| Seradaki Kan Gölü | |
|
|
Yazar | Mesaj |
---|
Scarlett Demon Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 758 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Katil, kan emici, dengesiz, psikopat
| Konu: Seradaki Kan Gölü Ptsi Tem. 22 2013, 20:30 | |
| Zihni, benliği sonunda kendini bulmuştu. Anlamsız olan her şey uzakta kalmıştı, artık. Gerçek kimliği ortaya çıktığından beri her şey daha kolay bir hal almıştı. Eski ağlayan üzgün kız, iyilik ve kötülük arasında sıkışıp kalmış bir zavallıydı. Şimdi ise en başından beri olması gereken yerdeydi. Şu an ne ailesi umurumda ne de başka bir şey umurundaydı. Malikane de olanlar silik bir şekilde hafızasında yer etse de kendini olanlar için asla suçlamamıştı. Oradaki herkes tarafından yok edilmek isteniyor, olabilirdi. Ama o en azından o durumda suçsuz olduğunu biliyordu. Onu suçlayan kişilere vereceği bir cevapta vardı. Orada olanları o yapmamıştı. Karanlığa mahkum olan Stacy bu duruma sokmuştu. Her seferinde ortaya çıkan zavallı halini sürekli ağlatan bir canavardı. Sonrasında ise canavar öylesine büyümüştü ve güçlenmişti ki kendi için yapacağı hiç bir şey kalmamıştı. Şimdi ise Morgana ile birlikte kalıyordu. Ama sıkılmıştı, eski dostları ziyaret etmek istediği için önce güzel bir hazırlık yaptı. Üzerine seksi koyu kırmızı bir elbise geçirdi. Onu korumakla görevli bir kaç peri ile dışarı çıkmıştı. Yolda kimi görmeliyim diye düşünürken aklına Jonathan geldi. Adından sonra dudaklarının tadı aklına geldi. Eskiden olsa bu düşünce onu rahatsız ederdi. Ama artık ona bağlayan bir sevgili yoktu. Gerçi Dante'i de görmek istiyordu. Ama bunun için henüz erkendi. O an aklına Jonathan ile nasıl görüşeceği geldi. Ona Elise'in ağzından bir mektup yazdı. Ona acil gelmesini ve demon malikanesinin serasında beklediğini söyledi. Mektup büyü ile sahibine ulaşsa da tamamen insanı yollarla ulaşmış görünecekti.
Perilerle malikaneye vardığında ailesini gördü. Perileri göremiyorlardı elbette yaptıkları büyü sayesinde. Eskiden oldukça sıcak olan bu aile karşılaşması onun sahte gülümsemesi eşliğinde gerçekleşti. Onları hala seviyordu. Ama sahip olduğu güçle aynı zamanda onların zavallı olduğunu da düşünüyordu. Seraya girdikten sonra çiçek kokusu ile ciğerlerini doldurdu, bununla birlikte çiçekleri incelerken Jon'un gelmesini bekliyordu. | |
|
| |
Jonathan Levitt Hava Perisi
Mesaj Sayısı : 172 Kayıt tarihi : 17/04/13 Yaş : 36 Lakap : ----
| Konu: Geri: Seradaki Kan Gölü Çarş. Tem. 24 2013, 02:08 | |
| Gözlerini istemsizce aralayıp saate baktı. Henüz sabahın 7 siydi ve gecenin 4 ünde yatmıştı. Normal insana göre oldukça az bir uykuydu jon’u ise tüm gün idare etmeye yeterdi. Yine de bu gün canı yataktan kalkmak istemiyordu. Derin bir nefes alıp vücudunu esnetti. Yatakta öğlene kadar yatarak tembellik yapmayı çok istemesine rağmen hızlı bir şekilde kalkıp kendini duşa attı. Diğer perilerin aksine onun tembellik yapma gibi bir lüksü yoktu. Kafasını boşaltabildiği tek an bir yerleri dağıtırken yaşadığı birkaç dakika olduğundan olanları sindirene kadar kendisine rahat yüzü olmadığını biliyordu. Kızların durumu hala kafasını karıştırıyordu ve buda yetmezmiş gibi kaybolup avcılık konusunda kariyer yapmış bir sihirbaza sahip olduğunu öğrenmişti. Bu tarz boğucu düşünceler arasında sıcak suyu kapatıp soğuk suyu açtı. Buz gibi su tenine temas ettiği anda anlık bir titreme bedenini istila ederken soğuk tüm hücrelerini ele geçirerek başka şeyleri düşünmesine engel oldu. Bu oldukça iyi gelmişti. Bir süre beynindeki tüm seslerin sonunda susmuş olmasının tadını çıkardıktan sonra banyosunu bitirip duştan çıktı. Üzerine bir büyüyle rahat edebileceği siyah bir kot ve kaslı gövdesini saran beyaz yine oldukça rahat bir gömlek giydi. Günlük planını yapmadan önce kendine bir kahve hazırlayıp alışkanlık üzere gazetesini kapıdan alırken mektubu gördü.Bu devirde mektup mu kaldı canım diye bir süre düşünerek mektubu da alıp içeri girdi.
Gazetesini bir kenara fırlatıp isimsiz mektubu açtı. Okudukları beynine kan sıçramasını sağlarken hakkaniyetli bir küfür savurdu. Elise tehlikedeydi… Telaşla soluğu silah odasında alırken elise’in iyi ve güvende olması için içinden dua etmeye başlamıştı. Hazırlıklarını kısa sürede tamamlayıp malikaneye gittiğinde hissettiği tanıdık sihirbaz aurasıyla birlikte karanlık birkaç peri aurası hissettiğinde derin bir nefes aldı. Seraya girdiği an scarlett’ın gücü için ufak bir önlem alırken en üst düzeyde olan öfkesini yanındaki perilerden çıkardı. Hepsini dakikalar içinde öldürdükten sonra üstü başı kan içinde scarlett’ın boğazına yapışıp onu bir duvara yasladı. Burnundan soluyarak '' Morgana seni korumak için daha iyi periler seçmeli'' dedi. Tutuşunu biraz daha sıkılaştırdı. Niyeti onu öldürmekti aslında… Değer verdiği kişilere zarar verdiği için öfkeliydi ve onu eline geçirdiğinde sorun olmaktan çıkaracağına kendine söz vermişti ama şimdi bir şey kendisini oldukça rahatsız eden bir şey buna engel oluyordu. Bilincini yitirmek üzere olan sihirbazın boğazından elini hızla çekerek duvara sert bir yumruk geçirirken '' Lanet olsun'' diye bağırdı. Sinirle saçlarını karıştırdıktan sonra dişlerinin arasından '' Seni şuan burada öldürmemem için bana tek bir neden söyle'' diye tısladı. | |
|
| |
Scarlett Demon Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 758 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Katil, kan emici, dengesiz, psikopat
| Konu: Geri: Seradaki Kan Gölü Çarş. Tem. 24 2013, 10:01 | |
| Sessiz bekleyişinin arasında serayı incelemeye başladı. Burası küçüklükten beri sevdiği bir mekandı. Hatta güçlerini kontrol edemezken bu serada başına çok fazla şey gelmişti. Aslında ona bir şey olmamıştı. Ama seradaki en güzel bitkilerin yaşam enerjilerini emdiği için, bitkiler birer birer çürümüştü. Üstelik ailesinin en değer verdiklerinin arasında olan bitkiler için azar yememek adına odasına saklanmıştı. Elbette o zamanlar ne yaptığını bilmiyordu. Evcil hayvanı elleri arasında can verirken durumu anlamıştı. İşte o an içine kapanmış ve Stacy'in ölümü ile tamamen soyutlanmıştı. Stacy, sahi ona ne olmuştu. Onun hakkında bir kaç şey öğrenmişti. Yani şu an hayattaydı. Ama bu evde onu görememişti. Sevgili ikizi acaba neredeydi? Elise'in yokluğu da kendini hissettirdiği için onunla birlikte olduğunu düşünüyordu. Elise'in ise nerede olduğunu adı gibi biliyordu. Tadını öğrenip beğendiği sevgili perisinin kollarında olmalıydı. Bu düşünce bir anda içini sıkmıştı. Eğer Jon'da böyle olduğunu düşünürse mektubunu gördüğünde buraya gelmekten vazgeçebilirdi. Gerçi yazdıklarından sonra endişe edeceğinden mantıklı düşünebilir miydi? Bundan emin değildi. Ama bir şekilde şu an oldukça fazla olan öz güveni buraya geleceğinden emindi.
Çiçeklerden bir kaçını koklarken, ortama dolan yeni yaşam enerjisi ile sinsi bir gülümseme yerleşti, yüzüne. Arkasına dönüp Jonathan'ı görmek oldukça hoşuna gitmişti. Ama perinin bakışlarında hoşlanma dışında ölümcül bir öfke vardı. Perileri hızlı bir şekilde öldürmesiyle, sera kan gölüne dönmüştü. üstü başı kan içinde periyi baştan aşağı süzerken bir anda boğazında el nefesini kesti. Sözleri ve bu tavrı yüzündeki ifadeyi değiştirmedi. Boğazındaki baskı yüzünden zar zor konuşuyordu.
"Onlar mı? Onlar zaten gereksiz çöplerdi"
Basınç daha da arttığı nefes almak daha da zorlaşmıştı. Ama durdurmak için gücünü onun üzerinde kullanmayı denemedi. Bir süre sonra ise Jon onu bırakmıştı. Basınç kaybolduğu anda art arda öksürmeye başladı. Perinin öfkesini dindirmek için yaptıklarını ve sözlerini düşündüğünde bakışlarında tek bir korku ifadesi olmadan ona yaklaştı. Parmak uçlarında hafifçe yükselerek nefesini yüzünde hissetmesini sağladı.
"Cevap çok basit, Jon. Bana hala değer veriyorsun ve ben buraya seninle kavga etmeye gelmedim..."
Bu sözlerden sonra tadını bildiği harika dudakları öpmeye başladı. Elleri ile çoktan erkeğin sert bedenini sarıp okşamaya başlamıştı. | |
|
| |
Jonathan Levitt Hava Perisi
Mesaj Sayısı : 172 Kayıt tarihi : 17/04/13 Yaş : 36 Lakap : ----
| Konu: Geri: Seradaki Kan Gölü Perş. Tem. 25 2013, 15:25 | |
| Mektubu okuduktan sonra bedenini mantığından çok içinde zaman geçtikçe büyüyen bir endişe yönetiyordu. Elise’in tehlikede dahası şuan bir perinin elinde olma ihtimali sinir sistemini alt üst ederken silah odasına koştu. Neyle karşı karşıya olduğunu bilmiyordu ama elise’in peşinde olan ve tehlikede olmasına neden olan kişi herkimse canına okumaya hazırdı. Zaman kaybetmemek adına hızla bir büyüyle malikaneye gittiğinde hissettiği karanlık auralar ve kim olduğunu çok iyi bildiği tanıdık aurayla sadece birkaç saniye duraksadı. Elise’in aurasını hissedememek beyninde felaket senaryolarına neden olurken hızla içeri girdi. Gözleri etrafı saliseler içinde tarayıp elise’i göremeyince canı sıkılmıştı. Ya bu sadece scarlett’ın bir oyunuydu ya da elise henüz gelmemişti. İkinci ihtimali düşünmek istemiyordu. Scarlett’a olan öfkesi o kadar büyüktü ki etraftaki perileri bir saniye bile düşünmeden öldürdü. Hala rahatlamış değildi. Bu yüzden kızın boğazına sarıldı. Tutuşunu gittikçe sıklaştırırken kendisini rahatsız eden dürtüye daha fazla dayanamayıp elini hızla çekti.
Kahretsin ki bir şey onu öldürmesini engelliyordu. Sinirini duvardan çıkarırken birkaç kelime etti. O perilerin birer çöp olduğunu söylerkenki rahat tavırları tanıdığı kızdan çok uzak olduğu her halinden belliydi. Yinede onu öldüremiyordu işte… Oysa ne kadar kolaydı onu tek bir büyüde ya da tek bir harekette öldürmek ama yapamıyordu. Derin birkaç nefesle sakinleşmeye çalışırken kızın burnunu dibine kadar gelerek söylediği sözlerin ardından dudaklarında hissettiği dudaklarla afalladı. Özlediği tadı yeniden algılamak garip hissettirmişti Ondan çok azda olsa hala etkilendiği bir gerçek olsa da öfkesi o tadı harika dudaklara karşılık vermesini engelliyordu. Kızı kendinden itip uzaklaştırarak sinirle ''Hayır hayır kesinlikle sana değer vermiyorum. Sana karşı öfkeliyim ve belki birazda sahip olduğumuz ortak geçmiş yüzünden tolörans tanıyor olabilirim ama sana hala değer veriyor olamam '' dedi. | |
|
| |
Scarlett Demon Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 758 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Katil, kan emici, dengesiz, psikopat
| Konu: Geri: Seradaki Kan Gölü Perş. Tem. 25 2013, 16:59 | |
| Jon'un gelişi ile birlikte yüzünde bir gülümseme oluşmuştu. Onu özlemişti, aslında. Zaten görmek istemesini başka bir sebebi yoktu. Onun perileri katledişini ve ardından yaydığı aurasını seyretti. İçindeki karanlığı hiç görmemişti. Ama gördüğü şeyden gerçekten hoşlanmıştı. Hatta içinde zaten ona karşı olan ilgi daha da artmıştı. Boğazına sarılan eller ise onu şaşırtmamıştı. Aynı zaman da korkutmamıştı da... Nefesi kesiliyor olmasına rağmen bu soğuk kanlılık nereden geliyordu. Hatta diğer periler için yorum bile yapmıştı. Basın daha da arttığında sessizliği korudu. Sonunda bırakıldığında rahat bir nefes almıştı. Elbette bir dizi öksürükten sonra... Onun sorusu ile ona giderek yaklaştı. Ona bir neden verecekti ve bunu sözlere de dökmüştü. Ardından ise hatırladığı dudaklarını öpmeye başladı. Tadı hala harikaydı. Dizi erkekliğini okşarken öpücüğe biraz daha devam etti. Ama yakışıklı peri ona karşılık vermiyordu. Onu ittikten sonra geri çekildi. Gözüne öyle tatlı görünüyordu ki onu itse bile gücünü kullanıp ona sahip olma girişiminde bulunmuyordu. Morgananın yaptıklarından sonra yeterince güçlüydü ve yeteneğini devre dışı bırakabilecek tek kişi de Phin'di. Ama elbette o da şu an burada değildi. Duyduklarından sonra yüzünde tatlı bir gülümseme oluştu. İçindeki karanlığa rağmen... Çünkü eskisinden farklı olsa da aynı zamanda eskisi gibiydi de. Sadece biraz daha kendindeydi. Herkesin tanıdığı Scarlett, iki kişilik arasında sıkışıp kalmış üzgün bir kızdı. Şimdi ise daha güçlü ve yaptıklarının bilincinde biri vardı.
"Bana öfkeli olduğunun farkındayım. Ama bana değer vermediğini söyleme... Olanlardan sonra herkesin benden nefret ettiğini biliyorum. Ama ortada bir gerçek var ki orada olanların suçlusu ben değilim. Onlara zarar vermek istemedim. İki köken cadının laneti yüzünden zaten ikizimle aynı bedeni paylaşmak zorundaydım, uzun bir süre ve o sonunda karanlıkla yeniden doğduğunda bana yakın herkese zarar verdi. Bu gerçeği biliyor muydun?"
Bir süre etrafta çiçeklere göz gezdirdi. Hatta en sevdiği çiçeklerden biri olan zambakları kokladı. Kokuları çok hoşuna gidiyordu. Tüm söylediklerini Jon'un gerçekten algıladığını düşündüğünde ona dönüp giderek yaklaştı. Kollarını her iki omzuna koyarak ona giderek daha da yaklaştı.
"Değer verme işini bir kenara bırakırsak beni hala istiyorsun, diyebilirim. Tıpkı benimde seni istediğim gibi. Tadın kuleden beri sürekli aklımdaydı. Ama karışıklık buna izin vermedi, şimdi ise seni istiyorum."
Yavaşça dudaklarına yaklaştığında önce dilini onun dudaklarına değdirdi. Ardından ise öpmeye başladı. Her saniye bedeni ona daha fazla yaklaşırken elleri erkeğin harika bedeninde gezinmeye başladı.
| |
|
| |
Jonathan Levitt Hava Perisi
Mesaj Sayısı : 172 Kayıt tarihi : 17/04/13 Yaş : 36 Lakap : ----
| Konu: Geri: Seradaki Kan Gölü Cuma Tem. 26 2013, 02:09 | |
| İçeri girdiğinde aklına gelen felaket senaryoları gerçekleşmediği için oldukça rahatlamıştı. Yerde elise’in cansız bedeniyle karşılaşmadığı için kendisini şanslı sayarken öfkesi gün yüzüne çıkmakta gecikmemişti. Perileri öldürdükten sonra scarlett’lada yakından ilgi göstermeyi ihmal etmemişti.Öğrendiği şeylerden sonra onu sorun olmaktan çıkarmaya kararlı hali karşısında o varken adeta kaybolmuştu. Bu sinirlerini bozmasına rağmen öfkesini ondan çıkarmak yerine etrafa saldırarak sakinleşmeyi denedi. Lanet kız hala bir şekilde onun için önemliydi. Burnundan soluyarak küfürler ederken scarlett’ın bir anda burnunun dibinde bitip onu öpmeye başlamasıyla hissettiği şaşkınlık yerini zamanla arzuya bırakırken kafa karışıklığı ile öfkesi bu tatlı dudaklara karşılık vermesine engel olmuştu. Onu kendinden uzaklaştırıp kızdan çok yine kendisini ikna etmeye çalışırcasına sesli bir şekilde ona değer vermediğini haykırırken sinirle oradaki saksılardan birine tekme attı. Sihirbazın yeniden konuşmaya başlamasıyla bıkkın bir surat ifadesiyle onu dinledi. Duydukları şaşırmasını sağladı.
Bu şekilde olduğundan haberi yoktu. Diğer yandan kızın sözlerinin bir doğru olduğuna dair bir kanıt yoktu tıpkı yalan söylediğine dair bir kanıtın olmadığı gibi… Gözlerini yere sabitleyerek''Bunları yeni öğreniyor olmam o gün orda senin gücünün ölüm saçtığı gerçeğini değiştirmiyor. Lanet olsun elise’i yani kendi kuzenini neredeyse öldürüyordun. Sana yardımdan başka bir şeyi dokunmayan rose’a yaptıklarını söylemiyorum bile yani kendi perini kendine düşman ettin.'' Dedi. Sonraki sözlere cevap verme imkanı bulamadı. Dudaklarına kapanan dudaklarla gözlerini kapayıp aklını farklı yerlere vermeye çalıştı. Kendiyle olan savaşı kısa sürüp kısa sürede kıza karşılık verirken belinden tutup kendine doğru çekti. Bedenini bedenine yasladıktan sonra elleri kızın harika vücudunda gezindi. Öpüşmeleri daha da derinleşirken elbise askılarını aşağı indirirken kendini biraz geri çekmeyi başarıp''Bu yanlış'' diye fısıldadıktan saniyeler sonra kendini tutamayıp yeniden dudaklarına kapandı. | |
|
| |
Scarlett Demon Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 758 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Katil, kan emici, dengesiz, psikopat
| Konu: Geri: Seradaki Kan Gölü Cuma Tem. 26 2013, 11:03 | |
| Jonathan'ın harika dudaklarını öpmeye başladığında onun kendini geri çekmesine sinir olmuştu. Oysa ki kulede neredeyse onunla birlikte olacaklardı. O günkü her şey biraz bulanık olsa da aldığı tat kesindi. O tattan hoşlanmıştı. Ama o anki durum birlikte olmalarını engelliyordu. Hem kişiliği, hemde Dante ile sevgili olmaları yüzünde ikisi de durmak zorunda kalmıştı. Gerçi daha çok onun kendisini tutması gerekmişti. Kalbindeki aşk bir başka erkekle olmasına izin vermiyordu. Şimdi ise içinde Stacy'i de yoktu, kalbinde Dante'e olan aşkta... Sevgi belki bir yerlerde duruyordu. Çünkü Dante'i de en kısa sürede görmeyi planlıyordu. Şimdi ise Jonathan, karşısındaydı. Eski dostu ve yakışıklı peri. Herkesten daha farklı düşünüp, görebildiği ve en önemlisi harika tadı yüzünden onunla görüşmek istemişti. Belki de kimse anlamıyor olsa bile onun kendisini anlayacağını düşünüyordu. Sinirli hareketlerle saksılardan birini devirdiğinde ona açıklama yapmaya başlamıştı. Malikaneden olanların asıl nedenini kimse bilmiyordu. Gerçi bilseler de bir şey değişmezdi. Her biri ondan nefret ediyordu. Ama o kendini biliyordu. Onların düşünceleri önemli değildi. Onlara o günde şu anda zarar vermek istememişti, istemiyordu. Açıklamasından sonra ona giderek sokulmuştu, o açıklamalarına cevap verirken o an için fazla iyimser olduğunu gördü. Her şeyin suçlusu olarak üzerine basılan damgadan kurtulma şansı yoktu anlaşılan...
"Jonathan, al işte sende söyledin. Gücüm oradaki herkes için ölüm saçtı, kontrolü ise bende değildi. Öncesinde de şu anda da o odada olan hiç kimseye ben zarar vermek istemedim ve vermedim de... O anda kontrol tamamen başkasındaydı. Belki diğerleri ile konuştuğunda bu detayı sorar ve onları dinlersin. Stacy'den bahsettiklerinde benim doğruyu söylediğimi anlarsın umarım"
Çok fazla konuştuğunu düşünerek kulede olanlara odaklandı ve giderek periye daha da sokuldu. Yeniden konuşmasına izin vermek yerine dudakları, dudakları ile mühürleyerek onu öpmeye başladı. Jonathan yine tepkisiz olsa da sonunda karşılık vermeye başlamıştı. Öpüşmeleri derinleşirken, ona doğru çekilip bedeninin bedenine teması dudaklarından bir inilti dökülmesini sağladı. Bir anlığına yine harika öpücük durduğunda fısıltı şeklinde duyduklarına fısıltı ile karşılık verdi.
"Doğru olan ne var ki..."
Yeniden öpüşmeye başladıklarında Jon indirmeye başladığı elbise askıları biraz daha aşağı indirdiğinde erkeğin bedenini okşarken yere uzanmasını sağladı. Onun üzerinde dudaklarını büyük bir zevkle sömürürken elleri gömlek düğmelerini çözüp çıplak göğsüne dokunmaya başladı.
| |
|
| |
Jonathan Levitt Hava Perisi
Mesaj Sayısı : 172 Kayıt tarihi : 17/04/13 Yaş : 36 Lakap : ----
| Konu: Geri: Seradaki Kan Gölü Cuma Tem. 26 2013, 15:55 | |
| Dudaklarında hissettiği öpücüğe karşılık vermemek için oldukça direnmişti. Aklını başka yönlere vermek adına elinden gelen her şeyi yapmasına rağmen başarılı olamamıştı. Kabul etmek istemese de kızdan azda olsa hala etkileniyor ve değer veriyordu. Bunu inkar etmeye çalışması bir şey değiştirmemişti. Aklını elise’e yaptıklarına rose’un neredeyse bebeklerini kaybetmesine sebep olmasına vermeyi denese de kızın tatlı ve baş döndüren kokusu,enfes dudakları onu bu anılardan çekip ayırıyordu. Sihirbazın sözleri beyninde yankılanırken ona inanmak istediğini görmek şaşırttı. Söyledikleri mantıklı geliyordu. Gerçektende stacy karanlıkla yeniden doğduysa bu olanlar ikisinin de suçu sayılmazdı. Caitlyn ve morgana’nın lanetinin masum kurbanları sayılırlardı elbette onlardan daha masum olanları katlettiklerini değiştirmezdi bu ama yine de bir şekilde suçsuzdular işte… Kafası iyice karışmış ne düşünmesi gerektiğinden bir haber duyguları ona ihanet ederek belirsizleşmişken kızın öpücüğüne karşılık verdi. Bu tadı harika olan dudakları özlemişti. Öpücük giderek daha da derinleşirken belinden tutup onu kendine çekerek bedenini bedenine yasladı. Duyduğu inilti onu daha fazla tahrik ederken son bir gayretle kendini çekip yaptıklarının yanlış olduğunu söyledi ama sonrasında dudaklarına kapanmaktan kendini alamamıştı. Scarlett’ın söylediklerinden sonra geriye kalan son mantığını da kaybedip kendini tamamen ana bıraktı. Bedeninde hissettiği eller inlemesine neden olurken kızın yönlendirmesiyle yere uzandı.
Üzerindeki bedeni okşayıp dudaklarını zevkle sömürürken elbisesini tek hamlede çıkarıp göğüslerini okşamaya başladı. Bir süre sonra onu bu şekilde okşadıktan sonra altına alarak bedenine öpücükler kondurmaya başladı. Bir yandan da altındaki seksi bedeni gözüne fazlalık gibi görünen iç çamaşırlarından kurtarmıştı. Kızı tamamen çıplak bıraktığında dolgun göğüslerinden birini ağzına alıp ısırıp emmeye diğerini biraz sertçe okşamaya başlamıştı. Boşta kalan eli kadınlığıyla yakından ilgilenirken bu baştan çıkaran hareketlere bir süre daha devam etti. Scarlett’ın dayanamayacağını belli eden artan iniltileriyle üzerindekilerden kurtulup kızın bacakları arasındaki yerini aldı. Dudakları öpücükler bırakarak göğüslerinden yavaşça boynuna oradan dudaklarına giderken içine sert bir itişle yerleşti. Hareketler baştan ona tatlı bir işkence etmek istercesine yavaştı. Sonradan giderek hızlanmış birkaç dakika içindeyse kendini kaybetmişti. Etrafta ikisinin zevk iniltilerinden başka ses yoktu. O müthiş an gelip rahatladığında kızın üzerine yığıldı. Nefesini biraz düzenledikten sonra yana kayıp onu kolları arasına almıştı. Dudaklarına küçük bir öpücük bıraktıktan sonra '' Çok tatlısın…'' dediği esnada çalan telefon tüm atmosferi bozmuştu. Küfrederek telefonunu alıp arayana baktı. Önemli muhbirlerinden biri aradığından cevap verdi duyduklarından sonra hemen geleceğini söyleyip telefonu kapattı. Bir büyüyle ikisinin de üzerini giydirdikten sonra '' Gitmeliyim… Kendine iyi bak''dedi ve gitti. | |
|
| |
| Seradaki Kan Gölü | |
|