Sollor Velle
Mesaj Sayısı : 1 Kayıt tarihi : 13/05/13
| Konu: Sollar Ptsi Mayıs 13 2013, 22:14 | |
| Gitme.. Bildiği tek kelime buydu sanki. Onu kaybetme korkusu, şimdiye kadar öğrendiği tüm sözcükleri silip atmıştı lügâtından. Dudaklarından sadece o hüzünlü gitmeler dökülüyordu; gözlerinde de olduğu gibi. Ayrılıklardan nefret ederdi. Bu klasik veda sahnelerinde, dönmesini beklediği insanların geri dönüşlerinin olmadığını gördükçe nefret etti. Ayrılıklarda sevilebilirdi belki(!), mutlu sonla bitenler, katlanılabilir bir hâl alabilirdi. Fakat şu ana kadar hiç bir ayrılığın tek bir mutlu yanını daha görmemişti. Ayrılıklar acıydı, ayrılıklar hüzünlüydü. Ve gidenler yüreğe nabzetmiş kimselerse eğer candan alıp götürürdü. Ona olansa tam olarak işte buydu. Canından bir şeyler kaybettiğinin farkındaydı. Gözleri de sesi gibi buğuluydu. Islak kirpikleri arasından, ağlamaktan feri kaçmış gök mavisi gözlerini kan damarları sarmıştı. Küçük bir hıçkırıkla beraber içinden bir şeyler kopuyordu sanki. Canını dahi ortaya koyabileceği bir insanın gidişini izleyecekti. Geri dönüşünün olup olmadığını dahi bilmiyordu. Sadece umut etmekle yetinirken güçlü kalmaya çalışıyordu ama nafile. Engel olamadı gözlerinden süzülen yaşlara. Geri gelecek.. Her ne kadar pozitif düşünmeye gayret etse de zihnini saran şu sorudan kurtulamıyordu güzel cadı. Ya geri dönmezse, ya dönemezse? Döndüğünde her şey aynı kalmazsa? Zihnini kemiren bu sorular dönüp dolaştıkça kalbine bir hançer misali inen darbeler gibi canını yakıyordu. Sonunu biliyordu aslında. Aynılarını bir kaç kez daha yaşadığı için tecrübe etmişti. Narin, zarif bedeni artık bunlar kaldıramayacak gibi görünüyordu. Bitkin düşüyordu. Acı, hastalık gibi sarıyordu güçsüz bedenini. Ayakta durmakta güçlük çekiyormuş gibiydi. Omuzları, beyaz bayrağı çoktan çekip yenilgiyi kabullenen biri gibi düşmüştü. Hüzün, çenesini kasılmasına ve vücudunun belirli yerlerinde seğirmelere neden olmuştu. Göğüs kafesinin sıkıştığını hissederken kalp atışlarının da saniyeler ilerledikçe hızlandığının farkına varabiliyordu. İşte yine o anlardan birisi. Çocuk masumiyetindeki gözlerini delikanlının gözlerine kilitlemişti. Gök mavisi gözlerinden yavaş yavaş süzülürken yaşlar, uzun ince parmaklarıyla sardı delikanlının bir hayli pürüzlü ve sıcak ellerini. Kendi ellerine nazaran sıcaktı. Elleri uyuşma noktasına gelmişti cadının, büyücünün elleriyle buluşunca bir nebze olsun ısınmıştı, yüreğine kadar. Güneş gökyüzüne küsmüştü. Her zamankinden daha solgun ve daha esmerdi gökyüzü. Daha yoğun, daha yorgundu. Bir ses yankılandı semada. O gün yağabilecek en hüzünlü yağmur tanelerinin habercisini veren, adeta bir cenaze müziğini andıran bir gök gürültüsüyle düştü yeryüzüne damlalar. Toprak kokusu yayılırken serin havaya cadının ensesine üfleyen rüzgar saçları arasında geziniyordu. Ürperdi, elinde olmaksızın. Saçlarını uçuran rüzgar biraz sonra sevdiği büyücüyü bu şehirden belki de bu ülkeden alıp götürebileceğini biliyordu.
Büyücü yirmisinde anca gösteriyordu. Esmerdi. Kıza nazaran daha güçlü görünüyordu. Omuzları dik, bakışları bir hayli sertti. Elinden gelen bir şey yoktu. Gitmek zorundaydı. Şayet kendine olduğu gibi etrafındakilere de zarar gelmesi söz konusuydu. İşlediği suçlardan dolayı kimsenin bedelini ödemesini istemiyordu. Saklanmalıydı, izini kaybettirmeliydi hatta şuan sahip olduğu kimliği öldürmeliydi. Yok olmalıydı. Birini boğazlamıştı ve kalması mümkün değildi. Boğazladığı kişi mâkam sahibi biri olunca suçu bir misli daha artmıştı. Ve ardından gelen üç ceset. Kırmızı bültenle aranan bir seri katil hâline gelmişti. Hoş her ne kadar şuanlık bir kimlik tespiti yapılmış olmasa da..Ama yakında her şey değişecekti. Er ya da geç ortaya çıkacaktı. Niyetinden kimseyi öldürmek gibi bir düşünce yokken o buna itilmişti. Zorunda kalmıştı. Ve şimdi gönüllü veya gönülsüz yaptığı tüm işlerin bedelini ödeyecekti. Yakaladıkları taktirde halk önünde idâm sehpasına çıkarılacağına emindi. Ama o cezasını kaçarak ödemeyi planlıyordu. Genç kıza biraz daha yaklaşarak geniş kaslı kollarıyla onun omuzlarından sıkıca sardı. Elini kızın dalgalı kahverengi saçlarına dolandırdı. Saçlarından öperken kokusunu var gücüyle içine çekiyordu. Bir daha hiç kokusunu duyamayacakmış gibi.. Genç büyücüye tutunan, sarılan ellerinde günaha bulanmasını istemediğinden gidiyordu. Onu buna bulaştıramazdı. Masum çocuktan farkı olmayan sevgilisini bataklığına çekemezdi. Cadının kalp atışlarını hissetti. Korkuyla ve aşkla çarpan bir yüreğin tınılarıydı sanki. Hoş kendisininki de farkı değildi. Cadı kollarını erkeğin boynuna dolarken kulağına eğildi. “Birlikte gidelim o hâlde.. Beni de götür. Yalvarırım. Nasıl her şey bu kadar anlamsız olabiliyor Boris? Gitmem gerek diyip çekip gidemezsin. Bir yere gitmek istiyorsan benimle git, lütfen. Cehenneme bile gelebilirim seninle.“ Konuşmakta güçlük çeken kız önceki konuşmalarından biliyordu aslında ne gidebileceğini ne de büyücünün kalabileceğini. Ama yine de alıkoyamadı kendini söylemekten. Başını koyduğu omuzda açtığında korkuyla bakıyordu. Sokak ortasına bırakılmış küçük, çaresiz bir çocuk gibi. Genç büyücü, kızı ikna etmek adına bir santim ayırdığı bedeni, gözlerinde kaybolduğu cadının göz bebeklerine bakabilmek için. “İnan bana hiçbir şey anlamsız değil, Nikita. Her şeyin bir sebebi var ve sana söyleyemem. Sadece bana güven bir şeyleri düzeltmem için zaman ver. Her şey yoluna girecek, inan bana. “ İkna edici bakışlar.. Her şeyin yoluna girmeyeceğini biliyordu ve buna kendisi inanmadığı gibi karşısındaki cadıyı inandırmaya gayret ediyordu genç büyücü. Telaşlı gözleriyle etrafı süzdü. Burada yakalanma tehlikesi olmasa da yine de dikkatli olmanın onun için iyi olabileceğini biliyordu. Gözlerini cadının gözlerine devirdiğinde bir düzine dev gibi adamı yıkabilecek güçte öfke gördü Boris. Öfke, korku, aşk, acı.. Tüm bu duygular harmanlanmıştı adetâ. Kız elleriyle büyücünün göğsünde iterek uzaklaştırdı kendinden. Bir şekilde tepkisini öfkesini göstermek istiyordu, belki kalır düşüncesiyle. Ahmak. Kıvrımlı dudakları altından dişlerini sıktığı belli oluyordu cadının. “O halde bana anlat aptal. “ Kafasını iki yana sallayan büyücüyü görünce çılgına döndü adeta. “ Korkak herifin tekisin sadece Boris. Geri zekalının teki olduğunu biliyorsundur, umarım. Beni böylece bırakıp gidemezsin, gitmemen gerekir. Erkekliğe yakışmaz Boris. Bırakmayacağını söylemiştin. Söz vermiştin. Şimdi kaçıyorsun öyle mi? Sana inanmakta hata etmişim. Bırakma beni lanet olası, lütfen. Götür beni de, yalvarırım. “Hırçınlaşan genç cadı öfkesini kusarken Boris, aslında onun aşkla yaptığını görebiliyordu her şeyi. Öfkeli değildi. Cadı sadece üzgündü ve yalnızdı. Kendini ağlamamak için zor tutarken soğuk kanlılığını kaybetmemeye gayret ediyordu. Gözlerini sımsıkı kapatıp sakinliğini korumaya çalışırken kızın kollarından yakaladığı gibi çekti kendine. Sarılmak için fırsat kolladığı kız, kollarını çoktan boynuna sarmıştı hıçkırıklara gömülerek. İnce belini sararken Boris genç cadıya fısıldadı. “Yemin ederim her şey yoluna girecek ve biz mutlu olacağız, sonsuza dek. “ Kollarından kurtulmak isterken büyücünün bir yandan da isyan ediyordu. “Hiçbir şey yoluna girmeyecek. Bana hiçbir şey anlatmadığın sürece benden böyle.. Lanet olsun kaçtığın sürece hiçbir şey yoluna girmeyecek. Beni sevdiğine inanmıyorum artık. Boris beni böyle bırakıp gitmezdi, sen sadece yalancısın sadece yalancı. Sen sadece beni öldüreceksin, Boris.” Kaçamadığı kollara bir kez daha tutunuyor.. Çaresi yok. Yüreğine, ruhuna, aklına işlemiş tek insan. Onun bir parçası. Gitmesine göz yumamazdı babasına göz yumduğu gibi. “Seni seviyorum, bebeğim . “ Sımsıkı sararken genç kızın dudaklarına eğildi hafifçe kollarını gevşettikten sonra. Yumuşak dudaklarına dokunurken, cadının ruhuna dokunmuş gibi hissetti. Islak yüzü yüzüne değdiğinde canı acısa da yapmak zorunda olduğu şeyler olduğunu biliyordu ve artık gitme zamanı da gelmişti. “Üzgünüm, sevgilim. “ Cadı, bir umut kalabileceğini düşünürken Boris’in dudaklarından dökülen kelimeler umudunu silip atmıştı. Göz yaşları sel olup akarken büyücü uzaklaştı usulca. Elleri birbirinden ayrılırken canının çekildiğini hissettiyse de ikisi de artık yapılabilecek bir şeyin olmadığının da farkındaydılar. Gözleri dolmuştu büyücünün. Ağlamayacaktı. İyİ biliyordu ki erkekler ağlamazdı. Nikita.. Gücü tükenmişti. Büyücü arkasını dönüp ondan uzaklaştığından ayakları üzerinde daha fazla kalamadı. Dizleri üzeri düştüğünde yerdeki küçük çakıl taşlarının batmasını, kesmesini o darbeyi hissetmedi bile. Dizlerinden çok yüreği acıyordu genç güzel fakat kalbi kırık cadının. Gözlerinden oluk oluk yaşlar akarken oldukça uzaklaşmış ve arkasına dahi bakmayan genç büyücünün ardından usulca fısıldadı. “Gitme..”
| |
|
Morgana Cadı l Admin
Mesaj Sayısı : 154 Kayıt tarihi : 29/05/12 Yaş : 35 Lakap : Kara büyücü
| Konu: Geri: Sollar Ptsi Mayıs 13 2013, 23:38 | |
| Rp'niz onaylandı. Karakter başvurusu yapabilirsiniz. | |
|