| Geçmişteki Sırlar | |
|
|
Yazar | Mesaj |
---|
Phin Silent Toprak Perisi
Mesaj Sayısı : 230 Kayıt tarihi : 13/06/12 Nerden : İstanbul Lakap : Serseri peri
| Konu: Geçmişteki Sırlar Çarş. Ekim 24 2012, 22:01 | |
| Phin neler söyleyeceğini ve olayları nasıl anlatacağını düşünüp kafasında toparlamaya çalışıyordu. Aklının büyük çoğunluğu scarlett’tayken bu oldukça zordu. Onu en son uzun süreli yalnız bıraktığında o süper geri zekalı ailesi scarlett’ı kliniğe kapatmış oda oradan kaçmak isterken iki kişiyi öldürmüştü. Caitlyn bu konuyla ilgileneceğini söylemişti. İlgilendiğinden de emindi. Olayları ne şekilde çözdüğünü bilmese de scarlett’ın polisler tarafından aranmaması onun için yeterliydi. O iki kişiye ne olduğunu umursamıyordu. Şimdi dışarıda bir yerlerde tek başınaydı ve lanet olsun ki peşinde jezebel denen o cadı vardı. Üstelik her an gücü kontrolden çıkıp birilerini öldürebilirdi. Aslında birilerini öldürmesini önemsemiyordu onun önemsediği tek şey fark edilmesiydi. Tabi birde peşinde olan cadı vardı. Scarlett gücünü ne kadar az kullanıp başını ne kadar az belaya sokarsa cadının onu fark etmesini de o kadar zorlaştırırdı. Sonuçta jezebel’in etrafa ölüm saçarken diğer insanlar tarafından görülen birini bulması ne kadar uzun sürebilirdi ki? Eğer Phin’in birazcık şansı varsa scarlett’a jezebel’den önce ulaşırdı. Eğer scarlett’ı jezebel’den önce bulabilirse bu ritüel işini daha fazla ertelememekte kararlıydı. Bir an önce olup bitmeliydi şu bağlanma ritüeli böylelikle hem scarlett güçlerini kontrol altında daha kolay tutabilirdi hem de phin onu güçlü cadılardan daha kolay korurdu. Gözleri telefonuna kaydı acaba scarlett caitlyn’in evine geri dönmüş müdür diye düşünmeden edemedi ya da belki caitlyn scarlett’ı bulmuş olabilirdi Eline telefonunu alarak scarlett’ın numarasını aradı. İçinden umarım scarlett açar diye dua ediyordu bir yandan da ama telefonu yine caitlyn açmıştı. Phin Caitlyn’le kısa bir konuşmadan sonra telefonu sinirle kapatıp tekrar gaza yüklendi. Scarlett’tan hala haber yoktu ve jezebel onu bulmuş olabilirdi. Phin’inse hala çözmesi gereken sorunlar vardı. Scarlett’ıda bulmalıydı tabi. Gözleri bir an için yanındaki sevgilisine kaydı. Yüzünde yine engelleyemediği gülümse oluştu. Ne olursa olsun rose’un yanında olduğunu bilmek güzeldi.
Onun yanındayken her şeyi kolaylıkla unutabiliyor ve huzur buluyordu ama konuşmaları gereken çok fazla şey vardı. Rose’un geçmişi, Phin’in kavga ettiği o peri, Rose’un hipnoza girmiş gibi öylece durması, O periye karşı neler hissettiği ve günün asıl konusunu da unutmamak gerekiyordu oda jezebel’di. Birde phin’in çok konuşmak istemediği geride bıraktım dediği ama çok kısa bir süre önce hiçbir şeyin geride kalmadığını öğrendiği hayatı vardı. Hayatlarında cidden çok fazla problemleri vardı. Önce daniel problem yaratmıştı ilişkilerinde sonra scarlett tam herşeyi çözdük derken jezebel problemiyle karşılaşmışlardı tabi birde rose’un geçmişi ve o periyle. Merak ediyordu da onlarında sıradan problemleri olacağı ve diğer sevgililer gibi yaşayabilecekleri zamanlarda olacak mıydı? Bitmek bilmez problemlerden kurtulabilecekler miydi? Derin bir nefes aldı ve kendini yapacakları konuşmaya hazırlamaya çalıştı. Arabayı uygun bulduğu bir yere park ettikten sonra Rose’la beraber evine gittiler. Phin kapıyı açıp içeri girer girmez anahtarları masanın üzerine fırlatıp Rose’a gülümseyerek ''Sen keyfine bak ben üzerimdekilerden kurtulup geliyorum'' dedi ve kanlı kıyafetlerinden kurtulmak için hızla odasına girdi. Evine uzun zamandır gelmemiş olmasına rağmen evi oldukça düzenliydi. Üzerindeki kanlı kıyafetlerden hızla kurtulup dolabına yöneldi birkaç dakika dolabına baktıktan sonra gözleri banyosuna kaydı. Aslında giyinmeden önce bir duş alsa fena olmazdı. Aklına rose geldi. İkisininde biraz rahatlamaya ihtiyacı vardı. Gergin geçecek konuşmadan önce ikisi de birazda olsa rahatlamayı ve kendilerini toparlamayı hak ediyorlardı. Üzerine sadece bir eşofman altı giyip banyoya yöneldi. Banyo dolabından rose ve kendi için yeni havlular çıkardıktan ve banyoyu rose için düzenledikten sonra odasına geçti. Tekrar dolabına gidip daha önceden rose'un burada kalacağı günlerde kullanması için aldığı kıyafetlerin içinden güzel bir kıyafet seçip yatağının üzerine koydu ve kendine yeni bir eşofman altı ve bir tişört alıp kendi havlusunu da alarak odadan çıktı. Rose'a gülümseyerek '' Aslında düşündüm de ikimizde yorucu bir gün geçirdik biraz rahatlamayı ikimizde hak ediyoruz. O yüzden konuşacağımız konular biraz bekleyebilir neden gidip bir duş almıyorsun? Senin için banyoyu hazırladım ve yatağın üzerinde de burada kalırsan kullanırsın diye senin için aldığım kıyafetlerden biri var. Evde iki tane banyo var sen benim odamdakini kullan bende diğer banyoyu'' dedi. Rose'un cevabı karşısında gülümsemekle yetinip diğer banyoya gitti ve kendini ılık suyun altına attı. Kendini toparlayana kadarda duştan çıkmadı. Duştan çıktıktan sonra kıyafetlerini giyip saçlarını tam olarak kurutmadan oturma odasına gitti. Camlardan birini açtıktan sonra kahve makinesine doğru ilerlemeye başladı. Gözlerini içeri yeni giren güzel sevgilisine dikti. Gerçekten çok güzel görünüyordu. Gülümyerek ''Çok güzel görünüyorsun elbise üzerinde oldukça güzel durmuş. İçecek bir şeyler ister misin? İstersen sana kahvaltı da hazırlayabilirim ben kendime bir kahve alacağım'' dedi bir süre en azından kafasındakileri toparlayana kadar konuya girmek istemiyordu. Hızlı adımlarla mutfağa giderek kendine kahve yapmaya başladı. Bir yandan da kendi hiç yemeyecek olsa da kahvaltı hazırlıyordu. Tek yaptığı kahve ve kahvaltı hazırlamak gibi görünse de aslında konuşacaklarını da aklında toparlayıp konuya nereden başlayacağını düşünüyordu. Mükemmele yakın bir kahvaltı hazırlayıp kahvesini de yaptığında Rose'un kahvesini önüne koyup kendi kahvesini de eline alarak masadaki yerini aldı ve gözlerini rose'a dikerek ''Evet konuşmamız gereken çok konu var ama önce senin hayatından bahsedelim. Geçmişini öğrenmek istiyorum ve tabi kavga ettiğim perinin kim olduğunu da. O peri kimdi? Sen neden o perinin karşısında hipnoz altındaymış gibi duruyordun? Aranızda nasıl bir şey var? ve en önemlisi ona karşı ne hissediyorsun? '' diye sordu. | |
|
| |
Rosemary Ruby Silent Su Perisi
Mesaj Sayısı : 261 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Peri kızı
| Konu: Geri: Geçmişteki Sırlar Perş. Ekim 25 2012, 23:12 | |
| Bir gün içinde başına gelenleri, kendi yaptıklarını anlamakta güçlük çekiyordu. Nathan... Hangi yüzle karşısına çıkmıştı. Bunca zaman sonra hiç bir şey olmamış gibi onunla konuşmuştu. Kendisine ne demeliydi? Gelmeden önce yaptığı onca plan, hazırlık onu gördüğü anda darmadağın olmuştu. Onun tek bir bakış ve tek bir kelimesi ile yeniden onun esiri olmuş gibiydi. Sanki bir anda altı yaş küçülmüştü. Yine o intikam arzusu ile yanıp tutuşan ama her şeye rağmen içinde saflık bulunan kıza dönüşmüştü. Ama biliyordu o saf kızı çok önceleri öldürmüştü içinde. O kız asla bir çocuğu kendi gibi ailesiz bırakmazdı. Ama o yapmıştı. Hatta bunu yaparken zevk almıştı. Şimdi fark etmişti de düşündüğünden bile daha kötü bir peri kızına dönüşmüştü. Üstelik tüm yaptıkları için Nathan'ı suçlayamazdı. Çünkü bu kesinlikle onun gibi birine bile haksızlık sayılırdı. Nathan sadece ona bir yol göstermiş ve onunla olup olamayacağını sormuştu. Rose'da bunu kabul etmişti. Ortada kesinlikle bir zorlama yoktu. Onu düşünürken içindeki merakı daha da artıyordu. Onda kendisi için önemli olan ne var olabilirdi. Onu bir süre bir kenara bırakarak altındaki çıplak bedene göz attı. Ona bakmak her şeyi unutturmuştu. Tüm gece boyunca hiç olmadığı kadar ateşli dakikalar geçirmiş olmalarına rağmen hala onu deli gibi arzuluyordu. Bu nasıl bir şeydi. Hayatı boyunca ona aç kalacak gibi hissetti, kendini. Onunla yavaşça oynaşırken Phin sonunda uyanmıştı. Söylediklerine sadece gülümsedi. Aynı hayali paylaşıyorlardı. Ama yapacakları her şeyden önemlisi konuşmaları gereken şeyler vardı. Yavaşça ayağa kalkarken Phin'in pelerinini üzerinde tutmuş kıyafetlerini toplaya çalıştı ve hızla üstünü giydi.
"Elbette tatlım nasıl istersen. Aslında bu ormandan ne kadar çabuk gidersek o kadar iyi"
Onunla birlikte arabasına doğru ilerledi. Hava aydınlık olmasına rağmen ormanın kendine has ürkütücü havası kendini hissettiriyordu. Arabaya bindiğinde koltuğa yerleşerek camdan dışarıyı izlemeye başladı. Kendini hala yorgun hissediyordu. Phin'i koynuna alarak onunla yeniden uykuya dalabilirdi.Bundan da asla şikayetçi olmazdı. Aslında sevgilisinin de bu durumdan şikayetçi olacağını sanmıyordu. Bir anda bakışları camdan sevgilisine çevrildi. Ona bakarken içindeki şehvet çok çabuk alevlenmeye başlamıştı. 'Kendine gel Rose' diyerek kendini telkin ettikten sonra yine camdan dışarı odaklandı. Çok geçmeden Phin'in dairesine gelmişlerdi. Eve girer girmez Phin odasına ilerleyerek konuşmaya başlamıştı. Buna sadece başını sallayarak cevap verebildi Rose. Aslında onun peşinden giderek soyunmasını izlemekte hoş olurdu diye düşünmeden edemedi. Başını iki yana salladı. Hayır bunu yaparsa Phin'i muhtemelen uzun bir süre boyunca çıplak tutardı. Böyle bir plan çekici gelse de hiç sırası değildi. Phin elinde havlu ona doğru geldiğinde söylediklerine güldü. "Banyo gerçekten iyi fikir sevgilim. Ormanda uyuduğumuzu düşünürsek temizlenmem gerek ve tabi diğer şeyde var anladın sen"
Hızla banyoya giderek üstündekilerden bir çırpıda kurtuldu. Banyo çok güzel bir şekilde hazırlanmıştı. Kendini sıcak suyun altına attığında tüm bedenindeki gevşeme onu rahatlatmaya yetmişti. Yenilenmiş gibi hissetmişti, kendini. Tüm günü burada geçirebilirdi. Ama sevgilisinin bekletmeye niyeti yoktu. Banyodan çıktığında yataktaki temiz kıyafetleri üzerine geçirdi. Sevdiği erkek gerçekten düşünceliydi ya da sadece onu düşünüyordu. Onun basıl biri olduğunu bildiğinden ikincisi daha mantıklı geliyordu. Aynada kendine baktığında hazır olduğunu hissederek sevdiği erkeğin yanına gitti. Söylediklerini düşününce çok aç olduğunu fark etti.
"Aşkım kahvaltı hiç fena olmaz ben çok açıktım. Ayrıca sevdiğim erkeğin elinden kahvaltı yemenin nasıl bir duygu olduğunu tatmak istiyorum"
Kurulan masanın ardından aç bir kurt gibi kahvaltı tabağından yemeye başladı. Arada yudumladığı kahvesi banyodan sonra iyi gelmişti. Uykusu açılmıştı. Diğer türlü uyuya kalabilme ihtimali oldukça fazlaydı. Kahvesinden bir yudum daha almışken Phin ile göz göze geldi. Ona soru dolu bakışlarla bakıyordu. Haklı olmaktan nefret ettiği zamanların birinde gibi hissetmişti kendini. Çünkü Phin soru sormaya başlamıştı. Elbette ne soracağını biliyordu. Sorun olan soru değildi. Nasıl cevap vereceğini bilmiyordu. Nathan, o nasıl anlatabilirdi ki. Ama Phin'e yalan söyleyecek değildi. Dürüst olmasını istiyorsa önce kendi ona karşı dürüst olmalıydı. Derin bir nefes alarak konuşmaya başladı.
"Soruları sıraladın madem bende baştan başlayarak sırayla cevap vereyim"
Kahvesinden bir yudum daha aldı. Belki endişeli görünüyor olabilirdi ama asla endişeli değildi. Sadece kelimeleri birleştirip cümle oluşturmak konusunda sıkıntı çekiyordu.
"Geçmişim ben aslından cidden iyi bir peri kızıydım. Sonra ailem cadılar tarafından avlandı biliyorsun. İntikam hayatımın amacı anlamına geldiği bir dönemde onunla yani Nathan ile tanıştım. Bana çok yardımı dokundu gelişmem de ve avlanmam da. Geçmişim çok fazla kanlı yani çok fazla ceset vardı. Onunla benim aram hep abi kardeş olarak kaldı aslında hiç bir zaman ona abi demedim o da bana kardeşim, her zaman güzelim ve bebeğim derdi. Etrafındaki kızlarla ilgilenirdi yani eski sevgili olma gibi bir ihtimalimiz yok. Hipnoz olayına gelince... Onun nasıl bir bir açıklaması olabilir bilmiyorum... Neden öyle davrandığımı bende bilmiyorum. Ayrıca ona karşı şu an sadece nefret duyuyorum bu da ne demek şimdi ne demek istiyorsun?"
| |
|
| |
Phin Silent Toprak Perisi
Mesaj Sayısı : 230 Kayıt tarihi : 13/06/12 Nerden : İstanbul Lakap : Serseri peri
| Konu: Geri: Geçmişteki Sırlar Cuma Ekim 26 2012, 03:49 | |
| Phin sessiz bir şekilde sevgilisinin kahvaltı edişini izledi bir süre ve hayatlarında çok fazla ters giden şeyler olduğunu fark etti. İkisinin hayatı da sorun doluydu. Bunlar tabii ki aşılamayacak sorunlar değildi. Hiçbir şeyin aralarına girmesine izin vermeyecekti kararlıydı. Ne geçmişlerinin ne de şimdi karşılarına çıkan ya da çıkabilecek olan sorunların… Şuan rose’un tanıdığı phin olmasa bile değişen bir şey olmamıştı aslında kişiliğinden başka ona deliler gibi aşıktı ve ona kahvaltı hazırladığını düşünürsek yine sadece ona karşı iyi ve düşünceli bir sevgiliydi. Bir bakıma hala rose’un tanıdığı phin’di sadece onun yanındayken ve ona karşı olsa da. Sorularından sonra oluşan derin sessizlikte kahvesinden birkaç yudum daha aldı. Soruları ard arda sıralamıştı farkındaydı ama o peri ciddi ölçüde rahatsız ediyordu onu. Aralarında nelerin geçtiğini onunla nasıl bir geçmişlerinin olduğunu bilmek istiyordu. Onları o ormanda o şekilde görünce aklına bir sürü kötü düşünce akın etmiş hepsini büyük bir başarıyla görmezden gelerek bir köşeye atmıştı o an ama şimdi bu düşüncelerinden kurtulmak o kadar kolay olmuyordu. Gözlerinin önüne rose’un hipnoz etkisi altındaymış gibi o peri onu yanağından öperken tepkisizce duruşu geldikçe ve o periyle olan yakınlıkları acaba ben orada olmasaydım ne kadar ileri gidebilirdi diye düşünmeden duramıyordu. Rose öyle tepkisizken olayların ne derece ileri gidebileceğini düşünmek kanını donduruyor ve aynı zamanda da sinirlerini bozuyordu. Yani nasıl bir insan birinden bu kadar etkilenebilirdi ki? Bu soru hem aklını kurcalıyor hem de gergin olan sinirlerini daha da geriyordu. Kahvesinden birkaç yudum daha aldı. Kahvaltı alışkanlığı olmadığı için sadece kendine gelmek için kahve içmekle yetiniyordu. O perinin rose’un eski sevgilisi olma ihtimali ve o perinin o aşırı rahat tavırları yetmezmiş gibi birde onu tehdit etmeye çalışmış olmasıysa öfkeden delirmesi için yeterliydi. Derin bir nefes alıp gözlerini sevgilisinin gözlerine dikerek bir cevap beklediğini belirtir bir bakış attı.
İçinde bulundukları çıkmazda rose’un o periye karşı hissettikleri de önemliydi. Kime karşı ve neye karşı nasıl bir mücadeleye girdiğini bilmek istiyordu. Rose evet onu seviyordu biliyordu. Gözlerinde rose’un kendisine olan aşkını görebiliyordu ama içinde o peri bozuntusuna karşı ne gibi bir şey hissettiğini de bilmek istiyordu. Aklının karışık olup olmadığını görmek istiyordu. Rose’u o peri bozuntusuna tabiî ki bırakacak değildi ama rose’un duyguları da onun için son derece önemliydi. Rose’un konuşmaya başlamasıyla kahvesini masaya bırakıp derin bir nefes aldı ve rose’un gözlerinin içine bakarak konuşmasını dinlemeye başladı. Nathan… Demek ismi buydu onu tehdit eden ve sevgilisine phin’in kesinlikle rahatsızlık duyup onu öldürmek isteyecek kadar yakın davranan kendini bilmez perinin adı. İntikam… Phin’in gayet içli dışlı olduğu bir kavramdı bu kesinlikle biliyordu bu duyguyu. İntikam almak uğurunda bir insanın sınırlarını ne kadar zorlayabileceğini ve nelerden ödün verebileceğini en iyi bilen kişiydi o. Nathan’ın karanlık bir tip olduğunu onu ilk gördüğü anda anlasa da rose’a bu konuda yardım ettiğini öğrenmek yüzünde birkaç saliseliğine soğuk bir gülümsemeye neden olmuştu. Avlanmak… Bu sözcüğü eskiden kullanmayı severdi şimdiyse rahatsız ediyordu. Eski hayatına dönüp eski phin olmuş olsa da zar zor oluşturduğu yeni hayatının ve yeni phin’in kendi üzerinde hala minik etkileri vardı kabul ediyordu. Sessiz bir şekilde rose’u dinlemeye devam etti. Hala merak ettiği önemli şeyler vardı ve rose bu önemli sorulara henüz cevap vermemişti.Aralarındaki ilişkinin abi kardeş ilişkisi olduğunu öğrenince yüzünde çok kısa süreliğine de olsa alaycı bir gülümseme belirdi. Çünkü nathan denen o perinin rose’a bakışlarını görmüştü ve kesinlikle ona kardeş gözüyle bakmadığı bir gerçekti. Bu hitap şeklinin eskiden beri aynı olduğunu öğrenince sinirleri biraz daha gerildi.
Bu periden gittikçe nefret etmeye başlamıştı. Tabi bunun en büyük nedeni sevgilisini ondan kıskanmasıydı. Evet kabul ediyordu kıskanıyordu o kıskanç biriydi ve rose’un başka birisiyle samimi olmasına katlanamıyordu. ''En azından sevgili değillermiş'' diye geçirdi içinden. Rose’un ondan nefret ettiğini öğrenmesiyle de rahat bir nefes aldı ve gülümsedi. Bir an için rose’un o adama karşı sempati duyduğundan korkmuştu doğrusu. Rose’un sorusu üzerine gözlerini rose’un gözlerine dikerek sakin ve düz bir ses tonuyla ''Bir şey demek istediğim falan yok sadece neler olduğunu öğrenmeye çalışıyorum. O periye karşı neler hissettiğini sordum çünkü seni onunla o derece yakın görmek hoşuma gitmedi ve sana olan bakışları da kesinlikle kardeşçe değildi rose inan bana. Sana nasıl baktığını gördüm elde edilmesi gereken güzel ve son derece çekici bir peri kızı olduğunu düşünüyordu ve bakışlarıyla da bunu açıkça belli ediyordu.'' Dedi sesinden ve konuşmasından onu kıskandığı açıkça belli oluyordu. Kahvesinden birkaç yudum aldıktan sonra gözlerini yeniden rose’a dikerek ''Ayrıca seni öperken düzeltiyorum yanağından öperken onun karşısında hipnoz etkisi altındaymış gibi durmandan ona karşı eskiden bir şeyler hissediyor olduğunu düşünmeme neden oldu. Olanları anlamaya çalışıp yanlış anlamalara olanak tanımadan soru işaretlerimden kurtulmaya çalışıyorum sadece'' dedi. Sonra rose’un elini tutarak ''Onun davranışları beni rahatsız ediyor çünkü sen benim sevgilimsin ve evet kabul ediyorum ben seni kıskanıyorum.'' Dedi gülümseyerek. İşte sonunda onu kıskandığını da itiraf etmişti. Derin bir nefes alarak ''Ayrıca onda beni huzursuz eden bir şeyler var seni kıskanmamla alakalı değil bu tabi ki seni kıskanıyorum ve o adamın sana davranışları beni rahatsız ediyor ama bu farklı bir şey ondan kaynaklanan bir şey anlatabiliyor muyum?'' diye sordu. Sonra merak ettiği diğer bir soruya geçerek ''Peki anladığım kadarıyla eski ortağınla yıllar sonra buluşmanıza ne sebep oldu? Özlem gidermek için buluşmadığınız kesin sen ondan nefret ediyorsun ve onunda seni sırf özlediği için görmek istediğini düşünmüyorum açıkçası... Eski hayatına geri mi dönüyorsun rose? Neden onunla buluştun?'' diye sordu. | |
|
| |
Rosemary Ruby Silent Su Perisi
Mesaj Sayısı : 261 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Peri kızı
| Konu: Geri: Geçmişteki Sırlar C.tesi Ekim 27 2012, 01:58 | |
| Phin'in kendisini kıskandığının farkındaydı. Ama ona kıskanmana gerek yok demek istese de diyemiyordu. Çünkü Nathan onu gerçekten tedirgin etmişti bu konuda. Üstelik ona yaklaşmadan önce söyledikleri kafasının içinde yankılanmıştı bir an. Onu resmen öpeceğini onun tadına bakacağını söylemişti. Ama aynı şekilde onun rahatsız olmayacağını da dile getirmişti. Hoşuna gideceğini düşünüyordu. Rose'u öptüğünde gerçekten onu mutlu edeceğini düşünüyordu. Üstelik oldukça inanarak dile getirmiş olması içine kurt düşmesini sağlamıştı. Nathan'ı tanıyordu ya da belki tanıdığını sanıyordu ama sanmak bile bildiği şeylerin gerçekleşmediği anlamına gelmiyordu. O bir şeyi inanarak söylüyorsa kesinlikle bunu gerçekleştirirdi. Ama öpücüğünden zevk almasını nasıl sağlayabilirdi ki. Onu asla ve asla Phin ile kıyaslamak istemiyordu. Böyle bir şey söz konusu bile değildi. Aynı şekilde onun öpücüğüne karşılık vermesi de öyle. Ama işte kendine yediremediği şeyler vardı. Bunların başında hiç bir şey yapmadan orada öylece durması geliyordu. Bir kaç saniye daha Phin ortaya çıkmasa hareketsiz hali ile onun dudaklarını dudaklarında hissedecekti. Bu sahne gözlerinin önüne geldiğinde içi acımıştı. Tüm benliği bu ihtimalden nefret etmişti ve onu suçlamaya başlamıştı. Evet kendisi suçluydu. Onun asla karşısına çıkmamalıydı kaçsa belki de daha iyiydi. yine de gizli bir yerde içten içe onu gördüğü için mutlu olmuş bir Ruby vardı. Bunun nasıl mümkün olduğununa anlam verememişti.
Nathan Ruby'nin her zaman kahramanı olmayı başarmıştı. O onu kardeş gibi görmese de Ruby için o koruyucu melek görevi yapan bir abiydi. Onu bir çok beladan korumuştu. İntikam almakla kafayı bozduğu dönemde çok fazla belaya bulaşmış ve ona tek yardım eden kişi Nathan olmuştu. Bu yüzden değerliydi onun için. Diğer bütün kızlar onunla ilgilenirken Nathan'ın kendi ile ilgilenmesi diğerlerinin onu kıskanması egosunu tatmin eden garip bir duygu oluşturmuştu içinde. Ego bir insanı bazen gerçekten berbat yerlere sürükleye biliyordu. Phin'e anlattığı hiç bir şeyin içinde yalan yoktu. Nathan dan evet gerçekten nefret ediyordu. Ama bir gerçek daha vardı, son olay meydana gelmese hala Nathan le birlikte olacaktı. Hatta belki de onunla sevgili olacaktı. Düşüncesi bile kalbi Phin'e ait iken mide bulandırıcı gelmişti. Kafasındakileri boşaltmak istercesine kahvaltısına gömüldü yine. Kahvesinden içti, hatta bir nevi başına dikti. Sıcaklığı boğazını biraz yaksa da pek umursamadı. Anlattığı onca şeyden sonra Phin'in söyleyecekleri çok önemli gözükmüştü gözünde. Kurduğu cümlelerin ardından ona sadece boş gözlerle bakmakla yetindi. Kısa bir süre sonra bakışları aşkla dolarken şehvetli bir gülümseme belirdi dudaklarında. Kıskanılmak egoyu besleyen en önemli duygulardan biriydi. Onun söylediği onca sözden sonra konuşmaya başladı.
"Demek aşkım beni kıskanıyormuş"
Bu cümleyi cazibesinin sonuna kadar kullanmış bir şekilde söylemişti. Sanki beni tekrar bedeninle ez der gibi. Ama sonrasında bakışları değişti. Dile getirmesi gereken kelimeler henüz bitmemişti.
"Ben saf bir kız değilim Phin. Sana önceden bana nasıl davrandığını anlattım onun. Bu gece ise gerçekten başka bir erkek vardı karşımda o değişmişti. Aslında garip bir şekilde hem oydu hemde değildi. Donup kalmam aptallıktı. O her hangi biri olsa bana yaklaşamadan işinin bitirirdim ama o, o farklı Phin. Ona ilgi duyuyor falan değilim... Sadece açıklaması zor... Kendim bile bana ne olduğunu bilmiyorken kelimelere dökmek çok zor"
Canının sıkıldığı gözlerinden belli oluyordu. Bilmediği şeyler yüzünden bu haldeydi ve bu onu çıldırtıyordu. Phin'in ellerini ellerinde hissettiğinde ona bakmaya başladı. Sevgisinden şüphe etmesini istemiyordu, tabi aynı şekilde Nathan yüzünden onu kaybetmekte. Aynı şekilde bu durum canını sıksa da Nathan'ı hayatından çıkaramayacağını da biliyordu. Derin bir nefes alarak rahatlama çalışıyordu. Sorduğu son soru ile yeni bir bilinmese girmişti işte. Bunun cevabını bile bilmiyordu ki tek bildiğini onda istediği bir şey vardı. Ama ne olduğunu kendisi bile bilmiyordu. Sıkkın yüz ifadesi ile sevdiği adama bakmaya başladı.
"Keşke bilsem sevgilim. Bir anda gecenin bir yarısı bana telefon edip buluşmak istedi. Önce hemen dedi sonra akşamı beletti. Gelmek zorundaydım çünkü onu tanıyordum işte. Teyzemin bilmediği biri o, o ise teyzemi biliyor. Ne bileyim beni bulur da onunla karşılaşsın istemedim her neyse. Bana söylediği tek şey onda benim çok isteyeceğim bir şey varmış ve bunu için fedakarlık yapmalıymışım. " ...
Beyni bir anda başka bir yönde çalışmaya başladı. Soruları olan tek kişi Phin değildi. Rose'un da cevabını öğrenmek istediği bir sürü sorusu vardı.
"Ben sana her şeyi anlattım Phin, sıra sende. Sevgilim nasıl bir durum beni bir başka erkeğe layık görmeni sağlayabilir, beni sevdiğin kızı. Hem seni öptüğüm zamanki halin aklıma geliyor da beni hem istiyor hem de istemiyordun. Daha doğrusu istiyor ve suçluluk duyuyordun buna da bir açıklık getirmelisin. "
| |
|
| |
Phin Silent Toprak Perisi
Mesaj Sayısı : 230 Kayıt tarihi : 13/06/12 Nerden : İstanbul Lakap : Serseri peri
| Konu: Geri: Geçmişteki Sırlar C.tesi Ekim 27 2012, 04:56 | |
| Rose’un ilk cümlesiyle içinde onun dudaklarına kapanma isteği oluşsa da insan üstü bir çaba sarf ederek bastırmayı zorda olsa başarmıştı. Aslında öpebilirdi de ama biliyordu rose’u öpmeye başlarsa durmazdı ve bu konuşma çok uzun bir süreliğine daha rafa kaldırılırdı. Zaten uzun süredir ertelenen konular daha çok ertelenir ve konuyu daha sonra açması da oldukça zor olurdu. Rose’la konuşmaktan daha eğlenceli yapacakları çok şey olsa da kahvesinden bolca içerek bu düşünceleri aklından atmaya çalıştı. Zor olmuştu ama rose’un konuşmaya başlamasıyla tüm dikkatini ona vermişti. Rose’in ilk cümlesiyle gözlerini devirdi konu dönüp dolaşıp ya rose’un cici bir peri kızı olmadığına ya da saf olmadığına geliyordu fakat rose’un bunları söylemesine gerek yoktu. Phin zaten bunları biliyordu sadece nathan’ın ona nasıl baktığını fark ettiğini söylemişti. Aralarında madem hiç sır yoktu yani en azından birkaç tane sır dışında hiç sır yoktu o zaman düşüncelerini ve gördüklerini de söylemeliydi ve onun ne düşündüğünü öğrenmeliydi. Rose’un eskiden nasıl davrandığını anlattım demesiyle gözlerini ona dikti. ''Anlaşılan çok şey değişmiş'' diye homurdandı. Rose bunu duymamış olacak ki sözlerine devam etmişti. Değişmiş miydi? İnsan kolay kolay değişemezdi ki? Yani değişirdi en azından değiştiğini sanırdı phin’de öyle sanmıştı ama değişmemişti hala eski phin’di. Çok uzun bir süre uğraşmasına rağmen çok az şey değişmişti bunu yeni fark etmişti bu da ne kadar uğraşırsa uğraşsın insan çok az değişmeyi başarır tezini doğruluyordu. O peri onu ismiyle bile cidden rahatsız etmeyi başarıyordu bu çok fazla yaşamadığı bir şeydi. Tabi o perinin rose’un geçmişinden olması ve rose’u o denli etkileyebiliyor olmasının da bunda oldukça büyük bir payı vardı. Rose’un o farklı phin demesiyle rahat bir şekilde oturduğu sandalyede doğruldu. Masaya biraz daha yaklaştı ve gelecek sonraki cümleyi beklemeye başladı. O farklı demişti. Yanlış duymamıştı yada beyni ona oyun oynamamıştı rose kendi ağzıyla phin’in gözlerinin içine bakarak onun farklı olduğunu söylemişti.
Ondan nefret ettiğini söylüyordu ama karşısında donup kalıyor ve ona karşı tek bir tepki veremiyordu şimdi de onun farklı olduğunu söylüyordu. Cidden rose’u anlamakta zorlanıyordu. Tamam belki intikam almak istediğinde onun yanında olup ona yardım etmişti ama bu kadarı da fazlaydı o farklı ne demekti ya diye düşünürken rose’un sonraki cümlesiyle içi biraz rahatlasa da aklı hala o farklı kelimesinde takılı kalmıştı. Onun rose için önemli biri olduğunu rose ikisini de ayırmak için ağaca fırlattığı an çözmüştü zaten ne nathan’ın ne de phin’in tarafında yer almıştı bu da nathan denen o perinin rose için önemli olduğunu yeterince açık bir şekilde ortaya koyuyordu zaten. Kendini toparladığı an o periye tekrar saldırmamasının yada öfkeden gözü döndüğü halde ağzından karanlık bir büyü dökülmemesinin nedeni de buydu. O perinin kim olduğunu bilmese de rose için önemliydi ve onun önemsediği birine gözlerinin önünde zarar vermek ya da büyülerle beraber ölümcül bir kavgaya girerek rose’u üzmek istememişti. Peri de phin’le aynı şeyi düşünüp aynı şekilde davranınca kendilerine hakim olmak ne kadar zor olsa da ikinci bir kavga söz konusu olmamıştı. Bir süre sessiz kalıp düşünmeye başladı. Rose’un durumunu anlamaya çalışıyordu. Her ne kadar rose ile aynı olmasa da onunda sevgilisinin hayatına benzer bir hayatı vardı. Gerçi phin intikam için kimseden yardım istememişti ama onunda bir zamanlar saygı duyduğu ve oldukça sevdiği bir ortağı olmuştu. Louise…Ona bir zamanlar oldukça değer vermişti. Şimdi de veriyor muydu emin değildi emin olduğu tek şey onu öldüremezdi biliyordu. Bunu gücü yetmediği için değil bir zamanlar onun için değerli olduğu ve yaşadıkları onca şey yüzünden yapamazdı o farklıydı. Evet şimdi bu kelimeyi daha iyi anlayabiliyordu. Rose için nathan’ın ne ifade ettiğini de şimdi daha iyi anlayabiliyordu. Rose kesinlikle phin’i seviyordu ona aşıktı ama nathan’da onun için önemliydi. Ona değer veriyordu her ne kadar ondan nefret etse de ortak bir geçmişleri vardı ve bu ona karşı davranışlarının farklılaşmasına sebep oluyordu. Gözlerini rose’un gözlerinin içine dikerek merak ettiği bir diğer sorunun cevabını bekliyordu. Ortamda oluşan sessizlikse gerilmesine neden oluyordu. Rose’un açıklamasından sonra derin bir nefes alıp gözlerini devirdi ve ''En azından birbirimize karşı dürüstüz'' diye mırıldandı. Onların ilişkileri tam anlamıyla yalansız bir ilişkiydi. Söylenmeyenler vardı belki ama ortada yalan yoktu. Kahvesinden içerken rose’un sözleriyle içtiği kahve bir güzel boğazında kalmış ve öksürmeye başlamıştı. Evet nathan denen perinin varlığı asıl konuyu unutturmuştu. Şimdi onunda rose’a dürüst olması gerekiyordu ama böyle bir şey nasıl anlatılır bilmiyordu. Bir süre sessiz kalıp düşündükten sonra sonunda bir yerden başlaması gerektiğine karar vererek ''Bak bu olanlar nasıl anlatılır bilmiyorum ama sana anlatmak zorunda olduğumun farkındayım'' dedi tedirgin bir şekilde.
Bir süre sustu ve sonra derin bir nefes daha alarak ''En iyisi her şeye en başından başlamak. Sihirbazım bildiğin gibi caitlyn’in evinde kalıyordu. Senin kendi sihirbazınla vakit geçirip alışveriş yapacağın gün var ya hani ben akşam arayıp uzun bir süre bir iş için şehirde olmayacağımı ve görüşemeyeceğimizi söylemiştim'' dedi ve o günü hatırlayabilmesi için ona biraz zaman tanıdı ve sonra ''İşte o gün anlamlandıramadığım bir şekilde kendimi huzursuz hissetsem de bunu görmezden geliyordum sonunda sihirbazımla uzun süredir ilgilenemediğimi fark edip onun iyi olduğundan emin olmak için scarlett’ı aradım ama caitlyn onun evden gittiğini söyledi. En son uzun süreli tek başına kaldığında neler olduğunu sende çok iyi biliyorsun iki kişiyi öldürüp başını belaya sokmuştu hem hala psikolojisi bozuktu bu yüzden dışarıda tek dolaşması onun için zararlıydı. Bende onu çıkıp aramaya karar verdim her yere bakmama rağmen bulamayınca aklıma morgana’nın onu çok büyük bir çaba harcayarak bulmaya çalıştığı geldi ve acaba onu ona hizmet edenlerden biri bulmuş olabilir mi diye düşündüm. Bunun doğru olup olmadığını öğrenmek içinde morgana’nın şehrine gittim. Biliyorsun onun şehrinde göze batacak biri değilim bu yüzden istediğim bilgileri daha kolay ve daha çabuk edinebilirdim. Tabi eski hayatımdan birkaç tanıdıkta bana yardım edebilirdi.'' Diyerek duraksadı. Kahvesinden birkaç yudum aldı hem diyeceklerini toparlıyor hemde rose’a zaman tanıyordu. Gözlerini rose’un gözlerinden ayırmadan ''Şehirde biraz dolaştıktan sonra sonunda aradığım kişilerin ölüm kayalıklarında olduğunu öğrenip oraya gittim. Tahmin ettiğin gibi oldukça sıcak bir karşılama oldu fazla sıcak ve kesinlikle fazla kanlı… Ben sevgili arkadaşlarımla ilgilenirken oraya bir cadı geldi. Onu ilk hissettiğim anda kendimi koruma altına aldım ve bir cadıdan korunmak için olan tüm büyüleri yaptım ve arkadaşlarımla ilgilenmeye devam ettim. Sonunda istediğimi öğrendikten sonra onların sonsuza dek dinlenmelerine yardımda bulundum cadıda tüm süre boyunca orda durup öylece izledi. Tam bu şehirde işim bitti diye düşünüp gidiyordum ki cadının oldukça fazla ilgisini çekmiş olmalıyım ki benimle konuşmayı denedi bende kısa ve zoraki bir cevap verip tekrar oradan ayrılmak için gitmeye çalıştım ama beni durdurdu. Tüm büyü önlemlerine rağmen o cadı büyü yapmayı başarabilmişti. Çok geçmeden istediğinin ben olduğunu fark ettim.'' Dedi. Bir süre susup rose’un gözlerindeki tepkiyi bekledi ve sonra ''Karşı koymaya çalıştım ama o lanet büyülerini engelleyemedim. Daniel’a aşık olduğunu sandığın zamanı hatırlıyor musun? İşte Diana cadısının sana yaptığı büyünün aynısını bana yaparak sana olan aşkımı kendine yönlendirdi ve… ve biz… birlikte olduk'' dedi. İşte çok zorlandığı o cümleyi sonunda söyleyebilmişti zor olmuştu ama söylemişti. Üzgün bir ses tonuyla ''Özür dilerim çok üzgünüm ama morgana’nın öğrencisi olan jezebel adlı cadıyı engelleyemedim. Büyüsüz istediğini alamayacağını anlayınca büyüye başvurdu ve benim büyülerim onun büyüleri karşısında bir işe yaramadı. Sonuç olarak istediğini aldı… Ben… çok üzgünüm.'' Dedi. | |
|
| |
Rosemary Ruby Silent Su Perisi
Mesaj Sayısı : 261 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Peri kızı
| Konu: Geri: Geçmişteki Sırlar C.tesi Ekim 27 2012, 12:38 | |
| Sessiz bir şekilde ondan gelecek tepkiyi bekledi. Bir anlık mırıldanışı her şeyi özetlemişti. Evet birbirlerine karşı dürüstlerdi. Rose yalanı asla sevmemişti. Ailesini de aptalca bir yalan yüzünden kaybetmişti. Ailesinin o gün orada olup katledilmesinin tek nedeniydi, yalanlar. Bu yüzden sonu ne olursa olsun gerçekler onun için önemliydi. İnsanları bilmedikleri her zaman rahatsız ederdi. Yalansız bir dünya da gerçekler ile başa çıkmayı tercih ederdi. Bu yüzden sevgilisine karşı dürüstçe içinden geldiği gibi tüm içtenliği ile tüm sorularına cevap vermişti. Şimdi ise aynısını sevdiği, aşık olduğu erkekten bekliyordu. Artık doyduğu için kahvaltı ile işi bitmişti. Ama ne yazık ki kahvesi bitmişti. Yerinden kalkarak kahvesini yeniledi. Oturmayı beklemeden yudumlamaya başlamıştı. Çok geçmeden yerine oturup Phin'e bakmaya başladı. Gözlerinde merak vardı. Çünkü gerçekten merak ediyordu. Kafasındaki soruların sonu yok gibiydi. Tamam ona sorduğu sadece bir kaç soruydu ama çok daha fazlası kafasının içinde dönüp dururken o sadece bunları dile getirmişti. Phin'in söylediği ilk cümle ile merakını büyük ölçüde arttırmıştı. Üstelik tedirgin tavırları... Acaba bu durumdan korkması mı gerekiyordu. Söyleyecekleri her ne ise içinde iyi hiç bir şey yoktu anlaşılan. Onu rahatlatmak istercesine konuşmaya başladı.
"Tedirgin olmana gerek yok Phin. Bana her şeyi anlatabilirsin. Sende söyledin anlatmalısın da. Aramızda sırların olmasını istemiyorum, sevgilim."
Cümlesinin ardından onu biraz daha rahatlattığını düşünmüştü Rose. Yine kahvesinden içmeye başladı. Phin konuşmaya başladığında en iyisinin sözünü kesmemek olduğuna karar verdi. Konuşmasında duraksamalar yaşansa dahi ağzını bile açmayacaktı. Ta ki duyması gereken her şeyi duyacağı ana kadar. Bu arada kendini hazırlamaya da çalışıyordu. Nasıl bir tepki vereceğini, ama bilmediği bir şeye bir insan kendini nasıl hazırlayabilirdi işte bunu gerçekten bilmiyordu. Phin anlatmaya başladığında sessizliğini korumuştu. O günü hatırlıyordu. Ofelya ile işleri vardı. Konu ne sihirbazlar ne de perilerdi. Sadece kız kıza biraz vakit geçirmişlerdi ve o gün birbirlerine biraz daha yakınlaşma fırsatları olmuştu. Abla ve kız kardeş gibi. O günü hatırladığını gösteren bakışlarla Phin'e bakmaya başladı. Ardından duydukları meraklı bakışlarının üzüntüye dönüşmesini sağladı. Scarlett... O kızın gerçek anlamda bir yardıma ihtiyacı vardı. Phin perisi olduğu için onun başına gelenleri az çok hissede bilirdi. Bağlandıktan sonra ise onu daha fazla hissedecekti. Phin'in Scarlett için endişesini çok iyi anlıyordu. Bir anda acaba ona bir şey mi oldu? Diye düşünmeden edemedi. Üstelik Morgana'nın şehrine gitmekten bahsetmişti Phin. Onu orada her hangi bir peri avlayabilirdi. Her ne kadar ölümcül güçlere sahip olsa da peri büyülerine karşı savunmasız durumdaydı. İşte bu yüzden periler sihirbazları korumak zorundaydılar zaten. İçten içe 'Umarım ona bir şey olmamıştır' diye tekrar ederken onun gözlerinin içine bakıyordu. Konuşma devam ediyordu ve asla bölmek gibi bir niyeti yoktu. Sonraki duyduklarından sonra işin içinde bir cadı olduğunu öğrenmesi korkmasına neden oldu. Bu durumda gerçekten Scarlett'a kötü bir şey olmuş olabilirdi. Ama son cümle ile konunun Scarlett'tan çok uzak olduğunu fark etti. Konuşmak gibi bir niyeti olmamasına rağmen o farkında bile olmadan ağzından kelimeler dökülüvermişti.
"Ne demek istediği sendin? Yani seni köle yapmayı falan mı planlıyordu"
Bir an durdu. Phin asla köle olacak biri değildi. Üstelik köle periler ile normal periler arasındaki farkı çok iyi biliyordu ve Phin kesinlikle köle peri değildi. Bir anda kafası karmakarışık oldu. Phin'in karşılaştığını söylediği cadı ondan ne istiyordu. Daha doğrusu onu isteyerek ne yapmaya çalışıyordu. Sessizce bekleyerek dinlemeye devam etti. Diana, elbette o lanet cadıyı hatırlıyordu. Onun yüzünden Phin yerine Daniel gibi birine aşık olduğunu sanmıştı. Onu Phin'e karşı korumuş hatta onunla öpüşmüştü. Bu durumda zihninde oluşan görüntülere engel olamadı. O cadı böyle bir şey yapmışsa eğer diye düşünemeden Phin gerçekleri dile getirmişti. Cadı sevdiği erkeği kendisine duyduğu aşkı kullanarak elde etmişti. Üstelik sade bir öpücükle de yetinmemişti. Onun Rose'a dokunduğu gibi ona dokunmasını istemişti ve onunla birlikte olmuştu. Donuk bakışlarla ona bakmaya başladı. Ne diyeceğini nasıl tepki vereceğini bilmiyordu. Phin ona aitti. Normal bir durumda asla onu aldatmazdı ama lanet cadı büyüleri her şeyi mahvedebilirdi. Üstelik aşık olduğu kişi arzulanmaya değerdi. Bunu çok iyi biliyordu. Her birlikteliklerinde onu daha çok arzulayan bedeni bu gerçeği çok iyi biliyordu. Yerinden kalkarak sandalyesini Phin'in tam yanına çekti. Sanki bir anda aralarında çok fazla mesafe varmış gibi gelmişti. Onun yanında olmak gibi bir istek oluşmuştu içinde. Hatta belki de ona dokunmak. Elini Phin'in yanağına koyarak ona dokundu ve kısa bir süre okşayarak gözlerinin içine baktı. Gözlerini yine kaçırırsa ona yumuşakça dokunan eli ona sert bir tokat geçirecekti. Ama o bunu yapmamıştı, gözlerinin içine bakmayı sürdürmüştü. Suçlu hissetmesine rağmen bakmaya devam ediyordu. Rose ona doğru sokuldu. Kelimeler şu an işine pek yaramayacaktı. Bu yüzden öncelikle yapmak istediği küçük şeyi yapmak için ona daha da sokuldu ve dudağına bir öpücük kondurdu. Kısa öpücük dilinin çözülmesi için yeterli olmuştu. Derin bir nefes aldı.
"Demek o cadının adı Jezebel ve sana sahip oldu. Nasıl bir kadın kendisi ile yatması için karşısındaki kişinin aşkını kullanabilir. Bunu aklım almıyor.. Ama işin içine giren o büyü seni gerçekten savunmasız bırakmış sana kızıp kızmamam gerektiğine karar bile veremiyorum. Çünkü aynı şeyi bende yaşadım hatta senin canını yaktım. Ama dürüst olman bence her şeye değer. O yüzden kendini suçlu hissetme sen benim Phin'insin ve kabul etmeliyim her kızın elde etmek isteyeceği birisin."
Son söylediklerinden sonra onu tekrar öpmeye başladı. Fazla tutkulu bir öpücük olmuştu. Kendini Daniel'in öpücüğünden sonra nasıl hissettiğini biliyordu. Unutmak gerçekten zordu ama Phin'in tadı ona gerçekten iyi gelmişti aynı şekilde o da sevdiğine iyi gelmek istiyordu. Tüm bu şehvetin arasında unuttuğu bir ayrıntı geldi aklına ve kendini istemeyerek geri çekti.
"Sevgilim peki Scarlett. O şimdi nerede cadıdan sonra ondan hiç bahsetmedin."
| |
|
| |
Phin Silent Toprak Perisi
Mesaj Sayısı : 230 Kayıt tarihi : 13/06/12 Nerden : İstanbul Lakap : Serseri peri
| Konu: Geri: Geçmişteki Sırlar C.tesi Ekim 27 2012, 23:24 | |
| Evet işte hayatını mahveden ve onu sürekli rahatsız eden gerçeği sonunda rose’a söylemişti. Kendini tuhaf hissediyordu. Bunu rose’a söylemek onu rahatlatmıştı. Hala suçluluk duygusu ve psikolojisi tüm bedenine hakimdi ama eskisinden daha rahattı. Vicdanının sesi sonunda susmuştu. Rose’un buna nasıl bir tepki vereceğini yada nasıl karşılayacağını bilmiyordu açıkçası tepkisinden korkmuyor da değildi ama ondan böyle bir şeyi saklamaya devam edemeyeceğini de çok iyi biliyordu. Şimdi düşünmesi gereken tek şey ona kendini nasıl affettireceğiydi. Bunu uzun süredir düşünüyordu. Söylemeye karar verdiğinden beri. Evet bu itiraf konusu yeni bir şey değildi bunu uzun süredir düşünüyordu phin. Olanların hepsini rose’a anlatmayı ve ondan defalarca özür diledikten sonra kendini affettirmenin yollarını bulmayı düşünüyordu. Derin bir iç çekti ne yazık ki henüz kendini tam olarak affettirmenin bir yolunu bulamamıştı ama kararlıydı bulacaktı. Bir hata yüzünden engellenemeyen bir şeyden dolayı onu kaybetmek istemiyordu. Gözlerini sevgilisinin gözlerine dikmiş merakla ondan gelecek tepkiyi bekliyordu. İçini tarifi imkansız bir korku kaplamıştı. Evet korkuyordu hayatında ilk kez phin bir şeyden korkuyordu. Onu kaybetmekten korkuyordu. Rose’suz kalmak istemiyordu. Onun içinde olmadığı boş bir hayat istemiyordu. Bir yanı belki de bu itirafı hiç yapmamalıydın derken diğer yanı bence en doğrusunu yaptın bunu bilmeye hakkı vardı o dürüst bir ilişkiyi hak ediyor diyordu ama onun şuan duymak istediği tek şey rose’un tepkisiydi. Gözlerini bir an olsun onun gözlerinden ayırmıyor vereceği tepkiyi görmeye uğraşıyordu. Hiçbir duyguyu ya da hiçbir yüz ifadesini kaçırmak istemiyordu.
Onun gerçekten ne hissettiğini ve ne düşündüğünü bilmek istiyordu. Gözler asla yalan söylemezdi bu yüzden gözlerini bir an olsun gözlerinden ayırmıyordu. Rose’un hiçbir şey söylemeden kalkması üzerine içindeki korku gözlerinden anlaşılır hale geldi. Onun hiçbir şey söylemeden çekip gitmesinden ve phin’i terk etmesinden korkuyordu. Nefes almayı unutmuş bir şekilde gözlerini dikmiş sevgilisine bakarken onun sandalyesini phin’e yaklaştırıp tekrar oturmasıyla derin bir nefes aldı. En azından rose ona konuşma fırsatı tanıyacaktı anlaşılan. Rose’un söyleyeceği öfke dolu sözleri beklerken yanağında rose’un elini hissetmesiyle şaşkınlıkla ona baktı. Suçluluk duygusu tüm bedenini sarsa da gözlerini sevgilisinin gözlerinden ayırmıyordu. Ne yapmaya çalıştığını ve ne düşündüğünü anlamaya çalışıyordu. Güzel peri kızının onu öpmesiyle şaşkınlığı daha da arttı. Bağırıp çağırmasını etrafı dağıtmasını ona hakaretler savurmasını ve hatta onun üzerinde güçlerini kullanarak tüm hıncını phin’den çıkarmasını beklerken rose onu öpmüştü. Sevgilisinden böyle bir tepki beklemiyordu hiç ona kızmasını beklemişti belki kırıcı sözler ama itirafının ardından onu öpmesini beklemiyordu. Peri kızının tatlı ama kısa öpücüğünden sonra gözlerini onun gözlerine dikerek söyleyeceklerini az öncekinden daha büyük bir merakla beklemeye başladı. Ona kızmamış mıydı yani ? Sevgilisinin ikinci kelimesiyle ''Bir bilsem…'' diye homurdandı cidden nasıl bir kadın sırf istediğini almak için böyle bir şey yapardı ki? Jezebel gerçekten türünün tek örneğiydi yani öyle birinin daha var olduğunu düşünmüyordu. Morgana’nın neden en sevdiği öğrencisinin jezebel olduğunu anlamak zor değildi. Kadın takıntılıydı bir şeyi kafasına koyuyorsa mutlaka yapıyordu. Bu da morgana’nın işine geliyordu. Jezebel’i düşünmeyi bir kenara bırakıp tekrar rose’a odaklandı.
Nasılsa onu daha sonra oldukça çok düşünecekti çünkü jezebel scarlett’ın peşindeydi. Phin’inse scarlett’ı önce jezebel’den sonrada morgana’dan koruması gerekiyordu. Tabi onu koruyabilmek için önce onu bulmalıydı ki bu konuya girmek dahi istemiyordu. Tüm düşüncelerini tekrar rose’a yönlendirdi. Belirsizlik içinde kalmasını anlayışla karşıladığını belli eder bir şekilde baktı gözlerine fakat sonrasında söylediği sözlerle büyük bir yük kalkmıştı üstünden. Rose anlayışla karşılamıştı. Phin’in onu isteyerek aldatmadığını biliyordu ve bundaki en büyük etkende kesinlikle diana cadısının zamanında ona yaptığı büyüydü. Aynı şey rose’nda başına geldiği için anlayabiliyordu onu biliyordu şuan nasıl hissettiğini son sözleriyle gülümsedi ve rose’un öpücüğüne büyük bir açlıkla,aşkla ve tutkuyla karar verdi. Düşündüğü kadar kötü olmamıştı hiçbir şey rose onu terk etmemişti ve araları iyiydi. Daha ne isteyebilirdi ki? Rose’un belinden tutup onu kendine doğru çekti ve diliyle rose’un ağzını keşfe çıktı. Elleri sevgilisinin bedeninde dolaşırken sevgilisinin kendini geri çekmesiyle gözlerini ona sabitledi. Rose’un sorusundan sonra derin bir iç çekti ve ''Scarlett’ı henüz bulamadım ama morgana’nın şehrinde değil yani iyi en azından iyi olduğunu umuyorum tani şimdilik… Onu bir an önce bulmam gerek çünkü morgana’nın onu bulması için görevlendirdiği kişi jezebel o cadıya güçlerim işlemiyor bu yüzden scarlett’ı ondan önce bulup su ritüeli bir an önce aradan çıkarmalıyım'' dedi. Sonra rose’u kendine çekerek ''Onu aramaya en kısa sürede tekrar başlayacağım ama şimdi sana ihtiyacım var rose'' dedi ve rose’un dudaklarına yapıştı. Onu şehvetle ve tutkuyla öperken elleri de onun vücudunda geziniyordu. Sevgilisini uzun süre öptükten sonra ondan istemeyerekte olsa ayrıldı ve sandalyesinden kalkarak onu kucağına aldı. Güzel peri kızını yatak odasına götürüp yatağa yavaşça bıraktıktan sonra oda onun yanında yerini alarak sevgilisinin dudaklarını kendi dudaklarına hapsetti. Elleriyse rose'un bedenini çoktan keşfe çıkmıştı. | |
|
| |
Rosemary Ruby Silent Su Perisi
Mesaj Sayısı : 261 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Peri kızı
| Konu: Geri: Geçmişteki Sırlar Paz Ekim 28 2012, 00:54 | |
| Ona oldukça anlayışlı davranmıştı. Bu büyünün sonucu çok iyi bildiği için ama asıl önemlisi Phin'e güvendiği için böyle davranmıştı. Ona sırf güvendiği için neredeyse Scarlett ile olanlar onu kaybetmesine neden olacaktı. yine de her şeyin normale dönmesini fazla uzun sürmemişti. Şimdide onu tutkuyla öperken aralarında hiç bir sorunun kalmadığını hissediyordu. Daha doğrusu konuşulmadık hiç bir konu kalmamıştı. ama hala sorunlar bir adım ötelerinde onları bekliyordu. Bunu inkar etmek istese de gerçeğin bu olduğunu adı gibi biliyordu. Ona içinden geldiği şekilde cevap verdiğinde tatlı dudaklarını tutkulu bir şekilde öpmeye başlamıştı Rose. Phin'in onu kendisine çekmesi ile daha da ateşlenmişti. Ama aklına birden Scarlett geldiği içi istemese de geri çekilmişti. Elinde değildi onu gerçekten merak etmişti. Phin de geri çekilmesinden memnun olmadığını surat ifadesi ile gözler önüne sererken konuşmaya başlamıştı. Scarlett'ın Morgananın şehrinde olmadığına emin olması içinin rahatlamasını sağlasa da sihirbaz hala kayıptı.
"Bence de bir an önce ritüeli gerçekleştirmelisin sevgilim. Hem Scarlett hem de senin için bu gerekli, Ayrıca..."
Lafı Phin'in onu kendine çekmesiyle yarıda kalmıştı. birden bile birbirlerine oldukça yaklaştıklarında konuşmaya başlamıştı.
"Seni anlıyorum bebeğim. Ben..."
Yine konuşmasını tamamlayamadan dudakları Phin'in dudakları ile mühürlenmişti. Onu deli gibi öpmeye başlamıştı. Bu dudaklara karşı koyması neredeyse imkansızdı. Öpücüğe aynı tutku ve aynı istekle cevap veriyordu. Elleri Phin'in bedeninde gezinirken aynı şekilde onun ellerini vücudunda hissediyordu. Onu öperken nefesinin kesildiğini hissetse de kendini geri çekmemişti. Bir kaç dakika sonra bu sefer kendini geriye çeken Phin olmuştu. Ne olduğunu bile anlamdan kendini sevgilisinin kucağına bulmuştu. Bir kaç saniye sonra ise onun yatağındaydı. Yavaşça uzandığı yatakta sevgilisinin yanına uzanması ile öpüşmeleri daha da ateşlenmişti. ama bir anda Rose'un aklına ormanda Phin'in ona yaptıkları gelmişti. Aynı şekilde ona ihtiyacı olduğunu söyleyerek ona sokulmuş ve delice öpmüştü. O ise karşılık vermek için öyle çok naz yapmıştı ki. Sırf bu nedenle kendini ona kolayca teslim etmek istemiyordu. Onu öpüp bedeninin altında ezilirken onu bir anda yatağın kenarına doğru iterek düşmesini sağladı. Aniden böyle bir atak yaptığı için Phin kendini toparlayacak zamanı bulamamıştı. Ona şehvetli bir bakış atarak yatağın üzerinde ayağa kalktı.
"Ormanda olanlar aklıma geldi de bana öylesine kolay bir şekilde sahip olmana izin vermeyeceğim aşkım."
Tutkulu bakışlarını ona odaklamış bir şekilde aklından bir büyü mırıldandı. Üzerindeki kıyafet oldukça seksi ve göğüs dekoltesi oldukça iddialı bir elbiseye dönüşmüştü. Yatağın kenarına oturarak Phin'i kendine doğru çekti ve az önce üzerinden attığı yatağa uzattı. Üstüne çıktıktan sonra dudaklarını öpmeye başladı. Sıradaki büyü onu yatağa sabitlemek içindi. Bunun için onu yatağa bağlayan iki kelepçe işini görecekti. Kelepçeler Phin'in bileklerinde yerlerini bulduktan çok kısa bir süre sonra hareketleri daha da hızlandı Rose'un. Onu delicesine öpüyor, okşuyor baştan çıkartıyordu. Phin'ina artık dayanamayacak raddeye geldiğini anladığında üzerinden kalkarak bir müzik ayarladı ve dans etmeye başladı. Dansı oldukça seksiydi. Kıyafet ise onu tamamlayan başka bir etkendi. Phin'in tutkulu bakışlarında üzerinde hissederken bir anda durdu.
"Şimdi bir oyun oynayacağız ödülün ben olduğu bunu için beni yakalaman gerek"
Sözü bittiğinde odadan ayrıldı. Kısa sürede kelepçeler ortadan kaybolmuştu. Phin'i o yatağa bağlayan hiç bir şey yoktu. Onun yatak odasından çıktığını anladı anda fark ettirmeden odaya geri dönüp yatağın yanına saklandı.
| |
|
| |
Phin Silent Toprak Perisi
Mesaj Sayısı : 230 Kayıt tarihi : 13/06/12 Nerden : İstanbul Lakap : Serseri peri
| Konu: Geri: Geçmişteki Sırlar Ptsi Ekim 29 2012, 00:00 | |
| Rose’un tüm konuşma çabalarını başarılı bir şekilde engellemişti. Bu konulardan daha fazla konuşmak istemiyordu. Aksine unutmak istiyordu her şeyi bir süreliğine de olsa. Jezebel’i, yaşananları, morgana’yı, ritüeli, görev ve sorumluluklarını, nathan’ı kısacası rose haricinde herkesi ve her şeyi unutmak istiyordu. Rose’un dudaklarında ve kokusunda kendini kaybetmek, tüm yaşanan ve yaşanacak olan olayları düşünmeden biraz bile olsa nefes almak istiyordu. Sonunda rose konuşma çabalarını kestiğinde rahat bir nefes aldı ve sevgilisinin o tatlı dudaklarının keyfini çıkarmaya odaklandı. Elleri rose’un bedeninde gezinirken istediğine kavuşmuştu. Şuan rose dışında hiçbir şey yoktu zihninde sadece o vardı ve onunla geçirecekleri süre boyunca yapacakları şeyler. Onun yanında olduğunu bilmek varlığını hissetmek onunla olmak tarif bile edilemeyecek kadar muhteşemdi. Sadece rose’un yanında huzuru bulabiliyordu. Bu güzel peri kızı onun nefesiydi o olmadan yaşayamazdı. Rose’u kaybetme düşüncesi onu o kadar korkutmuştu ki şuan tek istediği şey tüm sorunların ortadan kalktığını ve her şeyin geride kaldığını kendine kanıtlamaktı. Sevgilisini uzun bir süre tutku ve şehvetle öptükten sonra istemeyerekte olsa ondan ayrılıp ayağa kaktı ve onu yatak odasına götürdü. Kendide onun yanında yerini aldıktan sonra sevgilisinin tatlı dudaklarını tekrar esir aldı. Elleri de çoktan sevgilisinin bedeninde keşfe çıkmıştı. Dili rose’un ağzını bir süre keşfettikten sonra öpücükleri yavaşça rose’un boynuna kaydı. Küçük ama baştan çıkarıcı öpücüklerle boynunda bir süre oyalandıktan sonra dudakları yeniden dudaklarıyla buluşmuştu ki neler olduğunu anlayamadan kendini yerde buldu. Kafasının yere sertçe çarpmasıyla dudaklarından ''ahh lanet olsun'' sözcüklerinin dökülmesi bir olmuştu. Birkaç saniye yerde yattıktan sonra yattığı yerden kalktı. Bir eli kafasını çarptığı yerde diğer eli yatağın kenarında bir halde rose’a bakmaya başladı ve ''Buda neydi şimdi?'' diye sordu. Rose’un sözleriyle ormanda neler olduğunu hatırlamaya çalıştı. Başının acısından olanları tam olarak hatırlayıp rose’un ne demek istediğini anlaması biraz zaman alsa da sonunda sevgilisinin neden böyle davrandığını anlamıştı. Güzel peri kızı da phin’e ona ihtiyacı olduğunu söylemiş ve onun dudaklarına yapışmıştı ama rose suçluluk duygusu ve olanları bir an önce anlatıp birazda olsa rahatlamak istediği için kendini geri çekmeye ve konuşmaya çalışmıştı. Şimdi biricik sevgilisi de bir nevi ona ceza veriyordu. Ya da öcünü alıyordu demek daha doğru olurdu. Üzerindeki kıyafeti değiştirdiğinde ona bir süre dikkatle baktı. Sanki yeterince güzel ve baştan çıkarıcı değilmiş gibi birde oldukça seksi bir kıyafet giyerek daha da baştan çıkarıcı olmuştu. Şuan içinden o an hissettiği yoğun suçluluk duygusuna ve konuyu açıklamak için çalışan kendine bolca sövüyor ve sevgilisinin bir sonraki hamlesini bekliyordu. Rose’un kendisini yönlendirmesine izin vererek yatağına uzandı.
Biricik sevgilisinin ne yapmaya çalıştığını hala anlamaya çalışıyordu. Güzel peri kızının onu öpmesiyle oda aynı tutkuyla ona karşılık verdi. Hala kafası karışıktı. Önce onu yataktan atmış sonra ormanda kendini geri çektiği için ona ceza tarzında bir şey vereceğini ima etmişti ve şimdide öpüyordu. Cidden onu anlamakta zorlanıyordu. Ne yapmaya çalıştığını çözememek sinirini bozsa da yapacaklarını merakla bekliyordu. Bileklerinde hissettiği soğuklukla afallayarak rose’u öperken bileğindeki soğukluğun ne olduğunu anlamak için kolunu görebileceği bir yere getirmek için hareket ettirmişti ama kolu bir engelle takılmış ve istediği yere gelememişti. Kolunu bir kez daha çekti yine sonuç vermeyince dikkatini rose’un güzelliğinden ve dudaklarının tatlılığından alarak gözlerini koluna çevirip sorunun ne olduğuna baktı ve gördüğü şeyle gözleri şaşkınlıkla büyümüş bir şekilde birkaç dakika öylece baktı. Ellerindeki şeyler kelepçe miydi yoksa o mu yanlış görüyordu. Elini bir kez daha çekip bileklerindeki ona engel olan şeyin kelepçe olduğuna kesin emin olunca derin bir iç çekti. Yatağa kelepçelenmiş durumdaydı. İsterse bu durumdan birkaç büyülü sözcükle kurtulabilirdi biliyordu ama rose’un küçük oyununu bozmak şimdilik istemiyordu. Sevgilisinin öpücükleri kelepçelerden sonra daha da tutkulu ve daha şehvetli bir hal almış bedeninde gezinen elleri ve öpücükleriyle onu baştan çıkarmıştı. Şuan ona dokunamıyor olmak tam bir işkenceydi ama bu tatlı işkenceye zevkle katlanıyordu. Bedeni alev almış gibiydi kalp atışları hiç olmadığı kadar hızlanmıştı. İçindeki şehvet,arzu ve ona olan açlık katlanılamayacak seviyeye geldiğinde şu bileklerindeki gereksiz şeyden kurtulmak için tam büyü mırıldanacakken rose’un üzerinden kalkmasıyla acaba gene ne yapacak diye merak ettiğinden büyü işini biraz erteledi. Evin içini dolduran müzik sesiyle beraber sevgilisine yine ne yapmaya uğraştığını soran gözlerle baktı ve onun dans etmeye başladığını görünce gülümsedi. İçinden en azından tatlı bir ceza yöntemi var diye geçirdi. Onun vereceği cezalar bu tarz olduğu sürece seve seve hepsine katlanabilirdi. Tek bir şikayet veya mızmızlanma olmadan.Sevgilisinin baştan çıkarıcı dansını büyük bir zevkle izledikten sonra tutku ve şehvet dolu bakışları rose’un gözleriyle buluştuğunda sevgilisinin söyledikleriyle gülümseyerek ''Eğlenceli bir oyuna benziyor bence gayet zevkli olacak tamam oynayalım.'' Dedi. Biricik sevgilisi yüzünde sinsi ve şehvetli bir gülümsemeyle odadan çıktıktan sonra başını yatağa geri koyup derin bir nefes aldı ve rose’a saklanması için biraz zaman tanıdı.
Çocuk gibi oyun oynadıklarına inanamıyordu kabul ediyordu bu çocukların oynadığı bir oyun değildi ama yine de çocukça geliyordu ona evin içinde saklambaç oynamak onu bulduktan sonra her ne kadar yetişkinlerin yaptığı bir şeyi yapacak olsalar da bu onu bulana kadar küçük bir oyun oynayacakları gerçeğini değiştirmiyordu. Yine de onunla oyun oynamak bile güzeldi. Yüzünde farkında olmasa da bir gülümseme belirdi. Düşüncelere dalmışken bileklerindeki soğukluğun kalkması üzerine kafasını çevirip koluna baktı ve kelepçelerin kendiliğinden kalkmış olduğunu gördü sanırım bu beni gel ve bul demek oluyordu. Yataktan hızla doğrulunca kafanı çarpmanın etkisiyle oluşan baş ağrısıyla birkaç dakika yatakta durdu sonra yataktan kalkarak ağır adımlarla odadan çıktı salona doğru ilerlerken ''Evet bakalım benim güzel sevgilim nerelerdeymiş'' dedi ve mutfağa yöneldi bu sırada çalan telefonunu büyük bir özveriyle görmezden geldi. Mutfağa göz gezdirirken ''Sevgilim…'' diye seslendi. Cevap vermeyeceğini çok iyi biliyordu ama belki verebilir diyerek denemek istemişti. O sırada ısrarla tekrar çalan telefonunun sinirle yanına giderek telefonu meşgule attı. Kim olduğunu umursamıyordu. Dünyanın sonu da gelmiş olsa şuan umurunda değildi tek istediği şey bugünü sevgilisiyle geçirmekti. Gerçekten dünyanın sonu gelmiş olsa bile en azından son nefesini sevgilisinin gözlerini içine bakarak verecekti önemli olan buydu. Scarlett’a kötü bir şey olmuş olma ihtimalini düşünmüyordu bile çünkü iyiydi biliyordu. Onun başına kötü bir şey gelse hissederdi. Jezebel tarafından bulunsaydı kendini bu kadar huzurlu hissetmezdi biliyordu yani her şey yolundaydı. Salona ve banyoya da baktıktan sonra tekrar yatak odasına yöneldi. Yatak odasına girmesiyle yatağın yanında saklanan sevgilisini görmesi bir oldu. Yüzündeki gülümseme daha da yayılarak ''Benim güzeller güzeli sevgilim buradamıymış '' diyerek sevgilisini tek bir hamlede kucağına alıp dudaklarına uzun bir öpücük kondurdu. Yatağa yavaşça bıraktı ve oda yataktaki yerini aldı ve gülümseyerek '' Evet seni bulduğuma göre artık o güzel dudakların bakabilirim'' diyerek o tatlı dudaklarına kapandı o sırada yeniden çalan telefonunu yine görmezden gelirken içinden o arayan kişiyi öldürme isteğine engel olamadı. Hangi münasebetsiz telefona bakmadığı halde ısrarla onu arıyordu ki dili rose’un ağzını keşfederken elleri de sevgilisinin bedenini keşfe çıkmıştı.Sürekli çalan telefon sinirlerini bozsa da görmezden gelmeye kararlıydı. Sevgilisiyle arasına bu gün hiçbir şey giremeyecekti. | |
|
| |
Rosemary Ruby Silent Su Perisi
Mesaj Sayısı : 261 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Peri kızı
| Konu: Geri: Geçmişteki Sırlar Çarş. Ekim 31 2012, 21:44 | |
| Phin'e kendini kolay, kolay teslim etmeyecekti. Bunda gerçekten kararlıydı. Onu yataktan attıktan sonra bunu dile getirmişti. Ama daha sonra yaptıkları sanki sözlerini yalanlıyor gibiydi. Onu yine altına almıştı. Delicesine öpüyor ve okşuyordu. Canının yandığının farkındaydı. Onu bir anda öyle sert bir şekilde yataktan atmıştı ki kendini toparlayamadığı için başını kötü çarpmıştı. Söylediklerini bir anda anlamamasından da durum gayet net anlaşıyordu. Şimdi ise onu öperken onun acısını düşünmediğini biliyordu. Hareketleri giderek hızlanırken altına aldığı bedenin alev aldığını hissediyordu. Phin'in bedeninden çıkan sıcaklık onunda ateşlenmesi için yetiyor da atıyordu. Aslında düşüncesinden vazgeçip her şeyi ile ona sahip olmasını bir anlığına düşünse de. Ona işkence etme zevkinden kendini mahrum bırakmak istemiyordu. Aklında hain planın bir sonraki aşamasına geçip onu yataktan kalkamayacak bir hale getirmişti. Kendi bedeninde gezinen elleri engelledikten sonra kendi içindeki alevi bir nebze olsun söndürmeyi başarmıştı. Şu an odaklandığı tek şey Phin'in bedeni iken işi daha da kolaylaşmıştı. Onun içindeki her bir hücreyi kendisi için yanar hale getirmeye çalışıyordu. Erkekliğinin ona karşı dayanıksız olması durumunu daha da kolaylaştırmıştı. İşe biraz eğlence katmak içinse açtığı ritmleri oldukça hoş müzikle kısa ama seksi bir gösteri gerçekleştirdi, sevgilisine. Sonrasında işi biraz daha eğlenceli hale getirmek için ufak bir oyun düşündü. Saklambaç, onu bulduğunda ödül olarak ona sahip olacağı bir oyun olarak aklına bu gelmişti. Bunu dile getirdiğinde Phin'in yüzündeki ifadeye bayılmıştı. Aslında her şeyi bir kenara bırakıp üstüne atlaması an meselesiydi ama kendi sıkarak hakim olmaya çalıştı ve bunu başardı da.
"Peki öyleyse beni bul tatlım"
Hızla odadan çıktı. Aslında fazla uzaklaşmamıştı. Sadece Phin'in odadan çıkmasını bekledi. Sonra kendini yine yatak odasına atmıştı. Sevgilisinin onu ararken ki seslenişini duyuyordu. Yatağın kenarına eğilmişti. Nefes alışının bile duyulmasını istemediği için eliyle ağzını kapatmıştı. İçten içe gülüyordu. Duyduğu telefon sesi ile oyununun bölündüğünü düşünse de Phin telefonu pekte takmıyor gibiydi. Aklından neler geçtiğini seziyordu sanki. Onu yakaladığı anda elinden kurtulmak eskisi kadar kolay olmayacaktı. Üstelik onu üstünden attığı zamanki kıyafeti yerine üzerinde sadece bir kaç santimlik bir kumaş parçasını vardı. Phin'in çıkarmaya uğraşmadan elbiseyi kolaylıkla parçalara ayırabilirdi. Bu düşünce bile onu tahrik etmişti. Bedeni sırf düşünceler yumağının içinde bile alev alabiliyordu. Bir anlığına onu beklerken tüm bu eğlencenin ortasında Jezebel adındaki o cadı aklına geldi. Kadın ona sahip olmuştu, onun Phin'ine, kalbinin tek sahibine. Aşkı, ona ait olduğunu düşünerek ona delice sahip olmuş olmalıydı. O cadının bu durumdan ne kadar tatmin olduğunu tahmin edebiliyordu. Acaba her şey tek bir seferden ibaret miydi? Diye düşünmeden edemedi. Çünkü o sevgilisini her seferinde daha çok arzularken cadının sadece tek bir seferle yetinmiş olabileceğini düşünmüyordu. Yinede bunu Phin'e soramazdı. Kendini yeterince suçlu hissetmişti. Hatta çok istemesine rağmen sırf onu aldattığını düşünerek belki de kendine ceza vermek adına ona karşı gelmişti. Onu deli gibi arzularken kendini geri çekmişti.
Bir anlık dalgınlığında Phin'in yanına geldiğini fark etmedi. Aslında amacı Phin içerilerde oyalanıp tekrar buraya yöneldiğinde ona görünmeden yine toz olmak istiyordu. Çünkü oyunu ne kadar uzatırsa Phin'in tahrik olmuş bedeni giderek daha büyük bir canavara dönüşecek ve onu bulduğunda Rose sadece bir kurban görevi görecekti. Elbette bu da alacağı zevki arttıracaktı. Phin tek hamlede onu kollarının arasına alarak yine yatağa attı. Sözlerinden sonra muzur bir bakış attı, sevdiği erkeğe.
" Sanırım bunu hak ettin. Söz verdiğim gibi artık seninim"
Dudaklarına kondurduğu öpücükten sonra kendini tamamen onun ellerine bırakmıştı Rose. Öpücüğüne, dokunuşlarına büyük bir istekle ve şehvetle yanıt veriyordu. Artık dayanabilecek durumda değildi. Her iki bedende alev almıştı sanki ve sadece bir bütün olduklarında doyuma ulaşabileceklerdi. Israrla çalan telefon sesine kulak vermek istemese de rahatsız etmeye başlamıştı. Ona odaklanıp teninde ellerinde gezdirmesine rağmen aklına Scarlett'ın gelmesi ile Phin'in başını sıkıca kavrayıp dudaklarından uzaklaştırdı.
"Bunu söylediğim için kendimden nefret ediyorum ama o telefona bakmalısın aşkım. Önemli olabilir. Söz veriyorum yattığım yerden bir santim bile hareket etmeden seni bekleyeceğim"
Konuşmasını noktalarken ona şehvetle bakıp göz kırptı. | |
|
| |
Phin Silent Toprak Perisi
Mesaj Sayısı : 230 Kayıt tarihi : 13/06/12 Nerden : İstanbul Lakap : Serseri peri
| Konu: Geri: Geçmişteki Sırlar Perş. Kas. 01 2012, 15:07 | |
| Sevgilisinin sözlerinden sonra gülümseyip dudaklarını dudaklarına hapsetti. Onu delicesine öpüyor ve okşuyordu. Sürekli çalan telefona içten içe sinir olup telefonu icat eden kişiden başlayıp geliştiren kişiye ve kullanan kendine de dahil olmak üzere onu ısrarla arayan o ölümüne susamış kişiye de sövüyordu içinden. Telefonunu görmezden gelmekte son derece istikrarlı davranıp sevgilisinin bedenini büyük bir zevkle tekrar tekrar keşfederken bir yandan da onun o tatlı dudaklarını büyük bir tutku, şehvet ve açlıkla öpüyordu. Bugün kimsenin bu güzel anı bozmasına izin vermeyecekti. Rose’u özlemişti. Ondan uzak kaldığı her gün her saat ve her dakika ölüm gibi gelmişti ona. Onsuz geçen her saniyenin acısını çıkarmak istiyordu şimdi. Kötü olayların ve kötü günlerin bittiğini kendine kanıtlamak istiyordu. Sevgilisinin dudaklarını dudaklarından ayırmasıyla gözlerini ona dikti. Söylediklerinden sonra suratını asarak ''Telefon kullanmaktan nefret edeceğim hiç aklıma gelmezdi. Neden açmadığım halde ısrarla ararlar ki? Off tamam gidip bakıyorum ama sen kıpırdama'' diyerek sitem ettikten sonra güzel peri kızının dudaklarına kısa bir öpücük kondurdu ve istemeye istemeye de olsa yataktan kalkıp telefonunun olduğu salona gitti. Telefonunu bulması birkaç dakikasını aldı. Gerçekten hangi kendini bilmez kişinin bu şekilde ısrarla aradığını oda merak etmişti. Telefonun ekranındaki numarayı görünce birkaç saniyeliğine gördüğünün doğru olup olmadığını anlamak için bekledi. Gözlerini sıkı sıkı kapatıp tekrar açtığında arayan kişi değişmemişti. Tanrım scarlett arıyordu. Büyük bir heyecan ve merakla telefonu açıp karşısındakine söz hakkı tanımadan ''Tanrı aşkına scarlett nerelerdesin sen? Senin için ne kadar endişelendim biliyor musun? En azından telefonunu yanına alsaydın da bende seni bu kadar merak edip senin için endişelenmezdim'' dedi ve gelecek cevabı bekledi. Scarlett yerine caitlyn’in sesini duyunca da kısa bir şaşkınlıktan sonra ''Üzgünüm caitlyn ben scarlett arıyor sandım biliyorsun sen pek telefon kullanmazsın nasıl desem teknolojik aletlerle aran pek iyi değildir. Bir şey mi oldu? Scarlett hakkında bir şey mi öğrendin?'' diye sordu. Caitlyn’in cevabından sonra uzun süre sessizlik oldu. İyi olduğunu ve nerede olduğunu bilmek güzeldi tabi ama onu kliniğe kapatan ailesinin yanında olduğunu bilmek işte bu kesinlikle can sıkıcıydı. Ona özellikle ailesinin yanına dönmesini istemediğini söylemişti scarlett’sa bulduğu ilk fırsatta caitlyn’in evinden kaçmış ve ailesinin yanına geri dönmüştü. Caitlyn’in onun ailesinin hafızasında oynama yaptığına adı gibi emindi biliyordu unutturmuştu bu klinik mevzusunu hatta bir daha böyle bir konu açılmasın diye muhtemelen kişiliklerinde ve beyinlerinde birazcıkta değişiklik yapmıştı yine de bunu bilmek bile onun ailesinin yanında olduğu için duyduğu rahatsızlığı azaltmıyordu. Ailesi scarlett’ın psikolojisine zarar veriyordu ve bunu daha önce scarlett’la konuşmuşlardı şimdi neden tutup ailesine gitmişti ki?
Tamam phin o günden sonraki bir iki gün onu görmeye gidememişti ama hep aramıştı hem ona kendini yalnız hissederse phin’in evine gelebileceğini de söylemişti. Bununla da kalmamış ona birlikte yaşamayı teklif etmişti scarlett’ta kabul etmişti ama birkaç gün işlerden dolayı uğrayamayınca yine yapacağını yapmış ve başına buyruk hareket etmişti. Caitlyn’in sesiyle düşüncelerinden sıyrılıp kendine gelerek ''Evet… Evet hala buradayım. Tamam haber verdiğin için saol en azından iyi ve güvende olduğunu biliyorum. Caitlyn sen yinede gözünü onun üzerinden ayırma scarlett çok büyük bir tehlike de morgana ve yandaşları boş durmuyor çok fazla şey oldu ve çok fazla şey öğrendim ama bunu şuan telefonda konuşamayız. Yüz yüze konuşsak daha iyi sen scarlett’ın evini aslında evi boş ver sen direk scarlett’ı koru. Ben muhtemelen yarın akşam senin evine uğrarım o zaman konuşuruz'' dedi caitlyn’den onay alınca da telefonu kapattı. Sonra telefonun yeniden çalma ihtimaline karşı telefonu direk kapattı böylelikle bir daha rahatsız edemeyeceklerdi. Yarın akşama kadar rahattı. Scarlett’ı da caitlyn’le görüştükten sonra almaya gider ve onunla oturup bir güzel konuşurdu. Hatta belki giderken scarlett’ı da alır şu ritüel işini bir an önce aradan çıkarırdı. Aklının büyük çoğunluğu scarlett’la meşgulken ve phin düşüncelere dalmışken sevgilisinin sesiyle kendine geldi. Telefonu koltuğun üzerine fırlatıp sevgilisinin yanına yatak odasına geri döndü. Sevgilisine gülümseyerek ''Arayan caitlyn’di. Scarlett kendi evindeymiş ailesinin yanına gitmiş ve sağlık durumu da gayet iyiymiş. Psikolojisinin ne derece bozulduğundan ya da düzeldiğinden emin olmasam da düzeltilemeyecek bir şey değil. Caitlyn ona benim yerime bir süre göz kulak olacak yani sihirbazım güvende içim rahat.'' Dedi ve onun yanına yatağa geçti. Gözlerini gözlerine dikerek ''Bugün ve yarın akşama kadar beraberiz bizi rahatsız edebilecek her şeyi kapattım'' dedi. Ev telefonun da fişini çekmişti ve kapı zili konusunda da bir büyü yetmişti gülümsedi ve rose’un tatlı dudaklarına kısa bir öpücük kondurdu ve alnını sevgilisinin alnına dayayıp onun kokusunu içine çekti ve o güzel gözlerinde kaybolup gitti bir süre. Sevgilisinin belinden tutup onu biraz daha kendine çektikten sonra o tatlı dudaklarını öpmeye başladı. Elleri rose’un vücudunda gezinmeye çoktan başlamıştı. Dili rose’un ağzını uzun bir süre keşfettikten sonra öpücükleri rose’un boynuna doğru yavaşça kaydı.
Boynuna kışkırtıcı öpücükler bırakarak yavaşça göğüslerine indi. Aralarında ona engel olan kıyafet sinirlerini bozduğu için tek bir hamlede elbiseyi aslında elbise demeye bin şahit isteyen kumaşı yırtarak ondan kurtuldu artık rose’la aralarında çıkarmaktan büyük bir zevk alacağı iç çamaşırlarından başka bir şey yoktu. Vücudunun her zerresine baştan çıkarıcı öpücükler bırakarak dudaklarını yine rose’un o tatlı dudaklarıyla buluşturdu. Dudakları rose’un dudaklarını esir almışken elleri rose’un iç çamaşırlarından kurtulmakla meşguldü. Sevgilisiyle aralarında hiçbir engel kalmayınca elleri onun o pürüzsüz teninde güzel bir gezintiye çıktı. İstemeye istemeye dudaklarını sevgilinsin dudaklarından ayırarak kendi üzerindekilerden de kurtulduktan sonra yine o tatlı dudakları kendi dudaklarına hapsetti. Dudakları rose’un dudaklarındayken elleri de önce göğüslerine sonra yavaşça bacak arasına kaydı. Onu bir yandan tutkuyla öperken elleri de onun kadınlığını okşuyordu. Sonunda daha fazla bu tatlı işkenceye dayanamayacağını fark ettiğinde vakit kaybetmeden önce rose’un bacaklarının arasına yerleşti. Sonrada içine girdi ve gidip gelmeye başladı. Saniyeler içinde kendini kaybetmişti. Bir yandan rose’u öpüp okşuyor diğer yandan da hızla gidip gelmeye devam ediyordu. İkisinin zevk ve şehvet iniltileri gittikçe artarken phin ritmi giderek hızlanırken rose’un zirveye çıktığını hissediyordu. Birkaç saniye sonra rose’un titreyişiyle dağıldığını hissetti ve aynı uçurumdan oda kendini bıraktı. Bir müddet sonra vücudundan yayılan rahatlamayla gözlerini araladı ve sevgilisinin yanına kendini atarak onu kollarının arasına aldı. Ondan bir an olsun ayrılmak istemiyordu. Bir süre nefesinin düzene girmesini bekledikten sonra güzel peri kızının saçlarına bir öpücük bıraktı ve gülümseyerek ''Seni seviyorum ve senden bir an olsun ayrılmak istemiyorum sevgilim ama biliyorum ki ikimizin de sorumlulukları var senin kendi sihirbazına benim de scarlett’a karşı o yüzden çok sık görüşemiyoruz her ne kadar her fırsatta beraber olup birlikte vakit geçirsek de bu zamanlar açık söylemek gerekirse bana yetmiyor'' dedi birkaç saniye sessiz kalıp rose’un tepkisini bekledi sonra gülümseyerek ''Ben artık seninle uyuyup seninle uyanmak istiyorum yani neden bana taşınmıyorsun? Aslında sormak istediğim şey benimle yaşamaya ne dersin?'' diye sordu. | |
|
| |
Rosemary Ruby Silent Su Perisi
Mesaj Sayısı : 261 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Peri kızı
| Konu: Geri: Geçmişteki Sırlar Cuma Kas. 02 2012, 19:50 | |
| Phin elleri arasından zevkten çıldırma noktasına gelmişti. Onun dokunuşları, öpüşleri kendini fazlasıyla tarik etmişti. Sırf bu yüzden onu kendinden uzaklaştırıp bu anı bozduğu için, içten içe kendinden nefret ediyordu. Ama aklına gelen şeye engel olamamıştı. Scarlett'tan bir haber olma olasılığı... Telefonun bu kadar uzun süreli çalması pekte iyiye işaret değildi ya da o öyle düşünüyordu. Ona söylediklerinden sonra seksi bir bakış atarak sevgilisinin gözlerine baktı. Asık suratlı haline bile delicesine aşıktı, Rose. Sözlerinden sonra gülümsedi.
"Emredersiniz efendim, kıpırdamadan sizi bekleyeceğim."
Kendi söyledikleri ile gülümsemesi kahkahalara dönüşmüştü. Ama sonra Phin'in üzerinden kalkması ile tenine değen soğuk hava kendini boşlukta hissetmesine neden oldu. Suratı asılmış yataktan gerinerek bedenini rahatlattı ve çarşafı üzerine çekti. Bu üşüme ona tuhaf geliyordu. Oda soğuk değildi. Ama onun bedeni Phin'in sıcaklığını istiyordu bu da üşümesine neden oluyordu. Oturma odasından sevgilisinin telefonla konuştuğunu duydu. Sesi pek anlaşılmıyordu, ama sırf bunun için kapıyı dinleyecek hali yoktu. Üstelik bir söz vermişti ve bunu tutmalıydı. Yataktaki yerinden hareket edemezdi. Hem üstelik sevgilisinin geldiği zaman ona tekrar tutkuya sarılacağını biliyordu. Gerçi bu durum bozula da bilirdi. Elbette telefonda çok kötü bir haber alıp aceleyle gitmesi de gerekebilirdi. Bu ihtimal ile kendine içten içe sövmeye başladı. Phin umursamamıştı, peki o neden ısrar etmişti. Galiba cici kızı öldürdüğünü düşünse de o hala iyi bir kızdı. Düşünceler yumağının arasında sevgilisi yatak odasına geri dönmüştü. Soru dolu gözlerle sevgilisine bakmaya başladı.
"Arayan kimdi? Phin. Umarım kötü bir haber değildir"
Bunu içten içe umut ederek söylemişti. Duyduklarından sonra gülümsemeye başladı. Scarlett'ın iyi olduğuna gerçekten sevinmişti. O sihirbaz kendi sihirbazı olmasa dahi Rose içinde oldukça önemli biriydi. Hatta oda ailesinin bir üyesi sayılırdı. Phin'in yatağa yaklaşması ile üzerindeki çarşafı ayaklarıyla teperek üzerinden uzaklaştı. Vücudu seksi kıyafetle yine gözler önüne serilmişti.
"Demek öyle yaramaz pericik yarına kadar sizin tutsağınızım o halde seçim şansım pek yok gibi..."
Phin'in ellerini tekrar bedeninde hissettiğinde içinde sönmüş alev tekrar harlanarak yanmaya başladı. Onun öpücüklerine tutkuyla karşılık veriyordu. Dudakları boşta kaldığında ise inlemeleri odayı doldurmuştu. Sabırsız sevgilisi üzerindeki elbiseyi yırtarak çıkarmıştı. Sevdiği erkeğin altında kıvranıyor ve oda Phin'in bedenini baştan çıkarıcı dokunuşlarla keşfediyordu. Çok geçmeden üzerinde son kalan iç çamaşırlarından sevgilisi sayesinden kurtulmuştu. Phin'in altında çırılçıplak bir vaziyette kıvranmaktan başka elinden hiç bir şey gelmiyordu. Sevgilisi de üzerindekilerden kurtulduğunda kolları ile onu sarmaladı. Ona dokunuyor ve kendine doğru bastırıyordu. İnlemeleri artarken Phin'in dokunuşları ile kendinden geçmişti ve elbette ki öpücüklerinden. Artık onu dokunamıyordu. Tüm bedeni bu dokunuşlarla kasılmıştı ve sadece kıvranarak inlemeye başlamıştı. Bu tatlı işkenceye artık ne kadar katlana bileceğinden emin değildi. Resmen kendini kaybetmişti. Phin istiyordu, delicesine. İçine girip, her şeyiyle ona sahip olmasını istiyordu. Phin içine girdiğinde istediğini almış bir şekilde zevkle inlemeye başladı. Sevdiği erkeği, kolları ve bacakları ile sarmaladı. Hareketleri giderek artarken kendi içindeki kasıntılar artık dayanılmayacak raddeye geldiğinde kendini serbest bırakarak gevşedi. Bedenindeki rahatlama ile tüm hareket mekanizması çökmüştü sanki. Phin içinde kalan son enerji ile onu kolları arasına aldığında tek yaptığı bu anın tadını çıkarmak olmuştu.
"Bende seni seviyorum bebeğim. Geçirdiğimiz bu anların bana da yettiği söylemeyen bende günümün her saniyesini seninle geçirmek istiyorum. Ama ne yazık ki yapmamız gerekenler ve sorumluluklarımız var"
Phin'in kısa süren sessizliğinden sonra söyledikleri ile bir anlığına donup kalmıştı. Kendine geldiğinde boynuna sarılarak Phin'in dudaklarını öpmeye başladı.
"Phin bunu ne kadar çok istediğimi biliyorsun. Seninle olmak istediğimi elbette burada kalırım. Bu tıpkı bir aile olmak gibi..."
| |
|
| |
Phin Silent Toprak Perisi
Mesaj Sayısı : 230 Kayıt tarihi : 13/06/12 Nerden : İstanbul Lakap : Serseri peri
| Konu: Geri: Geçmişteki Sırlar Paz Kas. 04 2012, 01:48 | |
| Phin huzurluydu. Uzun süredir hiç olmadığı kadar huzurlu ve mutlu hissediyordu kendini. Beynini kemiren kaygıları hala vardı evet ama rose’un yanında olmak unutturuyordu her şeyi. Siliyordu düşünmek istemediği anıları zihninden... Hayatlarının bundan sonra daha zor olacağını biliyordu bir şekilde nasıl bildiğini anlamasa da biliyordu. Her şeyden önce birbirlerini yeni halleriyle tanımaları gerekiyordu. Rose’un değiştiğini biliyordu tıpkı phin gibi onu o ormanda gördüğü ilk anda anlamıştı karşısındaki kişinin tanıdığı ve bildiği rose olmadığını bir şekilde ikisi de yanlış şeylere ve geçmişlerine sürekli çekiliyorlardı. Phin artık rose’un tanıdığı phin olamayacağını çok iyi biliyordu. Üzücü bir gerçekti ama gerçekti. Sürekli kaçtığı benliğinden kaçmaktan yorulmuştu üstelik… Değişmeye çalışmıştı tüm benliğiyle büyük bir çaba sarf ederek başka biri olmayı denemişti ama başaramamıştı. Kendinden kaçmak imkansızdı denemişti ve olmadığını oldukça net bir şekilde görmüştü. Birkaç huyunun değiştiği doğruydu ama sadece o kadar o hala phin’di. Öfkeden gözleri karardığında öldürmekten zevk alan kişiydi. Karşısındaki kişiye saatlerce acı çektirebilecek kapasitede olan ve çığlıkların oluşturduğu o tatlı seremoniyi duymaktan keyif alan periydi. Rose’dan uzak kaldığı süre geldi gözlerinin önüne yaptıklarından pişman olup olmadığını düşündü. Karşılaştığı cevap onu hiç şaşırtmadı.
Pişman değildi yaptığı hiçbir şeyden vicdanı rahattı. Aslında vicdanı susmuştu demek daha doğru olurdu herhalde çünkü yaptıkları rose’un tanıdığı phin’e göre yanlıştı her ne kadar şuan kendisi yaptıklarında hiçbir yanlış göremiyor olsa da bunu biliyordu. Yine de şu anki halinden memnundu. Gerçek kişiliğinden kaçmayı bırakmak rahatlatmıştı onu… Eski kişiliği yeni hayatı eğlenceli geliyordu kulağa neler olacağını tahmin edemiyordu bu da olayları daha da eğlenceli hale getiriyordu. Gözlerini kolları arasındaki meleğe dikti. Onunda tıpkı kendisi gibi bir hayatı vardı ve bu gün onu gördüğünde içinde oluşan kötü histen eski hayatına döndüğü gerçeğini çıkarmıştı. Eski hayatları kolay değildi yeni hayatlarının nasıl olacağını da merak etmeden duramıyordu. Asıl kişiliğine dönünce duyarlı ve risk almak konusunda çekingen olan yönü de kaybolmuştu. Rose’un tanıdığı phin risk almaktan ve etrafındakilerin hayatlarını tehlikeye atmaktan kaçınmıştı hep şimdi ise eski haline dönmüştü yani risk almaya bayılan yanı ortaya çıkmıştı ve rose’la beraber yaşamayı teklif etmişti. Hala korkuları vardı lakin göz ardı etmeyi ve olacakları engellemek için planlar yapmayı tercih ediyordu artık aldığı kararlardan emindi. Onun kişiliğinde yoktu belirsizlik her şey net olmalıydı onun için belirsizlikleri sevmezdi o… Bilmediği şeyler hep rahatsız ederdi onu bu yüzden her şeyi bilmek isterdi. Ortamda oluşan sessizlik gülümsemesini sağlamıştı. Sessizliği seven biri olmasına rağmen her zaman konuşmak daha cazip gelirdi ona şuanda da bu sessizliğin gereğinden fazla sürdüğünü düşünüyordu. Sevgilisinin ondan böyle bir şey beklemediğini biliyordu şaşırmıştı doğal olarak doğrusu ona hak veriyordu.
Şaşırmakta haklıydı onun tanıdığı kişi olsaydı hala muhtemelen ne yapacağına tam olarak karar veremeyip bocalayacağı için bu teklifi bir süre düzeltiyordu uzun bir süre daha yapmazdı ama değişmişti. Rose şuan muhtemelen bunu daha iyi anlamış olmalıydı. Bir süre daha sessiz kaldıktan sonra tam bir şeyler söyleyecekken peri kızının tepkisiyle susmayı tercih etmişti. Gülümseyerek oda sevgilisinin beline sıkıca sarıldı ve o güzel kokusunu içine çekti. Rose’un dudaklarını kendi dudaklarında hissedince gülümsemesi daha da yayıldı ve ona büyük bir aşkla aynı zamanda tutkuyla karşılık verdi. Güzel sevgilisinin ilk cümlesinden sonra gülümseyerek ''Evet hayatım biliyorum ve sende benim bunu en az senin kadar istediğimi biliyorsun ama o zamanlar gelişen olaylar yüzünden bunu gerçekleştirememiştik şimdi önümüzde hiçbir engel yok'' diyerek saçlarına küçük bir öpücük kondurdu. Yumuşak bir ses tonuyla ''Benimle yaşamayı kabul etmene çok sevindim hayatım inan benim yanıma taşınmayı kabul ederek beni çok mutlu ettin. Eminim seninle birlikte yaşamak oldukça güzel olacak ve ileride bir gün tam anlamıyla bir aile olacağımız zamanı da gelecek ''dedi gülümseyerek. Aklına rose’un teyzesi gelince yüzündeki gülümseme silindi ve derin bir nefes alarak ''Teyzen bu konuda sorun çıkartmaz değil mi?'' diye sordu. | |
|
| |
Rosemary Ruby Silent Su Perisi
Mesaj Sayısı : 261 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Peri kızı
| Konu: Geri: Geçmişteki Sırlar C.tesi Kas. 10 2012, 16:20 | |
| Phin'in kolları arasında olmaktan son derece mutluydu. Onun sıcaklığı, kokusu ona huzur veriyordu. Onu kaybetmeyi aklının ucundan bile geçirmek istemiyordu artık, Rose ona aitti. Tüm benliği, ruhu adeta Phin tarafından ele geçirilmişti. Onunla olmak bile ona az geliyordu sanki. Her anını, her saniyesini Phin ile birlikte geçirmek istiyordu. Onunla olmak, belki de bir aile olmak. Gerçi bu fikrine daha önce Phin yaptığı hatasından ötürü hemen kabul etmemişti. Ama şimdi onun kolları arasında ondan duyduklarına nasıl hayır diyebilirdi ki. Onunla yaşamayı her şeyden çok istiyordu. Aslında bu kararı birden vermek iyi bir fikir miydi? Emin değildi. Aslında çok düşünmüştü ama sadece kendi açısından çoğu şeye karar vermişti. Ama Phin'in evine taşınmak geride bırakacağı bir kişinin varlığını düşündürüyordu. Teyzesi sadece yeğeni ile yaşayan ve onun dışında sessiz sakin bir kadındı. Onu bir anda yalnız bırakma düşüncesi içini acıtmıştı. Emindi aslında teyzesi onun mutlu olmasını istediğinden böyle bir şeye asla karşı çıkmazdı. Zaten Phin hayatına girdiğinden beri onu bu kadar çok değiştirdiği için ona teşekkürlerini iletmişti, hemde bir çok kez. bu yüzden ona kesinlikle engel olacağını düşünmüyordu ama kendi kalbi onu tek başına bırakmaya razı olacak mıydı? İşte buna cevap veremiyordu.
Saçlarında hissettiği öpücükle sevdiği erkeğe biraz daha sokuldu. Söylediği he kelime içini ısıtmaya yetmişti. Evet onunda dediği gibi ileride bir gün gerçekten aile olacaklardı. İkisi arasında olan aşk ve sevgi bunları gerçekleştirmek için yetecekti, emindi. Tabi bazı şeylerin değiştiğinden de emindi. Nathan hala bir tehditti, onun için. Mutlaka tekrar hayatına girecekti ister istemez. Ama bir şekilde bu etkilenme durumunun üstesinden gelmesi gerekecekti, Phin'i kaybetmek istemiyorsa bu yapması gereken bir şeydi ve yapacaktı da. Tersini kabul etmeyi reddediyordu. Ellerini Phin'in yanaklarında gezdirdikten sonra dudaklarına kısa ama tutku dolu bir öpücük kondurdu.
"Evet sevgilim, bir gün gerçek bir aile olacağız. Belki de çocuklarımız ama şimdilik koca bebeğimizle idare etmeliyiz, Scarlett'la."
Sözlerinin ardından ona sıkıca sarılmıştı. Başını göğsüne yaslamış kalp atışlarını dinliyor, kokusunu içeri çekiyordu. Başı Phin'in çenesine değdiğinden görmese de onun gülümsediğini anlıyordu. Sanki az önce aklından geçenleri okumuş gibi ona teyzesini sormuştu. Başını kaldırarak onun gözlerinin içine bakarken yatma pozisyonunu değiştirerek onun üzerine çıktı.
"Merak etme sevgilim teyzem bu konuda karşı çıkacak biri değil. Ama ben onu yalnız bırakma konusunda biraz endişeliyim o kadar bunun dışında sorun yok. Onunla tanıştığın da sende anlayacaksın"
Başını onun alnına dayadıktan sonra dudaklarını onun dudaklarının üzerinde kestirdi. İnatla öpmüyordu sadece baştan çıkarıcı bir şekilde dokunuyordu. Bedeni yavaşça hareketlenmeye başlamıştı. Aslında yorgundu ama onu tekrar ve tekrar istiyordu. Buna engel olamıyordu. Sevgilisi daha fazla dayanamayarak onu öpmeye başladığında kendini Phin'in altında buldu. Bugün ve yarına kadar bu yataktan çıkamayacakları belli olmuştu.
| |
|
| |
| Geçmişteki Sırlar | |
|