Gece ve çabuk yapmalıydı bu işi. Hemen bitirmeliydi. Odasının penceresini yavaşça açtı. Pek ses çıkarmak istemiyordu doğrusu. Eğer bir öğrenci veya öğretmenlerden birisi uyanırsa başına bela alabilirdi. Ve bu onun en son istediği şeydi. Pencereden kafasını çok az bir şekilde çıkardı. Etrafı süzüyordu. Bahçede herhangi biri var mıydı acaba? Görünürde kimse yoktu. Ama yinede tedbiri elden bırakmamak gerekirdi. Hızlı adımlarla eline ufak bir çanta aldı. Sonuçta bulacağı şeyin büyüklüğünü bilmiyordu. Çanta tamamen boştu. Zaten o yeri bulmak için tek yapması gereken bükücü gücünü kullanmak olacaktı. Masanın üzerinde küçük günlüğe baktı. Eski ve siyah kaplıydı. Babasının günlüğüydü. İçindeki bilgiler inanılmaz derecede şaşırtıcıydı. Birinin onu bulursa çok kötü sonuçlar doğuracağını gayet iyi biliyordu. Günlüğü elindeki küçük çantanın içerisine koydu. Kapıyı yavaşça kapattı. Tık sesini duyduktan sonra kapıyı kilitledi. Anahtarı cebine koydu. Koridorların sessizliği korkunç derecede ürkütücüydü. Bu şekilde karanlık ve sessiz olan yerleri oldu olası sevmezdi. Karanlık ona hep ölümü hatırlatırdıve o günü... Bir an boşluğa düşüp sonsuza dek o boşluğun içinde kaybolacak gibi hissetti kendisini. Hayatında ilk defa böylesine ümitsizliğe kapılmıştı. Kendini o boşluktan adeta çekip çıkardı. Hızlı ve temkinli adımlarla koridorların o karanlığına doğru yürümeye başladı. Koridorlarda dikkatli yürüyordu. Biri onu görürse eğer hemen bir bahane bulup bu keşif gezisini erteleyecekti. Bir an durdu. Kendini bir duvarın arkasına sakladı. Nefesini seyrek zamanlarda almaya başladı. Kütüphane görevlisi olan Bayan Parkinson önünden geçip gitmişti. Derin bir nefes aldı. Onu bu kadar korkutan şey de neydi? Kendini ileri çekti. Kütüphane görevlisinin arkasından baktı. Kütüphanesine girmişti. Okulun batı kanadı oldukça sessizdi. Hele yatakhanelerin burada olduğunu düşününce epeyce sessiz kalıyordu. Yatakhanelerin önünden sessizce geçti. Aynı bir ruh gibi koridorlarda yürüyordu. Zaten şuan tek düşündüğü ormanın derinliklerindeki o yeri bulmaktı. Babasının günlüğüne göre orası bir harabeye dönmüştü. Yıllar önce orayı kimse bulamamış, oranın yerinide bilenler bir nedenden dolayı öldürülmüştü. Bunları düşünmektense şimdi yapacağı çok şey vardı? Ama yinede sorması gerekenler vardı. Babası neden öldürülmüştü? Belki de bu sorunun yanıtı günlüğün kayıp sayfasında gizliydi.
Revirin kapısından geçerken içeride uyuya kalan hemşireye baktı. Uykusunu bölmek istemezdi doğrusu. Hızla ordan gitti. Akademinin o büyük muhteşem işlemelerle dolu kapısını geldi. Kapıyı zorda olsa açmıştı. Ormana gitmeliydi hemde çabuk. Yerin sabit bir noktasına ayaklarını bastı. Kendini iyice sabitledi. Ellerinin ileriye doğru doğrulttu. Toprak bir katman oluşturmuştu. Toprak hızla ileriye doğru hareket etmeye başladı. Sorano gözleriyle etrafı incelemeye başladı. Rüzgarın vermiş olduğu bir titreme inmişti vücuduna. Belki anlıktı. Ama ilk defa böyle bir şeyle karşılaşmıştı. Ormanın girişine geldiğinde toprak katmanın üzerinden hızla yere atladı. Toprak katman bu inişin etkisiyle bir ağaca çarptı. Ağaç kökünde söküleyerek yere büyük bir şiddetle düştü. Yere düşen ağacın sesi oldukça büyüktü. Ama şuan buna hiç aldırmadı. Yoluna devam etmeliydi. Ormanın o karanlık yoluna daldı hızla. Çok karanlıktı. Fakat yinede ormanda ne varsa rahatlıkla hissedebiliyordu. Çünkü toprağa değen ayakalrı sayesinde onları algılayabiliyordu. Sarmaşıklı yolların arasında geçerken sanki bir gölge görmüştü. Bunu algılayamıyordu. Ama neden? Bükücülük gücünde bir azalış hissediyordu sanki. Etrafına bakınmaya başladı. Fakat hiçbir şey göremiyordu. Yavaşça gölgeyi gördüğü yere doğru yürümeye başladı. Bir anda irkilmişti. Bu irkintiyi vücudunun iliklerine kadar hissetmişti. Ellerini hafifçe açtı. Ayaklarını yere vurdu. Yerden bir kaya parçası havalanmaya başladı. Önünde her ne varsa ezip geçicekti. Birden önüne çıkan ceylana baktı. Ellerini aşağı indirdi. Savunmasız bir ceylanı mı öldürcekti? "Ne düşünüyordum böyle?" Kendi kendine sorduğu bu soruyu kendisi bile cevaplayamayacağını biliyordu. Neden böylesine duygusuz davranmıştı? Yaptığı davranışlar aynı bir ışık dalgası gibi kalbine yansıyordu. Ne olmuştu da bu kadar kötü davranmaya başlamıştı? Neden böyleydi? Elindeki çantasını omuzuna kaldırdı. hızla yürümeye başladı. Önünde çıkmaz bir yolla karşılaşmıştı. Sarmaşıklarla kaplı büyük bir kayalıktı burası. Kafasını yukarı kaldırarak etrafı gözetmeye başladı. Ayaklarını yere vurdu. Büyük bir sütunun üzeirnde yukarıya doğru yükselmeye başladı. Hızla sütundan atladı. Fakat zamansız atlamıştı. Son anda bir sarmaşığa tutundu. Kendini zorda olsa kayalığın üzerine çekti. Yavaşça ayağa kalktı. Burası ormandan çok farklı bir yerdi. Ufak bir su akıntısı vardı. Ve etrafta binlerce çiçek günlükte o yerin burada bir yerde olması gerekirdi.
Çantasını omuzundan indirdi. Babasının günlüğünü açtı. Hızla ayağa kalktı. Günlükte bu su akıntısının yakınında bir yerde olduğu yazıyordu. Günlüğe göz gezdirirken su akıntısının etrafında turlar atmaya başladı. Yerde birşey dikkatini çekmişti. Bu bir işaret gibiydi. Yere sanki yontulmuştu. Elleriyle üzerindeki tozlar ve toprakları silmeye başladı. Gizemli bir işarete benziyordu. -Sadece bekle. Onlar seni fark edecektir- diye bir yazı gözüne ilişmişti. Ufak bir sarsıntı eşiliğinde kendini yere sabitledi. Günlükte not neyse o fark eden şeyler onu, fark etmiş olucak ki ufak tefek fısıltılar duyuyordu. Önünde işaret parıltısıyla birden yok oldu. Su akıntı kayalarla beraber yok olup gitmişti. Önünde sadece ufak bir kutu vardı. Günlüğe tekrar baktı. -Sakın ama sakın açma.Onu açman için belli bir zamanı var- Elindeki kutuyu hızla ileriye bıraktığı çantasına koydu. Hızla sarmaşıklara tutunarak kayalıklardan aşağıya indi. Kutunun içindeki gizemi merak ediyordu doğrusu. Ayrıca içinde ne olduğunuda. Hızla ormanın karanlığına doğru koşmaya başladı...