|
| Bilinmeyen | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Scarlett Demon Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 758 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Katil, kan emici, dengesiz, psikopat
| Konu: Bilinmeyen Paz Eyl. 23 2012, 13:36 | |
| İşte yine oluyordu nedne buna engel olmak bu kadar zordu. Çok yakınında bu lanet olasıca beladna kurtulması için gereken kaıyı açacak biri bulunuyordu, Caitlyn. Ona yardım edebilecke biriydi. En azından Phin öyle söylemişti. ama bir şey onu tedirgin ediyordu. Caitlyn'in bazı bakışları vardı. Onlar yalnızken en derinlere belki de sakladığı yine de Scarlett'ın görmesine engel olamadığı bakışları. Onu tedrgin edyordu. Phin o cadıya güvenmesi gerektiğini, onun iyi biri olduğu söylüyordu. Ama bir şey vardı ki ailesine bile güvenemezken o cadıya nasıl güvenecekti. Phin' bile nasıl güvendiğini bilmiyordu. Sadece güveniyodu işte hepsi bu ve o ona her zaman yardım ediyordu. ÜStelik hayatını neredeyse mahvetmek üzere olmasına rağmn ondan vazgeçmemiş onun yanında olmuştu. 'Yaramaz sihibrbazım'. Bu ses Phin'in sesi beynini içinde yankılandı bir anda. Yaramazlık yapmayı düşündüğü bir anda bunu duymak onu dizginletecek bir şeydi. Ama olmamıştı, buradan gitmek istiyordu. Bu isteğe karşı koymak çok zordu. Caitlyn tüm o cesetler ve aile olayını çözdüğünü söylemişti. Bu da onun klinikten kaçan bir deli ya da bir katil olarak aranmaya başlanmadığı anlamına geliyordu.Yatakta dönüp durarak bir yere varamayacağı belliydi. Hemen ayaklanarak Caitlyn'in onun için ne ara doldurduğundan bir türlü emin olamadığı dolabına yöneldi. Bu malikanedne çıkması gerekiyordu. Burası ona güvende olduğu hissettiriyordu. Ama diğer yandna sanki ruhunu emiyormuş gibi bir durumda söz konusuydu. Nefes alması için gereken hava bile malikanenin içerisinden bulunmuyormuş gibi. Daha fazla vakit kaybetmek istemediği için eline geçen ilk kıyafeti yatağının üzerine atarak soyunmaya başladı. Turkuaz bir tişört geçmişti eline hemen başının üzerinden geçirerek onu giydi. Altına da beyaz bir pantolon giydi. Dolap o kadar hazız görünüyordu ki. En alt bölümünde ihtiyacı olan ayakkabılar bile vardı. Cadı olmak iyi bir şey olsa gerek diye düşünmeden edemedi. Ama diğer yandan beynini içinde yankılanan kadını ve içinde bulundukalrı bu savaşı hatırladığında bu düşünceyi bir kenara attı. Daha çok beynini en ucra köşesine fılarttığını söyleyebilirdi. Bacakalrının artık gitmek için hazır olduğuna emin olduğundan odasından çıkıp alt kata indi. Caitlyn neredeydi bilmiyordu. Ama onunla karşılaşmamayı umuyordu. Cadıyı görürse evden gitmesi için bir bahane uydurması gerekecekti. Bir cadı nasıl kandırılabilirdi? Bunu hiç düşünmeyecekti. O yüzden hızlı adımalrla ona görünmeden buradan uzaklaşmaya çalıştı ve sonunda dışarı çıktı. Etrafı incelerken gözüne verandaya dayalı bir bisiklet ilişti. Bu da neydi şimdi. Gitmesini cadı da mı bekliyordu. Düşünmek faydasızdı, bisiklete atlayarak malikanenin etrafını kaplamış ormanın içinde buldu kendini.
Daha önce malikaneden tek başına çıkmamıştı ve gelmemişti de. Bu eve baygın bir şekilde getirilmiş ve en son Caitlyn ile birlikte çıkmıştı. Hoş geri dönüşü ile ilgili bir şey düşünmüştü ama cadının hala onu beklediğini gördüğünde sessizce binerek tekrar malikaneye getirilmişti. Durum giderek karmaşık bir hal alırken o hızla pedalalrını çevirmeye başlamıştı bile. Sanki bir başkasının hayal dünyasında seyahat ediyor gibiydi.Tüm hareketleri önceden planlanmış bir çeşit kukla. Bu düşünce tüm bedeninin ürpetmesine nedne oldu. O bir kukla değildi. Şimdiye tek istemeden yaptığı çok fazla şey olmasına rağmen bir kukla olduğu fikrini kabullenmek istemiyordu. Bir kuklanın sahibide olmalıydı öyle değil mi? Sahibi olarak aklına gelen tek kişi ise adını henüz öğrenme fırsatı olmayan kadın. Uzun pedal çevirmelerinin ardından bacaklarının yorulduğunu hissetti. Ama hala etrafı ağaçlar ile çevriliydi. Sanki çember içinde dönen bir hamster gibiydi. Sadece dönüyordu ama hiç bir yere gittiği yoktu. Bü düşünce ile ağrımaya başlayan ayaklarına aldırmadan daha hızlı pedal çevirdi. Ne kadar sürdüğünün öncemi yoktu, sadece gitmek istiyordu ve sonunda bir caddeye çıkmıştı. ama tanıdığı caddelere ulaşması biraz daha vakit aldı.
Sonunda ona tanıdık gelen serin esintiyi hissetti. Ardından ise sonsuzmuş gibi görünen deniz karşısında duruyordu. Bisikleti sağa doğru kırarak deniz kenarına ilerledi. Hedefi deniz değildi aslında. Sahili mükemmel kılan deniz feneriydi onu oraya çağıran. Çocukluğunun anıları gözlerinin önünden geçmişti. İkizi ile bu sahillerde oynarken hep o deniz fenerine kadar yarış yaparlardı. Bu fenerin çevresinde çekilmiş bir dolu resimleri vardı.bisikletini fenarın etrafına yerleştirilmiş demirlere dayadı ve taşların üerine oturdu. Akşam üstüydü, güneş batmak üzeredeydi. Güneşden yayılan ışığın deniz ile dansını hep çok çekici bulmuştu. Küçüklüğünden beri manzarası olan yerlere bayılırdı. Hala o küçük cici kız olmadığını biliyordu. Ama bazen öyle hissetmek iyi geliyordu işte. O küçük kız, ellerini kana bulamamış günahsız bir melekti. Şimdi ki halini görse bu halinden nefret ederdi her halde. İçindeki karamsarlığa istese de engel olamıyordu ki. Kafasını boşaltarak sadece karşısındaki muhteşem manraya odaklandı. Daha yaşaması gereken bir dolu felaketin farkında bile olmadan... | |
| | | Ofelya Forfeit Sihirbaz | Akademi Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 333 Kayıt tarihi : 31/05/12
| Konu: Geri: Bilinmeyen Ptsi Ekim 08 2012, 21:25 | |
| Büyükbabasından yaklaşık bir aydır malikaneye uğramamıştı. Arada Ofelya'yı arasada bu koca ev onsuz daha da boştu. Ruby'den de birkaç gündür haber alamıyordu. Endişelerinin arasına bir de o eklenmişti. Bu düşüncelerle malikanenin içi iyice labirente dönmüştü onun için. Her noktasını avucunun içi gibi bildiği, ama bir türlü içinden çıkamadığı bir labirent... Odasında yeni bitirdiği resime bakarken bunları düşünüyordu. Karanlık ve dar bir labirentte koşan kız tam da onun duygularını anlatıyordu. Nereye gittiğini bilmeden koşuyordu resimdeki kız. Ona bakarken bir an içini kaplayan enerji ile yerinden kalktı. Hızla hazırlandı. Yeşil pantolonunu ve beyaz gömleğini giyip her zaman bir kenarda hazır olan çantasını alıp odasından fırladı. Merdivenlerden koşarak inerken bir yandan da mp3 ünü açmaya çalışıyordu. Şarkılar her zaman içindeki enerjiyi harekete geçirirdi. Sonunda kulaklıklarını takıp kapıya vardığında onun bu acelesini gören yardımcıları arkasından seslendi.
"Küçük hanım nereye?" demişti endişe ile. Anlaşılan güneş batarken aceleyle nereye gittiğini merak etmişti. Sonuçta büyükbabası küçük bir kız gibi Ofelya'yı yardımcılarına emanet etmişti.
"Merak etme. Önemli bir şey yok. Çok geç olmadan gelirim. Büyükbabam ben yokken ararsa evden kaçtı dersin." diyerek cevapladı kadının meraklı bakışlarını. Ama son söylediği ile kadının gözleri iyice açılmıştı. "Ah öyle bakma. Sadece şakaydı." deyip kapıdan çıktı. Aslında bu tam olarak şaka sayılmazdı. Yaptığı şey, kısa süreliğine de olsa evden kaçmaktı. Büyükbabasının arabalarını gizlediği garajın önündeki bisikletinin kilidini açtı ve üstüne atlayıp kaçışa başladı. Her şeyden kaçıyordu. Son zamanda olan her şeyden, kabuslarından, uykusuzluğundan ve onu merakta bırakan herkesten... Malikanenin kapılarından çıkar çıkmaz daha hızlı pedal çevirdi. Kısa sürede ağaçların arasındaki toprak yoldan, ana yola çıkmıştı. Daha güvenli olması için ara sokaklardan birine girdi. Dinlediği şarkının etkisiyle yokuş aşağı inerken bağırmamak için kendini zor tutuyordu. Saçlarını geriye savuran rüzgar yüzündeki gülümsemeyi okşuyordu. En sonunda frenleri bıraktı, pedalları boşladı ve kollarını iki yana açıp gözlerini kapattı. Kendini o kadar enerjik hissediyordu ki, tamamen enerjinin akışına bırakmıştı bedenini. Ne yaptığının farkında değildi. Aklını meşgul eden her şeyin uçup gittiği gibi, beyni düşünmeyi de bırakmıştı. Birden duyduğu korna sesi ile kendine geldi. Gözlerini açıp yeniden direksiyonu tuttu ve yönünü değiştirdi. Yola çıktığını hiç fark etmemişti. Arabadan kaçayım derken kaldırıma hızlı bir çıkış yaptı ve dengesini kaybetti. Bisiklet sağa sola sallanarak hızla deniz fenerine giderken Ofelya yeniden dengeye gelmeye çalışıyordu. En sonunda fenere çarpmadan önce frenleri sıkmayı akıl edebildi. Ama bu da sağlıklı bir duruş yapmasına yetmemişti. Bisikletin arka tekerinin kalkmasıyla havalandığını hissetti. Boğazında takılı kalan çığlığı sonunda önüne çıkan engelleri aşarak dışarı çıkmayı başarmıştı. En son gördüğü şey ise dünyası tersine dönerken göz göze geldiği kızdı. Sonrasında da düşüşünü ağır çekimde yaşarken gözlerini sımsıkı kapattı ve hiç bitmeyecek gibi gelen bu düşüş sonunda başka birinin çığlığıyla son bulmuştu. Düşen bisikletinin metalik sesini sessizlik izlemişti. Sırtında hissettiği şey ise betondan daha sıcak ve farklı bir şeydi... | |
| | | Scarlett Demon Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 758 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Katil, kan emici, dengesiz, psikopat
| Konu: Geri: Bilinmeyen Çarş. Ekim 10 2012, 21:33 | |
| Karşısındaki eşsiz manzara onu hiç bilmediği huzurlu bir diyara getirmişti. Rüyalarında bile görmeyi beceremediği mükemmel bir dünya. Burada korku ya da hüzün yoktu. Sadece, mutluluk ve neşe. Gülümsediğini hissetmişti, sanki yıllardır gülümsememiş gibi... Neden gülümsediğinin hiç bir bir önemi yoktu. Önemli olan tek şey içine yavaşça dolan huzur kırıntılarıydı. Yeniden nefes aldığını hissetmek gibi bir durumdu ki bu. Altında yatanı kurcalamayı kesinlikle istemiyordu. Böyle bir yerde yalnız olamayacağını düşünüyordu. Mutlaka bir kaç insan daha olmalıydı etrafta ama hiç kimse yoktu. Sadece kendisi, bu mükemmel dünya sanki onun için yaratılmıştı. Bu bir ödüldü belki de. Ama ödül almak için hiç bir şey yapmamıştı ki. Yeter artık kurcalama diye kendi kendine telkinde bulundu. Belki yalnızlıkla cezalandırılıyordu. Gerçi bu bile onun için ödül sayılırdı. Etrafta onun tarafından zarar görebilme ihtimali olan kimsenin olmayışı kendini daha da rahat hissetmesini sağlıyordu. Gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı, ciğerlerini dolduran havayı hissetmek öyle tatlı bir histi ki geri vermek istemiyor gibiydi. Saçma diye düşündü kendi kendine, nefes alıyor olmanın ilk kuralı aldığın nefesi geri vermek değil miydi? Nefes almak kısır bir döngüden ibaretti, al ve ver.
Gözlerini yavaşça içinde hiç gitmesinin istemediği bir huzurla açtı. Ama karşısına çıkan ilk görüntü tekrar gözlerini sımsıkı kapattı. 'Hayır' dedi. Bu olamazdı. Az önceki her şeyi geri istiyordu. Sadece gözünün kapatmıştı ki, bunun olması için bir şey yapmamıştı ki. Ama olan olmuştu, gözlerini istemese de açmak zorunda kalmıştı. Etraf o güzel manzara karanlığın içinde yavaş yavaş yok oluyordu. Ona huzur veren her şey tek bir kibrit çöpün nasıl hızla yanarak küle dönüşüyorsa şu an etrafında olan olaylarda bundan ibaretti. Her şey biterken o sadece iyi olan her şeyin yok oluşunu izliyordu. Hiç bir şey yapamıyordu, aslında bir şekilde yapmak için içinde bir istemde hissetmiyordu. Sanki boynuna bir ip bağlanmış, bir başkasının kuklasıydı. Sahibinin emirleri olmadan hareket etmesi hatta nefes alması bile yasaktı, hatta düşünmesi bile. Kafasının içini kurcalamaya çalıştı bir süre. Hiç olmadık zamanlarda beynine dolan düşünceleri neredeydi şimdi. Neler oluyordu, ne hissetmesi gerektiğini bile bilmiyordu. Birden bedenine tam kalbine giren ağrı ile nefesi kesilmişti. Canı yanıyordu, bu acıya artık alışmalıyım diye düşündü. Çünkü sürekli bir şekilde bu ağrı onu buluyordu. Ama alışmakta öte sanki her seferinde bu ağrı daha fazla canını yakıyordu. O an bir düşünce kırıntısı belirdi beynini içinde. Küçücüktü ama tutunacak bir şey gerekliydi o da bu düşünceye tutundu. Düşünce ona yine bir rüya da olduğunu söylüyordu, kalp ağrısının tek nedeni ise o cadıydı. Uyandığı anda aralarındaki bağ kopacak ve oda gerçek dünyaya dönecekti belki de uyanır uyanmaz Phin'in yanına giderdi. Aslında belki de şu an olması gereken yer orasıydı, onun yanı. Elini kalbine götürdü acı dayanılmazdı. Yüksek sesle bağırdı.
"Uyan!"
Gerçeklere gözlerini açarken nefes alış verişinin bir süre normale dönmesi bekledi. Acı hala kendini gösteriyordu, en azından onu hala hissediyordu. Az önceki kadar şiddetli olmasa da. Nefes alışı normale döndükçe ağrı hızla kaybolmaya başlamıştı. Başını çevirip onu buraya getiren bisikletine baktı. Tamamen normale döndüğünde yapacağı ilk iş ona binip buradan uzaklaşmaktı. Bisikletine doğru adım atmaya başladığın duyduğu çığlık sesi ile başını çevirdi. Ama neler olduğunu anlayıp, oradan uzaklaşması için gereken süre o kadar kısaydı ki kendini çarpmadan kurtaramamıştı. Ona çarpan kız ile birlikte biraz sürüklendikten sonra deniz fenerinin tam kenarında durmayı başarmışlardı. Sadece bir santim daha oynama olsa ikisi de kayalıklara düşecekti. Neyse ki kıyıdaki korkuluklarında yardımı olmuştu. Bedeninde çok fazla yara ve ağrı vardı. Kafasını toplaması ise normalden epey uzun sürmüştü. Üstündeki kızı bir an bile düşünmeden doğrulabilmek için itekleyerek kenara çekilmesini sağladı. Dizlerini kırıp oturmuş kanayan yaralarına bakıyordu.
"Sen aklını falan mı kaçırdın? İkimizi de öldürecektin."
| |
| | | Ofelya Forfeit Sihirbaz | Akademi Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 333 Kayıt tarihi : 31/05/12
| Konu: Geri: Bilinmeyen Paz Kas. 04 2012, 15:42 | |
| Yerden kalkmak istiyordu; ama hareket yeteneğini kaybetmiş gibiydi. Sırtını korkuluklara çarpması ile zaten heyecandan zor aldığı nefesi kesilmişti. Biraz güç toparlaması ile yerinde kıpırdanmıştı; ama bu harekette yere sürtmesi ile kanayan kolunun acısından olduğu yere yeniden yığılması ile sonuçlanmıştı. Derin derin nefesler alıp vererek kendine gelmeye çalışırken altında bir kıpırdanma hissetti. Eğer üzerinde durduğu yerin zemin olmadığını bilmeseydi yerin altından kaydığını söyleyebilirdi. Ama kendi dikkatsizliği yüzünden birinin daha canını yaktığının farkındaydı. Fakat acısı bunun hakkında bir şey yapmasına izin vermiyordu. İlk önce ciğerlerinin kendine gelmesi gerekiyordu.
Birinin ona bağırdığını duydu. "Sanırım başım yine belada" diye düşündü gülümseyerek. Derin bir nefes daha aldı ve yüz üstü yattığı yerde sırt üstü dönmeye çalıştı. Acıyan kollarından destek alırken sıkışan ciğerlerinden gelen bir öksürük krizi ile sırt üstü dönmeyi başardı. Nefes almak böyle daha kolaydı. Kafasını az önceki bağırmanın geldiği yöne çevirdi. Yaralar içindeki kızı gördü. Sanki onu bir yerden hatırlıyor gibiydi. Bir rüyadan olabilir mi? Zonklayan başı bunu da düşünmesine izin vermiyordu. "Başımı da çarpmış olmalıyım." diye geçirdi içinden kıza boş gözlerle bakarken.
Başını yeniden gökyüzüne çevirdi. Konuşamamak ve hareket edememek... Kendini bir an boşlukta hissetti. "Belki de şok geçiriyorum." dedi kendi kendine. Çok korkmuştu. Ailesini bir trafik kazasında kaybetmişti ve şimdi kendisi de neredeyse bir trafik kazası kurbanı olacaktı. Az önce sıkışan ciğerlerinin şimdi acı ile yandığını hissetmişti. Bu, yeniden ciğerlerine hücum eden oksijenin bir etkisi miydi, yoksa ailesini kaybetmenin ve korkmanın verdiği bir acı mıydı? Bunu ayırt edemedi. Ciğerlerinden hemen sonra gözlerinin yanması ile yanakları ıslanmaya başladı. Ağledığını anladığında gözleri kocaman olmuştu. Zorda olsa sonunda yerinden doğruldu ve yüzünü sakladı. Ama bu sefer ağzından çıkan hıçkırık onu ele vermişti. En sonunda kendini tutmayı bıraktı ve içinden geldiği gibi ağladı. Kendini korkunç bir rüyayı daha geride bırakmış gibi hissediyordu. Hıçkırıkları arasında "Ö-özür dilerim." diye kekeledi. Hem dikkatsizliği yüzünden canını yaktığı kızdan, hem de geriye kalan tek ailesi olan büyükbabasından özür dilemişti. Daha dikkatli olmalıydı. Derin nefesler alarak kendini durdurmayı başarmıştı. Eli ile zonklayan başını tuttu. Gözlerini sildikten sonra kıza döndü yeniden. Oturduğu yerden kalkıp yanına gitmek istedi ama burkulan ayağı buna izin vermedi. Tekrardan kalçasının üstüne düştü. Bu seferde gülme krizi tutmuştu Ofelya'yı. Yaşadığı şeyin etkisini hala atamamıştı üstünden. Kızın ona gözlerini diktiğini hissedebiliyordu. "Özür dilerim." dedi yeniden kendini durdurmaya çalışırken. Zar zor durduğunda ise "İyi misin?" diye sordu. | |
| | | Scarlett Demon Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 758 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Katil, kan emici, dengesiz, psikopat
| Konu: Geri: Bilinmeyen Salı Kas. 06 2012, 20:26 | |
| Olanlara bir tepki olarak son bir güçle oturmayı başarmıştı. Sonra ise ilk yaptığı şey kızı azarlamak olmuştu. Şimdi ise nefes almayı bile zar zor başarıyordu. Tekrar iki kelimeyi bir araya getirebileceğini sanmıyordu. Hatta oturmak bile bir çeşit işkence gibi geldiğinde kendini farkında bile olmadan serbest bıraktı. Bu da pek iyi bir fikir değildi aslında, kafasını sert zemine çok hızlı çarpabilirdi. Neyse ki böyle bir şey olmadan sadece olduğu yere uzandı. Göz ucuyla kıza baktı. Onun da kendinden aşağı kalır bir yanı yoktu. Vücudundaki taze yaralardan kan damlıyordu. Kendisi ise bedenindeki her bir yarayı değişik bir farkındalıkla hissediyordu. Yardım almaları gerekiyordu, hem de bir an önce. Ama etrafta tek bir insan bile yoktu. Bunu etrafa bakmadan da söyleyebilirdi. Çünkü burası bildi bileli, bu saatlerde boş olurdu. Zaten o yüzden yalnız kalmak için bu yeri seçerdi. Ne yapacağı düşünürken boş boş gök yüzüne baktı kısa bir süre. Acının dayanılmaz olduğu doğruydu ama yinede bir kaç dakika önce hissettiği kalp ağrısının yanında hafif kalıyordu. Kızın hıçkırıkları arasında kekelediğini duyduğunda başını ona çevirdi. Özür dilemişti, ne güzel. Özrün her şeyi yoluna koyacağını düşünüyordu anlaşılan. Ama özür dilemek hiç bir şekilde zamanı geri almaya yaramıyordu. Eğer öyle bir şey olsa ne güzel olurdu. Şimdiye kadar kendi yaptıkları yüzünden özür kelimesi midesini adeta bulandırıyordu. Canını almaya çalıştığı, her kişiden özür dilemişti. Zaten sadece onlardan özür diliyordu, içindeki suçluluk duygusu nedeniyle. Bu düşünceler geriye dönüp bakmasını sağladı. Kızı onları öldürebilme ihtimali yüzünden azarlamıştı dimi. Şimdi ise içinden neden bir işi beceremedin diye kıza sessizce sövüyordu.
Kızın attığı garip kahkahalar tekrar ona yoğunlaşmasını sağladı. 'Ne güzel bir dengesiz ile karşı karşıyayım. Hoş en azından yabancılık çekmeyeceğim' diye geçirdi içinden. Normal olmadığını adı gibi bildiğinden. Yerinden doğrulmaya çalıştı yavaşça gözleri kızın üzerindeyken zorda olsa tekrar oturmaya başlamıştı. Ama bacaklarındaki kasılma yüzünden yüzü ekşimişti. Canının acısı ile bacağını hareket ettirerek uzattı. Kot pantolonu, yırtık kot modeli gibi olmuştu. Bisiklet ona nasıl çarptıysa kot pantolonun dan bir kaç parçayı yanında götürmüştü. Kotun yırtık yerlerinden görünen derisi sürtünmeden ötürü yara doluydu. Bazıları sadece bir kaç çizikten ibaretten, diğer yaralardan kan damlıyordu. Elini başına götürdü, kafasını zonklarken kızın sesi geldi yine.
"Oradan bakınca iyi gibi mi görünüyorum? Canım yanıyor ve bize yardım gerek"
Konuşmasının ardından içinden bir ses konuşmaya başladı. 'Senin yardıma ihtiyacın yok sadece kullan' dedi. Neyi kullanmasını istediği ortadaydı ama yapamazdı, yapmamalıydı. Ama tabiki yapmak istemese de bunun gerçekleşme ihtimalinin epey yüksek olduğunu biliyordu. Başındaki ağrı giderek artarken bilincini kaybetmeye başlamıştı. Aslında kafasını bilincini kaybedecek kadar çarpmamıştı, en azından öyle düşünüyordu. Buna rağmen görüşü tamamen kapandığında karanlık onu bekliyordu. ... Gözlerini sımsıkı kapatıp karanlık ile bütünleştikten hemen sonra gözlerini açtı. Artık başka biri olmuştu. Bedenindeki tüm yaralara rağmen ayağa kalkıp kıza doğru yaklaştı. Canı yanıyordu bu yüzünden belliydi. Ama bir kaç saniye sonra acı artık sorun olmaktan çıkacaktı. Bunu bilmenin rahatlığı ile kızın yanına çömeldi. Yüzünde oluşan sinsi gülümseme ile elini kızın göğsüne koydu. Yeteneği devreye girmişti. Kızın canı normalde olduğundan daha fazla acıyor olmalıydı. Bedenindeki enerji yavaşça Scarlett'a akarken yapabileceği hiç bir şey yoktu. O, ise haz alır bir şekilde ondan beslenmeye devam ediyordu. Tüm bedeni kendini yenilemiş olsa da hala bağlı hallederdi. Bu iş devam ederse kızdan geriye solmuş bir ceset kalacaktı. Kızın kendinden geçişi ile bir anda ne yaptığının farkına vararak kızın üzerinden elini çekti. Kız çok yavaş nefes alıyordu. Onun ölmemesi için kendini toparlaması gerekiyordu. Hem de bir an önce kızın ne kadar vakti kaldığını bilmiyordu çünkü. Aynı noktaya elini koyarak içindeki güce odaklanıp tersini yapmayı denedi. Aurası kendini hissettirerek kendi bedeninden kıza doğru yavaşça enerji aktardı. Kızın bedenindeki yaraların iyileşmeye başladığını gördüğünde için rahatlamıştı. Kız gözlerini açmaya başladığında elini ondan çekerek enerjiyi kesti. Bununla birlikte baş ağrısı tekrar başlamıştı. Derin bir of çektikten sonra kızın kendine gelmesini izledi.
"Kendini nasıl hissediyorsun?"
| |
| | | Ofelya Forfeit Sihirbaz | Akademi Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 333 Kayıt tarihi : 31/05/12
| Konu: Geri: Bilinmeyen Paz Ara. 02 2012, 23:45 | |
| Kız ona doğru gelirken sonunun yaklaştığını hissediyordu. "Trafik kazasından sıyrıldım. Ama bir katile çarptım. Planlarını böldüm. O yüzden beni de öldürecek. Ama en azından sıradan bir trafik kazası ile değil, gizemli bir şekilde öleceğim. Bir katile göre de genç aslında." diye düşünerek kafasında senaryolar üretiyordu. Kız yanına çömelirken "Yine saçmalamaya başladın. Kes şunu!" diye içinden azarladı kendini. Ama kızın bakışları düşüncelerini doğrular gibiydi. Bu yüzden düşüncelerine engel olamıyordu. Ellerini göğüsünde hissettiğinde acı iki katına çıktı. Nefes almaya ve çırpınmaya çalıştı; ama o gücü de kendinde bulamadı. Aynı bazı kabuslarında olduğu gibiydi. Bağırmak, acıdan kaçmak, karşı koymak istiyordu. Buna rağmen tüm çabaları boşa gidiyordu. Hala nemli olan gözlerinden bir kaç damla yaş döküldü. Ölüyordu. Henüz masasının üstündeki resmi tamamlayamadan, büyük babasını bir daha görmeden... Tüm enerjisi bedeninden ayrılıyordu. Kendini ölümün sonsuz boşluğunda hissetmeye başlamıştı bile. Gözlerine biriken yaşlar arasında en son gördüğü şey ise ölümünün bulanık ve sinsi gülüşüydü. Gözleri kapandı, sesler kulaklarından silindi, sıcak gün ışığı dokunuşunu ölümün soğukluğuna bıraktı.
Bedeni ondan ayrılan ruhuna sıkı sıkı tutunmaya çalışıyordu. Karanlıkta sarılabildiği tek şey bir nefes kadar yakınında olan, ayna görüntüsü gibi ona bakan, parlak ve bulanık ruhuydu. Daha doğrusu Ofelya öyle düşünüyordu. Ruh duman gibi dağıldı. Bir kadının gülümsemesini duydu. Bu gülümseme ile dağılan ruh yeni bir şekil aldı. İlk başta saçları rüzgarda havalanan bir kadına dönüşmeye başlasa da duman bir an da toparlandı ve kabuslarında hep gördüğü adama dönüştü. Gülümseme sesi ise kalınlaştı ve bir erkek sesine dönüştü. Adam kör gözlerini ona dikti. Gülen ağzı karanlıkta dağılan bir kaç kelime fısıldadı. "Ruhun bana ait."
Ofelya korkuyla ruhunun sıkı sıkı tuttuğu kolunu bıraktı ve onu itti. Ruhu ondan uzaklaşırken yeniden şekil değiştirdi. Küçük bir kıza, kendi küçüklüğüne dönüştü. Ruh uzanıp bedenini yakalamaya çalıştı. Gözlerinden akan bir kaç damla yaş parıltılar şeklinde karanlıkta kayboldu. Ofelya kendinden tamamen kopan ruhuna baktı. Artık hiç bir şeye sahip değildi. Kendine uzanan küçük kıza boş gözlerle baktı. Geri dönmek için hiç bir çaba göstermedi. Ölüyordu... Kendini karanlığın derinliklerine bıraktı. Ama küçük kız onu bırakmamıştı. Hızla ona yaklaştı ve göğsünden geri içeriye girdi. Ofelya, ciğerleri oksijene kavuştuğunda öksürerek gözlerini açtı. Karşısındaki kız konuşurken ona hala ışığına kavuşamayan boş gözlerle baktı. Kendini daha enerjik hissediyordu, yaraları acımıyordu. Yattığı yerden doğruldu ve kıza baktı. Yaraları iyileşmişti. Aynı kendisine olduğu gibi. "O da mı normal değil?" diye düşündü. Ama hala ona cevap veremiyordu. Bir gariplik vardı, göremiyordu.
"Karanlık..." dedi kıza. "Bu da mı bir rüya?" diye fısıldadı etrafında görmesi gereken deniz ve binaları ararken. | |
| | | Scarlett Demon Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 758 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Katil, kan emici, dengesiz, psikopat
| Konu: Geri: Bilinmeyen Perş. Ara. 06 2012, 12:06 | |
| Kızdan cevap beklerken kendini toparlamaya çalıştı. Tamam belki şu an fiziksel hiç bir yarası kalmamıştı. Kızdan aldığı enerji ile hem onu hem de kendisinin iyileştirmişti. Ama yinede acı çektiği bariz bir gerçekti. Yarası olmamasına rağmen canı yanıyordu. Ruhu artık bu anlamsız senaryoyu oynamaktan bitkin düşmüştü. Hep aynı hikaye, kendi kaybedişi ve sonra bir insanın ölüm ile yüz yüze geldiği o an... Bazen her şeyin bitmesini öyle çok istiyordu ki.... Ama bitmiyordu işte, bitecek gibi de görünmüyordu. Bu hayata gelmişti ve sanki ikizinin öldüğü gün lanetlenmişti. O gün bu gücü ilk ortaya çıktığında kendini nasıl kaybettiğini hatırladı. Henüz çok küçük bir kızdı, sadece on iki yaşında. Ama çok geçmeden küçük bir kızdan fazlası olmuştu. Bir katil... Bir insanı öldürmenin ne kadar kolay olduğunu keşfettiğin de ne yapacağını bilememişti. Elbette ki psikolog ve klinikte geçen süreli hatırlamak bile istemiyordu. Derin bir iç çekerek kendini şimdi ki zamana odaklamaya çalıştı. Kızdan gelecek cevaba... Gerçi vereceği cevabın iyiyim ile başlayacağını tahmin ediyordu. Sonuçta az önceki kazadan aldığı yaralar canını yakmış olmalıydı. Şimdi ise yaralardan hiç bir eser kalmamıştı.
Kız boş gözlerle ona bakarken, sanki bir şeyler düşünüyor gibiydi. Bu nedense onu bir anda korkutmuştu. Belki de onu taşlamaya hazırlanıyordu. Bir anormal her şeyin ötesinde bir katil. Sonrasında söylediği kelime ile afallayan kendisi oldu. Karanlık... Etraf karanlık değildi ki. Şu an karanlık olan tek şey Scarlett'ın kendi içine hapsetti, yanıydı. Ama kız sanki göremiyordu gibiydi. Ne yapacağını bilemedi. Farkında bile olmadan dudaklarından bir kaç kelime döküldü.
"Karanlı mı? Etraf yeterince aydınlık ve inan bana bu bir rüya değil. Şayet olsa bile rüyadan çok kabus olurdu"
Söylediklerine rağmen kızın bakışları değişmemişti. Belki de bir şeye maruz kalmıştı. Gücünün şimdiye tek ölü bir bedeni geriye getirmek dışında iyileştirme konusunda başarısız olduğuna tanık olmamıştı. Ama kız hala ona bakıyor ve görmüyor gibiydi. Acaba bunu gücü ile bağdaştırmak doğru muydu? bir anda içi sıkılmıştı. Demin olduğunda da daha fazla bu şey her ne ise düzeltmesini sağlayacak kişi kendisiydi. Bu yüzden kafasını çalıştırması gerekecekti. Gözü kendi bisikletine çarptı, çantası bisikletinin yanına bağlıydı. Hızla giderek içinden bir su şişesini aldı ve geri geldi. Ellerini kızın kollarına koyduktan sonra onu bir süre sarstı. Sarsarken de konuşmaya başlamıştı.
"Hey kendine gel karanlık falan yok ortada beni anlıyor musun? Az önce sana bir şey yaptım ve şimdi iyi olman gerek buna mecbursun kendine gel"
Sonrasında kıza elindeki suyu uzattı. Bakışlarının değişip elinde su şişesini almasını ümit ederek beklemeye başladı.
| |
| | | Ofelya Forfeit Sihirbaz | Akademi Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 333 Kayıt tarihi : 31/05/12
| Konu: Geri: Bilinmeyen Cuma Ara. 14 2012, 18:33 | |
| Etrafa boş gözlerle bakıyordu. Karanlığın yuttuğu dünyayı yeniden görmeye çalışıyordu. Korkusunu bastırmak için derin nefesler alıyordu. Vücudunu kaplayan titremeye engel olmaya çalışarak ayaklarını kendine çekti. Şu an tutunabileceği tek şey karşısındaki kızdı. Görebildiği tek varlık... Ona anlamaz bir şekilde bakan gözlerinin parlaklığına neden olan ışık neredeydi? Aydınlık mı demişti? "Hayır, karanlık." diye fısıldadı Ofelya onun güneşini ararken. Ama yoktu işte...
"Anlaşılan onun güneşi bana görünmek istemiyor." diye düşündü. Güneş neden bir insanı aydınlatmayı bırakırdı? Karanlıkla, onun önüne geçmesi için anlaşma yapmamıştı. Ya da uzaydaki sayısı bilinmeyen güneş sistemleri ile onu kırmamıştı. Peki kendi dünyasındaki ay tutulmasının nedeni neydi? Kızın söylediği doğruysa, bu bir rüya değildi. Ama kabuslarının en kuytu karanlıklarının yakınlarda olduğunu hissedebiliyordu. Daha da büyük boşluklar yaklaşıyordu. Bu Ofelya'nın tüylerinin diken diken olmasına neden olmuştu. Kendisini kalabalıkta annesini kaybetmiş küçük bir kız gibi hissediyordu. Ürkek, ne olacağından habersiz ve korkak. Evet, annesini çok önceden kaybetmişti. Şimdi ise hiç bir şeyi kalmamıştı. Kumar masasında kaybeden bir adam gibi... Şimdi aldığı nefesleride borç sayıyordu kendine ve kendini sarsan bu kıza yüklü bir borcu vardı anlaşılan.
Karanlığın olmadığını söyleyen, bedenini sarsan bu kıza inanmak istiyordu. Ama gördükleri ona inanmasına izin vermiyordu. Aslında insanlara kolay inanırdı çoğunlukla, şimdi neden bunu engelliyordu beyni. Bu özelliğini kaybettiğini düşünmeye başlamıştı ki daha yeni kolayca inanıp hayatına soktuğu biri geldi aklına. Ruby... Onu en son bağlandıkları gün görmüştü. Sonrasında ise ona hiç ulaşamamıştı. O da mı Ofelya'yı kandırmıştı yoksa? Artık bunun ne önemi vardıki? Umutsuzluğun siyah pelerini onu içine aldığından beri hiç bir şeyin bir önemi kalmamıştı. Peki ölüm melekleri ne zaman onu buradan daha karanlıklara götürmeye gelecekti? Kız sonunda onu sarsmayı bırakmıştı. Ellerini Ofelya'ya doğru uzattı. Sanki elinde bir şey tutuyormuş gibiydi. Ancak kızın iki avucu arasında karanlıktan başka bir şey yoktu. Yine de Ofelya uzandı ellerine ve boşluğa dokundu. Ellinde bir şey vardı, onun göremediği. Aldı kızdan ve hissetmeye çalıştı. Anladığı kadarıyla bu bir su şişesiydi. Meleklerin gelmesi için bunu mu içmesi gerekiyordu. Oysa hayalindeki biraz daha farklıydı.
Sakin olmaya çalışarak elindeki su olduğunu düşündüğü şeyden bir yudum aldı. Aynı anda yüzü ekşidi. Tadı tuzlu ve demir gibi olan, ılık bir sıvı boğazından ilerledi. "Bu..." diye fısıldadı Ofelya. Eline sıvıdan dökerken "Kan!" diyerek cümlesini tamamladı. Şişe elinden düştü. "Bunu neden yaptın? Neden bana kan içiriyorsun?!" diye bağırdı. Korku ve heyecan karışımı bir duygunun verdiği güçle ayağa kalkıp geriye doğru kaçmaya çalıştı. Ama başarılı olamamıştı. Bir şeye takılıp üstüne düştü yine. Altındakinin ne olduğunu anlamaya çalışırken üstünün ıslandığını hissedebiliyordu. Kalktığında çeşitli yerlerinde kesikler olan, kanlar için de bir cesetle göz göze geldi. Fal taşı gibi açılmış gözleri, asıl ölünün kendisi olduğunu Ofelya'nın ise hala yaşadığını anlatıyordu. Gözlerini ondan ayırıp kana bulanmış üstüne baktı. Ama ne çığlı attı ne de kaçmaya kalkıştı, sanki buna alışkındı. Her gün her gece gördüğü bir şeymiş gibi. Ama bu his onu rahatlamaktan çok daha korkmasına neden oluyordu. Sanki birazdan olacakları tahmin edebiliyordu.
"Ne oldu tatlım? Sadece bir ceset yetmedi galiba. İstersen sana başka cesetlerde getirebilirim." dedi tanıdık bir ses, karanlığın içinden bir ceset daha önüne yuvarlandı. Ancak bunun bedeni sağlamdı. Kan yoktu, diğerine benzer olarak sadece gözleri açıktı. Hemen arkasından beklediği kişi çıktı. Siyah pelerininin arkasından "Geleceğinle tanış." dedi ikinci cesedi göstererek. Bir çocuk şekilsiz bir şekilde yatıyordu.
"Ona... Ne yaptın?" diyebildi sonunda Ofelya. "Atalarının daha güçlü olmak için yaptığı bir anlaşmanın sonucu bu? Aynı senin gibi. Artık bir perin de olduğuna göre buluşmamız yakın." dedi adam gülerek. "Perim?" dedi Ofelya endişe ile. Adam ikinci cesedi gösterdi. Göz bebekleri olmayan kör gözleri sanki görüyormuş gibi cesede doğru baktı. "Malesef onun geleceği seninki kadar temiz değil." dedi adam. Gülümsemesinin yerini karanlığı inleten büyük bir kahkaha almıştı. "Ruby..." diye geçirdi Ofelya içinden. Gözlerinin dolmasına engel olamadı. Bu kabus değildi. Bu daha gerçekçi bir şeydi. Her ne kadar perisi ile yakınlaşma fırsatı olmamış olsa da ona yardım edeceğine dair söz vermişti ve birbirlerine bağlanmışlardı. Bu onu korumak için yeterli bir nedendi. "Asla onun, o cesedin yerini almasına izin vermeyeceğim!" diye bağırarak adama doğru koştu. Ancak tek bir el hareketi ile ne olduğunu anlamadan geriye doğru yığıldı. Çok güçsüzdü... Ruby için ne yapabilirdi ki?.. Adam düşüncelerini okuyormuş gibi "Onun için hiç bir şey yapamazsın tatlım." dedi sakin bir sesle. Göz yaşlarını tutması için gereken son güç kırıntılarıda karanlığa karıştı.... | |
| | | Scarlett Demon Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 758 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Katil, kan emici, dengesiz, psikopat
| Konu: Geri: Bilinmeyen Paz Ara. 16 2012, 17:12 | |
| Kıza ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Sahi ona neler oluyordu. Şimdiye dek başına gelen her şeyde kendini kaybettiği anların sadece iki sonucu olduğunu görmüştü. Gücüne maruz kalan kişiler ya bir cesede dönüşüyorlardı ya da şanslılarsa kendine geldiği zaman onları iyileştiriyordu. İyileşen kişiler eski acıların hiç birini hissetmez ve yaralarını artık görmezlerdi. Şimdi ise kızın bu hali ona gerçekten anlamsız geliyordu. Gücünü tersine çevirdiğinden emindi, kız iyi olmalıydı. Olmak zorundaydı. Bu zorunluluğu yaratan kendi olsa da bu olması gerekendi. Ancak bu sayede hatalarını telafi edebilirdi. Diğer türlü her şey daha karmakarışık bir hal alırdı. O hem bir lanete hem de bir mucizeye sahipti. Lanete maruz kalan her kişiyi mucizesi ile yaşama tekrar tutunur hale getirmeliydi. Bu sefer de yapmaya çalışmıştı, ama anlaşılan kıza bundan biraz daha fazlası gerekiyordu. Anlamsız kelimelerini beyninin içinde toparlamaya çalıştı. Bir şok evet ona olan bu olmalıydı. Fark ettiği an aklına gelen en mantıklı şeyi denedi çantasından aldığı suyu. Hızla ona uzattı, içip kendine gelmesi için hatta belki de yüzünü yıkaması için. Ama kızın bakışları hale aynıydı, kör bir insandan farksız. Bakıyordu ama sanki hiç bir şey görmüyordu. Neyse ki şişeyi almayı başarmıştı ve tabi ki içmeye. Bu olduğunda içinde bir rahatlık oluştu, kız artık normale dönüyor diye düşündü. Çok geçmeden ise aslında durumun daha da beter bir hal aldığını görecekti.
Kız suyu içtiğinde garip bir tepki vermişti ve ardından söyledikleri... Şaşkın bakışlarını ona doğrultmadan edemedi ne saçmalıyordu o. Kan da nereden çıkmıştı. Ona verdiği tek şey suydu.
“Saçmalama neden sana kan vereyim gördüğün gibi o su... Olamaz kan ama... Ama bu imkansız”
Elleri titremeye başladı, neler oluyordu. O şişenin içinde su olduğuna yemin edebilirdi. Daha dakikalar önce o sudan içmişti, ama şimdi. Kız önünde korkmuş bir şekilde hareketlenirken ani düşüşü ile ona bakmaya başladı. Karanlık, çevresini yavaşça esir aldı. Kıza az önce aydınlıktan bahsederken şimdi karanlığın ortasında olduğunu görüyordu. Kafası allak bullak olmuştu. Kalbi sıkıştı bir anda yeni bir kabus dalgası mı geliyordu? Diğer yanı derinlerden çıkıp kendi karanlığına mı çekiyordu onu ve yanındaki kızı? Bir şeyler düşünmeye çalıştı mantıklı gelecek bir kaç açıklama ama bunun mantıklı bir açıklaması olduğunu sanmıyordu. Belki de sorun kendisi değildi, peşinde olan cadı o bir şeyler yapıyordu. Belki de Caitlyn’in evinden hiç ayrılmaması gerekiyordu, tıpkı Phin’in söylediği gibi... Bunu düşünmek içinse artık çok geçti. Etrafını garip bir enerji dalgası sardı. Kızdan başka biri daha vardı sanki, çok geçmeden sesi kulaklarına ulaştı. Cesetlerden bahsediyordu bu ses ve tam önünde bir ceset vardı, bir çocuk cesedi. Gözleri büyüdü bir anda yutkunamıyor ve konuşamıyordu. Kızın yakınında duran bir başka cesedi ise yeni far etti. Sanki bir şekilde ceset yağıyordu, bilinmedik bir yerden. İster istemez bir anda aklını kaçırmaya başladığını düşünmeye başladı. Doktorlardan bazılarının söyledikleri doğru çıkıyordu, her halde. İçine kapanıklığından doğan duygu bütünlüğü sonunda bir yerde patlak vermiş ve aklını kaçırmasına sebep olmuştu. İçten içe bunun doğru olmadığını haykırmak istedi. “Hala kendimdeyim, hala benim” diye söylendi aslında çığlık atmayı istemişti ama kelimeler dudaklarından dökülmemişti bile.
Arkalarında pelerini ile onları izleyen kişiye baktı. Farklı olduğu belli oluyordu, sıradan bir insan değildi. Kızla aralarındaki konuşmalara sessizce tanıklık etti. Konuşmaları tartarak kafasında birleştirmeye çalıştı. Cadılar,periler ve sihirbazlarla dolu bu dünyada henüz yeni sayılırdı. Ama yine de bildiklerini gözden geçirdiğinde cevaba ulaşması zor olmadı. Tüm bu olanların, karanlığın onunla hiç bir ilgisi yoktu. Kız bir sihirbazdı tıpkı kendisi gibi ve tıpkı o nasıl Phin’e sahipse kızın da bir perisi vardı. Bu pelerinli kişi ise peşine takılmış olan cadı, tıpkı kendi peşindeki cadı gibi. Şu an kıza yardım edebilir miydi? Muhtemelen hayır ama kendi cadısının onunla nasıl iletişime geçtiğini biliyordu, rüyalarında. Her şey bir rüyadan ibaret ise bu onu davetsiz bir misafirden başka bir şey yapmıyordu. Yine de ayaklanarak kıza doğru adımlar attı. Phin söz konusu olduğunda nasıl konuşması gerekiyorsa kızın tepkisi cadıya aynı o şekilde olmuştu. Kıza sakince yavaş bir hareketle dokundu, cadının varlığı hala hissediliyordu. Karanlık ise her şeyi ele geçirmişti. Aklını yerinde tutmayı beceremezse eğer oda karanlık ile bütünleşen bir nesneye dönüşecekti, daha doğrusu cadısının istediği şeye...
| |
| | | Ofelya Forfeit Sihirbaz | Akademi Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 333 Kayıt tarihi : 31/05/12
| Konu: Geri: Bilinmeyen Perş. Ocak 17 2013, 19:34 | |
| Güçsüzlük... İnsanı gerçekten çaresiz bırakıyordu. Sevdiklerini, çevrendekileri ya da insanları koruyamamak kendi içinde yaşadığı yıkımların en büyüğü oluyordu. Daha kendini koruyamazken Ruby'i nasıl koruyacaktı? Omzuna değen el ile kafasını yanına gelen kıza çevirdi. Şu an onu bile koruyamazdı. Bu kızın gerçek olduğunu biliyordu ve onu gerçekliğe bağlayan tek şey bu kızdı. Şu an ona bir şey olursa gerçeklikten tamamen kopacaktı. Verdiği kanın tadı hala ağzında olsa da bu adamdan kurtulmak için onun varlığına ihtiyacı vardı.
Korkutucu yüzünü sakladığı pelerininin arkasındaki sinsi gülüşünü görebiliyordu. Bu adam sadece rüyalarında yer alıyordu. Ama bunu bir rüya olmadığını biliyordu. Az önce bisikletle geçirdiği kazayı ve kıza zarar verdiğini hatırlıyordu. Aslında neredeyse o da Ofelya'yı öldürecekti; ama gözlerini yeniden açmasını sağlamıştı, gördüğü derin bir karanlık olsa da... Adam onlara doğru yaklaşırken yığıldığı yerden dizlerinin üzerinde durmayı başardı. Ama ayağa kalkamadan adam yanlarına gelmişti bile. İşaret parmağını Ofelya'nın alnına dayayıp sinsisi gülüşünü daha da genişletti. "Seninle her gece oynamak eğlenceli bir hal almaya başladı küçük sihirbazım. Ancak son yaklaşıyor." dedi kahkaha atarak. Ofelya'nın bakışları onun bembeyaz gözlerinden cesetlere kaydı. Adam ona "sihirbazım" mı demişti? Güçleri bu adama mı aitti? Hayır, bunu kabul edemezdi. Ailesinin böyle insanlarla ne gibi bir bağlantısı vardı ki? Çocukke, ,ailesinin neredeyse hiç görüşmediği büyükbabasının kötülerin tarafında olduğu düşüncesi titremesine neden? Adamın kanlı ellerinin yüzünün yakınlarında olması daha da sinir bozucuydu. Bu kan ya Ruby'e ait olsaydı... Kısa süren sessizlikten sonra adam konuşmaya devam etti. "Böyle gerçekçi bir ortamda seninle oynamak kabuslardaki kadar eğlenceli değil. O yüzden şimdilik gidiyorum. Gördüğün gibi bazı işlerim var. Kabuslarında görüşürüz küçük sihirbazım." diyerek alnına dayadığı işaret parmağı ile Ofelya'nın kafasını hafifçe geriye doğru itti. Ofelya sımsıkı kapadığı gözlerini açtığında karanlıkla beraber o adam da ortalıktan kaybolmuştu. Her şey normale dönmüştü. Deniz, korkuluklari, yere yığılmış bisikletler, az ileride yükselen binalar, gelen araba uğultuları ve deniz feneri.... Her şey yerindeydi... Omuzundaki sıcaklığın farkına yeniden vardığında kıza döndü. Onun varlı Ofelya'nın gerçekliğe tutunmasını sağlarken, gözlerindeki korku şimdi de az önce olanların gerçek olduğunu söylüyordu. Titremesi daha da büyüdü. Kutuplara düşmüş gibi titriyordu ve bunun sonucu ağzından "Git buradan!" diye çıkan bir bağırma oldu.
Aslında kabusla gerçeklik arasında Ofelya ile beraber sıkıştığı için ona kızamazdı. Ama bunların gerçek olduğuna inanmak istemiyordu. Her zamanki gibi uyandığında olduğu gibi bu kabusunu da unutmak istiyordu. Kızın varlığı ise buna engel oluyordu sanki. Ofelya bu kabustan sonra kendi bilinmezliğinde kaybolmalıydı. O yüzden onun buradan gitmesi gerekiyordu. Girdiği bilinmeyen dünya da, daha bir kaç saat önce intikam almayı düşündüğü yalnızlığına ihtiyacı vardı şimdi...
| |
| | | | Bilinmeyen | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |