|
| Hüzünlü Doğumgünü | |
| | |
Yazar | Mesaj |
---|
Scarlett Demon Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 758 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Katil, kan emici, dengesiz, psikopat
| Konu: Hüzünlü Doğumgünü Cuma Kas. 16 2012, 15:27 | |
| O gece yatağında dönüp durdu. Uyuyacağını hiç sanmıyordu. Yatağına on bir civarı girmişti. Epey de uykulu bir şekilde... Ama ışığı kapatıp yastığa başını koyduğunda bütün uykusu buhar oldu. Isı almış su molekülleri gibi. Karanlığın içinde boş, boş tavana bakıyordu. Yatağında yan dönerek pencereden dışarıya baktı, gök yüzündeki yıldızlara. Yıldızlar ona Dante'yi hatırlatıyordu. Bu durum yüzünün kızarmasına neden oldu. Yüzünü görmüyor olsa da bunu biliyordu. Tam o sırada oturma odalarında bulunan antika büyükbaba saati çalmaya başladı. Gece yarısı haber veren gonk sesleri evin içinde yankılanırken kalbinde bir ağrı hissetti. Bugün doğum günüydü. Yıllar önce en mutlu olduğu günün henüz sadece başındaydı. O günden sonra başına gelenler ise geleceğinde doğum gününe büyük bir gölge düşürmüştü. İkizi olmadan hiç bir doğum gününü kutlamak istemiyordu. Sırf bu yüzden doğum günlerini evinden uzakta yalnız başına geçirirdi. Ailesinin onca ısrarına rağmen bu günü kutlamak istemiyordu, kutlamayacaktı da. Gözleri dolmaya başlayıp da bulanık görmeye başladığında bir hayalin içine daldı yavaşça. Uyku onu esir almıştı aslında. Kabuslarının içine çekiyordu onu. O günü tekrar, tekrar yaşadığı büyük kabus. Kimse görmemişti. İkizinin öldüren suratsız katili... Sadece o biliyordu ve kendi peşinde olduğu da. Ama bunu kimseye anlatamıyordu, çünkü hiç kimse ona inanmıyordu. Ama biliyordu, ilerde bir gün ikizi gibi onu da almaya geleceğini. Göğsünde ki ağrı giderek daha da artmıştı. Uykusunda, kabusunun ortasında ağrı kendisini hissettiriyordu. Sabah olduğunda çığlıkları odayı kaplarken gözlerini açtı. Gözlerinin içi yanıyordu. Kabusun ortasında o kadar çok uyanmaya çalışmıştı ki ama hiç bir işe yaramamıştı. Kendini hemen yatağından uzaklaştırıp banyoya koştu. Nefes alamıyordu, sanki tüm gece onu boğmaya çalışmışlar gibi hissediyordu. Üzerinde ne varsa hepini çıkarıp kendini ılık suyun altına attı. Su bedenine değerken her bir damla onu rahatlatmaya başlamıştı. Uzun bir süre banyoda kaldı ve sonun o tatlı dinlendirici anı sona erdirip musluğu kapatıp giyinmeye başladı. Evden çıkacağı için ona göre bir şeyler giymeye çalıştı. Hava güzel görünüyordu. Kısa kol ekoseli bir gömlek giyip altına koyu mavi bir kot giyip aşağı indi. Kahvaltıyı elinden geldiğince kısa tuttu. Ailesi ile olmak kendini daha kötü hissetmesine neden oluyordu. Normalde ailesi ona güç verirdi ama bugün değil. Sessizce evden ayrılırken ne annesi ne de babası ona bir şey söylemişti. Kızlarının ne yapacağını biliyorlardı nasıl olsa...
Garajdan bisikletini alıp caddeye çıktı. Nereye gideceğini bilmeden pedal çevirmeye başladı. . Kahvaltı masasında kendini ağlamamak için zor tutmuştu. Ama şimdi yolda onu gören olsa bile umursamadan göz yaşlarının akmasına izin verdi. Her damla yanaklarından akıyor ve rüzgarın etkisi ile çok çabuk kuruyordu. Göz yaşları yüzünden yanakları yanmaya başladı. Ama umursamadı giderek daha hızlı bir şekilde pedal çeviriyordu. Bacakları ağrımaya, göz yaşları durana kadar pedal çevirmeyi sürdürdü. Nefes nefes bir halde bisikleti durdurduğunda yanakları sildi. Etrafına bakmaya başladı. Günün güzelliği nedeniyle olsa gerek etrafta çok fazla insan vardı. Güneş ışınlarının dans ettiği nehir kenarında günün tadını çıkartıyor gibi görünüyorlardı. Nehir kıyısına ilerleyip kendine daha az insan bulunan bir yer bulup bisikletini bir ağacın altına dayayıp, nehrin kıyısına oturdu. Gözleri nehre bakarken kendi hayallerine dalmaya başladı. Bu kez kabus yoktu. Sadece hayatında son zamanlarda gelen bir kaç iyi anıyı düşündü.
| |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Hüzünlü Doğumgünü C.tesi Kas. 17 2012, 22:41 | |
| Çığlıklar atanarak uyandı. Son 1 haftadır sürekli kabuslar görüyordu. Neden böyle oluyordu? Normalde şimdiye kadar hiç böyle bir durumla karşılaşmamıştı. Sürekli aynı kabusu görüp duruyordu. Kabuslarında kendinin bir nehir kıyısına gittiğini ve bu nehre baktığını görüyordu. Ardından bir kız, arkasında beliriyordu. Bu kız çok üzgündü ve Daphne'ye bir şeyler anlatmaya çalışıyordu; ama hiç sesi anlaşılmıyordu. Daha sonraysa kız aniden ortadan kayboluyordu ve onun yerine garip garip yaratıklar çıkıyordu. Bu yaratıklar ufak tefekti ve çok çirkindiler. Ağızlarından kan akıyordu. Gözleri hem küçük hem de kıpkırmızıydı. Sanki gözlerinden ateş saçıyorlardı. Ciltleri ise yemyeşildi ve bu yaratıklar üstüne üstüne geliyorlardı. Daphne ise her seferinde onlar üstüne geldikçe irkilerek geri adımlar atıyordu. Artık suya girmeye başlamıştı ve aniden bir taşa takılıp suyun içine düştü. O, sudan çıkmaya çalıştıkça suyun derinliklerine çekiliyordu. Ve bu kabus sürekli devam ediyordu işte. Ne kadar uyumamaya dirense de en sonunda hep kendini uyur şekilde buluyordu ve kabuslar da geri geliyordu. Bu duruma daha ne kadar dayanırdı bilemiyordu. 1 haftadan beri, uyusa da çok az uyumaya çalışıyordu, gözlerinin altı çukurlaşmıştı. Her an her yerde uyuyabilirdi ve bundan korkuyordu.
Yine bu sabah çığlıklarla uyandığında ağladı. Başı çatlamak üzereydi. Hemen bir duş yapıp üstünü değiştirdi. Gözaltı torbalarını gizlemek için güneş gözlüğünü taktı ve saçlarını bir lastik tokayla topladı. Yürüyüş yapmanın iyi geleceğine inanıyordu. Sonuçta Daphne sporcu bir kızdı. Hareketli olmayı severdi. Bugün de yeni yerler keşfetmek belki ona iyi gelebilirdi. Kabuslarından onu uzaklaştırabilirdi. Belki bu, kabuslarından olabilirdi; ama bugün nehirleri dolaşmak istiyordu. Oraları keşfetmek istiyordu. Böylelikle kabuslarında gördüğü nehri de bulabilirdi. Eline bir şehir haritası alıp nehirlerin bulunduğu bölgeleri işaretledi. Ve sırasıyla buraları dolaşmaya başladı. Şimdiye kadar gittiği yerlerin hiçbiri kabuslarındaki nehre benzemiyordu. En sonunda akşamüstü olmuştu ve hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. "Son bir nehre daha bakayım" diyerek Ruber Lux Nehri'ne gitti.
--- Burası ona çok tanıdık gelmişti. İçinden bir ses o nehrin burası olduğunu söylüyordu. Genelde dinlemediği bu iç sese bu sefer istemeyerek kulak verdi. Biraz daha ilerleyerek nehir kıyısına varmıştı. Suya baktığında buranın kabuslarındaki nehir olduğunu anlamıştı bir anda. Ama kabuslarından tek farkı bu sefer o kızın suda iki yansıması birden gözüküyordu. Birbirinin aynısı iki yansıma. Onları seda görür görmez arkasını döndü ve kabuslarındaki kız capcanlı karşısında duruyordu ve tek başınaydı sudaki yansımasının aksine. Hem korkuyordu hem de şaşkındı. Ağzında gevelediği şu sözler en sonunda dudaklarından döküldü: "Merhaba"
En son Daphne Warner tarafından Ptsi Ara. 24 2012, 19:07 tarihinde değiştirildi, toplamda 4 kere değiştirildi |
| | | Scarlett Demon Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 758 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Katil, kan emici, dengesiz, psikopat
| Konu: Geri: Hüzünlü Doğumgünü Salı Kas. 20 2012, 12:59 | |
| İçinde kaybolduğu hayal dünyasında huzur bulmuştu. Üstelik her şeyin bir yanılsamadan ibaret olduğunu bilir bir şekilde. Şu anda gördüğü her şey aslında görmek istediklerinden ibaretti. Önünde ufka uzanan nehir onun hayal dünyasının merkezi olmuştu. Ona nehir olarak görülmüyordu, aslında o koca bir denizdi. İçinde ailesi ile birlikte yüzdüğü Stacy'nin de aralarında olduğu bir deniz. Hayali bir çocuk masalına benziyordu. Etrafını saran yunuslarla birlikte. Bu görüntüler onu gülümsetmişti. Yunusların tenine değdiğini hayal olsa da sanki hissediyordu. Hissetmek, şu an bir şeyler hissetmeye ne kadar da ihtiyacı vardı. Hüzün, üzüntü ve acı dışında. Gülümsemek, yeniden gülmek istiyordu. Ama bunu normal zamanda yapmak ne kadar zorsa şimdi daha da zordu. O tatlı hayalden istemese de uzaklaştı. O artık çocuk değildi ve bir hayal içinde yaşamayacağını çok iyi biliyordu. Yine de anlık rahatlama ona iyi gelmişti. En azından kısa bir gülümsemeyi yüzünden yaşatmayı becerebilmişti. Şimdi ise hüzün tekrar gün yüzüne çıkmıştı işte. Yüzünde donuk bir ifade ile bakıyordu, nehre. Normal de mutlu olmak, gülümsemek ne kadar zorsa bugün bunlar daha da uzak iki kavram olarak çıkmıştı karşısına. Bugün onun doğum günüydü. Bir insanın mutlu olması gereken önemli günlerden biri... Yıllar önce dünyaya geldiği o özel gün. Doğum günü onun içinde özeldi elbet. Ama sadece şu an tek başına bu günü yaşamak istemiyordu. Bugün 18. yaş günüydü. Stacy yaşasa o da kendi gibi on sekiz yaşına girmiş olacaktı. Bugünle ilgili çok planlar yapmışlardı. Çocuk akılları ile reşit olacakları günün hayalini kurmuşlardı. Şimdi ise o yalnızdı, tek başına... Hiç bir şeyin önemi kalmamış gibi hissediyordu. Belki de bu durum normaldi, neyin önemi kalmıştı ki.
Bacaklarını kırarak oturduğu yerde bacaklarını karnına çekti. Başını dizlerinin üzerine koyup etrafı izlemeye başladı. İnsanlar, çevrelerinde olan hiç bir şeyin umursamaz bir şekilde kendilerini mutlu edecek şekilde davranıyorlardı. Bir kaç adım ötelerinde istese onları sadece saniyeler içerisinden öldürebilecek bir katilden habersiz. Hayallerinde katil yavaş yavaş kendine dönüşüyordu sanki. Bir insanı öldürmeyi gerçekten isteyip istemediğinden emin bile olamıyordu bazen. Tek bildiği bazı insanlar ölmeyi hak ediyorlardı. Geçen gün karşısına çıkan adam gibi. Tabi hemen ardından hiç suçu olmayan birini öldürmeye de çalışmıştı. Onu öldürmediği için ne kadar çok şükretmişti, saymamıştı bile. Dante. Onu düşünmek içini ısıtmaya yetiyordu. İyi ki var diye düşündü. Sadece bir günlük sohbet sonrasından ona fazla anlam yüklüyor olabilirdi. Tek bildiği farkında bile olmadan ona değer vermeye başlamış olmasıydı. Başını kaldırıp gök yüzüne baktı. Mavi gök yüzü parça parça bulutlar ile kaplıydı. Bir anda yıldızlarla kaplı gece geldi aklına. İşte o an gülümsemeyi başarmıştı, sadece bir düşünce kırıntısı ile. Bu iyiye işaret dedi kendi kendine. Derin bir nefes çekti içine, ciğerlerini dolduran hava ile biraz daha rahatladığı hissettiğinde onun varlığını da hissetti, garip bir tedirginlik içinde. Başını çevirdiğinde ona bakıyordu. Tanımadığı bir kız... Neden tedirgin olduğunu anlamasa da o kaba bir insan değildi. Bir merhabayı geri de çeviremezdi. Küçük bir selam vermenin ne gibi zararı olabilirdi.
"Selam"
| |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Hüzünlü Doğumgünü Cuma Kas. 23 2012, 20:04 | |
| Karşısındaki kızın cevabıyla biraz sakinleşmişti. Bundan sonra konuşmayı nasıl devam ettireceğini bilemiyordu? Onunla konuşmaya devam etmeli miydi yoksa etmemeli miydi? Bir türlü bunu kestiremiyordu işte. Aklından binbir türlü soru geçiyordu. Bunlardan biri neden bu kadar üzgün görünüyor? Neden nehirde iki yansıma birden gördüm? İçindeki ses ona buradan bir an önce gitmesini söylüyordu; ama bedeni bu sesi hiç dinlemiyordu. Hala nehir kıyısında duruyordu ve yerinden hiç mi hiç kımıldamıyordu. Neden buradaydı? Neden kabuslarının peşine düşmüştü? İçten içe kendine aptal diyordu. "Bir daha iç sesini dinlemeyeceksin. Dinlersen kendini hiç bilmediğin durumlarda bulursun. Örneğin şu anki durum gibi."
Neden durduk yerde korkuyordu ki bu kızdan? Sonuçta yazın kendi gücünü keşfetmesi daha kötü değil miydi? O zaman kendini başka bir bedene bürünmüş şekilde bulmuştu oysaki. Hem de bir erkek bedenine. Karşısındaki kız sadece üzgündü hepsi bu. Onun dışında hiçbir sorun yoktu ki. Bu düşünceyle cesaretini toplayıp onunla konuşmaya karar verdi. Daphne konuşmaya bayılırdı. Arkadaşları bu durumdan bazen şikayet ederlerdi. Ama kendisine yine de hakim olamazdı Daphne. En sonunda "Benim adım Daphne. Ya seninki nedir?" diye sordu. Neden bu kız cevap vermiyordu ki? Yoksa konuşmak istemiyor muydu Daphne ile? Belki de yalnız kalmak istiyordu. Kendine göre sorunları vardı belki de. Bir an çok üzüldü. Tekrar aptal dedi içinden kendine. "Arkadaşlarına hep kendi sorunlarını anlattın; ama sen hiç onlarınkisini doğru dürüst dinlemedin bile. Tam bir bencilsin. Eğer kendini düzeltmezsen hayatın boyunca arkadaşı kalmaz bu özelliğinden dolayı. En azından iyi bir başlangıç yaparak bu sorununu çözebilirsin. İşe de bu kızın sorununu dinlemekle başlayabilirsin. Tabi kızın sorunu varsa."
En sonunda dayanamayıp "Senin bir sorunun var mı? İstersen bana anlatabilirsin."
En son Daphne Warner tarafından Ptsi Ara. 24 2012, 19:09 tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi |
| | | Scarlett Demon Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 758 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Katil, kan emici, dengesiz, psikopat
| Konu: Geri: Hüzünlü Doğumgünü Paz Kas. 25 2012, 15:37 | |
| Kıza selam verdikten hemen sonra yine kendi düşüncelerine daldı. Bugün ile ilgili artık düşünmeyi bırakması gerekiyordu. Gün başladığından beri üzerindeki hüzün onu bir an olsun bırakmamıştı. Evden çıkana kadar zar zor tuttuğu göz yaşlarını son damlasına kadar akıtmış ve buraya gelmişti. Ailesine göre kendine işkence etmekten başka bir şey yapmıyordu. Aslında onlara hak veriyordu kendini üzmekten başka şu an ne yapıyordu ki. Stacy'nin bir hayalini gerçekleştirmek onu tekrar yaşatmak belki de hem kendini hem de ailesini daha iyi hissetmesine neden olurdu. Bu düşünce içini ısıtmıştı birden. Bu belki de ağlamamasını sağlayacak ve bir sonraki doğum günlerinin daha iyi olmasına neden olacaktı. Bir anda nereden çıktığını anlamadığı bu düşünceye sıkıca tutundu. Stacy ile birlikte yaptıkları planlar geldi aklına. 18. yaş günleri sıradan geçmeyecek kadar özel bir gün olacaktı. Yeni arkadaşları, hayatlarına girmiş tüm insanlarla dolu koca bir salon ve elbette gecenin iki güzel yıldızı ikizler en güzel halleri ile insanların arasındaki yerlerini alacaktı. Stacy küçük bir kızken bile süslenmeye ve kıyafetine çok özel gösterirdi. Hatta annesini makyaj malzemelerini gizli gizli aşırıp Scarlett'ı ve kendisini küçücük elleri ile süslemeye bayılırdı. O günlerin anısı gözlerinin önündeyken hüzünle karışık bir gülümseme oluştu yüzünde... Yine bu dünyadan oldukça uzak hayal dünyasının içinde kala kalmıştı.
Kızın sesi onu kendi iç dünyasından normal dünyaya geri getirdi bir anda. Aslında bu durum da hiç tanımadığı bu kıza kızmalı mı yoksa umursamaması mı gerektiğine karar veremedi bir an. Kızmayı içten içe düşünmüştü. Çünkü uzun zamandır içine düşemediği mükemmel bir iç dünyası yaratmıştı kendine. Tek kelime ile harikaydı, kız bozana dek. Ama hiç bir şeyden haberi olmayan bir kıza bu şekilde davranmak... Bunu yapamazdı zaten mantıklı olarak düşündüğünde yapmaması gerekiyordu. Kız konuşalı çok olmuştu. Artık onun da cevap vermesi gerekiyordu. Başını ona çevirerek oldukça duygusuz bir şekilde konuşmaya başladı. Şu an hissettiği en belirgin duyguydu hüzün onu da kıza hissettirmek istemiyordu.
"Benim adımda Scarlett."
Sonrasında ne diyeceğini bilemedi. Kız sadece selam vererek yanından uzaklaşacak biri değildi anlaşılan belki de sohbet açmaya çalışıyordu. Bunu yapabilirim diye düşündü. Tamam insanlar ile iletişimi zordu pek beceremiyordu. Zaten sohbetin orta yerinde daldığı hayal dünyasının hayatı cehenneme çevirme ihtimali de olduğu için. İster istemez her sohbet aslında zoraki olabiliyordu. Bir anda yine donuklaşmış ne yapacağına karar vermeye çalıştığı sırada etrafı saran sessizlikte kız soru sormuştu. Bunu düşünmeye başladı. Dert mi? İstemediği kadar çok fazla sorunu vardı ama kızın bunları dinlemeye hazır tavrı olsa da o hiç tanımadığı birine her şeyi anlatamazdı. Hem hangi insan karşısına çıkan birine derdini anlatabilirdi ki. Derin bir nefes alarak ciğerlerini hava ile doldurdu. Sonra aldığı nefesi geri verdiğinde konuşmaya başladı.
"Sorun... Her insanın sorunları vardır... Ben bugün için sadece hüzünlü bir gün yaşıyorum hepsi bu. Sen söyle bakalım hiç tanımadığın biri ile konuşmaya karar vermenin altında ne var. Bende seni dinleyebilirim."
| |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Hüzünlü Doğumgünü Cuma Kas. 30 2012, 13:38 | |
| Daphne bu soru karşısında çok şaşırmıştı. Bu kız ne yapmaya çalışıyordu? Kendisinin sorunu mu vardı? Yok canım! Şimdilik hayatı son derece güzel gidiyordu. Ama sonradan uyku sorunu yaşadığını hatırladı. Hem de kabusları yüzünden. Kabuslar!.. Son 1 haftadır hayatını mahveden rüyalar dizisi. Ve her seferinde aynı rüya. Hiçbir şekilde bunun ne anlama geldiğini anlayamıyordu. Bugünse gezmek istediğine karar vermişti, hem de kabuslarındaki yeri arıyordu ve orayı da en sonunda bulmuştu. Sonra bu kızla karşılaşmıştı.
Nehirdeki iki yansıma. Bir de bu vardı tabii. Aynı zamanda rüyasındaki kızı görmüştü. Tabii bunların yanında birden evden taşında. Yeni bir şehre gitme. Babasıyla arası aslında güzeldi; fakat başka bir şehre taşınma söz konusu olduğunda ona çok kızıyordu. Bu sefer bu şehirden taşınmak istemiyordu. Çünkü kendisini ilk defa bir yerde tam anlamıyla özel hissediyordu ve de özgür. Bu iki duyguyu kaybetmek istemiyordu. Birden ağlamaya başladı. Gözlerinden sürekli yaşlar dökülüyordu. Bu kızın karşısında iyi görünmek istiyordu; ama bedeni Daphne'yi dinlemiyordu hiç de. Kendisinden nefret etti o an. "Ben ne yapıyorum böyle? Niçin durduk yerde ağlıyorum? Nefret ediyorum kendimden. Başkalarının karşısında dimdik durmayı bile beceremiyorum. Ne yapsam acaba? Bu kıza sorunumu anlatayım mı ya da sorunlarımı desem daha doğru olur. Bu saatten sonra tabiki de anlatmalıyım. Sorunumun olduğu her halimden belli oluyor."
"Evet sorunum var. Hatta sorunlarım. Bunlardan ilki bir kabus gördüm. 1 haftadır sürekli aynı kabus. Sürekli tekrar ediyor. Nehir kıyısındayım ve nehirde bir yansıma görüyorum. Bir kızın yansıması. Arkamı döndüğümde bu kızı görüyorum. Kız üzgün. Sonra ortadan kayboluyor ve yerine garip yaratıklar geliyor. Üstüme doğru geliyorlar. Ben nehir kıyısında olduğum için her seferinde geriye doğru adımlar atıyorum. Ve en sonunda kendimi nehirde buluyorum. Ayağımdan birileri tutup beni dibe doğru çekmeye çalışıyorlar. Ve ben boğuluyorum en sonunda. Çığlıklar atarak uyanıyorum tabiki. O kızın kim olduğunu merak ediyor musun?"
Kısa bir anlığına sustu.Kimin olduğunu tahmin edebilecek mi? Merak ediyordu Ve derin bir iç çekerek: "O kız sensin." dedi.
En son Daphne Warner tarafından Ptsi Ara. 24 2012, 19:10 tarihinde değiştirildi, toplamda 4 kere değiştirildi |
| | | Scarlett Demon Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 758 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Katil, kan emici, dengesiz, psikopat
| Konu: Geri: Hüzünlü Doğumgünü C.tesi Ara. 01 2012, 02:00 | |
| İçinde yarattığı ufak bir değişim bir yabancı ile diyaloğa girmesine neden olmuştu. Önce kendi kendine acaba çok mu kaba davrandım diye düşündü. Ama düşüncesi onu haksız çıkarmıştı. Hiç tanımadığı biri ile konuşuyordu sonuçta. Üstelik bu kişi durup dururken derdine ortak olmaya çalışıyordu gibiydi. Kim, bilmediği, tanımadığı bir insanın sorunu bilmek ve onu dinlemek isterdi ki. Tamam hayatı yeterince tuhaftı ama bu tüm tuhaf insanların etrafında toplanacağı anlamına gelmiyordu. Yani en azından öyle olmadığını umut etmek istiyordu. Umut, çok şey ifade eden kısacık bir kelime. Bir insanı çok iyi de yapabilir aynı zamanda berbat biri de. O bunun neresinde bulunduğundan emin olmamakla birlikte aklı karışmış bir yüz ifadesi ile kıza bakmaya başladı. Kız sözlerinin ardından ve anlık tavrından ötürü garip düşüncelere dalmış gibi görünüyordu. Bu yüzden susmaya devam etti, Scarlett. Susmak bazen iyi bir şeydi. Hala yanaklarında göz yaşlarının olup olmadığını merak edercesine ellerini yanaklarına götürdü. Gözleri hala yanıyordu. Yanındaki çantasından su şişesini çıkardı. Boğazının kuruduğunun bile yeni farkına varmış olacaktı ki şişenin kapağını açar açmaz ağzına götürdü. Suyu hızla içerek boğazından aşağı akan suyun kuruyan bedenine yeniden can verircesine akışını hissetti. Kapağı tekrar kapatmadan az bir miktar suyu eline dökerek yüzüne su çarptı. Sanki buna çok fazla ihtiyacı vardı. Sanki garip bir rüyadan yeni uyanmış gibiydi. Suyla birlikte tişörtünü de bir miktar ıslatmıştı. Ama hava güzel olduğu için çabuk kuruyacaktı.
Kız sonunda konuşmaya karar verdiğinde onu dinlemeye başladı. Kabuslar, alışık olduğu yegane konuydu. Yani kabuslardan bir insan ne kadar çok etkilenir bunun gerçek örneği olmalıydı. Kızın rüyasını dinlerken bir anda kalbine garip bir ağrı saplandı, acı verici bir şekilde. Eli kalbinin üzerindeyken içinden tekrar etti duyduğu son cümleyi, 'O kızın kim olduğunu merak ediyor musun?'. Buna normalde bana ne tarzında bir cevap verebilirdi. Ama hissettiği acı yüzünden mantıklı düşünemiyordu. Zaten çok geçmeden kız açıklamasını yapmıştı. Yani hiç tanımadığı bu kız kabuslarında onu görüyordu, üzgün bir şekilde. Üstelik yansıma Stacy, ikizi bu resmen kendi kabusu gibiydi. Acı daha da arttı, hızlı hızlı nefes almaya başlamıştı. Kıza gitmesini söylemesi gerekiyordu, belki de. Hatta bunu dile getirmek istedi, denedi ama artık çok geçti. Etraf garip bir kara bulutun içerisinde yavaş yavaş yok olmaya başladı. Karanlık tamamen her yeri kapladığında orada olmaktan mutlu olan yanı uyanmıştı. Kıza bakışları tamamen değişmişti. Ona doğru yaklaşarak bileğini kavradı. Ses tonu bile tamamen değişmişti.
"Demek beni rüyanda görüyordun Daphne? Bu belki de bir işarettir."
Konuşması bittiğinde gördüğü kızın yüzü başka birine dönüştü, öldürmesi gereken birine. Sıkıca kavradığı bilekten kendisine yaşam enerjisi akışı başladı. Kız kendinden geçiyordu. Etraflarındaki hiç bir insan yanlarında işlenmekte olan cinayetin farkında bile değildi. Daphne'nin nefesi giderek kesildiğinde ve kendinden geçmeye başladığı o anda kızın yüzü bir anda ikizine benzemeye başladı. Bu bir çok dalgası gibi Scarlett'ı kendine getirdi bir anda. İşte yine yapmıştı. Doğum günününü iyi geçirmeye karar verdiği bir anda yine birinin canını almaya çalışmıştı. Derin bir nefes alarak kızın bileğini daha sıkı kavradı ve kızdan çaldığını ona iade etmek içini gücü tersine çevirdi. Kız her şeyi ile normale döndüğünde gözlerini kızdan kaçırdı. Ne diyeceğini bilmiyordu, her şey fazla ani olmuştu. Ama kız muhtemelen farkında olmalıydı. bir şey söylemeliydi, evet.
"Demin maruz kaldığın şey için üzgünüm. Derdimi merak ediyordun ya işte benim en büyük derdim bu. Umarım iyisindir"
| |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Hüzünlü Doğumgünü Paz Ara. 02 2012, 17:38 | |
| Kız hiçbir şey söylememişti. Sadece kendisine bakıyordu. Belki de Daphne'nin anlattıklarını idrak etmeye çalışıyordu. Daphne bir süre bekledi; ama hala kızdan hiçbir ses çıkmıyordu. İyiden iyiye bu duruma sıkılmaya başlamıştı. Sonra aniden kız Daphne'nin bileğini tuttu ve Daphne'nin başı dönmeye başlamıştı yavaş yavaş. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu; fakat beyni onu dinlemiyordu sanki, hatta çalışmayı bırakmıştı. Doğru dürüst düşünemiyordu. Etrafı iyice karardığında karşısına ailesi gelmişti. Daphne'ye gülümsüyorlardı. Annesi bile oradaydı ona kızgın olmasına rağmen. Ama yine de onun da orada olmasına çok sevinmişti. Ailesinin yanına gitmeye çalışıyordu; ama ayaklarını hareket ettiremiyordu. "Burada olduğunuz için çok mutluyum. Fakat hareket edemiyorum ve her taraf kapkaranlık. Buradan nasıl çıkacağımızı bilmiyorum." Ailesi hiçbir şey söylemiyordu. En ufak bir şey bile. Sadece Daphne'ye gülümsüyorlardı o kadar. Bileği çok acıyordu. En son hatırladığı şey, Scarlet denen kızın bileğini tutması ve kendini bir anda burada bulmasıydı. Kısa bir süre sonra bileği daha da çok acımaya başlamıştı. Ne olduğunu anlayamıyordu? Ve birdenbire her yer aydınlanmaya ve ailesi de yavaş yavaş silikleşmeye başladı. Hala kendisine gülümsüyorlardı. En sonunda kendisine tamamen gelmişti. Artık bileği de acımıyordu. Fakat vücudunun geri kalan her yeri ağrıyordu. Karşısında Scarlet'ı görünce kızın yüzüne kenetlendi. Bu kız ne yapmıştı böyle? Az daha Daphne'yi öldürecekti. Neden böyle bir şey yapmıştı ki? Daphne'nin Scarlet'a hiçbir zararı dokunmamıştı ki. Sonra kız gözlerini Daphne'den kaçırarak: "Demin maruz kaldığın şey için üzgünüm. Derdimi merak ediyordun ya işte benim en büyük derdim bu. Umarım iyisindir" dedi.
Bunun kesinlikle büyük bir problem olduğu doğruydu. Anlaşılan kendisi de bir sihirbazdı. Fakat kızın gücünün bir lanet mi yoksa bir hediye mi olduğunu kestiremiyordu. Bu güçle başa çıkmak zor olmalıydı. Kızın bu durumuna çok üzüldü. Kendini hala yorgun ve güçsüz hissediyordu. Yine de biraz toparlanmıştı. Kıza: "İyiyim, sağol. Fakat neden böyle bir şey yaptığını anlayabilmiş değilim. Sonuçta sana hiçbir zararım dokunmadı. Böyle bir şeyi neden yaptın ve başka insanları da böyle ölüme sürükledin mi?"
En son Daphne Warner tarafından Ptsi Ara. 24 2012, 19:12 tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi |
| | | Scarlett Demon Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 758 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Katil, kan emici, dengesiz, psikopat
| Konu: Geri: Hüzünlü Doğumgünü Salı Ara. 04 2012, 21:44 | |
| Kızın iyi olup olmadığını merak ediyordu. Gerçi iyi olmamasına imkan var mıydı? İşte bu sorunun cevabını çok iyi biliyordu. İlk ani ölümle burun buruna geldiği zaman hissetti, acı ya da ağrı neyse onun artık var olmadığını biliyordu. Ondan aldığı tüm enerjiyi ona geri vermişti. Kız bu dünyadan yavaşça silinirken tekrar bu dünyaya bağlanmıştı. Üstelik bu dünyadan silinmesine neden olan kişi tarafından. Bu durum canını sıkıyordu hem de her zamankinden daha fazla o yüzden bir anda kız ona bakarken düşüncesizce konuşmuştu. O derdinin ne olduğunu sormuştu. O da açık açık bunu itiraf etmişti. Bu nasıl bir şeydi, gerçekten aklı almıyordu. Daha bir kaç dakika önce gördüğü kişiye kendini, gücünü, sorununu anlatıyordu. Kız gerçekten bir şekilde onun için gönderilmişti sanki ama iyi mi yoksa kötü mü bundan hala emin değildi. Gerçi hala beynini içinde her şeyin için de Morganın olduğuna dair bir his vardı. Başka nasıl bu şekilde mutlu olmak için kendi kendine düşündüğü bir hayalin ortasında yine başka birinin canını almaya çalışacak kadar dengesini kaybedebilirdi. Başını iki yana salladı yine yapıyordu. Bahane bulmaktan vazgeçmeliydi. Belki de bir şekilde bu güç ile bütünleşmesi hem onun için hemde diğerleri için kolay olabilirdi. Gücüne lanet gözü ile baktığı her dakika kontrolünün biraz daha fazla kaybediyordu ve artık bunun olmaması için gerçek bir kaç adım atması gerekiyordu. Derin bir nefes alarak yine kıza odaklandı. Ona sorular sormuştu ama cevap almayı başarabilmiş değildi, henüz. Kendine gelse de kafasını toplaması biraz zaman alacaktı. Neyse ki fazla beklemesine gerek kalmadan kızın dili çözüldü.
Kız konuşurken iyi olduğunu ondan duymak biraz daha iyi hissetmesini sağladı. Ama sonraki sorular... Nasıl cevap verecekti. Tamam bir anlığına boş bulanarak ona gücünden bahsetmişti, bir anda. Üstelik kız neden buna şaşırmamıştı. Yani onu sadece tek bir dokunuşu ile öldürüyordu. Buna şaşırması gerekmez miydi? Belki diye düşündü, belki de ona kendisi gibi bir sihirbazdı. Gücü konusunda yalnız olmadığını biliyordu ve kız hala hayatta ise bunu sihirbaz olmasına bağlamakla hata yapmış olmazdı. Sonuçta ikisi arasında farkı öğrenmişti. Derin bir nefes aldı. Kızın soruları cevaplanmayı bekliyordu. Her ne kadar üstü kapalı dahi olsa ona cevapları verecekti. Elbette beraberinde sorular ile...
"İyi olmana memnun oldum. Bu durumun seninle bir alakası yok, yani sana yönelik bir şey değildi. Az önce yanımda kim olsa aynı şey başına gelirdi. Bu garip bir süreç benim psikolojik bir durumum diyelim. Ayrıca sende mi güçlere sahip birisin. Gücüme değildi de daha çok bunu neden yaptığımla ilgileniyorsun."
| |
| | | Dante Drake Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 227 Kayıt tarihi : 01/11/12 Yaş : 36
| Konu: Geri: Hüzünlü Doğumgünü Salı Ara. 04 2012, 23:55 | |
| Dante derin düşüncelere dalmıştı. Doğum gününden beri aklını sadece tek bir şey meşgul ediyordu oda scarlett adlı o kızdan başkası değildi. Bunun geçte olsa farkına vararak buna engel olmaya çalışmıştı fakat bir işe yaramamıştı. Ne onu aklından çıkarmak için gittiği eğlence mekanları ne de yatağına attığı kızlar onu aklından çıkarmasına yardımcı olmamıştı. Böyle olmamalıydı bu kızın aklını sürekli meşgul etmesine ve gizlice kalbine sızmasına izin vermemeliydi biliyordu. Bilmediği şey bunu nasıl durdurabileceğiydi. Birine bağlanmak ve hayatına yeni birini alıp tüm geleceğini birinin üzerine kurarak onu hayatının merkezi haline getirmek istemiyordu. Hala az da olsa kalan mantığı ikisinin sevgili olmasını dahası onun scarlett’a aşık olmasını saçma buluyordu. Dante tek bir kıza bağlı kalmayı sevmezdi. Şimdiyse aklında sadece tek bir kız vardı ve onun çekimine karşı koyamıyordu. Üstelik kız onu öldürmeye bile kalkmıştı. Evet bunu unutmamalıydı. O kız onu o gün öldürmeye kalkmıştı. Bu yüzden kesinlikle ondan uzak durmalıydı. Belki arkadaş olabilirlerdi ama sevgili olamazlardı. Yatağında huzursuzca birkaç kez döndükten sonra ''Lanet olsun beni öldürmeye çalıştığı gerçeği o kızdan uzak durmamı bırak o kızı düşüncelerimden uzak tutmamı bile sağlamıyor'' dedi sinirli bir şekilde. Kızın onu öldürmeye çalıştığı gerçeğiyse her zaman öpüştükleri anı hatırlatıyordu ona hala scarlett’ın o enfes dudaklarını dudaklarında hissedebiliyordu. Öyle tatlı dudakları vardı ki diye geçirdi içinden birden beyninin içinde öpüşme sahneleri belirdi. Her ne olursa olsun o kızı öpmek güzeldi ve yeniden öpmek için ölümü bile göze alırdı. Çok geçmeden neler düşündüğünü fark ederek ''Kahretsin'' diye homurdandı.
Kesinlikle silkelenip kendine gelmeye ihtiyacı vardı. Hızla yattığı yerden doğrularak seri adımlarla banyoya girdi ve kendini soğuk duşun altına attı. Banyoya elbiseleriyle girmişti ama bunu önemsemiyordu. Bu tanrının cezası düşüncelerden bir an önce kurtulup eski hayatına ve eski haline gelmeliydi. Eğer onu kendine getirip toparlanmasında yardımı olacaksa eşyalarının ıslanmasında hiçbir sakınca yoktu. Soğuk su ona iyi gelmiş ve düşüncelerinden azda olsa kurtulmasını sağlamıştı. Şuan düşünebildiği tek şey suyun soğukluğuydu. Zihninin yavaş yavaş boşaldığını hissediyordu ve bu onu rahatlatıyordu. Doğum gününden beri sürekli fazla mesai yapan beyni sonunda dinlenme molası verebilmişti. Gözlerini kapatıp kendini suyun dinlendirici özelliğine bıraktı. Bu onu aklındaki düşüncelerden sonsuza kadar uzak tutmasa da ufak bir mola vermesini sağlamıştı ve bu çok iyi gelmişti. Düşünceler bir süre sonra tekrar zihnine akın etmeye başladığında soğuk suyu daha fazla açtı. 20. yaş gününden beri düşünmekten kafayı yeme raddesine gelmişti daha fazla düşünmek istemiyordu. Belki de yine okul değiştirmeliydi. O kızı okulda da sürekli görüyor olması onu aklından çıkarma çabalarını her zaman boşa çıkarıyordu. Suyun altında tam olarak ne kadar kaldığını bilmiyordu ama tenini buruşturacak kadar uzun bir süre kaldığı ortadaydı. Odaya girdikten birkaç dakika sonra kapısının tıklatılmadan açılmasıyla büyük bir öfkeyle gelen kişiye döndü. Annesi gelmiş ve ona uzaktan kuzeni olan maya’nın onları ziyarete geleceğini söylemiş odanın ortasında sırılsıklam bir şekilde ıslak kıyafetlerle durduğu konusunaysa hiç girmemişti.
Dante ise önce annesiyle kapıyı çalmaması konusunda uzun bir tartışmaya girmiş ardından nefret ettiği uzaktan kuzeniyle karşılaşmamak için üzerini değiştirir değiştirmez kendini dışarıya atmıştı. Dışarı adımını atar atmaz temiz havayı içine doldurdu. Bugün hava güzeldi. Nehir kenarında uzun süredir yürüyüş yapmadığını hatırlayarak nehre gitmeye karar verdi. Nehre vardığı andan itibarense ayaklarının hakimiyetini kaybetmiş gibiydi. Ayakları gideceği yönü belirliyordu. Sonunda daldığı düşüncelerden çıkıp etrafa bakındı ve az ileride tanıdık biri çarptı gözüne bu scarlettı. Ondan kaçmaya çalışırken sürekli ona doğru çekiliyordu ne ironi ama diye düşünerek gülümsedi. Yanındaki kızla bir şeyler konuşuyordu. Yüz ifadelerinden ve scarlett'ın üzgün duruşundan kötü bir şeyler olduğunu anlamıştı. Onu en son dante'yi öldürmeye çalıştığı gün bu kadar perişan bir halde görmüştü. Öldürmeye çalışmak kafasında şimşeklerin çakması saliselerini aldı. Durumu anlamıştı ve ne yapması gerektiğine karar verememişti. Dışarıdan bakıldığında oldukça kasvetli bir havası vardı ortamın bu bir şekilde değişmeli diye düşündü. Bir süre yanlarına gidip gitmemekte kararsız kalsa da sonunda arkadaşlar birbirleriyle vakit geçirir mantığından yola çıkarak yanına sessizce yaklaşmaya başlamıştı. Onu fark etmesini istemiyordu. Bu ona tamamen sürpriz olmalıydı. Gizlice yanına yaklaştı. Scarlett’ın yanında olan ve onu fark eden kıza gülümseyerek sus işareti yaptıktan sonra elleriyle kızın gözlerini kapatıp kahkahasını bastırmaya çalışarak ''Bil bakalım ben kimim'' diye sordu. | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Hüzünlü Doğumgünü Perş. Ara. 06 2012, 13:49 | |
| Scarlet denen kız kendisinin bir sihirbaz olduğunu nasıl anlayabilirdi ki? Hiç aklı ermiyordu. Bir de psikolojik sorunu demişti? Demek psikolojik sorunları vardı kızın? Son zamanlarda ne kadar da çok sorunları çıkmıştı karşısına? Bunların her birini de alt etmek zorundaydı. Yoksa bu sorunlar daha da büyüyerek kafasını yemesine neden olabilirdi. Bunu asla istemezdi yani kafayı yemeyi. O zaman istediği şeyleri yapamazdı. Mesleğine kavuşamaz, kendisini sihirbazlıkta geliştiremez ve daha bir sürü şeyi yapamazdı. Bu yüzden ilk olarak bu sorunun üstünden gitmeye karar verdi. Bütün sorunlarını yavaş yavaş halledecekti. Ama gel gör ki kız da Daphne gibi sorular sormayı seviyordu anlaşılan. Çünkü onun da meraklı gözleri vardı ve düşüncelerinden sıyrılıp kıza daha dikkatli baktığında da onun da kendisi gibi güçsüz ve yorgun gördü. Galiba kız ona enerjisini geri verirken çok yorulmuştu. Sonuçta bu gücü taşımak ağır bir yük olmalıydı Scarlett için. Bu sefer Daphne kıza: “İyi misin?” diye sordu. Kendisinin durumu kızdan daha iyiydi. Ayrıca her ne kadar kız kendi canını almaya kalkışmış olsa da Daphne bu düşünceyi aklından çıkartarak kıza yardım etmeye hazırdı. Kendisini öldürmeye çalışmış olsa da Scarlett tekrar o canı Daphne’ye geri vermişti. Bu da onun iyi bir insan olmaya çalıştığını ve güçlü bir iradeye sahip olduğunu anladı.
Kısa bir süre sonra arkadan bir çocuk geliyordu kendilerine doğru. Daphne çocuğu görmüştü; fakat Scarlett’ın gözleri Daphne’ye baktığından çocuğu göremiyordu. Sonra aniden çocuk kendisine gülümsedi ve Scarlett’ın gözlerini kapayarak “Bil bakalım ben kimim” diye sormuştu. Daphne bunun komik olduğunu düşünerek güzel bir kahkaha attı. Ama kahkahayı atmasıyla büyün vücudunun acı hissetmesi aynı anda oldu ve bir inilti çıktı dudaklarından ister istemez. “Özür dilerim canım hala çok yanıyor.” diyebildi sadece. Gözleri kararıyordu yeniden. Neden durduk yerde böyle oluyordu ki? Kendisi Scarlett gibi güçlü bir iradeye sahip değil miydi? Sonra aniden yere sert bir şekilde popo üstü düşmüştü. Tekrardan bir inilti çıktı dudaklarından. Allah aşkına biraz kendine hakim olmalıydı. Ama neden kendisine hakim olamıyordu ki? “Çok saçma” diye düşündü. Gözlerini biraz kapatmaya karar verdi. Hala başı dönüyordu ve gözlerini de kapatıp çimenlere biraz yatarak bu baş dönmesinin geçeceğini düşünmüştü. Ama yattığında durum daha da beter olmuştu. İçinden küfürler savuruyordu kendine. Yine ayağa kalkmaya çalıştı; ama düştü tekrardan. Kolunun üstüne düşmüştü bu sefer. Ne kadar beter bir durum. Kafasını zorla kaldırıp Scarlett’a zorla da olsa sesi fısıltıyla çıkmayı başarıyordu. “Scarlett yanında kim olsa yapardın demek. Bu gücünü biraz anlatmaya çalış bana. Ama önce yardım edin biraz. Kendimi çok yorgun hissediyorum.” diyip başını çimenin üstüne geri koydu.
En son Daphne Warner tarafından Ptsi Ara. 24 2012, 19:13 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi |
| | | Scarlett Demon Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 758 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Katil, kan emici, dengesiz, psikopat
| Konu: Geri: Hüzünlü Doğumgünü Paz Ara. 09 2012, 01:19 | |
| Kızın sihirbaz kelimesine verdiği tepki gözüne takıldı. Ondan böyle bir tepki beklememişti, aslında. Sonuçta durum ortadaydı. Nasıl yaptığı ile ilgilenmek yerine bunu neden yaptığı sorguluyordu. Bu yüzden onun tespiti şaşılacak bir durum değildi. Üstelik kızda elinden kurtulmuştu. Yani daha doğrusu diğer kendinden... O bir insan olsa belki de çoktan ölü bir insan olacaktı. Gerçi kendini kaybedişi normalden daha az bir sürede gerçekleşmişti. Ama yinede hissettiği şey bundan ibaretti o bir sihirbaz olmalıydı. Gecen gece yaptıklarını şöyle bir düşününce... İşte yine olmuştu, yine o an aklına gelmişti. Unutmak istiyordu. Dante neden aklından bir türlü çıkmıyordu. Yani tamam artık arkadaş oldukları için bir insanın bir arkadaşını düşünmesi gayet normaldi. Ama bu normal gelmiyordu işte. Çünkü onu hatırladığı an öldürmeye çalıştığı zamana geri dönüyordu. Bu da kendini berbat hissetmesine yetiyor da arıyordu. Yani onu öldürmeye çalıştığı için hala çok pişmandı. Ama öldürme anı ile aklına gelen daha doğrusu bir türlü çıkmayan o öpücük... Dante'nin öpücüğüne karşılık verip de ellerini teninde hissettiği o mükemmel an. Teni neden bu kadar iyi geliyordu ona hala bilmiyordu. Dokunuşu, sıcaklığı onu ele geçiren garip bir karışıma benziyordu. Kendini o elleri, sıcaklığı hissettiği an onun kollarına atacağını biliyordu. Bununla birlikte tekrar korkular kendini gösteriyordu. Lanet olası korkular peşini hiç bir zaman bırakmıyordu ki. Yani tamam sırf ona haksızlık etmemek adına kötü düşünmek istemiyordu, onca yardımına rağmen belki de onu üzmeyecek biri olabilirdi Dante. Ama bu onu sevip sevgisine karşılık vereceği anlamıyor gelmiyordu, üstelik onu öldürme ihtimali böyle bir şeyi düşünmek bile istemiyordu. Bir anda yaptığının farkında bile olmadan gözlerini sımsıkı kapatarak derin nefesler almaya başladı. Dişlerini sıkıyordu ve muhtemelen şu an berbat görünüyordu. Yine dünyadan bir şekilde soyutlamıştı kendini hiç bir şey hissetmiyordu, hiç bir varlık. ama kızın sesini duyduğunda gözlerini açarak ona bakmaya başladı. Ne dediği anladı an konuşmak istedi ama kelimeler ağzından çıkmıyordu. Tekrar bir nefes aldı. Dudaklarına dişlerini geçirdiği için acıyordu. Sızı kendini hissettiriyordu, içten içe.
"Ben iyiyim en azından deniyorum... İyi olmayı..."
Derin nefesler almaya devam etti. Surat ifadesini değiştirmek istiyordu ama bu pek mümkün olmamıştı. Şu an çok fazla suçluluk duygusu vardı üzerinde. Daphne bir yana Dante'nin tekrar aklına yerleşmesi tüm mekanizmasını alt üst etmişti. Kalbine bir acı saplandı birden ardından hissettiği duygu. 'Dante' diye fısıldadı, sessizce. Bir düşünce gibi gelen bu kişi sanki buralardaydı. Bu imkansız diye düşündü, salakça bir kuruntu. Onu görmek istiyordu, onca inkar kelimesine rağmen istiyordu. Ama burada olduğunu düşünmek işte bu olması mümkün olamayacak kadar güzel bir şey olarak görünüyordu. His giderek kendini daha fazla hissettirirken gözlerinin önünde ki ani karartı ve tenine dolan sıcaklık, duyduğu ses... Bir anda allak bullak olmasına yetmişti. Duyduğu ses kim olduğunu soran sese kulak verdi. Hiç düşünmemişti, sanki cevap çok önceden hazırdı ve sadece kelimelere dökülmeyi bekliyordu.
"Dante"
Gözlerinin önünde karartı yok olduğunda kalbi delicesine çarparak görmenin bir anda mutluluk getirdiği kişiye döndü. Ama tekrar konuşma girişimi Daphne'nin garip kahkahası ile bozuldu. Kız gözüne giderek daha tuhaf görünmeye başladı, birde. Gücü nedeniyle kendini kötü hissetmemesi gerekiyordu. Ama hala canı yanıyor gibi görünüyordu. Bunun nedeni ne olabilirdi. Bunu düşünürken Daphne'nin hareketlerine daha da dikkat eder olmuştu, düştüğünde ise hemen yanına giderek ona yardım etti. Belki de içinde hala fark etmediği bir şekilde kızın enerjisini taşıyordu. Durum ne olursa olsun yardım etmeliydi. İyileştirici olan yeteneğine odaklanarak onu iyileştirmeyi denedi, yarasını ve acısını yok etmek için. O iyileştirme yeteneğini kullanırken etrafındaki çimenler solmaya başladı. Onlar çürürken kız iyileşiyordu. Yeteneğini kullanmadan önce fısıltı ile söylediklerini hatırladı kızın. Bir cevap vermeliydi.
"İstediğin yardımı aldın Daphne birazdan iyi olursun diye umut ediyordum. Diğer kısmı ise boş ver olur mu? Düşünmek beni gerçekten kötü yapıyor."
Başını Dante'ye çevirerek gülümsemeye çalıştı. Fazla uğraşmasına gerek bile kalmamıştı. Ona bakmak, karşısında olmak gülümsemesi için bir nedendi sanki. En çocuksu hali ile onunla konuştu.
"Merhaba Dante oyunu ben kazandım, seni buldum".
| |
| | | Dante Drake Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 227 Kayıt tarihi : 01/11/12 Yaş : 36
| Konu: Geri: Hüzünlü Doğumgünü Çarş. Ara. 12 2012, 15:04 | |
| Kahkahalarını bastırmak her geçen saniye daha da zor oluyordu. Scarlett’ın onu sesinden tanımasını beklemek komikti. Gün içinde pek çok kişiyle konuşurdunuz ve genel olarak arkadaşlarınızın sesini ilk duyuşta hatırlasanız da bazen boşluğunuza denk gelerek hatırlamayabilirdiniz. Konu scarlett olunca bir sürü derdi olduğundan emin olduğu birinin onu sesinden tanımasını tabi ki beklemiyordu. Beyni sürekli meşgul biriydi o üstelik psikolojik sorunları vardı tüm bunların arasında dante’nin ses tonuna dikkat ettiğini düşünmüyordu. Ondan uzak durması gerektiğinin ne kadar farkında olsa da onu üzgün görmeye dayanamamış ve gelip ortamı neşelendirmek istemişti. Aslında yapması gereken şeyin arkasına bakmadan çekip gitmek olduğunu biliyordu fakat yapamıyordu. Aralarındaki çekime bir türlü karşı koyamıyordu. Kalp atışlarının hızlandığı gerçeğini göz ardı ediyor elinden geldiğince kendini sadece ama sadece arkadaş olabileceklerine inandırmaya çalışıyordu. Doğru olan buydu. Arkadaş kalmalıydılar bu her ne kadar zor olsa da kendine hakim olmalıydı. Zihnine ilk tanıştıkları gecenin anıları dolarken elinden geldiğince o anılara dalmamaya çalıştı. Ona kesinlikle aşık olmamalıydı. Başka bir şeye odaklanmalıydı. Scarlett haricinde ne olursa ama kesinlikle scarlett’a odaklanmamalıydı. Kalp atışlarını kontrol altına almaya çalışırken bir yandan da içinden kendine sövüyordu. 19 sene boyunca kimseye aşık olmamış ve kızlarla gününü gün etmişken şimdi neden aşık olma gibi saçma bir girişimde bulunuyordu ki kalbi hiç anlamıyordu. Scarlett’ın sesi tüm düşüncelerinden arınmasını sağlarken duyduğu cevap şaşırmasına neden olmuştu. Sorduğu soru karşısında neredeyse hiç düşünmeden onun adını söylemişti. Dante buna ihtimal dahi vermezken scarlett sesinden onu tanımıştı ve bu içinde anlayamadığı bir sevince neden olmuştu. Scarlett’ın onu sesinden tanımasına bu kadar sevinmesi kesinlikle normal değildi. Kendine gelip ellerini yavaşça kızın yumuşak ve pürüzsüz teninden çekmeye çalıştı. Bu oldukça zor olsa da sonunda ondan ayrılmayı başarmıştı. Yüzünde engelleyemediği bir gülümsemeyle kıza bakarken duyduğu acı dolu inlemeyle yüzündeki gülümseme anında silinmiş ve diğer kıza dönmüştü. Kötü görünüyordu.
Tuhaf böyle olmamalıydı diye düşündü. En azından hala acı çekmemeliydi kendide aynı deneyimi yaşamıştı ve ölümden döndükten sonra tek hissettiği şey korkunç bir baş ağrısıyla beraber yorgunluktu. Kendine engel olamayarak ''Ama bu olmamalıydı.'' Dedi. Daha sonra düşünceli bir ses tonuyla ''Belki de her insanda başka etkileri vardır'' diye ekledi. Gözlerini scarlett’ın gözlerine dikerek acaba diye düşünmeden edemedi acaba yeteneği hala aktifti de scarlett’ınmı haberi yoktu ama öyleyse dante de neden hiçbir şey yoktu. Eğer yeteneği kontrolsüz bir şekilde hala aktifse bunun dante’yi de etkilemesi gerekmez miydi? Sonuçta aktif olduğundan haberi bile olmadığı bir gücü kontrol edip kimin yaşam enerjisini emeceğine kiminkinden uzak duracağına karar veremezdi. İşin içinde kesinlikle başka bir şey olmalıydı. Kızın yere düştüğünü daha doğrusu yere doğru düşüşe geçtiğini görür görmez yardım etmek için yanına gitmeye ve onu tutmaya çalışmıştı ama o kızın düştüğünü fark edip yanına gidene kadar çoktan olan olmuştu. Yerdeki kıza bakarak ''iyi misin?'' diye sordu. Kız ve scarlett arasında geçen konuşmalara sessizce tanıklık etti. Scarlett’ın gücünü kullanması karşısında gülümsedi. Anlaşılan gücüyle ilgili problemi tam çözemese de çok yol kat etmişti. Hala yerde yatmakta olan kıza elini uzatarak ''Kalkmana yardım edeyim'' dedi. Kızın kalkmasına yardım ettikten sonra ''Merhaba ben dante dante drake tanışmamız her ne kadar sıra dışı olsa da tanıştığımıza memnun oldum'' diyerek elini tekrar uzatıp kızla tokalaştıktan sonra gülümseyerek scarlett’a doğru birkaç adım atarak aralarındaki mesafeyi hızla kapattı ve yanağına ufak bir öpücük bıraktı. Bir süreliğine düşünmeye ara verip arkadaşlıklarının tadını çıkarmaya karar vermiş ve onu öptükten sonra da bunun ne kadar yanlış bir karar olduğunu anlamakta gecikmemişti. Önce dudaklarının şimdide teninin tadı aklından bu kızı çıkarmasını daha da zorlaştıracaktı. Hatta belki de onu aklından asla çıkaramayacaktı. Sessizliğin uzadığını zorda olsa fark ederek ''Merhaba scarlett nasılsın? Evet beni buldun ve oyunu sen kazandın'' dedi gülümseyerek sonra ''Öpücük zaferini tebrik içindi şimdi söyle bakalım ödül olarak ne istersin?'' diyerek ekledi. Kızın gözlerinin içinde kayboluşuna engel olamamıştı. Kalp atışlarını kontrol altına almaksa imkansızdı. | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Hüzünlü Doğumgünü Cuma Ara. 14 2012, 18:55 | |
| Tekrardan başını çimene koyduğunda Scarlett ve o çocuğun da oyunlarını yarıda kesmişti. Kendinden utandı. Asla böyle bir şeyin olmasına izin veremezdi Acaba çocuk Scarlett’ı nereden tanıyordu? Ve aralarındaki bu yakınlık nereden geliyordu? Aklında bu tür sorular varken Scarlett’ın yanına eğildiğini gördü. Scarlett ona yardım etmeye çalışıyordu ve yardımı da dokunuyordu. Yavaş yavaş gücü yerine geliyordu ve kendini daha da hissetme devam ediyordu. Anlaşılan az önce tüm gücünü verememişti Scarlett. Ama şimdi olanlar ise tamamen kendisini iyi hissetmesine yol açıyordu. Kendisi hızla iyileşirken etrafındaki ve üzerinde bulunduğu çimenlerin de sararıp solduğunu görüyordu. Daha önce hiç bu güce sahip birisiyle karşılaşmamıştı. Scarlett’ın taptıkları ona çok farklı ve harika ötesi geliyordu. Harika ötesi mi? Şimdi uydurmuştu bu kelimeyi. Çok ilginç gelmişti kendisine. Bu kelime gülümsemesine neden olmuştu. Scarlett onu iyileştirdikten sonra kızın söyledikleriyse biraz üzülmesine maloldu. Acaba onu bu kadar üzen bu gücün neresiydi ki? Çok merak ediyordu. İŞTE! Eski haline geri dönmüştü. O çok meraklı ve konuşkan haline. Kendini tutmaya çalışıyordu. Kıza bu sorunun ne olduğunu tekrar tekrar sormak istiyordu. Ta ki kabul edilebilir bir cevap alana kadar. Ama bunu yapmamalıydı. Çenesini tutmalıydı ve kızı daha da üzmeye hakkı yoktu. Zaten şu an yaşadıkları muhtemelen kıza sorun çıkarıyordu. Bir de acısını ve sorunlarını kıza hatırlatmak daha da beter acı verirdi kıza. Bu soruları zihninden uzaklaştırdığında bu sefer Scarlett’ın yanındaki çocuğa dikkatini verdi.
Çocuk önce ona iyi olup olmadığını sormuş ve sonra da ayağa kalkmasına yardım etmişti. “Teşekkür ederim” dedi çocuğa. Ve çocuk sonrasında kendini tanıtmıştı. Demek adı Dante idi. “Çok değişik bir isimmiş” diye geçirdi içinden. Daha önce hiç böyle bir isim duymamıştı Ancak okuduğu Orta Çağ kitaplarında bu ismi görmüştü. Çocuğu bekletmeden o da kendini tanıttı. “Benim de adım Daphne. Daphne Warner. Tanıştığımıza memnun oldum. Kusura bakmayın. Biraz oyununuzu böldüm gibi oldu. Ama gerçekten üzgünüm bunun için.” dedi. Sonra Scarlett’a dönerek: “Beni tamamen iyileştirdiğin için sana da teşekkür ederim Scarlett. Bu arada ben sana bir şeyi sormayı unuttum. Gerçi arkadaşın belki biliyordur; ama acaba sen neden buraya geldin? Yani nehir kıyısına?”
En son Daphne Warner tarafından Ptsi Ara. 24 2012, 19:15 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi |
| | | Scarlett Demon Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 758 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Katil, kan emici, dengesiz, psikopat
| Konu: Geri: Hüzünlü Doğumgünü Cuma Ara. 14 2012, 21:34 | |
| Kızı dokunuşu ile iyileştirirken lanet olarak gördüğü gücünün mucizevi kısmını düşünüyordu. Elbette lanet insanların yaşamlarına son veren şey ama aynı zamanda insanlara yardım da ediyordu. Bu nasıl bir ikilemdi böyle bilmiyordu. Şimdiye kadar tanıştığı her sihirbazın sadece tek bir yeteneği vardı ama onun sanki iki sihirbaz ama tek bir bedende gibi hissetmişti kendini. Bu gerçekten tuhaftı. Belki, belki diye düşündü bir an. Stacy de kendi gibi sihirbaz olabilir miydi? Bir şekilde onun ölümü nedeniyle gücü ona aktarılmıştı, ikiz olmalarından dolayı.Öyle olsa bile hangi gücün kimin olduğununu nasıl öğrenebilirdi. O bir katil miydi yok yardım sever mi? Gücüne bu yönden hiç bakmamıştı, ikiz kardeşini düşünerek... Kafasındaki karışıklığı Daphne'nin hareketleri böldü. Eskiden daha iyi hissettiği bakışlarından belli oluyordu. Bu yüzden yanından kalktı. Sonuçta şu an yardım eden iyilik meleği olarak görünse de sonuç olarak kızın bu hale gelmesinin nedeni de yine kendisiydi. Sırf bu nedenle ondan uzaklaşmak hem kız hem de kendisi için iyi olabilirdi. Üstelik Dante buradaydı, kalbinin deli gibi çarpmasına neden olan erkek. Onu şaşırtmış olmalıydı adını tahmin ederek. Kafasının bir sürü saçma sapan karmaşık cümle yığınları oluşuyordu. Bu yüzden bir süre sabit bakışlarla Dante'nin kıza yardım etmesini seyretti. Aslında oda Daphne'nin kalkmasına yardım edebilirdi ama dokunmak istemiyordu. Ölümcül gücün ne zaman ortaya çıkacağını bilemediğinden üstelik duygusal olarak en karmaşık günlerinden birini yaşıyordu, doğum gününü. Dante ile aralarında ki ironi tekrar aklına geldi onun doğum gününde tanışmaları ve kendi doğum gününde tekrar karşılaşmaları. Sessizliği sürerek ikisi arasında kısa konuşmanın bitmesini bekledi. Sonunda tüm kafa karışıklığın rağmen her şeyi bir kenara bırakmayı başardı. Dante'e yaklaşırken en çocuksu halini takınmıştı yüzüne oyunu kazandığını söylerken ve ardından gözlerinin içinde kayboldu yeniden. Gözleri acaba bunlardan daha güzel gözler olabilir mi? Diye sordu kendine ve beklemeksizin kendine cevabını verdi, "Asla bunlar sadece onda var olan gözler". Ani bir şekilde yanağında hissettiği masum öpücük nefes almasını unutmasına neden oldu kısa bir süre. Onu öpmüştü, tıpkı geçen gece onu öptüğü gibi. Sadece arkadaşça bir öpücük diye tekrar etti kendi kendine. Bu sayede kendine gelebilirdi. Yine de kendine gelmek onu istediği gerçeğinin önüne geçmiyordu. Aralarında oluşan derin sessizliği sonunda Dante'nin tatlı sesi bölmüştü.
"Ben... İyiyim... Sanırım sen nasılsın"
Sesi istemese de kekeleyerek çıkmıştı. Masum bir öpücüğün onu bu kadar etkilememesi gerekirdi. İyicene dağıldığı hissediyordu, toparlanmaktan uzak. Neyse ki Daphne'nin varlığı ve konuşken hali geri geldiği için biraz daha rahat hissetmeye başladı. Kızın uzun cümlesi ve sorduğu sorulardan sonra Dante de öpücüğüne bir anlam yükleyerek istediğini ne olduğunu sormuştu. Neden buraya gelmişti ve Dante den ne isteyebilirdi. İçten içe "Dudakların" diye haykırmak istiyordu ama bunu yapamayacağı bir şeydi. Yani en azından yapmaması gerektiği konusunda kendini ikna etmeye çalıştığı şey. Önce hangisine cevap vermeliydi emin olamadı ama sonra Daphe'e öncelik vermeye karar verdi. Bugünün, sayesinde ölüm günü olmasına çok az kalmıştı. En azından böyle bir önceliği hak ediyordu. Doğum günü olduğunu söyleyip söylemem konusunda kararsızdı ama en son en azından bu yılki doğum gününü farklı bir şekilde Stacy'nin istediği şekilde kutlamak istiyordu. Tabi büyük bir balo salonunda lüks pasta ve açık büfe eşliğinde olmasa bile arkadaşları ile kutlamak. Derin bir nefes alarak konuşmaya başladı.
"Aslında başta buraya neden geldiğimi bende bilmiyorum Daphne. Ama görünen o ki seninle tanışmamız gerekiyormuş. Buraya sadece mola verdiğim ve göz yaşlarımdan dolayı bisikletimi daha fazla bisikletimi süremediğim için geldim. Bugün benim doğum günüm ve hiç bir zaman kutlamam ikiz kardeşim öldüğünden beri"
Birden bunu söylemek yine gözlerini dolmasına neden oldu. Bu itiraf hayatı boyunca yaptığı ilk şeydi. Hiç bir şekilde bu günü ailesi dışında bilen kimse yoktu. Tekrar derin bir nefes aldı. Kontrol edemediği bir kaç damla göz yaşı yanaklarından yavaşça süzüldü. Dante ile göz göze geldiklerinde ise artık ağlamıyordu.
"Sanırım senden ne istediğimi buldum Dante. Aslında ikinizden ilk kez doğum günümü kutlamam gerektiğini düşünüyorum bunca zaman sonra benimle olur musunuz?"
| |
| | | Dante Drake Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 227 Kayıt tarihi : 01/11/12 Yaş : 36
| Konu: Geri: Hüzünlü Doğumgünü Paz Ara. 16 2012, 18:04 | |
| Dante kızın kekelemesi karşısında sadece gülümsedi. Şu hali bile ona o kadar tatlı görünüyordu ki scarlett’ın dudaklarına yapışmamak için kendini zor tutuyordu. Kendine engel olamayarak scarlett’a biraz daha yaklaştı ve yüzündeki gülümsemeyi bir an olsun bozmayarak ‘bende iyiyim’ dedi. Sonrasında oluşan sessizlikte scarlett’tan ödül olarak ne istersin sorusuna bir cevap beklerken araya adının daphne olduğunu öğrendiği kızın girmesiyle dikkatini ona vererek kızı incelemeye başladı. Sarı saçları bal rengimi yoksa kahverengimi karar veremediği gözleri, mükemmel yüzüyle oldukça güzel bir kızdı. Çok konuşkan biri olduğu da göz ardı edilemeyecek bir gerçekti. Düşük çenesi onu sevimli yapıyordu. Yine de dante’nin kız listesinde çenesi yüzünden tahammül edilemeyenler kategorisine giriyordu. Tabi istisnalar kaideyi bozmazdı. Sanırım bu kız o nadiren olan istisnalardan biriydi. Oldukça sevimli görünmüştü gözüne nedense sevmişti sürekli değişen ruh halini ve hiç kapanmayan çenesini… Kızın söylediklerinden sonra gülümseyerek ''Merak etme oyunumuzu bölmedin o zaten ilk seferde tahmin ederek küçük oyunumuzu çoktan bitirmişti. Bunun için kendini sorumlu hissetmene gerek yok'' diyerek göz kırptı ardından ''Her ne kadar oyunumuzda adımı ilk seferde bildiği için bu ufak eğlencenin çabuk bitmesine neden olsa da itiraf etmeliyim beni hatırlamasına ve sesimi tanıyarak adımı doğru bildiğine oldukça sevindim'' diye ekledi. Düşüncelerinden ve o gecenin anılarından biraz olsun uzaklaştığı için rahatlamıştı. Bu kız onun kafasını dağıtıp odak noktasını değiştirmesine yardım ediyor ve bu ona oldukça iyi geliyordu. Belki de daphne denen şu kızla biraz daha vakit geçirmeliydi. Gelecek planlarında yeni bir arkadaş edinmek olmasa da eğer scarlett’tan uzak durmasını sağlayacaksa bir seferliğine planlarını esnetebilirdi. Hatta onu aklından ve kalbinden çıkarmasına yardımı dokunacaksa bu planlarını birçok kez değiştirebilirdi de…
Kız kısa bir süreliğine düşünceleri dağıtıp odak noktasını değiştirmişti evet ama olması gerektiğinden daha hızlı atan kalp ritmini düzene sokma konusunda hiçbir yardımı dokunmamıştı. Kalbi hala marotona katılmış gibiydi ve scarlett’a bu kadar yakın olmak daphne’ye rağmen her geçen saniye düşüncelerinin tekrar onu boğmasını sağlıyordu. Bunda daphne’nin sessizliğe gömülmesinin payı da büyüktü. Hayal meyal arkadaşın belki biliyor olabilir diye başlayan cümlesini duymuştu scarlett’la ilk tanıştığı gecenin anılarıyla boğuşurken sonrası yoktu öncesiyse derin bir sessizlikti. Kıza cevap verme gereksinimi duyarak ''Doğrusu hayır bende bilmiyorum ve bende merak ediyorum'' dedi düşünceli hali sesine de yansımıştı. Normalde ruh halini asla ses tonuna yansıtmayan biri olarak yine scarlett’layken her zaman olduğu gibi ilklerinden birini yaşayarak ses tonuna hakim olamamıştı. Bunu fark edince sıkıntıyla nefesini dışarı üfledi. Scarlett’ın konuşmaya başlamasıyla beraber düşüncelerinden sıyrılıp tüm dikkatini konuştukları konuya verdi. Bugünün onun doğum günü olması karşısında ise baştan şaşırsa da sonra ''Hayatımızda çok fazla ironi var'' diye söylenerek gülümsedi. İkiz kardeşinin öldüğünü söyledikten sonra gözlerine çöken hüznü görmemek imkansızdı. Hatta o güzel gözlerinden birkaç inci tanesi ondan izinsiz firar etmişti bile… Gözlerini devirerek derin bir iç çekti. Bu kızın ağlamasından hoşlanmıyordu. Onu üzgün görmek onu da üzüyordu üstelik gülmek ona gerçekten yakışıyordu bu yüzden hep gülmeliydi. Doğum gününü beraber kutlamayı teklif ettiğinde önce bir kolunu onun bedenine dolayıp scarlett’ı kendine çekerek bir eliyle on sarıldı ve gülümseyerek ''Tabi ki madem bugün senin doğum günü bence bunu en güzel şekilde kutlamalıyız değil mi daphne? Söyleyin bakalım sizi nereye götürmemi istersiniz?'' diye sordu sonra scarlett'a dönerek kulağına eğildi ve '' Bu şekilde giderse korkarım bana asla sulugöz olmadığını kanıtlayamacak ve rehberimde hep aynı isimle kayıtlı kalacaksın'' diye ekledi. Ona kısa bir süreliğine sinsice bakıp gülümsemeyi de ihmal etmemişti. | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Hüzünlü Doğumgünü Ptsi Ara. 17 2012, 18:41 | |
| Scarlett’ın bir ikiz kardeşi vardı demek ki. Hiç aklının ucundan geçmezdi. Rüyasındaki yansıma ikiz kardeşi miydi yoksa kendisi miydi? Çok merak ediyordu. Sadece bu değil ayrıca bu nehir kıyısına geldiğinde de nehirde iki yansıma birden görmüştü. Sormak istemiyordu; fakat ikizinin kız mı yoksa erkek mi olduğunu çok merak ediyordu. Kendine engel olamıyordu. Neden sanki bu kadar meraklıydı ki? En nefret ettiği özelliği buydu. Bir de fazla konuşkan olması tabikide. Bu özelliklerinden kurtulabilse geriye hiçbir kötü davranışı da kalmamış olurdu. Ama engel olamıyordu. Bu konuda ne yapabilirdi? Onu da bilmiyordu aslında. Ayrıca bugün Scarlett’ın doğum gününün olduğunu da öğrenmişti. Buna sevinmişti; ama ardından duyduğu sözler onu üzmüştü. İnsanın en mutlu gününün olduğu böyle bir günde ikiz kardeşinin ölmesi gerçekten de perişan edici bir şey olmalıydı. Aniden kıza sarılma isteği duydu. Onu teselli etmek istiyordu. Ona her şeyin geçebileceğini haykırmak istiyordu. Ama ne dereceye kadar etkili olabilirdi ki bu sözleri, orası tartışılır bir konuydu. Ve sözlerinin ardından Scarlett’ın gözlerinin dolması daha da acı içine boğulmasına neden oluyordu Daphne’nin. Kızın yanına biraz daha sokularak ve gülümsemeye çalışarak: “Senin bugün doğum günün demek. Doğum günün kutlu olsun o zaman canım. Tabikide seninle doğum gününü kutlamayı çok isterim. Uzun zamandır hiç kimsenin doğum gününü kutlayamıyordum. İnsan sürekli yeni yerlere taşınınca böyle oluyor malesef. Ama bana bu imkanı sağladığın için teşekkür etmek istiyorum ve ayrıca artık ağlamanı da görmek istemiyorum. Her ne kadar zor olsa da gülümsemeye başlamanı istiyorum senden. Bunu yapabilir misin Scarlett? Senden yeni bir arkadaşın olarak bunu rica ediyorum.”
Bu sözleri bir solukta söylemişti. Ama güzel ve inandırıcı olduğuna inanmak istiyordu. Teselli etmek istiyordu bu kızı ve daha fazla ağladığını ve daha fazla üzüldüğünü görmek istemiyordu. Daphne başına ne kadar sorun açılsa da hep arkadaşlarına, çevresine karşı gülümsemeyi başarabilmişti şimdiye kadar. Sorunlarını kimseyle paylaşmak istemiyordu. Evet, fazlasıyla konuşkan bir insandı; ama şimdiye kadar da sorunlarını doğru dürüst kimseye anlatmamıştı. Alexis dışında. Alexis ona çok iyi merhem oluyordu. Alexis gibi biriyle tanıştığı için kendini çok şanslı hissediyordu. Evet, arkadaşı pek konuşkan bir yapıya sahip değildi. Ama baş başa kaldıklarında Alexis’in de mühürlü dudakları konuşmaya başlıyordu. Gün boyu neler yaşadıklarını birbirlerine anlatıyorlardı. Aynı zamanda her geçen gün bir sürü arkadaş ediniyordu Daphne. Her ne kadar bir sürü arkadaş edinse de hiç kimsenin Alexis gibi olamayacağını biliyordu. Çünkü Alexis Daphne’nin tanıştığı ilk insandı ve Daphne’nin kalbinde çok özel bir yere sahipti. Bu yüzden ona güvenerek birlikte eve çıkmaya karar vermişti ya. Gerçi henüz babasına söyleyememişti; ama yakında ona da söyleyecekti. Hem de en kısa sürede söylemesi gerekiyordu. Zira çok yakında buradan taşınacaklardı.
Neyse artık bunları düşünmenin vakti değildi. Bir an önce bu düşüncelerden kurtularak Dante'nin sorusuna cevap vermeliydi. Dante'ye: "Tabiki de bir doğum günü yapmalıyız. Bu güzel kıza bir doğum günü yapmazsak kendimi çok kötü hissederim. Evet Dante sence nereye gidelim. Şöyle pastası güzel bir yer olabilir mesela!" dedi ve Dante'ye göz kırptı. Artık mutluydu. Geçici süreliğine de olsa sorunlara bir ara vermek onun açısından iyi olacaktı.
En son Daphne Warner tarafından Ptsi Ara. 24 2012, 19:16 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi |
| | | Scarlett Demon Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 758 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Katil, kan emici, dengesiz, psikopat
| Konu: Geri: Hüzünlü Doğumgünü Salı Ara. 18 2012, 13:09 | |
| Hala bunu nasıl yaptığını bilmiyordu aslında. Onun adını hemen söylemişti, sanki onu daha orada olmadan hissetmişti. Bunu gücüne bağlamayı düşündü önce... Sonuçta gücü canlıların yaşam enerjilerini emiyordu. Enerji insan bedeninde sürekli olan bir şeydi, insanların onsuz yaşayamadıkları ise bir gerçek. Elbette onun gücü sadece enerji ile snırılı değildi. Yoğunlaştığı sürece bir insana istediği her türlü acıyı çektireyor ve yeter dediği anda kalbini o saniyede durdurabiliyordu. Dante ile karşılaştıkları günde bu gücü ile onu öldürmeye çalışmıştı. Başaramadığı için hala çok mutluydu elbette. Ama bir şekilde enerjisi hala üzerinde olduğu için onu gelmeden hissetmişti, evet bu açıklama kesinlikle doğruydu. Peki bu açıklama hangi konuda ona yardım edecekti. Hala onu bir an bile aklından çıkarmayan zihnine bir açıklama değildi, bu durum. Birinin varlığını hissetmek ile o kişiyi hissettiği an üzerinde sadece o kişinin oluşturduğu etki bunlar aynı şey değildi. Kalbinin deli gibi çarpması ve o masum öpücükten sonra kendine olanlar. Resmen kekeleyerek konuşup ona cevap vermişti. Ne kadar aptal görünüyordu kim bilir, o haliyle. Sadece masum bir öpücükle bu kadar heyecanlanmak... O an tek bir şey geldi aklına, ne kadar istememiyor olursa olsun Dante’nin kalbine ulaşmasına engel olamıyordu. Dante bunu bilerek ve isteyek mi yapıyordu bilmiyordu. Tek bildiği bir şekilde sürekli olrak onu etkiliyordu. Bu işin sonu onun kollarında son bulacak gibi görünüyordu. Yine aynı hataya düşmemek için bu kadar çırpınmasının hiç bir anlamnı olmyacaktı, çok yakında. Yine de pes etmeden her şeye rağmen deniyor ve direniyordu. O gün belki çok yakında gelecekti. Teslim olacağı o an ama o zamana kadar vazgeçmeyecekti.
Derin bir nefes alarak kafasının içindeki diğer düşüncelere yöneldi. Bugün Stacy hayatından koparıldığından beri ilk kez bir şey yapmaya karar vermişti, doğum gününü kutlamayı. Aynı gün içindeyse yeni bir şey daha meydana geldi. İkiz kardeşinden her zaman bahseden biri değildi. O, kalbinin içinde sadece onun için yaşıyordu. Zaten hiç kimsenin bir ikizi olduğunu bilmeye ihtiyacı yoktu. Tıpkı onun başındaki belaları bilmelerine gerek olmadığı gibi. Şimdi ise doğum gününden bahsetmesinin yanında bir de Stacy’den bahsetmişti. Bu durum gözlerinden bir kaç damla yaşın akmasına neden oldu. Elinde değildi buna engel olamıyordu. Bu güveni ise neye bağlaması gerektiğine karar veremiyordu. Kızın ilgisi mi buna neden oluyordu yoksa Dante’nin kalbine kadar işlemesi mi? Buna cevap vermek zordu. Tek bildiği Dante ve Daphne şu an tüm arkadaş dediği kişilerden daha fazla ona yakın olmuşlardı. Hatta onlarla doğum gününü kutlamayı isteyecek kadar. Evet onlardan bunu istemişti. Ona önce cevap veren Daphne oldu. Kızın tatlı gülümsemesi ve içten tavırları gülümsemeye başlamasına neden oluyordu. Daphne oldukça seri konuşuyordu. Ama ses tonu ve tavırları her şeye rağmen onu dinlenilebilir kılıyordu. Konuşması tamamen bittiğinde istediği gibi gülümsemeye çalıştı bunu başardı da.
“Sana bu imkanı verdiğim için bana teşekkür etmene gerek yok Daphne aslında yalnız bırakmayıp kabul ettiğin için ben sana teşekkür ederim. Bende uzun zamandır aslında tam olarak altı yıldır doğum günümü kutlamıyorum. Bu benim içinde yeni bir şey olacak “
Sonra hala cevabını duymadığı ve her şeyden çok duymak istediği kişiye çevirdi bakışlarını. Onu beklerken nefesi kesiliyordu sanki. Nefes almayı gerçekten unutmak mümkün müydü? Eğer böyle bir şey varsa o kesinlikle unutkan biri oluyordu. Dante bir anda ona tutarak kendine çektiğinde bedenindeki titremeye engel olamadı. Onun ellerinin arasındaydı. Kalbi deli gibi atıyordu. İyi gelen teni yine ona en yakın olan şey oldu. Göz göze geldiklerinde konuşmaya başlaması yüzündeki gülümsemenin daha da büyümesine neden oldu. Şu an çok mutluydu. Uyandığı andan beri ilk kez mutlu olduğunu hissediyordu. Bu öyle bir şeydi ki sanki mutlu olmayı çoktan unutmuş beyni yeni bulduğu bu duygu ile tatmin oluyordu. Dante’nin sorusuna ne diyeceğini bilemiyordu. Bu yüzden Daphne’nin bir şeyler söylemesini bekledi o sırada ise Dante ona daha da sokuldu. Şu an nefesi tenini okşuyordu. Sözleri ve sinsi gülümsemesi bakışlarının değişmesini sağladı. Gülen yüzüne rağmen hala gözlerindeki yaşlar yerli yerinde duruyordu. Gözlerini kısarak bilmiş bir tavır takındı.
“Bir gün adımı değiştirmek zorunda kalacağına eminim ve o gün inan bana çok yakın Dante”
Sözlerinin ardından onun kolundan kurtuldu. Orada daha uzun süre kalmak istedi elbette ama hala karşı koyduğu duygular vardı. Bakışlarını hiç bozmadan gözyaşlarını sildi ve gülümsemesini daha da belirginleştirerek öylece ona baktı. O sırada Daphne, Dante’nin sorusuna cevap verdi. Pasta ve iyi bir mekan dan söz ediyordu. Aslında bunlara tam olarak gerek yoktu. Yine de bir pasta doğum gününü, doğum günü yapan en önemli unsurdu.
“Bence fazla uğraşmaya gerek yok nehre yakın bir kafe mutlaka vardır. Orada hep birlikte bir pasta yiyebiliriz. Yani fazla uğraşmaya gerek yok ve sonrasında... Sanırım ailemin yanına gitmem gerekecek bu halimi görmelerini istiyorum... Çünkü ben evden çıkarken... Neyse boş verin”
Aklına gelen şeyin yüzündeki gülümsemeyi yok etmesine izin vermedi. Kendini iyi hissediyordu ve zor bulduğu bu mutluluğu sadece tek bir düşünce kırıntısı ile yok edemezdi. Üstelik bu halini ailesi de görmeyi hak ediyordu.
| |
| | | Dante Drake Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 227 Kayıt tarihi : 01/11/12 Yaş : 36
| Konu: Geri: Hüzünlü Doğumgünü Salı Ara. 18 2012, 20:09 | |
| Dante aralarındaki çekime ve içindeki onu öpme isteğine karşı koyamayarak ona yavaşça yaklaşmaya başladı. Kendini durdurmayı deniyordu ama yapamıyordu. Kahretsin bu kızı öpmeyi öyle delicesine bir arzuyla istiyordu ki kendine engel olmakta zorlanıyordu. Gözleri kızın pembe,tatlı ve ıslak dudaklarına kenetlenmişti. Şuan kendiyle büyük bir savaş veriyordu. Bir yanı sonrasını düşünmeden bu kızı öpmek ve her şeyi olayın gidişatına bırakmak istese de diğer yanı bunu yapmayı istemiyordu. Bu kıza aşık olmak ve her şeyin merkezine onu koyarak birine bağlanmak istemiyordu. Kızın nefesi yüzüne çarpacak kadar ona yaklaştığında birkaç saniye duraksadı. Ne yaptığının farkına dehşetle vararak olayı toparlamak için bir şeyler düşündü ve sonra kulağına eğilip aklına ilk gelenleri söyledi. Neredeyse onu öpecek olduğuna hala inanamıyordu. Kendine son anda engel olarak durumu toparlasa da bu birkaç saniye daha gecikseydi onu öpecek olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Bu kızdan bir türlü uzak duramıyor ve kahretsin ki onu aklından çıkaramıyordu. Dudakları kurumuştu ve bu kuruluğu sadece scarlett’ın ıslak ve tatlı dudakları giderebilirdi biliyordu fakat bunu yapmamalıydı. Kalbi yerinden çıkacakmış kadar hızlı atıyor ve nefesini farkında olmadan tutuyordu. Ona bu kadar yakınken aynı zamanda bu kadar uzak olmak dahası kendini uzak durmaya zorlamak oldukça zor olmasının yanında tam bir işkenceydi. Scarlett denen kızı aklından asla çıkaramayacağını ve bir gün kendiyle olan savaşında yenilerek ondan kaçmayı bırakacağını aksine onu elde etmek için elinden geleni yapacağını içten içe biliyordu aslında sadece bunu kabul etmek istemiyordu. Hayatının merkezine birini getirmeye hazır hissetmiyordu kendini dahası birine gerçekten bağlı kalabileceğinden de emin değildi. Şimdiye kadar kızlarla gününü gün etmiş birinin biden düşünceli ve sadık bir sevgiliye dönüşebileceğini düşünmüyordu. Bu ona fazla pollyannacılık gibi geliyordu. Pollyannanın aksine asla pembe gözlükleri olmayan ve dünyayı grisiz sadece siyah beyaz gören biri olarak bunun olabileceğine ihtimal dahi vermiyordu. Scarlett bir şekilde onun için değerliydi ve onu üzmek istemiyordu. Sonuçta o dante’nin aşina olduğu tek gecelik kızlardan kesinlikle değildi. Bu yüzden ondan uzak durmalıydı.
Dante saniyeler içinde düşüncelerinde boğulurken sonunda nefesini tuttuğunu fark ederek önce tuttuğu nefesini verdi sonrasındaysa derin derin birkaç nefes aldı. Scarlett’ın söylediklerini idrak ettiğinde gülümseyerek ''Belki bir gün değiştiririm evet ama bu ne tür bir isim değişikliği olur emin değilim.'' Dedikten sonra bir süre sessiz kaldı sonra '' sulu gözün yanında fazlasıyla kelimesini ekleyerek fazlasıyla sulu göz olarak değiştirebilirim mesela'' diye ekledi ya da ''sevgilim'' dedi içinden sonra kafasını iki yana sallayarak bu fikirken kurtulmaya çalıştı. Daphne’nin konuşmaya başlamasıyla beraber düşüncelerinden kurtulmayı başarmıştı. Bunu dile getirmese de içinden daphne’nin düşük çenesine ne kadar minnettar olduğumu anlatamam diye düşündü. Bu kız hep tam zamanında lafa dalarak dikkatini dağıtıyordu. Bir süre düşündükten sonra ''Hım pastası güzel olan bir yer sanırım biliyorum. Hem canlı müzikte var ve kesinlikle güzel müzikler yapıyorlar'' dedi. Scarlett’ın itirazını sessizce dinledikten sonra yarım kalan cümlesini scarlett’a iyice yaklaşıp kulağına eğilerek ''Çünkü sen evden çıkarken ağlıyordun değil mi bayan sulu göz'' dedi. Sulu göz kelimesinin üzerine basa basa söylemişti sonra bir adım geri çekilerek ''itiraz istemiyorum bildiğim çok güzel bir yer var pastaları da harika oraya gidiyoruz ve doğum gününü kutluyoruz sonrasında ben seni evine bırakırım'' diye ekledi. Scarlett’ın şaşkınca ona bakmasını önemsemeyerek onun belinden tutup yürümeye başladı. Doğal olarak onu da yürümeye zorluyordu belinden tutması… nehir kenarında uzun ve sessiz bir yürüyüşün ardında sonunda dante’nin sık uğradığı kafeye gelmişlerdi. İçeriye girip nehri gören manzarası güzel bir masaya geçtiler dante kızların yanından birazdan döneceğini söyleyerek ayrılıp önce doğum günü pastasını ayarladı sonrasında kafe’nin sahibiyle konuşup pasta gelirken çalınması gereken klasik doğum günü şarkısını ve ondan öncesinde istediği dans müziğini söyledi.
Pasta doğum gününe yakışan bir şekilde süslenirken ve konfetiler hazırlanırken dante masaya döndü. Scarlett’ın aklındaki doğum günü kutlamasının nasıl olduğunu biliyordu sade bir pasta ve doğum günün kutlu olsun cümlesi eşliğinde sessiz bir şey dante’nin aklındaki doğum günüyse bambaşkaydı. Masaya oturduğunda daphne’nin kulağına planını fısıldadı. Sonrasında çalmaya başlayan dans müziğiyle ''Bu şarkıyı çok severim. Pastayı söylemeden önce…'' diyerek ayağa kalktı. Scarlett’ın yanına gelip elini uzatarak ''Benimle dans eder misin scarlett'' dedi. Hayır cevabını ortadan kaldırmak için en tatlı gülümsemesini takınmıştı. Nitekim işe yaramıştı da scarlett teklifini kabul etmiş ve dans etmeye başlamışlardı. Şarkı bitene kadar dans ettikten sonra müzik bitimiyle daphne yanlarına gelmişti. Ona müziğin biter bitmez kalkıp yanlarını söylemişti çünkü kulağına ve tabi planladıklarını da kısaca özet geçmişti. Daphne yanlarına gelirken pastada aynı anda yanlarına gelmiş arka fonda klasik doğum günü parçası çalarken konfetilerde çoktan scarlett’ın başından aşağı yağmaya başlamıştı. Dante scarlett’ın yanağını aslında tam olarak dudağının kenarını öptükten sonra gülümseyerek ''Doğum günün kutlu olsun scarlett iyi ki doğdun nice yıllara'' dedi. Muzipçe gülümseyip göz kırpmayı da ihmal etmemişti. | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Hüzünlü Doğumgünü Çarş. Ara. 19 2012, 19:54 | |
| İnsanların doğum günleri kendileri için çok özel bir gündür. İnsan şu hayata bir kere geliyor ve dolayısıyla da doğum günleri özel oluyor. Ama arada doğum günlerinde travma yaşayanlar gibi. Mesela Daphne’nin de amcası doğum gününden bir gün önce şehit olmuştu. Daphne bu nedenle amcasını hiç tanıyamamıştı. Onun nasıl biri olduğunu gerçekten çok merak ediyordu. Hain düşmanlar amcasını katletmişti. Hem de kendi evine girerken. Bu nasıl bir vicdansızlıktı böyle? Hangi insan masum insanın canına kast edebilirdi ki? Böyle insanlar hala bu dünyada vardı maalesef. Ve her gün de yaşamaya devam ediyorlardı. Elbet onların da başına kötü bir şeyler gelecekti; ama her şeyin bir sırası var dünyada değil mi? Daphne amcası ölse de yine de doğum gününü kutluyordu. Scarlett’ın doğum gününde kendi öz ikiz kardeşi öldürülmüştü ya da ölmüştü. Hangisiydi bilmiyordu; ama Scarlett bunları anlatırken Daphne’nin zihninde çanlar çalıyordu. Daphne kendi öz amcasının ölümünden bir gün sonra doğum gününü kutluyordu. Bu doğru bir şey miydi yoksa yanlış bir şey mi? Aklına bu soru takılmıştı. İçi sızlıyordu nedensiz. Ağlamak istiyordu. Sonuna kadar bağırmak istiyordu burada; ama yapamıyordu. Bu cesareti kendinde göremiyordu. Scarlett’ın acısına ortak olmak istiyordu ve de kendi acısını rahatça yaşamak. Ama başaramıyordu işte. Vücudu onu dinlemiyordu. Bir şeyler yapması gerekiyordu; ama ne?
En sonunda sessizliği Scarlett bozdu ve nehir kıyısına yakın bir yerde cafe bulunabileceğinden bahsetmişti. Belki hem Scarlett’ın hem de Daphne’nin morali yerine gelebilirdi bu doğum gününü kutlayarak. İçi sızlamaya devam ediyordu. Hatta sızlamakla kalmıyor kanıyordu. Bir an önce zihnini bir şeylerle meşgul etmesi gerekiyordu. Yoksa herhangi bir yerde yığılıp kalabilirdi. Ayrıca Scarlett’ın da lafı yarım kalmıştı. Bunu müsait bir yerde ve zamanda soracaktı Scarlett’a. Sonuçta her ne kadar kafası darmaduman olsa da elbet o da kendi huyundan vazgeçer miydi hiç? Konuşkan ve meraklı bir kişiliği vardı ve bu huyları da kendisine geri dönmüştü yine. Daphne zoraki bir gülümsemeyle: “Peki nerede bulabiliriz bu sözde cafeyi? Bir an önce bulsak çok sevinirim. Zira karnım acıkmaya başladı. Sabahta pek bir şey yiyememiştim.” der demez bu sefer Dante söze karıştı. Eve bırakmaktan söz ediyordu doğum günü sonrası Dante. Keşke kendisini de evine bırakabileceği birileri çıksa. Çünkü kendinde hiçbir şekilde derman bulamıyordu. Kalbinin acısı vücuduna yansıyordu sanki. Bir an önce bu doğum günü olup bitmeliydi ve evine gitmeliydi. Sonra da sabaha kadar yataktan çıkmamalıydı. Hatta sonsuza kadar o yatakta geçirebilirdi ömrünü.
Bu düşüncelerinden sıyrılarak cafeye doğru yola koyuldular. Dante yanlarından ayrılmıştı ve kısa bir süre sonra da geri dönmüştü. O gittiği kısa süre içinde de yeniden derin düşüncelere dalmıştı. Son dakikalar içinde neden böyle düşünceler geliyordu ki aklına? Önceden böyle şeyleri hiç düşünmezdi ya da sorunları olmazdı. Hem her istediği olan bir çocukluk dönemi geçirmişti; ama şimdi geride kalan her şeyin bedelini ödüyor gibi hissediyordu kendini. Dante aniden onun kulağına fısıldayarak bu doğum günü için neler olacağını söylemişti. Biraz olsun dikkati dağılmıştı yine. Buna seviniyordu. Zoraki olarak Dante’ye karşı gülümsemeye çalıştı. Ne denli başarabildiyse artık! Zira kötü düşüncelere sevk edilmek istemiyordu YİNE. Pastalarını yemeden önce Dante Scarlett’ı dansa kaldırmıştı. Şimdi de onları izliyordu Daphne. Birbirlerine çok yakıştıklarını düşünüyordu. İkisi de kendi aralarında bir uyum yakalamışlardı. Daha ne olsundu Daphne için! Geriye sadece birbirlerinin kusurunu görmezlikten gelerek ilişkilerini sürdürmek kalıyordu çiftler arasında. Ama anlaşılan Scarlett ve Dante henüz o basamağa gelememişti. Bir an önce sevgili olmaları için içinden dua etti.
Hemen yerinden kalkarak çok zaman kaybettiğini düşünmüştü. Hemen doğum günü pastasını alarak dans eden çifte kumruların yanına gitti ve gülümseyerek(gülümsemeye çalışarak) doğum günü şarkısını birlikte söylediler. Böylece Scarlett’ın doğum gününü de kutlamış oluyorlardı. Scarlett’ın yanına gittiğinde tekrardan ve içtenlikle: “Doğum günün kutlu olsun Scarlett. İnşallah bundan sonraki yaşamında kendin gibi güzel olur. Dediğim gibi sakın ağlama. Senin ağlamanı da görmek istemiyorum. Ve de artık yavaş yavaş gitsem iyi olacak. Zira babam beni artık merak etmeye başlamıştır. Size iyi eğlenceler dilerim bundan sonrasında.” diyerek hızlı adımlarla cafeden çıkıyordu ve gözlerindeki yaşları artık durdurmuyordu. Çünkü artık buna gerek duymuyordu. Utanmıyordu ağlamaktan. Tekrar nehir kıyısına geri döndü ve bu sefer içindekileri bağırarak saçıyordu etrafa.
En son Daphne Warner tarafından Ptsi Ara. 24 2012, 19:17 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi |
| | | Scarlett Demon Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 758 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Katil, kan emici, dengesiz, psikopat
| Konu: Geri: Hüzünlü Doğumgünü Cuma Ara. 21 2012, 01:27 | |
| Onlara söylediği gibi doğum gününü kutlayacaktı ama öylesine özenli bir doğum günü yoktu hayalinde. Üstelik aniden karar verilmiş bir doğum günü için hangi ara da hazırlık yapılacaktı ki. Onun istediği tek bir şey vardı o da pasta yemek. Sırf bu yüzden nehre yakın her hangi bir kafe olarak düşündü kutlama yerini. Ama Dante buna izin verecek gibi görünmüyordu. Bunu ona bakan bakışlarında gördü çünkü. Kafasının içinde şu an kim bilir neler dönüyordu. Zaten çok beklemesine gerek kalmadan Dante düşüncelerini dile getirdi. Bildiği iyi bir yer olduğundan bahsediyordu. O an aklına bir şey geldi, Dante akademiye yeni gelmemiş miydi? Onu bu şehre yeni gelmiş biri olarak düşünmüştü o zaman. Yine de durum düşündüğü gibi de olsa o eve kapalı kalacak birine benzemiyordu. Yani mutlaka yeni yerleri keşfetmek gibi bir istekle etrafı dolaşabilirdi, bu elbette gayet doğaldı. Ama acaba bunları yaparken yeni yerler keşfederken yalnız mıydı? Belki de biri ona yardımcı olmuştu belki de bir kız... Bir dakika ne düşünüyordu o böyle onu kıskanıyor muydu? Üstelik sadece düşüncelerinde olan belki de hiç var olmayan bir kızdan... Kafasını iki yana salladı, ‘Kendine gel tuhaf şeyler düşünmeyi de bırak’ dedi kendi kendine. Sonra Dante’nin düşündüğü bu yer ile ilgili itirazlarını dile getirmeye çalıştı. Ona aniden yaklaşması nefesini kesen şey oldu yine, ama söyledikleri yine onu sinirlendiren şey oldu. Ona hem hayran hem de sinir nasıl olabiliyordu aynı anda bilmiyordu. Ama durum buydu üstelik söylediği şey doğruydu onu hangi ara da bu kadar iyi tanımayı başarmıştı aklı almıyordu.
“Evet tamam ağlıyordum. Bana sulu göz demeyi keser misin? Hem sana aslında sulu göz olmadığımı ispat edeceğim göreceksin. Kafe olayına gelirsek dediğim gibi nehre yakın sıradan bir yer ve normal bir pasta daha fazlasına hiç gerek yok Dante, hem ayrıca...”
Sözleri yarım kaldı. Dante’nin bakışları bir anda susmasını sağlayan şey oldu ve sonraki sözleri. O yere gerçekten takmıştı ve ne yaparsa yapsın oraya gitmesi gerekecek gibi görünüyordu. Zaten bir kaç saniye sonra onu yine kendine çekip yanında sürüklemeye başladı. Adım atmak istemese de yürümeye zorlanıyordu. Bir an arkasına döndü, gözleri Daphne’i aradı. Oda arkalarından onları takip ediyordu. Kendini şu an öyle garip hissediyordu ki kelimelere dökebilir miydi? Bundan emin değildi.. Ama bu gün, gün içinde kaç kere Dante nin ellerini bedeninde, teninde hissetmişti. İster istemez bir anlığına düşünmeden edemedi. Bir şekilde ona dokunmayı alışkanlık haline getirmiş olabilir miydi? Böyle bir şeyi düşünmek ona garip geliyordu ya da belki de sadece ona acıdığı için yakın davranıyordu. İkinci düşüncesinin daha doğru olacağına karar verdi evet sadece acıdığı için böyle davranıyor olmalıydı. Yoksa onun gibi birinin kendi ile ne gibi bir işi olabilirdi ki. O çok tatlı görünüyordu, gözleri, gülüşü, konuşması... Ah lanet olsun ona hayran biri gibi onu tasvir etmeye başlıyordu. Hatta zaten başlamıştı, o çok yakışıklıydı, istediği her kızı bir şekilde elde ederdi. Ama Scarlett kendisini hiç bir zaman elde edilecek biri gibi görmemişti. Onun gibi bir baş belası aynı zamanda deli olan birini kim isterdi. Karamsar düşüncelere daldı birden belki de en iyi şeydi şu an bu düşünceler. Diğer türlü düşünerek içinde olmasını istemediği duyguları besliyordu. Onun kendisinden hoşlanıyor olduğuna dair düşünebileceği en ufak şey ona olan çekimini sadece artırırdı. Derin bir nefes daha çekti içine ve ardından adımları durdu. Dante’nin o çok istediği yere gelmişlerdi.
Kafe oldukça hoş görünüyordu gözüne Dante’nin onlara gösterdiği yere oturdular. Daphne tam karşısına oturuyordu, Dante’nin ortadan kaybolması ile masa da baş başa kalmışlardı. Kızın yüzüne bakmaya başladı, suratında hala gülümseyen bir ifade ile. Kıza gülen gözlerle bakıyordu. Bunların karşılığın da kızın gülümsemesi nedense ona farklı gelmişti. Elbette henüz yeni tanışan iki kişilerdi ama yine de sürekli konuşkan gülen kızın yerinde bir başkası var gibiydi karşısında. Bunu dile getirmek istediği anda ise Dante tekrar ortaya çıktı. Daphe’nin kulağına bir şeyler söylüyordu, o ise neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. O anda çalmaya başlayan şarkıyı duydu ve aynı anda Dante’nin teklifi geldi. Dans etmek istiyordu ama o dans etmek istemiyordu. Yine de cevap vermeye çalışamadan kendini yine onun kollarında buldu. Dans ederken elleri yine tenindeydi Dante’nin içini ısıtan dokunuşlar. Bu his başını döndürüyordu ve dans ederken oda ona dokunma şansına kavuşmuştu. Müziği neredeyse duymuyordu, sadece ona ayak uydurmaya çalışıyordu. Daphne’i bir adım arkasında hissettiğinde başından aşağı konfeti yağmuruna maruz kaldı. Küçük bir çocuk gibi seviniyordu çalan doğum günü şarkısı eşliğinde ve sonunda pastası karşısına geldi. O sıradan bir şey istemişti ama Dante sıradanlığa karşı çıktığı bariz belli eder bir şekilde davranışını sürdürüyordu. Bir dilet tutarak mumları üfledi, elbette dileğini onlara söylemeyecekti. Pastanın tadını çıkarmaya başladığında Daphne’nin gitme saatinin geldiğini öğrendi. Bu bir veda gibi görünse de aslında değildi. Kız kaybetmek istemeyeceği bir arkadaşı olmuştu. Ayaklandı ve kıza sıkı sıkı sarıldı.
“Peki Daphne sonra görüşürüz”
Daphne giderken ardından baktı bir süre ve sonra yerine oturdu. Dante ile baş başa kalmışlardı işte. Pastasını tekrar ağzına attığında neredeyse boğulacaktı bu yüzden meyve suyunun bir dikişte neredeyse tamamını bitirdi. Pastası bittiğinde onun gözlerinin içine bakmaya başladı.
“Teşekkür ederim Dante bugün yaptığın her şey için ortaya çıkman bile benim için ne kadar iyi oldu bilemezsin. Arkadaşlar bugünler içindir değil mi?”
İstemeye istemeye arkadaş olduklarını vurgulama gereği duydu bir anda. Artık eve gitme vakti geliyordu bu yüzden ayaklanmaya başladı. Zaten yanında sadece küçük bir çanta vardı ama eve dönmeden nehre uğramaları gerekiyordu çünkü bisikleti hala oradaydı.
| |
| | | Dante Drake Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 227 Kayıt tarihi : 01/11/12 Yaş : 36
| Konu: Geri: Hüzünlü Doğumgünü Cuma Ara. 21 2012, 22:47 | |
| Dante scarlett’ın itirazlarını kolaylıkla görmezden geldi. Hatta çoğunlukla ona itiraz hakkı bile tanımamıştı. Engelleyemediği itirazlarını da büyük bir özveriyle yarıda kesmesini sağlıyordu. Kendisine karşı gelinmesinden kesinlikle hoşlanmayan biriydi dante kararlarının sorgulanmasını sevmezdi. Aile üyeleri bunu daha önce sert bir şekilde tecrübe etmişti. Dahası tek arkadaşı nathaniel de bunu en kötü şekilde anlamıştı. Nathaniel onun çocukluk arkadaşı olmasının yanı sıra yanına yaklaştırdığı tek arkadaşıydı da ondan başka arkadaşı yoktu. Doğrusu arkadaşa ihtiyacı da yoktu zaten şimdi burada durmuş içten içe arkadaştan daha fazlasını olmasını istediği ama buna direnerek kendini onunla arkadaş olmaya zorladığı kıza bakarken bu kızın onu hiç tanımadığını görerek gülümsedi. Eğer onu tanısaydı onunla tartışmanın daha doğrusu ona karşı çıkmanın ne kadar boşa ve anlamsız olduğunu bilir ve itiraz etmeye asla kalkışmazdı. Sonuç olarak şimdi görmüştü dante’nin itiraz kabul etmeyen yanını teknik olarak tüm itirazlara değil sadece anlamsız, mantıksız ve kesinlikle saçma itirazlara tahammülü yoktu. Yine de dik başlı ve inatçı hali olukça sevimli oluyordu. Dante kollarının arasındaki kıza bakarak gülümsedi. Dans teklif ettiğinde reddedeceğini anladığı anda ona söz hakkı tanımayarak kolundan tutarak onu kendine çekmiş ve dans etmeye başlamıştı. Scarlett’ın nasıl bir doğum günü istediğini bilse de onun istediği şekilde bir doğum gününün sönük ve eğlencesiz olacağının da farkındaydı. Bu yüzden kendi kafasındaki doğum gününü uygulamaya başlamıştı. Scarlett’ın doğum günü kesinlikle sıradan olmayacaktı. Üstelik dante sıradanlıktan hoşlanmazdı. O daha çok sıra dışı şeyleri severdi. Şimdi bu kollarının arasındaki bu güzel kızda kesinlikle sıradan biri değildi. Onun için özeldi. Aralarında anlayamadığı ve kesinlikle engelleyemediği bir çekim vardı. Ondan uzak durması gerektiği halde sürekli kendini onun yakınında ve elleri onun üzerindeyken buluyordu. Her seferinde kendine arkadaşlar birbirlerine yakın olur açıklamasını yapsa da bunun doğru olmadığının içten içe farkındaydı. Hangi arkadaş karşısındaki arkadaşının dudaklarına yapışmak isterdi ki? Ya da arkadaşını yatağa atmak? Bu kesinlikle normal bir arkadaşlık değildi farkındaydı. Üstelik onun yanındayken kalbi marotona katılmış gibi atıyor ve ondan başka bir şeyde düşünemiyordu. İç geçirerek tamam kabul ediyorum 20. yaş günümden beri ondan başka bir şey düşünemiyorum diye itiraf etti kendine ve sonra en azından kendime karşı dürüstüm diye düşünerek gülümsedi.
Scarlett’ın doğum gününü son anda kendini engelleyerek dudağı yerine dudağının kenarını öperek kutladıktan sonra masaya geçtiler her şey dante’nin istediği gibi olmuştu. Yaptıklarından memnundu. Gerçi kafenin sahibini ikna etmek biraz zor olmuştu ama sonuçta başarmıştı ve daha da önemlisi uğraştığına değmişti. Scarlett mutluydu. Sıra pasta yemeye geldiğinde daphne daha fazla kalamayacağını söyleyerek kaçarcasına kafeden çıkmıştı. Dante onun ardından uzun süre baktı. Üzgün görünüyordu. Gitmek için acele eden o gözlerde hüzün gördüğüne yemin edebilirdi. Sadece saniyelik göz göze gelseler de görmüştü. O an onun peşinden giderek sorunun ne olduğunu öğrenmek istediyse de scarlett’ı bırakamadı. Kalbi mantığından daha ağır basarak scarlett’la kalmıştı. Hem onu eve bırakacağını söylemişti bu yüzden hiçbir yere gidemezdi daphne konusuyla da kesinlikle daha sonra ilgilenecekti. Çenesi düşük bir kızın partinin en güzel kısmında hüzün dolu gözlerle çekip gitmesi kesinlikle normal değildi. Mutlaka bir problem vardı. Normalde başkalarının sorunu onu ilgilendirmese de bu kızı sevmişti ve ona yardım etmek istiyordu. Daphne çekip gittikten sonra tekrar scarlett’a döndü. Pastayı büyük bir iştahla yiyordu. Gülümseyerek scarlett’ı izlemeye başladığında kızın lokması resmen bozasında kalmıştı. Dante gülümseyerek '' dikkat et yoksa boğulacaksın tadını çıkara çıkara ye sonuçta tüm pasta senin'' dedikten sonra ''lütfen bana öyle bakma pastayı sevmem de pek'' diye ekledi. Scarlett’ın sözleri ile yüzündeki gülümseme dante farkında olmadan silindi ve scarlett’ın son sözü kulağında yankılanmaya başladı. Arkadaşlar bu günler içindir değil mi? Arkadaşlar… Arkadaş evet işte unutmaması gereken şey buydu. Arkadaşlık onlar arkadaştılar ve sadece arkadaş kalabilirlerdi. Diğer türlüsü imkansızdı. Dante birkaç dakika ifadesiz kaldıktan sonra gülümseyerek ''Evet arkadaşlar bu günler içindir teşekkür etmene gerek yok'' diyerek göz kırptı. O an duygularını ve düşüncelerini gizleyebilen biri olduğu için bir kez daha tanrıya şükretti ve scarlett’ın toparlanmasıyla ayağa kalkıp hesabı ödedikten sonra ellerini ceplerine sokarak scarlett’la beraber dışarı çıktı. Scarlett’la yürürken ''Görmeyeli yeteneğini kontrol etme konusunda baya ilerleme kaydetmişsin seni tebrik ederim'' dedi. Nehir kenarında scarlett’ın bisikletinin olduğu yere geri gidiyorlardı. Scarlett’ın gözlerinin içine bakıp gülümseyerek ''Kabul etmelisin ki senin düşündüğün doğum gününden daha eğlenceli bir doğum günüydü.'' Dedi. Kısa sayılabilecek bir yürüyüşün ardından bisikletinin yanına gelmişlerdi. Dante bisiklete bakarak '' Seni eve bisikletle bırakmamı istediğinden emin misin? İstersen seni arabayla eve bırakabilirim. Gerçi ille de bisikletle gidelim dersen sorun değil uzun süredir kullanmadım ama unuttuğumu düşünmüyorum.'' dedi düşünceli bir şekilde aklında hala scarlett’ın söyledikleri vardı ve onunla sadece arkadaş kalıp kalmak istemediğini düşünüyordu. | |
| | | Scarlett Demon Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 758 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Katil, kan emici, dengesiz, psikopat
| Konu: Geri: Hüzünlü Doğumgünü C.tesi Ara. 22 2012, 15:06 | |
| Arkadaş olduklarını vurgulamak canını yakmıştı, hemde düşündüğünden de daha fazla. Ama ne yapabilirdi ki bir şekilde bu duygu karmaşasına bir son vermek istiyordu. Vermesi gerektiğini biliyordu, çünkü böyle devam ederse olacakları gözlerinin önünde canlandırabiliyordu. Kendini onun kollarında bulacaktı, o tatlı dudaklarının tadına bakarken. Hayali bile içini ısıtıyordu aslında, yapmayı bu kadar arzularken kendine nasıl engel olacaktı bilmiyordu. Üstelik ortada bir gerçek daha vardı. Dante'nin sürekli olarak üzerinde gezinen elleri... Görmezden gelmek istiyordu bunu ama her saniye bir şekilde ona dokunuyordu. Sanki gerçekten ellerini üzerinden çekemiyor gibi, ama bu sadece tatlı bir hayal olabilirdi, daha fazlası değil. Dudağının kenarına kondurduğu o masum öpücük geldi aklına birden pasta yerken bile onu hissediyordu. Dudakları öyle yakın bir de hissetmek sadece bir kaç milimlik kıpırdama dudaklarını dudaklarına değdire bilirdi. Ama olmadı, olmaması aslında onu memnun etmeliydi değil mi? Aklı ve mantığı evet memnundu bu işten ama kalbi kesinlikle memnun değildi. Kalbi o kadar hazırdı ki kendini sorgusuz sualsiz ona vermeye, içindeki korku ise buna engeldi. Yapacaklarından, olacaklardan korkarken ona aşık olmak gerçekten istemiyordu. Belki de fark etmediği şey zaten ona aşık olduğuydu yine de bunu büyük bir özveriyle görmezden gelmeye çalışıyordu en azından yaptığı şey buydu. Sırf bu yüzden arkadaş olduklarını yüksek sesle dile getirerek kendini daha çok inandırmaya çalışıyordu.
Onunla birlikte kafeden ayrılırken yine yakınlaşmışlardı bir şekilde. Caddede birlikte yan yana yürüyorlardı. Acaba tekrar teşekkür etmeliyim diye düşündü önce. Kafede onunda ağzından aynı şey dökülmüştü, arkadaş oldukları. Kendisinin söylemedi bir yana onun dudaklarından bunu duymak canını daha çok yakmıştı. Sırf bu yüzden derin iç çekişine engel olamadı. Nefes alıp vermeye devam ederken Dante'nin sözlerini duydu. Duyduklarından olsan alaycı gülümsemesine engel olamıyordu.
"Ben ve kontrol etmek öyle mi? Bu düşünce sadece kendimi kandırarak mümkün olur. Yine kendimi kaybederek Daphne'i neredeyse öldürüyordum. Sonrası için tek yaptığım onu iyileştirmekti sana yaptığım gibi."
Sonra bir anda durdu. Durum hiçte ona yaptığı gibi değildi aslında. O anki duyguları, bedeninin üzerindeki yatışı, ona dokunuşu... Lanet olası düşünceler ne zaman son bulacaktı. Sonunda bisikletinin olduğu yere dönmüşlerdi. Neden bisikleti için bu kadar ısrar etmişti anlamıyordu. Sonra Dante'nin söylediklerini duydu, araba nedense daha iyi bir fikir gibi geliyordu kulağa. Hemen eve gitse iyi olurdu, kafasındaki bu düşünceler anca buz gibi bir surun altında yok olabilirdi. Çünkü artık bedenini kontrol edemiyordu. Alev aldığını hissediyordu, içindeki ateşi söndürecek tek kişiydi Dante. Onun o tatlı dudakları buna son verece şeydi.
"Bisikleti... Boş ver gitsin. Araba iyi fikir"
Yine kekeleyerek konuşmuştu işte. Tam zamanında mükemmel zamanlama diye düşünüyordu. Sonra onunla arabaya doğru ilerledi. Nerede oturduğu tarif etti. Gerçi Dante evini zaten biliyordu ama belki de unutmuştur diye düşünerek böyle hareket etmişti. Eve geldiklerinde arabadan indi. Malikanenin büyük bahçe kapısında durdu kısa bir süre Dante de yanına gelmişti. Onu içeri davet etse miydi? Hayır bu daha kötüydü, onunla odasında baş başa olduklarını düşünmek bile istemiyordu. Yatağında onunla birlikte uzanmak... Gözlerini sıkıca kapattı, utancı yanaklarına yansıyordu kızıl bir renkle.
"Ben tekrar teşekkür ederim bugün için ve elbette eve getirdiğin için."
| |
| | | Dante Drake Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 227 Kayıt tarihi : 01/11/12 Yaş : 36
| Konu: Geri: Hüzünlü Doğumgünü C.tesi Ara. 22 2012, 22:07 | |
| Biliyordu arkadaş kalmalıydılar ikisi içinde en doğru ve en mantıklı olan buydu. Dante asla sadık ve düşünceli bir sevgili olamazdı. Scarlett’ı kesinlikle incitirdi. Zaten bozuk olan psikolojisini daha da bozup kızı daha kötü bir hale getiremezdi. Bu scarlett’a yapılan en büyük haksızlık olurdu. O kesinlikle sadık ve onu mutlu edecek birini hak ediyordu. Dante gibi sadakati her zaman sorgulanmaya müsait ve ne zaman ne yapacağı belli olmayan onu büyük olasılıkla mutsuz edecek birine ihtiyacı yoktu. Ona karşı duyduğu bu arzuyu görmezden gelemezdi ama ya bu ilgisi ve arzusu sadece onu yatağa atamadığı içinse bu olması muhtemel bir şeydi. Daha önce hiçbir kızda böyle bir şey olmadığının farkındaydı diğer kızlar sadece arzusunu körükleyip onu tatmin ederdi. Onları görmek heyecanlandırmazdı, sürekli onları düşünmez ya da onları önemsemezdi scarlett’ın farklı olduğunu biliyordu. Ona karşı hissettiği şeyin aşk denilen duygu olduğundan emindi. Emin olduğu bir şey daha vardı oda aşklar kesinlikle uzun ömürlü değildi. Aşk acısı çeken birçok kızı yatağa attığı zamanlardan biliyordu. Hepsi deliler gibi sevdiği çocuklardan bir şekilde ayrılmış ve onu unutmak için dante’nin scarlett’ı aklından çıkarmak için kullandığı yöntemi kullanarak başka erkeklerle çıkıyor ya da yatıyorlardı. Sonuç mu koca bir sıfırdı. Büyük ve derin bir acıyla kalıveriyordu terk edilen terk edense hayatını yaşamaya devam ediyordu. Elbette terk edilen kişi de bir süre sonra hayatına devam ediyordu ama toparlanması zaman alıyordu ve diğer karşı cinslerine daha güvensiz yaklaşmaya başlıyordu. İşte aşkın dante’nin sözcüğündeki tanımı buydu. Arkasında büyük bir enkaz bırakan şeye aşk deniyordu ve oldukça gereksiz bir duyguydu. Scarlett ve kendisi arasında oluşabilecek bir sevgililik durumunda üzen tarafın kendisi olacağından emindi. Ona aşık olduğunu bildiği halde ona sadık kalabileceğinden emin değildi. Aklında o varken birçok kızı yatağa atan biriydi sonuçta dante üstelik hayatından da memnundu. Tek bir kıza bağlanmak yerine her gece başka bir tat ve başka bir çıtır olayını seviyordu. Scarlett’a karşı sürekli çekildiğini inkar edemezdi fakat ona bağlanmakta istemiyordu.
O tek gecelik aşkların adamıydı ve içinde öyle olmaya devam edeceği konusunda güçlü bir his vardı. Bu yüzden scarlett’tan uzak durmalıydı çünkü onu üzmek istemiyordu. Scarlett’ın söylediklerine sadece gülümsedi ve ''Gücünü bilerek ve isteyerek tamamen kendi özgür iradenle insanları iyileştirmekte kullanabiliyorsun ve bence bu büyük ilerleme'' diyerek göz kırptı. Sonrasında scarlett’ın bisikletini yerden kaldırarak ''Arabam çokta uzakta değil bisikletini bagaja koyarız'' dedi ve yürümeye başladı. Bisiklet yanında yürümeye devam ederken bir an duraksadı. Kafasını arkaya çevirip olduğu yerde duran scarlett’a bakarak ''Kekelerken çok sevimli oluyorsun biliyor muydun?'' diye sordu gülümseyerek onun kızarması yüzündeki gülümsemenin daha da yayılmasını sağladı. Arabaya geldiklerinde bisikleti bagaja koyduktan sonra arabaya bindi ve scarlett’ın binmesini bekledi. Oda biner binmez arabayı çalıştırıp scarlett’ın evine doğru sürmeye başladı. Kızın evini tarif etmeye başlamasına neredeyse kahkahalarla gülecekti. Son anda kendine hakim olarak sadece küçük bir gülümseme ile zaten bildiği yeri scarlett’ın tarif etmesini dinledi. Anlaşılan dante’nin unutabileceğini düşünmüştü. Yol boyunca müzik ve scarlett’ın zaten bildiği bir yeri tarif etmesini dinlemişti. Baştan zaten biliyorum tarif etmene gerek yok demek istediyse de sonradan scarlett’ın o tatlı sesini duymayı sevdiğini fark ederek sessizliğini korumuştu. Sonunda scarlett’ın evine geldiklerinde kızla beraber dante de arabadan inmişti. Kızın bugün kaçıncı kez olduğunu saymadığı teşekküründen sonra '' teşekkür etmene gerek yok iyi akşamlar'' dedi ve arkadaşça bir veda öpücüğü bıraktı kırmızı yanaklarına daha sonra yavaşça geri çekildi. Ve kızın kapalı olan gözlerine bakarak gülümsedi. Gözleri pembe ve ıslak dudaklarına kaymıştı elinde olmadan ve gözlerini oradan alamıyordu. Kıza her geçen saniye yavaşça yaklaşırken ne yaptığının farkında bile değildi. Sonunda dudakları scarlett’ın dudaklarıyla buluştuğunda onu belinden tutup kendine doğru çekerek büyük bir arzuyla öpmeye başladı. Bir eli kızın belindeyken diğer eli yanağındaydı ve kendini kaybetmiş bir şekilde kızı öpüyordu. | |
| | | Scarlett Demon Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 758 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Katil, kan emici, dengesiz, psikopat
| Konu: Geri: Hüzünlü Doğumgünü Paz Ara. 23 2012, 02:32 | |
| Sonunda gün sona eriyordu. En azından Daphne ve Dante’li günün sonuna gelmişti. Evden içeri girdiğinde bugün geçmişten bir anı olarak hafızasında yer alacaktı. Elbette daha önemlisi Dante uzakta olacaktı. Onun yanında kafa karışıklığına engel olamıyordu. Artık yorulduğunu hissediyordu. Tamam belki fazla inatçı biriydi ve sırf bu yüzden şimdiye kadar kendini tutma konusunda iyi gidiyordu. Elbette bedeninin verdiği garip tepkileri saymazsa... Yine de hala boynuna atlamamış olmasının iyiye işaret olarak gösterilebilirdi. Yani evet bu gerçekten iyi bir işaretti. Onun kollarında olduğu her an, her saniye o tatlı dudaklarına ve teninin tadına bakma şansını elde etmişti. Sadece tek bir harekete bakıyordu her şey, onu kendine çekerek sıkıca sarılmak, öpmek... İşte yine başlıyordu. Bu döngü artık can sıkıcı bir hal alıyordu. Beyninin içinde ikisini kendi odasında yalnız olarak hayal ettiğine ise hala inanamıyordu. Sırf bu nedenle onu eve davet etme fikrini kesinlikle kabul edemiyordu. Eğer, eğer bir şekilde yalnız kalırlarsa ki bu muhtemel bir şeydi. Çünkü Scalrett her hangi bir arkadaşını eve sürekli getiren biri değildi. Zaten aslında ortada arkadaşım dediğini insanlarda yoktu. Uzun zaman sonra eve getirdiği tek kişi Phin olmuştu. Phin, ailesi onunla tanıştıktan ve kendi üzerindeki etkiden ötürü onu hemen benimsemişlerdi. Kızlarının mutluluğu için Phin’i evlatlık bile alabilecek kıvamdalardı çünkü. Neyse ki Phin peri olmasının yanında yetişkin bir erkekti, yani bu yüzden evlatlık saçmalığı asla meydana gelmemişti. Gerçi bu yinede anne ve babasının onu manevi oğulları olarak görmedikleri anlamına gelmiyordu. Yine de elbette bu da iyi bir şeydi. Yani keza Phin’i damat adayı olarakta görebilirlerdi. Zaten sırf bu yüzden büyük annesinin onu görmediğine memnundu. Eğer görse kesinlikle o eski kafalı konuşmasını yapardı. Bir erkek ve kız asla arkadaş olamaz. Kan bağı olmadan abilik ise asla kabul edilemez. Ona kalsa sonunda bu evin damadı olurdu Phin. Bu düşünce bir anda içten içe gülmesine neden oldu. İkisini öyle bir durumda düşünemiyordu, üstelik böyle bir şeyin olmaması için mükemmel bir neden vardı ortada Rose. Ona, nasıl aşık olduğunu biliyordu. İlerde gerçekten kalbini birine vermek isterse bunun Phin gibi biri olmasını isterdi. O anda bu düşünceler dönüp dolaşarak Dante de durdu. Bir an düşündü, serseri, kural tanımaz aynı zamanda eğer değer verirse koruyucu. Bunlar Phin ile yakın özelliklerdi. O da her şeye rağmen Caitlyn’in serseri perisi değil miydi? Of, bu işin sonu yoktu. Dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyordu, lanet kısır döngü. Bu yüzden bir an önce eve gitmek için atak yaptı. Son kez küçük bir teşekkür ve sonra o çok istediği soğuk duş. Dante’nin sözlerine gülümsedi yanakları hala kızıl olmalıydı, o kadar düşünceden sonra normal renge dönmesini beklemiyordu zaten.
“Tamam artık teşekkür etmiyorum, bugün yeterince ettim zaten iyi geceler Dante”
Güzel bir veda olmuştu, kullandığı kelimeler. Konuşması bittiğinde, işte bitti diye düşündü. Ama sonra arkasını dönecekken Dante’nin kendisine yaklaştığını fark etti. Bir anda hareketsiz kalan bedeni onun yapacağı şeyi beklemeye başladı. Yavaş bir şekilde kızıl yanaklarına masum bir öpücük bırakmıştı yine. Evet bu öpücüğe daha önce de maruz kalmıştı, yani bu bir ilk değildi. Ama yine de tepkisi değişmemişti, bedeni alev gibiydi, dudaklarını yanağında hissetmek... Gözlerini yine sıkı sıkı kapattı. Ona bakmaya devam ederse durum daha beter olacaktı. Fark etmeden dudaklarını yaladı önce gözleri hala kapalıydı. Ama bu ne kadar sürebilirdi ki eve girmesi için gözlerini açması ve önüne bakması gerekiyordu. Gözleri kapalı bir halde Dante’nin nefesini yüzünde hissetti ve giderek daha da yaklaştığını, o anda bedeni titredi önce. Sonra gözlerini açtı. İşte o an dudaklarının üzerinde o çok istediği dudaklar vardı. Henüz öpülmenin şokunu atlatamadan belinden çekilerek bedenleri birbirine yaslanmıştı. Dante onu büyük bir tutkuyla öpüyordu, ne yapacağını bile bilmiyordu. Mantığı bir anlğına hayır dedi ama kalbi bu öpücük ile adeta kendinden geçmişti. Öpülen olmasına rağmen onu öpmeye başladı. Üstelik bu masum bir öpücükte değildi, tanıştıkları gece gibide değildi, çok başka bir şeydi. Tadını alarak içindeki tüm arzuya kendini vererek onu öpüyordu. Dante’nin ellerini teninde hissederken başını kavrayarak onu kendine biraz daha bastırdı. Sanki bu öpücük bile çok az bir şeydi, tutkularının yanında. Kalbi deli gibi çarpıyordu, hazırlıksız yakalandığı bu öpücüğü o kadar çok istemişti ki. Ama sonra bir şey oldu, gözünden yavaşça akan göz yaşı kendine gelmesini sağladı. Bunu yapamazdı, yeni bir kalp kırıklığınına hazır değildi. Asla, asla olmasını istemiyordu. Önce öpmeyi bıraktı sonra Dantenin ellerinden kurtulmaya ama kendini kaybetmiş gibi onu öpüyordu. Omuzlarını kavradı ve yavaşça gücünü bir miktar geri çekti. Dante uyuşan vücudu halsiz düşerken onu itti, iterken de aldığını ona geri verdi.
“Ben bunu yapamam Dante üzgünüm bunu yapamam..."
Sözlerinden sonra arkasına bakmadan evine koşmaya başladı. Çünkü biliyordu bir anlığına bile geri dönse ve ona baksa kollarına atlayacağını çok iyi biliyordu.
| |
| | | | Hüzünlü Doğumgünü | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |