|
| Aşk, Nefret ve Masumiyet | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Diana Maurice Cadı
Mesaj Sayısı : 1172 Kayıt tarihi : 30/07/14 Yaş : 31
| Konu: Aşk, Nefret ve Masumiyet Perş. Eyl. 11 2014, 21:24 | |
| Günler geceleri, geceler haftaları arkada bırakmıştı. Kat’i kaplıcadaki otel odasında bırakalı yaklaşık üç ay olmuştu. Üç ay geçmesine rağmen aklının bir köşesini kurcalıyordu. Yatağına aldığı kadın erkek sürüsü bile Kat’i unutturtamamıştı. Çılgın bir havuz partisinden sonra iki erkeğin ortasında kolları arasında uyurken en sapkın hazları bedenini ele geçirdiğinde bile o hazzın tadını doruklarında hissedememişti. Bir sürü pozisyon denemişti. İki erkeğin uzuvlarını dudaklarıyla okşarken bile içinde bir vicdan azabı bedenini ele geçirmiş, bir titreme bedenini kaplamıştı. Erkeklerden biri yatağın başına geçmiş, erkekliğini okşatırken diğeri de tenini tenine değdirip şalap şalap sesleri eşliğinde erkekliğini Fransisco’nun içine sokup çıkartıyordu. Yatağın başındaki kenara çekildiğinde diğeri gitgide acıması yokmuş gibi hız kazandı. Oluk oluk terler ve kesik nefesi belinin yerinden çıkacakmış hissi çok yorgun düşürmüştü. Aynı işi yan yatarak yaptı. En sonunda en sevdiği şınav pozisyonuna geçerek teni tenine değdiğinde çıkan şalap şalap sesleri bile eskisi bile keyif vermiyordu. En sonunda çok nadir yaptığı bir hareketi denedi. İki uzuv aynı anda içine girdiğinde canı biraz yanmıştı. İki erkek de adeta seks tanrısını öpücüklere boğan köleler misali her taraflarını öpücüklere boğuyorlardı. Damarları istemsiz olarak genişledi. İkisi de uzuvları içindeyken biri Fransisco’nun erkekliğini öpüyor, diğeri de dudağına şehvetli öpücükler konduruyordu. Sapkın bir vaziyetteyken erkeklerden biri tohumlarını Fransisco’nun içine bıraktıktan sonra derin bir oh çekip geri çekildi. Diğeri hareketlerini hızlandırdı. Fransiscco, işini bitirmeyeni de geri çekti. Son bir kez boşalmayan diğer erkeğin uzvunun üzerine oturdu. Elleri kalçalarından tutmuş bir şekilde hızlıca Fransisco’yu uzvunun üzerinden hoplattı. Tohumları içinde yüzerken üzerinde oturduğu erkeği öpücüklere boğdu. Kabaran uzvunu hazırlayıp yavaşça elini yokladığı kovuğa erkekliğini acımasız ve sert bir şekilde sokup çıkarmaya başladı. Birden aklına Kat gelmişti. Öfkesinin ve enerjisinin tavan yaptığı bir anda tüm hıncını köklediği erkekten çıkardı. Bir yandan erkeğin canını yakıyor, diğer yandan da haz alıyordu. Erkekliğinden çıkan sıvıyı içine sonuna kadar bıraktı. Son bir şekilde üçü de birbirini öpücüklere boğduğunda yorgun bir biçimde yatağa uzandı. Ortalarına kıvrıldığında erkeklerden biri diğer kolunda, diğeri de diğer kolundaydı.
Ani bir sesle irkilip yerinden kalktığında Odasının kapısı Kat tarafından çoktan kırılmıştı. İki elini de havaya kaldırıp derin uyumaları için cebinden çıkardığı büyülü tozu yanındaki erkeklerin üzerine yığdı. Ardından Fransisco’yu havaya kaldırdı. Öfkeli sihirbaz, tüm gücüyle cadıyı hareketsiz kalması için sert bir şekilde duvara yapıştırdı. Başını kaldırdı. Soğuk bir ifade yüzüne takınıp Kat’in öfke yüklü gözlerine baktı. Gayet soğukkanlı sayılırdı. “Ne yaptığını zannediyorsun?” Hareketsiz kaldığı duvardan hızla basit bir hareketle kurtuldu. Bir el hareketiyle kenardaki bornozu üzerine giydi. Kıza doğru yürüdü. “Neden buradasın? Hele de üç ay gibi bir zamandan sonra…”
| |
| | | Kat Giulio Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 422 Kayıt tarihi : 27/10/12 Yaş : 30 Lakap : Zehirli Sarmaşık
| Konu: Geri: Aşk, Nefret ve Masumiyet Cuma Eyl. 12 2014, 13:24 | |
| Fransisco'u en son görüşünden aylar geçmişti. Tek başına uyandığı kaplıca odasında önce onu merak etmişti. Ama parçaları çabuk birleştirerek sonuca varmıştı. Duygularını ona söylediği ilk saniyede aralarında geçen onca şeye rağmen ondan kaçmıştı. O an içindeki zayıflık için kendine hakaretler yağdırmaya başlamıştı. Sonrasında da Fransisco'a... Tam bir aptaldı. Bunun başka bir açıklaması olamazdı. Onu bir kez aldattığı için terk etmişken azıcık ilginin onu böylesine zayıflatması... Tine de bu elinde olan bir şey de değildi. Sanki... Sanki bu kez bazı şeyler farklı gelmişti. Cadının birinin peşinden koşmayacağı gerçeği ve kendisinin peşine düşmesi. Gerçekten de bu kez birlikte olabileceklerini düşünmüştü. Sonun ise hüsran olmasının kötülüğü bir yana içindeki acı canını yakıyordu. Geçen günler ve gecelerde de azaldığı söylenemezdi. Tate ile birlikte dışarı çıkıp kafasını dağıtmak istese de erkeklere bakış açıcı bile cadının ardından değişmişti. Hiç kimseyi hayatında istemiyordu, hem de hiç kimseyi... Yine bir cadı ile görüşmek istese de bu kez bir büyünün acısının üstünü örtmesine izin vermek istemedi. O bir anlık zayıflığı ile karar verdiği bir büyüydü. Bu kez acı ile yüzleşecek o adi herif tekrar karşısına çıkarsa kavil avlanmayacak hazırlıklı olacaktı.
Eğlenmek için dışarı çıktığı bir gece oldukça kötü başlamıştı. Nedenini ilk başta anlamamıştı. Ama garip bir mide bulantısı vardı. Günün erken saatlerinde de kusmuştu. Midesini üşüttüğünü düşünerek üzerinde durmamış ve Tate ile birlikte gecenin bir saati havuzda yüzmeye gitmişti. En yakın dostu ile bu tür çılgınlıklar yapmak iyi geliyordu. En azından kendi içindeki acıyı bir süre de olsa uzaklaştırıyordu. O gün havuzda uzun bir zaman geçirdiğinde ise baş dönmesi neredeyse boğulmasına neden olacakken Tate onu yarı halsiz bir halde apar topar hastaneye götürmüştü. Buna gerek olmadığını söylese de arkadaşı onu dinlememişti. Doktor ile konuştuğunda ise duyduklarıyla yüzü bembeyaz olmuştu. Hamileydi... Babasının kim olduğunu düşünmeye gerek yoktu. Fransisco dan sonra görüştüğü hiç bir erkek olmamıştı. O an ağlamaya başladı. Tam bir aptaldı. İki ay geçmiş ve cadı hala ortaya çıkmamıştı. Artık çıkacağını bile sanmıyordu. İçi içini yiyen bir ay daha geçmişti ki... Kendini toparlayarak Fransisco'nun yanına gitmeye karar verdi. Bebeği aldırmak için geç kalındığını biliyordu. Zaten aldırmak istediğini de sanmıyordu. Sadece ama sadece cadının da baba olacağını bilmesini istiyordu, hepsi bu...
Yanına gitmek için hazırlıklarını tamamlarken kötü sürprizlere karşı daha önce büyü yapmasını istediği cadıdan bir kaç malzeme aldı. Ailesinin cadılarla yakından ilgili olması istediklerini kolaylaştırmasını sağlarken sonunda kapının önüne gelmişti. Bir kaç tıklatma kapıyı açmadığında kapıyı patlatarak içeri girdi. Fransisco'u iki erkeğin arasında görmek ondan nefret ediyor olmasına rağmen onu sinir etmişti. Bebeğinin babası olan bu pislik herif başka heriflerle koyun koyuna yatıyordu, yatmakla da kalmayıp tüm gece seks yaptıklarını ise görmese bile biliyordu. Adamları uyutup öfkesini Fransisco^dan çıkarmak istercesine onu duvara fırlattı. Cadının kurtulmasına şaşırmadan onun sözlerini dinlediğinde öfkeli bir kahkaha attı.
"Neden olabilir? Belki seninle konuşmak istemişimdir... Beni bir odada çıplak bir şekilde terk ettiğin için... Ama görüyorum ki sen boş durmayıp oldukça meşgulsün... Tıpkı seni daha önce terk etmemde olduğu gibi kendini iki erkeğe becertmekten geri kalmamışsın... Seni tatmin edebildiler mi bari? Gerçi beni artık arayıp karşıma çıkmadığına göre oldukça eğleniyor olmalısın..." | |
| | | Diana Maurice Cadı
Mesaj Sayısı : 1172 Kayıt tarihi : 30/07/14 Yaş : 31
| Konu: Geri: Aşk, Nefret ve Masumiyet Cuma Eyl. 12 2014, 16:42 | |
| Kat’in öfkeli yüzüne baktı. Tarif edilemez ve şefkat ve korku duygusu içini kaplamıştı. Bir yandan aylardır görmediği birtakım hisler beslediği kıza sarılmak istiyor, diğer yanı da kaçabildiği kadar kaçmak istiyordu. Birkaç saniye hiçbir şey söylemeden sustu. Gözlerinin içine baktı. Aşk, nefret ve masumiyetle harmanlaşmış bir duygu karmaşasından başka hiçbir şey göremedi. Her zamanki maskesini yüzüne taktı. Hiçbir şey olmamış gibi davranmaktan başka çaresi olmadığını düşünmedi. İçinden özür dilemek geçtiğinde bile kendisine engel oldu. ‘ Özür dilemek mi? Ben, asla!’ Pişkince gülümsedi. “Evet, çok eğleniyorum. Aklımın ucundan bile geçmedin. Sana da tavsiye etmeliyim. Neredeyse on kat daha eğlenceli.” Kat, dudaklarını büzüştürdü. Öfkeli ve ağlamaklı bir şekilde bakar iken Fransisco da kendisinin fazla ileri gittiğini düşündü. Her zamanki gibi sınırları zorlayan, haddini bilmez Fransisco idi işte. Kat, sağ elini havya kaldırıp Fransisco’nun sağ yanağına hızlı bir tokat indirdi. Neye uğradığını anlamamıştı Fransisco. Tokat hiç tesir etmemiş gibi davranmaya devam ettiğinde Kat’i daha fazla sinirlendireceği aklının ucundan geçmemişti. Normalde çocukluğundan beri Kat ile dalga geçip sinirlendirmek hoşuna gitse de bu sefer hoşuna gitmediği bir tür de nadir sinirlendirme hareketlerinden biriydi. Kat, ellerini yumruk gibi yapıp Fransisco’nun göğsüne yumruk yağmuruna tuttu. Var gücüyle vuruyor, Fransisco da hiçbir geri bir hamlede bulunmuyordu. Sinsi ve alaycı sırıtışı yerini çoktan ciddi, anlamsız ve soğuk bir ifadeye bırakmıştı. Kat’in öfke patlaması geçtiğinde başını Fransisco’nun göğsüne yaslayıp hıçkırıklar içinde ağlamaya başladığında sağ elini kızın beline sardı. Sol elini de kızın başına koyup sarmalamıştı. Çenesini de başını yasladı. Birkaç dakika ağlamasını bekledi. Neden böyle yaptığına bir anlam veremese de hedonist tavırlarını geri bırakıp kalbinin sesini dinlemişti. Diğer yandan da yüzüne söylemediklerini içinden söylüyordu. Duygusuz gibi göründüğünün farkındaydı. Birlikte geçirdikleri bütün anılar gözlerinin içinden film şeridi gibi akıp geçti. Aralarındaki ilişki ne bir sihirbaz- cadı ne de ten çekiminden ibaretti. Bir türlü kabullenemediği başka duygular besliyordu kıza karşı. Bırakmak dahi istemiyordu. Kat’e her görüşünde her dokunuşunda midesinde kelebekler uçuşuyor, heyecandan eli ayağına dolanıyor, kalbi güm güm atıyordu. Ne hissettiğinin farkında bile değildi. Duygu seline kapılmış ve romantik bir an yaşamak hedonist ve bencil adam için çok ağır bir şeydi. Kızı daha sıkıca sardı. Dayanamayıp sol gözünden bir damla yaş kızın başına düştüğünde Kat, başını kaldırdı. Şefkatli ve yalvaran bir yüz ifadesiyle Fransisco’ya baktı. Kendisini de geri çektiğinde bir boşluk hissetti. Kızın teninin sıcaklığı bir anda üzerinden akıp gitmişti. Aradaki beş santimlik mesafeden vuran hava dalgası bir rüzgar misali gibi aralarından geçer iken altıncı hissinin verdiği bir huzursuzluk içini kaplamıştı. Tüyleri diken diken oldu ve ürperdi. Kat, Fransisco’nun sağ elini tuttu biraz havaya kaldırdı ve öpüp okşadıktan sonra da öpüp okşadığı eli kendi karnına götürdü. Hoşuna gitmiş ve içi gıdıklanmıştı adeta. Diğer eliyle de ayaklarından destek alarak havaya kaldırdı Fransisco’nuın gözlerini kapamak için. Fransisco’nun da gözleri kapanır kapanmaz kendi gözlerini de kapattı. Hissettiği şeye önce inanamadı. Büyülenmiş gibiydi. Saniyelerce eli Kat’in karnındaydı. Aklını yitirmiş gibi hiçbir şey düşünemiyordu. Tüm duyguları boşalmışçasına gözyaşları hızlıca göz yuvalarından akıp gidiyordu ikisinin de. Sonunda bir kez daha aklını bir kenara bırakıp kalbinin sesini dinleyerek Kat’ e sarıldı. Pili bitmiş gibi eli, ayağı boşaldığında kendisini bir adım atıp geriye çekti. Dizlerini kırıp yere oturdu. Boş boş duvarın anlamsız bir noktasına odaklanmış bir vaziyette bakmaya başladı. İlk defa böyle bir şey geliyordu başına. Ne yapacağını bilmiyordu. Kat’e hiç bakmadan odaklandığı boş noktaya bakarak konuşmaya başladı. “ Şimdi ne yapacağız?” | |
| | | Kat Giulio Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 422 Kayıt tarihi : 27/10/12 Yaş : 30 Lakap : Zehirli Sarmaşık
| Konu: Geri: Aşk, Nefret ve Masumiyet Cuma Eyl. 12 2014, 18:53 | |
| Belki de buraya hiç gelmemeliydi. Ama artık her şey için çok geçti. Çoktan kapıyı kırmış ve onu duvara yapıştırmıştı. Gördüğü adamların içinde yarattığı garip kıskançlık duygusuna ise bir türlü engel olamamıştı. Neden duyguları onun tarafından terk edildiği gün benliğini terk etmemişti ki... Burada olma nedenine odaklanmaya çalışsa da onun her zamanki sinir bozucu tavrı ona öfkesini kusmaya yöneltmişti. Aldığı cevaplar karşısında ise sinirleri daha fazla artarken kendi aptallığına yanıyordu. Aptal gibi ona aşık olmuştu. Onu hala sevdiği ise bir gerçekti. Yine de bu sevgi ondan nefret etmesine de engel değildi. Sadece ama sadece iyi bir şey yapmak adına buradaydı. Karnın bu bencil, pislik, sapık ruhlu adamın bebeğini taşıyordu. Bunu da sadece öğrenmesini istemişti. Ondan iyi bir şey artık beklemiyordu. Ne ilgisini ne de başka bir şeyini... Ama lanet olsun biraz olsun ilgisini göremez miydi?
"Aklından geçmediğim ortada... Benden bir kaç gün de sıkıldın ve toz oldun... Ama üzgünüm... Ben senin gibi narsist, bencil bir pislik değilim... O yüzden tavsiye ettiğin şeyi yapamam"
Duyguları karmakarışık olduğundan ağlamaya başladı. Bu durum canını yakıyordu. Onu istemek ve aynı zamanda ondan uzak durmak. Bu garip bir ikilemdi ama cadının davranışları ondan uzak durması gerektiğini ona yeterince gösterirken kendin yine burada bulmuştu. Öfkesini ondan çıkarmak adına göğsüne sayısız yumruk indirse de bir süre sonra kendini o göğse yaslanmaktan alı koyamadı. Ağlıyordu, hemde hıçkırarak... Artık bebeği dile getirip söyleyebileceğini de sanmıyordu. Bir cadı olarak bunu anlayabileceği şekilde elini karnına götürdü. Bunu yapmadan önce dokunduğu teni öpme isteğine de engel olamamıştı. Gözlerini kapatıp onun anlamasını beklerken ağlamasını görmek onu şaşırtmıştı. Sonra kendini onun gövdesine dayalı bulduğunda ona sarıldı. Ona gerçekten ihtiyaç duyuyordu, her ne kadar onun bu ihtiyacını karşılamayacak olmasını bilse de... Onun uzaklaşıp bir köşeye sinmesini sessizce izledi. Kafası karışık olduğu beliydi. Ama o kendi içinde kararını çoktan vermişti. Yanaklarını silerek göz yaşlarını durdurmayı denedi. Ardından derin bir nefes aldı.
"Kendi adıma konuşmam gerekirse, Fransisco... Ben bu bebeği doğurmaya karar verdim... Hem zaten alınma zamanı da geçti. Ayrıca onun ölmesini de istemiyorum... Ben, sadece baba olacağını bilmeni istemiştim... Bunu da söylediğime göre sanırım gitmeliyim... Seni beni düşünmediğin hayatında yalnız bırakmalıyım..."
| |
| | | Diana Maurice Cadı
Mesaj Sayısı : 1172 Kayıt tarihi : 30/07/14 Yaş : 31
| Konu: Geri: Aşk, Nefret ve Masumiyet Cuma Eyl. 12 2014, 21:43 | |
| Kat, cümlelerini bitirir bitirmez başını öfkeli bir şekilde Kat’e doğru çevirdi. Kesik kesik nefesler alıyordu. “Hiçbir yere gitmiyorsun!” Demesinin ardından ellerini sonuna kadar açıp Kat’e hipnotik dalgalar yayarak kızı sersemlemesini sağladı. Tam yere düşecek iken Kat, çoktan kolları arasındaydı. Kızı kucağına alıp yandaki odalardan birine taşıdı. Bir lam ve iğne alıp kızın başparmağına batırdı. Kanı masaya bırakıp kızın yattığı yatağın çevresinde tuzdan bir daire çizdi. Kendi kanından da bir dama döküp iyice karıştırdı. Lameldeki kana büyülü sözcükleri söyleyip ısıtınca gaz halini aldı. Gazı da tuz kalkanına doğru üfledi. “Accio, Mortem Supronis” Ne yapacağını bilmez bir vaziyette koştururken buldu kendisini. “Ne yapıyorum ben! Sakin olmalıyım.”
Odasına geldiğinde dün geceki misafirleri uyanmak üzereydi. Basit bir büyüle yandırdı. “Hadi bakalım gitme vakti.” Misafirlerini uğurladıktan sonra Kat’in yanına gidip hipnotik uyku dalgaları gönderdikten sonra yanı başına oturdu. Saçlarını okşamaya başladığında uyumaya devam ettiğini düşünüp konuşmaya başladı. "Sen gidince daha doğrusu senden kaçınca Hayatımda sanki bir parça akıp gitmişti. Yaşam enerjim sanki bedenimden ruhumdan çekiliyordu. Seni her gün, her saat özledim. Ama benden çok uzaktasın, bununla yüzleşmek çok zor ve korkutucu ama ben senin nefesini yüzümde hissedecek konumdayken bile öyleydin aslında. Dudaklarına bir öpücük konduracak mesafe kadar yakın, Aramızda sıradağlar varmış gibi uzak. Korkaklığımdı belki seni benden uzak tutan, sana bir et parçasıymışsın gibi bakamamamdı, aramızdaki ilişki. Beni yerlere çivileyip seni göklere çıkartan, fakat en önemlisi gözlerinde ilk defa kaybolduğum, sevgi selinde boğulduğum nadir anlardı seninle yaşadıklarım. Yaptığım hiçbir şeyi değiştiremeyeceğimi biliyorum. Seni defalarca kez aldattım ve terk ettim. Sana neden bu kadar bağlanıyorum ve senden kaçıyorum. Sürekli aramıza engeller koyuyorum. Geçmişte de şimdi de aşamayacağım engeller... Biri hariç, biri yıkılmayı bekliyor, seni benden uzak kılan tek bir şey var değiştirmeye, yok etmeye gücümün yeteceği. Beş para etmez varlığımın içine hüznü zerk eyledim her geçen gün. Yokluğunun verdiği acı hiç eksilmiyor gitgide içimde bir çığ gibi büyüyor. Ama seni unutup hayatıma devam etmek zorundayım. Sana daha fazla zarar veremem üzgünüm…"
Kat’den kendisini uzaklaştırıp duvara dayanmış iken geçmişe dair düşünceler aklına gelip duruyordu, daha sonra yerinde duramıyor çıldırıyordu. Ağlamak istiyor, fakat kuruyan ve ağrıyan göz kapakları buna izin vermiyordu. Bir rüya gibiydi her şey. Gözlerini her yumduğunda ellerinin arasında uçup giden Kat’i görüyordu. Bütün bunlar ağır geliyordu genç bir bedenin içine hapsolmuş yaşlı ruhuna. Birden eski günlerdeki gibi evlerinin önündeki kasımpatıları aşan rüzgar camın ardında kavakların yapraklarını hışırdatıyordu. Kulağına ninni gibi gelen sesler oluşturuyordu böylelikle. Gerçek bir ninniyi yıllar önce duymuştu en son. Deliriyordu sanki duyguları en uç noktalarda yaşamıştı. Öfkesinden yerinde duramıyor iken şimdi de sakindi. Sanki uyuşturucu almış gibi. Geçen her saniyede, biraz daha aklını kaybediyordu. Gözlerinin önünden bir film şeridi gibi akmaya başladı tüm gece. Bu anılarla kapandı geçmişi gururla taşıyan gözler.
Gözlerini açtığında birkaç şey bulmuştu. Yarı baygın bir şekildeyken şişmiş göz kapaklarının altından bakan gözleriyle, kırmızı kırmızı bakarken önündeki boşluğa nefes almak için zorlamıştı ciğerlerini. Göğsüne yumruklarıyla üç kez vurduktan ve gözlerini birkaç defa kırpıştırdıktan sonra küçük bir iç çekti. Midesi şerit şerit kesilmiş nane şekeri parçalarıyla dolmuş gibi yanıyordu. İçinde hissettiği bu yanma hissi bir duygu karmaşası gibiydi ve oldukça acı görünen bir tekme yemiş gibiydi onun gözünde. Her şey tıpkı harıl harıl yanan cehennem ateşleri altındaki yanan günahkâr cesetlerin acıdan yanıp tutuşup küle dönmesi gibiydi. Kendi içinde çektiği duygusal işkenceden ise tercih ederdi yanmayı. Kat’e kıyamıyordu. Üç ay gibi uzun bir zamana geçtiği için yapacağı her şey acılı ve riskliyiydi. Masum bir canlıya kıyma dehşeti başına dank ettiğinde ellerini başının ortasına koyup acı çekiyor gibi inlemeye başladı. Gerçekten de acı çekiyordu. Kendisini kaybetmek üzereyken bir kenara yaslanıp büzüştü. Bir vicdan muhakemesi yapması gerektiğini düşündü. Masum bir canlıya hele de kendi kanından gelen, hiçbir günahı olmayan doğmamış bir bebeğe kıyma fikrini akılmaz ve zalimce buldu. Ne yapacağını bilmemek gibi nadir yaşadığı bir duygunun esiri olmak yeterince acı vericiydi. Karnına ve başına saplanan ağrılar tarif dilemez bir acıya neden oluyordu. Başındaki zonklama gitgide artıyordu. Başını taş zemine koydu. Ayaklarına ve başına vuran soğuk iyice içine işleyene kadar durdu. Kalkmak istediği an sanki bedeni bir kaya parçası gibi ağırlaşmıştı. Yerinden kalkmak istemiyor, sorunlarından kaçıyordu. Zar zor da olsa yerinden kalktı. İlk etapta sürüne sürüne yürüdü. Mermere tutup çıktığında ilk işi kendisini tekli koltuklardan birine atmak oldu. Geriye yaslandı ve düşündü. Hayatını değiştirecek bir karar vermek zorundaydı. Bunu yapar iken kendisini bir mıknatıs misali kendisine çeken kadına doğru yavaş adımlarla yürüdü. Hala uyuyup uyandığı hakkında en ufak fikri dahi yoktu. Ne kadardır orada uyuduğunu dahi bilmiyordu. Kat’in uyuduğu yatak çift kişilikti. Yanına uzandı. Her türlü art niyetten ve cinsel hazdan uzak bir biçimde elini kızın belinin üzerine doğru koyup yan yatmış bir vaziyette olan kızı sarmaladı. Üzerinde sadece bornoz var iken bile aklına cinsellik namına bir şey getirmiyordu. Başını yastığa koyduğunda Kat’in sıcaklığının verdiği huzur veren rahatlık ve mayışma etkisiyle tekrardan gözlerini yumdu.
| |
| | | Kat Giulio Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 422 Kayıt tarihi : 27/10/12 Yaş : 30 Lakap : Zehirli Sarmaşık
| Konu: Geri: Aşk, Nefret ve Masumiyet C.tesi Eyl. 13 2014, 13:59 | |
| Sonunda söylemesi gerekenler dudaklarından dökülmüştü. Kalması için bir neden göremiyordu. Deli gibi aşık olduğu, bebeğini doğurmaya karar verdi bu adama hayatı boyunca sahip olamayacağını biliyordu. Gitmek için hareketlenmesi ile cadının öfkesi ile karşılaştı. Neden böyle davrandığını anlamıyordu. Ondan hiç bir şey istememişti peki bu öfkesi neyin, nesiydi. Ani halsizlik bedenini ele geçirirken cadının büyü yapmaya başladığını hissetti. Üzerine bir halsizlik düşmüştü ama gönderdiği uyku dalgalarına geliştirdiği büyü ile karşı koyuyordu. Başta halsizliği fazla olduğu için onun neler yaptığını anlamıyordu. Ama şimdi baş ucunda olduğunu biliyordu, ellerinin saçında gezdiğini... Daha güçlü bir büyüye maruz kalmamak için uyku dalgalarının işe yarar olduğunu göstermek adına hareketsizliğini sürdürdü. O anda Fransisco konuşmaya başlamıştı. Ses tonu asla duymadığı bir şekildeydi. tıpkı cümleleri de öyle... Onu böylesine çaresiz ve bitik halde görmemişti. Aslında gözleri kapalı olduğunda görüyor sayılmazdı. Ama duyuyordu ve hissediyordu. Sözlerin ağırlığı bir yana cadının gözünde gerçekten ilk kez değerli olduğunu hissetti. Böylesine ağır duyguları yaşarken onun gözlerine bakarak duygularını söyleyemeyecek kadar korkaktı. Kendi içindeki sevgi yüzünden ona acıyordu. Diğer yandan cesaretsizliği yüzünden kızıyordu da... Uyku dalgaları devam ederken gücü bir yerde tükendi. Az önce duyduğu kelimelerin bilincinde uykuya daldı. Rüya görmediğini anlayacak kadar uzun süre onun kelimelerine maruz kaldı.
Derin uykusu rüyalara sebep olurken bebeğini düşündü. Daha doğrusu bebeklerini... Ona sadece hamile olduğunu hissettirmiş ve tek bile kelime bile etmemişti. Rüyasında ise çocukları dünyaya gelmişti. Babalarından uzakta büyüyen iki küçük çocuk görüyordu. En yakın dostu Tate hala onun yanındaydı. Çocukların baba özlemini hissediyordu. Ama bu onlara veremeyeceği tek şeydi. Babalarının burada olmamasının onlar için daha iyi olduğunu biliyordu.
Gözlerini yavaşça açarken beline sarılı eli hissetti. Kafası olanları toparlamaya çalışırken hafifçe doğruldu. Etrafında dökülmüş tuzu gördüğünde bariyerin varlığı ile derin bir nefes alarak kendini geriye bıraktı. Onu böyle bir kafesin içine mi layık görüyordu? Onun dudaklarından dökülen kelimeleri hatırladığında gözleri doldu. Ama ağlamayacaktı, artık değil... Bebekler için güçlü olmalı ve bu adamdan olabildiğince kaçmalıydı. Aslında bunu yaparken bile ona istediği şey veriyordu, kendisinin içinde olmadığı bir hayatı. Bedenini ona doğru çevirip yüzüne baktı. Elini yavaşça yanağında gezdirirken Fransisco gözlerini açmıştı.
"Neden bu haldeyiz, bilmiyorum... Ama artık gerçekten gitmeliyim... Dediğim gibi bebek konusunda senden hiç bir şey istemiyorum... İyi bir anne olup olamayacağımı yaşayarak öğreneceğim... Ama senden baba olamayacağını bilecek kadar seni tanıyorum... O yüzden bensiz hayatında mutluluklar..."
| |
| | | Diana Maurice Cadı
Mesaj Sayısı : 1172 Kayıt tarihi : 30/07/14 Yaş : 31
| Konu: Geri: Aşk, Nefret ve Masumiyet Salı Eyl. 16 2014, 15:49 | |
| Kalkmak isteyen kızın yataktan kalkmasına engel olmak için omuzlarını sıkıca tuttu. Kalkan büyüsü Fransisco’yu gitgide zayıflatıyordu. Onca lafın üzerine hiçbir şey söylemedi sadece baktı kızın suretine. Engel olmaya çalıştıkça kalp ritimlerinin gitgide hızlandığını hissetti. Zayıflayan elleri zor tutuyordu kızı. Sonunda pes ettiğini düşündüğünde geriye tekrar yattı. Yatağın bir köşelerinde, dışlanmış bir varlık gibi hissettiren abartılı yumuşaklıktaki yatağına öylece uzanmıştı cadı. Gözlerini yumduğunda eskimiş ve solmuş bir halının üzerinde üstünde yürüyen bir adım seslerini duyabiliyordu. Kimsenin duyamadığı o sesler, yalnızca Fransisco’nun yorgun bedeninin ve varlığının zamandan ve dünyadan kopmuş durgun ruhunda içini korkuyla titreterek yankılanıyordu. Bir zamanlar, şehvetin en ıssız, en ücra köşelerine gidip oralarda insan etinin tadabileceği en keskin zevkleri aradığı yumuşak yataktan zorlukla inmeye çabalıyordu. Ayaklarını sürekli karıncalanması ve istemsiz kasılması yumuşak yatağa basıp pürtüklü sertlikten güç almaya çabalayarak bekledikten sonra, kalkmaya başarmıştı. Gümüşü bir kumrallıkta olan, ketumluk ve soğukkanlılık ile kutsanmış gözlerinin önüne gelmişti. Sırtında, pembe renklikte kalmış, yer yer erimiş, grimsi yerini biraz kızılımsı bir anafora bırakmış uzun bir elbise vardı. Üzerine düşen uçuk kayısı kurusu rengindeki ışık, iki çocuğun ve bir kadının üzerinde raks ediyordu. Gözleri, üzerine düşen parıldayan lambaların titrek ışıklarında dolanıyordu. Kaygan ve şeffaf bedeni huzursuzca kıpırdanıyordu, Önceden tenine kafeslenmiş bir sinsilik üzerini kaplıyordu. Gözleri ejder alevini andıran bir duygu seli vardı.
Zihninin mahkumuydu ruhu; bu hayaller film şeridi gibi gözünün önünde hiç durmayacakmış gibi akıyordu, Genç cadı, başını çevirdi ve etrafta belirmeye başlayan şeffaf suretlerin ürkütücü fısıltıları duymaya başladı En gizli sırları, arzuları ve itirafları fısıltılar olarak dolduruyordu kulağını. “Baba, baba, Fransisco…” Geçmişiyle geleceğin içinde birbirine karıştığı, derin ve tehlikeli bir zamansızlığa düşmüş gibiydi her şey. Sakatlanan biri gibi ayaklarını hissetmiyordu. Yataktan düştüğünü gördü. Farklı siluetler karşısında dimdik durup içinde dolanan hafif esinti ile raks ederken, gözleriyle siluetlerin karışık bir biçimde odada bir rüzgâr gibi dolandığını hissetti. Ne zaman bunun başladığını hatırlamıyordu. Zira etraftaki uğultunun kendi tenine kafeslenmiş ruhunu fazlasıyla azaba sürüklüyordu. Gerçek olmayan melodik seslerin bozuk ezgili bir şarkıya dönüştüğü, diğer insanların duysa hayret ve korku içinde huşu ile kaçışacağı türden bir gürültü bulutunun içindeydi. Huzursuzdu, korkuyordu, üşüyordu ve yalnızdı. Düşüncelerinin derinliğinde kaybolmuş gibiydi. Sanki bulmasında önder, ne de başarıyı yakalamasına öncü olmuştu. Tuhaflığın doruğunda ve karanlık bir tarafı olan, kaprisler ve garip hastalıklı fantezilerle sancılanan bir hayatın içinden çekip alan da bu düşüncelerdi. Onu buraya çeken mistik gücün korkaklığı mı yoksa hayattan korkup haftalardır görmediği kadının ten çekimi miydi ya da hastalıklı yarattığı dünyaya duyduğu derin özlem miydi? Bedenindeki Kat’e olan özlem duygusu muydu onu karşısına getiren onu dahi bilmiyordu. Her ne kadar sevdiğini ve istediğini kabul etmese de bu yarattığı bozuk mimarinin içinde hastalıklı düşünceleri ve yaşadığı derin şok ile birlikte, yarattığı bu korkunç dünyaya kaçıp, gerçek olmayanın şaşırtıcı sahteliğinde sürüklenmeyi seviyordu. Çünkü bedenine hükmeden acılardan, hayal kırıklarından ve ardı arkası kesilmez zekâsına fazla gelen entrikalardan kurtulmasına bir sebep oluşturuyordu.
”Sen bizi öldürmek istedin. Dedikten sonra iki çocuk siluetindeki görüntü o ürkütücü sesiyle iğrenç bir kahkaha attı. O kadar çok korkmuştu ki rüyasında dahi konuşamıyordu. Gerçek dünyadan bu denli korkması hayali dünyasında bile peşini bırakmıyordu. Üzerinde sıcak bir kol hissetti. ”Üzgünüm tatlım, cezanı çekmek zorundasın.” O hissettiği sıcaklık bir an içini huzurla kaplamasını sağlamıştı. Sanki bir an olsa da tüm korkularını çekip almıştı ondan. Rüyasında bile gözlerini yumdu ve ona sarıldı. Başını Kat’in sinesine koyup ağlamaya başladı. Sanki içindeki tüm zehir gözyaşlarıyla birlikte akıp gidiyordu. “Kat! ben çok kötü bir şey yapmaya çalıştım. ” Haykırmaya başladığında, her defasında aynı azaba sürüklenen ruhu garip bir tesire mahkûm bırakılıyormuş gibiydi. “ Sen de beni yalnız bırakma. Ne olur…” Demesinin ardından karanlığa karıştı her şey. Uyandığında oluk oluk terler akıyordu. Uzanıp rüya görmesine rağmen hala yorgundu zayıf düştüğünü hissetti. Başı dönüyor, bütün enerjisi bilinmeyen bir güç tarafından emiliyordu. Kat, yataktan kalkıp son bir kez kalkanı delmeye çalıştığında karşı koyamadı. Kat, tuz kalkanını büyüsüyle son bir kez zorladığında karşı koyamadı. Ağlamaklı ve yorgun yüz ifadesiyle kısık bir ses takındı. Sağ elini Kat’e uzattı. “Kat!” Kat, arkasını dönüp korkulu ve acıyormuş gibi bir ifadeyle baktığında sadece Kat’in yüzüne yalvarır bir ifadeyle baktı. Dudaklarından bir gitme sözcüğü bile dökülemedi. Korkaklık bütün bedenini ele geçirmişti çoktan. Son bir büyüyle yataktan kalkıp havalandı. Ellerini büyü yapmak için Kat’e doğru çevirdiğinde çoktan halsizlikten bayılıp yere yığılmıştı.
| |
| | | Kat Giulio Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 422 Kayıt tarihi : 27/10/12 Yaş : 30 Lakap : Zehirli Sarmaşık
| Konu: Geri: Aşk, Nefret ve Masumiyet Salı Eyl. 16 2014, 21:30 | |
| Duyduklarına rağmen kararını vermişti. Üstelik bir gerçek vardı, Fransisco asla istediği gibi biri olamayacaktı. o farklı zevkleri olan biriydi. Seks oyunlarının kralı... Aslında daha en başında onunla sevgili olmak bir aptallıktı. Ama aşk zaten bir aptallık değil miydi? Tüm yaptıklarına rağmen hala onu seviyor olmasının başka bir açıklaması olamazdı. Son kez onunla konuşmaya çalıştığında artık buradan gitme vaktiydi. Cadının tutuşu ise buna en büyük engeldi. Neden hala uğraşıyordu ki? İstenmediğini böyle açıkça ona hissettirirken neden kalması için uğraşıyordu. Gerçek duygularını gösterdiği kelimelerin sonunda bile onu bırakacağını kendi söylemişti. Şimdi ise sessizdi, sesi bile çıkmıyordu ama hala onu tutuyordu. Buna katlatmak istemiyordu. Sırf bu nedenle gücüne karşı koydu. Normalde asla ona karşı durmasa da bu kez istediğini yapmasına izin vermeyecekti. Tuz duvar onu tutmak için yeterince güçlü değildi. Çünkü hissetmişti. Cadı zayıflamıştı. Anlaşılan onu duyduktan sonra uyuya kalmasında bir şeyler olmuştu. Belki de daha güçlü bir büyü yapmıştı. Aklına gelen şey onu dondurdu. Hislerine odaklandığında bebeğinin hala güvende olduğunu gördüğünde ona karşı durmaya devam etti.
"Lanet olsun, Fransisco... Neden uğraşıyorsun ki... Beni istemiyorsun... Bensiz iyi olduğunu söylüyorsun, hatta beni hiç düşünmediğini dile getiriyor ama beni bırakmıyorsun..."
Derin bir nefes aldı, buz kalkanı sonunda yok olduğunda onunla göz göze geldi. Yüzündeki acınası ve yorgun ifade içler acısı halini vurguluyordu. Ama ona acımak istemiyordu. Olmaz diye diretiyordu. Hayır... Kalbi neden konu bu cadı olduğunda en büyük aptalı oynuyordu. Dudaklarından onun adı döküldüğünde hızla doğruldu. Bir kaç adım attığında geriye baktığında onun acınası suratına baktı. Değmez diye düşünüyordu, değmeyeceğini de çok iyi biliyordu. Ama onun birden kendinden geçmesi içini sızlattı. Kaldığı ikilem sinir bozucu olsa da gitmek için sadece bir adım atabilmiş, kendine küfürler ederek geri dönmüştü. Gücü onu yatağa yatırdığında elini yüzünde gezdirdi. Fazlasıyla terlemişti. Sanki panik atak geçiriyormuş gibi... Kalbini dinledi, oldukça hızlı atıyordu. Bildiği bir kaç bitkinin iyileştirici gücünü onun üzerinde kullandı. Cadının gözleri hafifçe aralanırken bakışlarında öfke ve acıma mutlak bir şekilde belirginleşmişti. Onun hemen gücünü toparlayıp, kendine gelemeyeceğini bildiğinden onu bir duvarın içine hapsetti. Bu sayede ondan cevap almaya çalışırken kendini yeniden yarı baygın bir şekilde bulmayacaktı.
"Neyin var, senin? Egosu tavan yapmış, Fransisco'a ne oldu. Gerçi büyük ihtimalle beni burada tutmaya çalışmanın nedeni de sarsılmaz egon olmalı... Sen terk edersin, terk edilmezsin... Seni terk ettiğim de geri gelme nedeninde buydu. öyle değil mi? Sen terk ettiğinde ise beni aramaya çalışmadın bile... Ama buna alışmalısın, çünkü beni bir daha asla göremeyeceksin... Anlıyor musun?"
| |
| | | Diana Maurice Cadı
Mesaj Sayısı : 1172 Kayıt tarihi : 30/07/14 Yaş : 31
| Konu: Geri: Aşk, Nefret ve Masumiyet Salı Eyl. 16 2014, 23:21 | |
| Tarih bir kez daha tekerrür ediyordu işte. O tüm kudretiyle silmeye çalıştıkça inatla yazılan makûs yazgısının en kara satırları, şimdi ise köşeleri rutubetten küflenmeye yüz tutmuş bir parşömen ile avuçlarının arasında, doğduğu günkü gibi ummanları hatırlatan bir deli fırtınayla yağmurun altında ıslanıyordu işte. Baskın benliğinin; altında ezilmesinden korktuğu yaradılışının hazin hikâyesi, inancının kendi saflarında kalmış daimi müritlerini bile kalkanlarıyla, kılıçlarıyla ezip geçecek, onları un ufak edecek gibi geliyordu gözüne. Kabullenemiyordu belki de, ya da kabullenmek istemiyordu. Güçlerini paylaştığından beri bir bağ vardı. Tüm geçilmezliği ve umarsızlığı ile birbirini kovalayarak akıp giderken her yıl, aynı gün ve aynı yerde bu hüzün rüzgârının kendini alıp götürmesine izin veriyordu. Onunlayken sürekli hissettiği duygudan uzaktı. Saf yalnızlık… İçinde hissettiği en keskin duygu… Gürültülü ve anlamsız kalabalığı dinlerken yavaş yavaş iç dünyasında kaybolmaya başlamıştı. Kulağında Kat’in uğultusu üflerken duyuları ona dönmeye başlamıştı. Önce damağındaki acı tatla karşılaştı. Sanki nefes almadan şişelerce sert şarap içmiş gibi. En son gözleri açılacağı için diğer duyularıyla etrafı tanımaya çalıştı. Teni çok üşüyordu. Bunun nedeni yalnızlığın içinde kömür ateşi gibi kalan kanının ısısıydı. Her zaman böyle anlamsız hissetmeye başlamıştı. Sanki hayatını biri kurcalamış gibi. Kalbi güm güm atıyor, oluk oluk terler akıyordu. Bu acısının bir sonucu olsa gerekti. Burnuna gelen keskin bir kokuyla irkildi. Yalnızlığın girdabında o kadar uzun süre kaybolmuştu ki ne olup bittiğine hiçbir anlam veremedi. Sanki bir parçası eksik bir kalp gibi yavaş yavaş hayattan kopuyordu. Hayat denilen şeyin özü kuruyor ve bedenin en uç noktalarından çekiliyor gibi hissediyordu. Karanlık odada yanan bir tek mumun ışığı ölü gibi bembeyaz siluetine vururken görüntüler birer birer akıyordu zihnine. Tüm gördükleri, gerçekler, hayaller bir bulamaca dönmüştü zihninde. Seslerse fısıltı yığınına karışmış vaziyetteydi. Başına saplanan ağrıları ise söylemek dahi istemiyordu. Ellerini zangır zangır titremeye başladı. Burnundan kanlar akmaya başladığını zannetti. Hâlbukisin akmıyordu. Aşırı sıvı kaybetmenin yan etkisiydi. Rüyayla gerçek iç içe geçmiş gibiydi. Dün gece aldığı alkolün tadı midesinden dışarı çıkmak istercesine ağzına geliyordu. Ölü bembeyaz teni daha beyaz olmuştu. Zor uyanabilmişti. Kişilik kontrolü denen şey çok zordu. Cadı olmasa belki de ölebilirdi.
Gözlerini açtığında karşısında tekrar Kat’i görmenin verdiği mutluluğu gizleyememiş, dudağının kenarına basit bir tebessüm kondurmuştu. Kendisine daha tam anlamıyla gelmeden Kat’in suçlamaları her ne kadar canını yaksa da tek bir kelime edecek yüzü yoktu. Haksız da sayılmıyordu. Haklı olduğunu düşünemiyordu bile. Egosunun tavan yaptığını düşünmesine anlam verecek durumda bile değildi. Belki de bilmediği bir sebepten egosuyla büyük bir savaş veriyordu. Terk edilmenin verdiği acı terk etmekten de zor olduğunu gerçek anlamda yaşayınca anlamıştı. Karşısındaki kıza baktı. Gözlerinde sadece acıma duygusuna karışmış acı gördü, öfke ve bastırılmış bir nefret… İlk defa bunları görüyordu belki de Kat’in gözlerinde. Açılan duyuları defalarca kez yaşattığı bu duyguyu ilk defa görebilmişti belki de. Defalarca göz yummuştu arkasında bıraktığı acılara. Şimdi yüzleşmenin verdiği acıya katlanmak zorundaydı. Daha fazla kaçmanın anlamı yoktu. Uzağında duran Kat’e soğuk ve ciddi bir ifadeyle baktı. “İstediğini yapmakta özgürsün.” İstemediği cümle dudaklarından dökülmüştü bile. Daha fazla acı çektirmek istemiyordu. Belki de uzunca bir aradan sonra karşısındakinin iyiliğini kendisine tercih etmişti. Bütün duygularından vazgeçmişti. ‘Gitme, kal!’ demek o kadar bencilce ve zalimce geliyordu ki… Gözlerini tekrar Kat’den kaçırdı. “Sana yeteri kadar zarar verdim. İstediğini yap! İster doğur, istersen hayatını riske atıp çocukları aldır. Seni seçimlerinden ötürü yargılamam.” Ne dediğine kendi dahi inanamamıştı. Pişman olacağı sözler dudaklarından çoktan dökülmüştü.
| |
| | | Kat Giulio Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 422 Kayıt tarihi : 27/10/12 Yaş : 30 Lakap : Zehirli Sarmaşık
| Konu: Geri: Aşk, Nefret ve Masumiyet Çarş. Eyl. 17 2014, 00:28 | |
| Çekip gitmek kolaydı. Yani Fransisco onu kolayca terk ederken, kendisi neden bunu yapamıyordu. Tam tersi olsa cadı buradan kesinlikle giderdi. O acılar içinde olsa... Gerçi terk edildiği güne kadar onun gözünde bir değeri odluğunu düşünmüştü. Öyle ki ona duygularını söylemişti. En büyük salaklığı da bununla yapmıştı. Çünkü cadı ona bir ödül verir gibi yatağına almış ve sonrasında gününü gün eden eski yaşantısına geri dönmüştü. Yani hala ne düşünüyordu ki... Bu kapıdan içeri girdiğinde bile koynunda iki adamla birlikteydi. Ondan iğreniyordu, iğrenmesi de gerekiyordu zaten... Ama sevgisini of lanet sevgi... Kendini ona doğru çeken o aptal duygu... Onu iyileştiğinde ise onun gibi davranmaya çalıştı, acımasız ve son derece duygusuz... Başardığından ise emin olamıyordu. Çünkü cadı yüzünde garip gülümsemesi ile gözlerini açtığında kendini ağlamamak için zor tutmuştu. Zaten bir kaç saniye sonra da duygusuz bakışlarla karşılaştı. Dudaklarından dökülenler ise kalbini parçalarken bakışlarını etkilememişti. Ona özgürlüğü veriyor olması güzeldi. Peşine takılmayacaktı. Onu bir daha asla görmeyecekti. Ama biliyordu ki deli gibi özleyecekti. O yanını susturup konuşmamayı tercih etti. Onun gözlerini kaçırması ile sözlerini dinledi. Bebeklere ne yapacağını buraya geldiğinden beri söylese de cadı anlamıyordu anlaşılan... Derin bir nefes alıp konuşacak gücü topladığında söz başladı.
"Güzel... Demek özgürüm... Bebeklere gelince onlara ne olacağını sana çoktan söyledim... Ben anneleri olarak onların hayatında var olucam ama sen babaları olarak onları asla göremeyeceksin... Belki de başka bir erkeğe baba diyecekler ama bunu umursayacağını pek sanmıyorum. Çarpık hayatına çocuklarımın şahit olmasını istemem... Son kez sana veda ediyorum..."
Büyüyü sona erdirip son kez ona baktı. Dediklerini yapabilir miydi? Bundan emin değildi. Evet bebekler dünyaya gelecekti ama bir babaları olur muydu? Buna şimdi cevap veremezdi. Tek bildiği bu cadıdan uzakta onları mutlu edeceğiydi. Kısa sürede kapıdan çıkıp cadıyı ardında bıraktı...
Rp Sonu
| |
| | | | Aşk, Nefret ve Masumiyet | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |