışılmaya elbet değmezdi, her ölen insandan sonra soğukkanlılığını koruması, yüzünde tek bir duygu belirmeden olay yerinden ayrılışı şaşılası derecede tuhaf gelirdi Lucian'a. Bu ve daha birçok sebepten hayranlık duyardı efendisine, bunu kendisine itiraf edemeyecek kadar cesur olmamasıysa ayrı bir meseleydi.

Koyu kırmızı kapıyla arasında yirmi santim kaldığında ister istemez yutkundu. Siyah, yer yer aklaşmış saçları gözlerinin biraz üstüne düşerken onları düzeltme zahmetine bile katlanmıyordu. Kapı, o tam kolu çevirecekken yavaşça açıldı. Önündeki tahta parçasının kısa süre önce yağlanmış olabileceğini tahmin etmişti ama gıcırtılar yanıldığını gösteriyordu. Salon neredeyse iki odalı bir apartman dairesi kadar genişti. Soğuk odanın köşesindeki eski görünümlü, her yeri is içindeki şöminedeki ateş cayır cayır yanıyor ama hiçbir faydası olmuyordu. Siyah cüppelere sarınmış insan topluluğu fazlasıyla gergin ve soğuktu. Atom altı parçacıklarında dahi hissedilen onur, gurur, küçük düşme korkusu, sadaket o kadar güçlüydü ki Lucian'ı etki alanına alıyordu. Ortasında en az otuz büyücü ve cadının oturduğu ve en başında da ürkütücü gözlerle ona bakan Karanlık Leydi'nin bulunduğu, uzun, ince, dikdörtgen masadaki tüm gözler, -ayağa kalkmış, Mazeth'le konuşan genç büyücü de dahil- ona çevrilince tüylerinin diken diken olmasına engel olamadı Lucian. ''Lucian.'' dedi nereden geldiği belli olmayan ses ama bu özelliğiyle sesin Mazeth'ten çıktığı çok açıktı. Güçlü ama titrek, tıslar gibi ama insansı bir sesti bu ve yıllardır bu sesi duymaya alışsa da her seferinde aynı şeyleri düşünmeden, hissetmeden edemiyordu. Ses tonunun ürkütücülüğü su götürmez bir gerçekti. ''Leydim.'' dedi Lucian alıştığı bir soğuklukla ve başını yavaşça öne eğdi saygı duyduğunu belli etmek istercesine. Bu oyunu o kadar uzun süredir oynuyordu ki bazen iki taraftan biri olup olmadığından emin olamıyordu ama sonra bir şeyler oluveriyor ve her iki tarafın da kendini düşünen ahmaklardan oluştuğunu fark ediyordu, fikirlerinden sapmayacak kadar geri kafalı biri olması gurur kaynağı oluyordu onun için.

''Otur.'' diyen bir ses duydu biraz sonra. Leydi Mazeth, ona bakıyordu gözlerini dikmiş bir şekilde. Lucian da gözlerini karşısındaki asil kadınla birleştirdi ister istemez. Gördüğü şeyle dondu kaldı olduğu yerde. Şüphe. Şüphe vardı Leydi'nin gözlerinde. En derinlerde saklıydı. Bilmesi gerekmeseydi göstermezdi bunu Mazeth. Hiçbir şey olmamış, görmemiş gibi davranmaya devam etse de alnından akan terler kaşlarına inerken ve gözlerini yakarken saklamak güçtü hissettiklerini. Bedenindeki kara iplerin hepsi kalbini sarmalayıp düğüm haline gelirken nefes almakta zorlanıyordu ya da o öyle sanıyordu. Çevresinde ona her zamankinden daha tuhaf bakan hiç kimse yoktu. Ellerinin titrediğini hissediyordu ama buna tamamen emin olamayacak kadar bilinçsizdi. Aslında hiçbir şeyi kendisi hissetmiyordu. Hepsi Mazeth'in oyunuydu. Buna inanmak istiyordu. Ayaklarını hareket ettirmeye çalıştığında yürüyebildiğine şaşırarak ilerledi. Bugün hayatının son günü olsa dahi ağzından tek bir söz alamayacaklardı. İtiraf etmeyecekti. Hiçbir şeyi.

Sert sandalyelerden birine oturduğunda tüm korkulardan arındırmaya çalıştı kendisini. Derin soluklara zamanı yoktu. Ölümün hızlı ve acısız olması için dua ediyordu bağlılığı olmadığı bir Tanrı'ya. Her çaresizin yaptığı gibi son çaresini de dinde bulmaya çalışıyordu. Yaşadığı bilinçsizliğin ardından, çok uzaklardan geldiğini sandığı bir ses duydu. ''Casusluk Lucian,'' diyordu ses, ''Affedilemez.'' Mazeth'in gözlerine bakmamak için direniyordu orta yaşlı büyücü. Bu olasılığı düşünmüştü, her iki tarafın da aptal olmadığını biliyordu, tek avuntusu onun daha zeki olduğuydu. Düşüncelerinden ayrılarak herkesin yüzüne baktı. Boş gözlerle bakıyorlardı ama ona bakıyorlardı. Karanlık Leydi'nin, karşısındaki adamın bir savunmayı dahi hak etmediğini düşündüğünü biliyordu herkes. Zaten damağı kurumuş, boğazına bir yumru oturmuştu. Kardeşiyle yaşadığı anlar gözlerinin önünden hızla akıp geçiyordu. Film bittiğinde Mazeth'in gözleriyle kesişti gözleri. Buz gibi bir hava akımı ruhunu yalayıp geçerken Leydi'nin gözlerinde kızgın bir ateş gördü. Titremesi adamakıllı artmıştı şimdi. Gözlerini şömineye çevirmeye çalışırken karanlığa gömülmeye başladı.

Babasının, giydiği bahçıvan tulumuyla, ağzında tuttuğu çivileri teker teker ihtişamdan çok uzak evlerinin yanındaki koca çınarda boy gösteren, artık bir tahta yığınından daha fazlası gibi görünen ağaç eve çakışını izliyordu geçen geceki yağmurdan sonra nemlenmiş yemyeşil çimenlerin üzerine boylu boyunca yatmış halde. Siyah, uzun saçları, Alplerin serin rüzgarında sallanıyor, dudakları arasından çıkan Rumeli Türküleri rüzgarın uğultusuna karışıyordu. Evlerinin içinden gelen çan sesiyle yemek vaktinin geldiğini anladı. Zarif kol saatine baktı her zamanki gibi önce. İkinci yaşını henüz bir hafta önce kutlamış oldukları kardeşinin sakarlığı veya yaramazlığı da olabilirdi çan sesinin nedeni. Babasının, hırsla irileşmiş gözleri, aralık ağzı, yakası açık, ipekten beyaz gömleğinin rüzgarda dalgalanışı ve muhteşem konsantrasyonunun tek bir anını bile kaçırmak istemiyordu ama saatin 2.00'ye geldiğini görünce omuzlarını düşürerek eve yürümeye başladı. Arkada dudakları kıvrılmış Andrei, çivileri çakmaya devam ediyordu.

Gri bir sisin ardından bir kabrin başında bekler halde buldu kendisini. Mezar taşının üzerinde yazan yazıları görünce koştu, olabildiğince hızlı koştu, rüzgar oldu adeta, durmadı. Hogwarts'da izlemeden duramadığı Şamarcı Söğüt'e benzeyen bir ağacın yaprakları, esmer tenini okşamaya başlayana dek koşmaya devam etti ve sonra çöktü yere. Esir aldığı gözyaşları hevesle akarken mezar taşı hayal meyal gözlerinin önünde belirdi. Babasını düşününce artan hıçkırık seslerine, bir arının kanatlarını çırpışı eşlik ediyordu. Hemen sonra sahne değişti.

On sekiz yaşlarında, uzun boylu, esmer tenli, simsiyah gözlerle çevreye heyecanlı bakışlar atan bir adam, Londra'nın ıssız köşelerinden birindeki bir telefon kulübesinin önünde durmuş, heyecanla saatine bakıyordu. Hemen yanında, saçları bukleler halinde beline kadar dökülmüş bir kız çocuğu vardı. Heyecanını bastırmak için kıza gülümsedi. Leticia, ağabeyine elini uzattı. Lucian, hiç duraksamadan tuttu eli ve kardeşinin narin yüzünü incelemeye koyuldu.

Kardeşi mürekkep gibi dağılırken gözlerinin önünden kendisini tekrar Leydi Mazeth'in karşısındaki sandalyelerin ötesinde, yerde kıvranır ve acı çığlıklar atarken buldu. Topuk sesleri ona yaklaşır ve yerdeki elini ezerken dişlerini sıktı Lucian. Gördüğü son şey Karanlık Leydi'nin gözlerindeki yeşil ışığın yansımasıydı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Caitlyn
Cadı l Admin
Cadı l Admin
Caitlyn


Mesaj Sayısı : 386
Kayıt tarihi : 29/05/12
Yaş : 34

selena Empty
MesajKonu: Geri: selena   selena Icon_minitimeCuma Mart 13 2015, 21:15

Renk:80
Kurgu: 85
Betimleme:80
Akıcılık: 85

Sitemize Hoş geldiniz.  Rütbe başvurusu yapabilirsiniz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://mirai.1forum.biz
 
selena
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» selena

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Rp Puanlama-
Buraya geçin: