|
| Aşk, Nefret ve Küçük Muziceler | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Kat Giulio Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 422 Kayıt tarihi : 27/10/12 Yaş : 30 Lakap : Zehirli Sarmaşık
| Konu: Aşk, Nefret ve Küçük Muziceler Ptsi Ekim 06 2014, 23:39 | |
| Hamilelik düşündüğünden daha da zor geçiyordu. Fransisco'dan uzak durmak için bir sürü büyü yaptırmış ve bunlar işe yaramamıştı. Diğer yandan kontrol için hastaneye gittiği anlarda mutlu çiftleri görmek üzülmesine neden oluyordu. O da mutlu olmak isterdi, sevdiği adam ve bebekleri ile birlikte... Ama bu imkansızdı. Aşık olduğu adam bırak iyi bir sevgili olmayı, baba olabilecek biri bile değildi. Yani çocuklarına babalarının onu aldattığını hem de bu konuda cinsiyet ayırmadığını nasıl söyleyebilirdi? Bu imkansızdı. Evde karnını ovalayıp Fransisco'u düşünerek gözünden bir damla yaş aktı. Aptal kalbi hala söz dinlemiyor olsa da kararını vermişti. Bu annelik işinde tek başına ayakta kalacaktı. Hem yalnızda değildi. Tate hala yanında ona destek oluyordu. Ama iş bebeklerinin babası konusunda biraz karışıktı. Onları böyle bir şeyden mahrum etmek istemezdi. Belki de ileride bir gün bebeklerine baba olacak birini bulurdu. Ama şu an değil. Karnı burnunda bir anne adayı olarak pek çekici olduğunu sanmıyordu. Bu düşünce onu nedensiz yere güldürdü. Bu halde çıkıp bebeklerine baba aradığını düşünmek trajikomik olurdu. Karnının aç olduğunu hissettiğinde yavaşça kalkıp mutfağa doğru adım atmaya başladığı anda aniden giren sancı çığlık atmasına neden oldu. Normal sancılardan farklı olduğunu hissettiğinde kendini koltuğa atarak Tate'i aradı. Bir kaç dakika içinde de hastane için evden ayrılmışlardı. Zor bir doğumun ardından ikiz bebekleri dünyaya geldiğinde kendisi neredeyse tükenmişti. Biri erkek diğeri kız olan ikizlerin henüz ismi bile belli değildi.
Birkaç saatlik uykunun ardından hasta odasında bebekleri yanına gelmişti. Gerçekten de onlara ne isim vereceğini bilmiyordu. Hamileliği boyunca aklına bir sürü isim gelse de bir türlü karar verememişti. Bebekleri emzirip hemşire verdikten sonra bedenini dinlendirmeye devam etti.
| |
| | | Diana Maurice Cadı
Mesaj Sayısı : 1172 Kayıt tarihi : 30/07/14 Yaş : 31
| Konu: Geri: Aşk, Nefret ve Küçük Muziceler Cuma Ekim 10 2014, 22:45 | |
| Ne olduğunu bilmek dahi istemediği acılı ve yüklü günler geçirmişti. O ruhsuz ve hedonist sayılabilecek, duygularını kapatan adam gitmiş yerine daha soğuk, sert ve ruhsuz bir adam gelmişti. Kendisini eskisi gibi beğenmiyordu. Daha sade giyiniyor, eskisi gibi hayatı tiye de almıyordu. Zaman örgüsü ve benliği karışmış gibiydi. Aynada baktığı siluetlere inanamıyor, eskisi gibi hızlı bir hayat yaşamayıp daha münzevi bir yaşam sürüyordu. Sürekli yalnızdı. İlk başlarda daha seyrek çıktığı gecelere neredeyse hiç çıkmıyordu. Kendisini kendisinden alan soru yığınları kafasında cirit atar iken bir türlü kabullenemediği bir gerçekle yüzleşti. Artık bir babaydı. Kısa bir zaman sonra doğacak bebekleri gerçeğini sürekli örtmeye çalışıyordu. Daha hazır olduğunu düşünmüyordu. Büyük bir kararsızlık içindeydi. Sürekli yer değiştiren, kendisinden kaçan Kat’i buluyor; karşısına bir türlü çıkamıyordu. ‘Ya tekrar reddederse? Ya ona daha fazla bağlanırsam? İstemeden ona zarar verirsem?’ Daha nice soru yığınları beyninde dolaşırken bunlardan kaçıyordu. Kendisini ve kontrolünü kaybetme korkusu yaşıyordu. Hele de başka bir erkekle Kat’i düşünmek dahi istemiyordu. Çocuklarının başka birine baba diyecek olması da cabası. Daha Kat’e olan duygularını kendine bile itiraf edememişken sınır tanımazlığının meyvelerini kucağına almak üzereydi.
Tüm bunlar kafasında cirit atarken Kat’in dünden beri yattığı hastaneye sessizce girdi. Oda numarası, kaçta doğum yapacağını biliyordu. Fark ettirmeden de ağrı kesici ve doğumu kolaylaştırıcı bir iğneyi ilaçları arasına karıştırmıştı. Yıllar önce Lorianne’nin şatosunu ele geçirdiğinde birkaç basit iksirdi işte. Birden Lorianne’yi aklından geçirdi. Yıllar önce kendisine yapmak istediği şeyleri düşündü. Böyle tehlikeli ve kendi türünün kendi türünü kırdığı bir zamanda bu çocukların doğacağı ortamı düşündü. Ürperdi. Defalarca kez Kat’in düşük yapmasını sağlama fırsatını ele geçirse de ne buna vicdanı izin vermişti ne de Kat’e kıyabilmişti. En uç noktalardaki düşünceler silsilesi bir salise gibi kısa sürede beyninde yankılanırken kendisi sayesinde kısa ve fazla acısız süren doğumun ardından gerekli rüşvetleri de vererek bebeklerin doğum belgesini çıkarttı. İlk başta bir kızı ve oğlu olduğuna şaşırmıştı. Bir bebeği bile aklı almazken iki bebektiler. Kat ile evli olmadığı için doğum belgesinde babası olarak gözükmesi epey zor olacaktı. Bu yüzden yüklü bir rüşvet, üst düzey tanıdıklar vs. gibi şeyler araya sokup isimsiz bir şekilde çocukların doğum belgelerini çıkartmıştı.
Bebeklerini uzaktan da olsa ilk gördüğünde içinde bir şeyler kıpırdamıştı. Elini cama yasladı ve baktı. Kendi canından bir parçaydı. O küçücük bebeklerin babası Fransisco muydu? Akıl alacak şey değildi. Elleriyle biraz dağınıkça kalan saçını toparladı. Derin bir nefes aldı. Doğum belgelerini ele aldığında Kat’in yattığı odaya doğru ilerledi. Kapıyı bile çalmadan içeriye daldığında uzunca bir aradan sonra sanki beklemiyormuş birbirlerini gördüklerine şaşırmış gibi yapmanın anlamsız olduğunu düşündü. Her ne kadar Kat’e baktığında vicdan azabı duysa da bunu dışa vurmadı. Gözlerini gözünün içinden kaçırmak için hafifçe yere dikti. Başı hala dimdikti. Sanki hiçbir şey olmamış gibi soğuk ve ifadesiz bir şekilde konuşmaya başladı. “Merhaba.Basit ve anlamsız bir merhabaydı işte. Fazla vakit kaybetmeden elindeki evraklara yöneldi. Konuşurken evrakları kurcalıyormuş gibi yapıyordu. Kat’in yüzüne bile bakmadı. Aynı soğuklukta ve ifadesizlikte konuşmayı sürdürdü. “Çocukların doğum belgelerini çıkarttım. İsim kararlaştıralım da kimliklerini çıkartalım.”
| |
| | | Kat Giulio Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 422 Kayıt tarihi : 27/10/12 Yaş : 30 Lakap : Zehirli Sarmaşık
| Konu: Geri: Aşk, Nefret ve Küçük Muziceler C.tesi Ekim 11 2014, 21:00 | |
| Bebeklerinin doğumu beklemediği bir anda kendisini göstermişti. Daha bebeklerin doğmasına bir hafta olduğunu biliyordu. Doktorun en son dediği şey buydu. Yine de Tate her şeye rağmen onu kontrol etmeye devam ediyordu. Onu gönderdiği bir sırada gelen sancı ise onu korkutmuştu. Bebeklere bir şey olsun istemiyordu. Diğer yandan doğurma fikri hala ona korkunç geliyordu. Sezaryen doğum yapmak yerine normal doğumu istemişti. Bunun daha sağlıklı olduğunu bildiği için... Yine de doğumhane odası sancıları ile ona bir korku evi hissi veriyordu. Doğum süresince attığı çığlıkların arasında bir şekilde doğum kolay olmuştu. Normalde ikizlerle daha çok uğraştığını doktor söylemişti. O an için bunu sadece bebeklerinin şansına bağladı. Her ne kadar babaları konusunda şansız olsalar da bir şekilde dünyaya gelmişti, bebekler... Onları emzirip hemşireye teslim ettiğinde hasta odasında derin bir nefes aldı. Hala bu işi başardığına inanamıyordu. Fransisco'u bir daha görmemişti. Görmekte istemiyordu, zaten... İçinde hala aşkı olsa da ondan nefret ediyordu. Bebekleri olacağı gerçeğini ona söylediğii gün bile onu farklı zevklerin içinde bulmuştu. Yatağında iki adamla... Ellerini yumruk yaptı. Sinirlenmemesi gerekiyordu. Bunun bebekler için kötü olacağını bir yerler de okumuş. Derin nefeslerle kendini sakinleştirmeye çalışırken kapıdan giren adamla dondu. Oydu... Fransisco....
Duygudan yoksun merhabası ile elini yeniden yumruk yaptı. Elindeki evraklar kafasının karışmasını sağlarken sessizce ne söyleyeceğini bekledi. Gerçi ne diyeceği umurunda bile değildi. Sadece ama sadece defolup gitmeliydi. Defolup gitmeli kendi zevk dünyasında ondan uzakta ne halt yapmak istiyorsa onu yapmalıydı. Duydukları öfkesini körüklerken bağırmaya başladı.
"Çocuklarımın doğum belgesini mi çıkardın?"
Yatakta hafifçe doğruldu hala biraz ağrısı vardı ama o an için önemsediği şey bu değildi.
"Bunu hangi hakla yaptın? Seni hayatımda istemiyorum... Onlar benim bebeklerim sana asla baba demeyecekler... Bu konuda anlaşmıştık senden hiç bir şey istemiyorum onlara ben bakarım... Sana ihtiyacım yok anladın mı beni? Belgeler ile beraber hayatımızdan defol..."
| |
| | | Diana Maurice Cadı
Mesaj Sayısı : 1172 Kayıt tarihi : 30/07/14 Yaş : 31
| Konu: Geri: Aşk, Nefret ve Küçük Muziceler Paz Ekim 19 2014, 22:35 | |
| ‘Bana bunu yapma!’ Demek istiyordu; fakat bunu bir türlü dudaklarından dökülemiyordu bu üç kelime. Hala suretindeki ifadeyi bozmuyor, yeni doğum yapmış güçsüz sihirbazın yüzüne bakıyordu. Daha güçlü bir duruş sergilemek istercesine derin bir nefes aldı. Tek yapmak istediği bu olmasa da gülümseme geçti zihninden. Sinsice gülümsemek her şeyi çözecek zannetmek bir an olsa bile rahatlatmıştı. Fakat aklı başındaydı. Bunu yapacak kadar aptal değildi. Demin küçük sihirbazın dudaklarından dökülen kelimeler sevdiği kadının değilmiş gibi davrandı. Kat’in bu küstahlığını kaldırmadı. Fansisco için bile yeteri kadar ağırdı her şey. “Senin için geldiğimi mi zannettin…” Rengini güllerden almış, tadını cennetin en sulu çileğini kıskandırmak istercesine tarifsiz kılan dudaklardan dökülen otoriter, lakin erkek dişi ayrımı yapmadan bulunan her varlığın başını döndürmeyi amaç edinmiş tını yankılanmıştı usulca kahverengi tonlarının hakim olduğu hastane odasında Eski bir Yunan heykelini andıran, adonis kaslarının tüm ihtişamıyla taçlandırılmış bedeni kasılmıştı bir anda beklemediğini bir adamın sert ve otoriter tepkilerini andırırcasına. Gözlerini, usulca diğer tarafa çevrilerek söylediklerindeki ciddiyeti tartmıştı oysa bedenlerin ötesini, ruhları gören gözler kendisinden çok uzaklara çevrilmiş durumdaydı. Umurunda değil gibi soğukkanlı ve acımasız davranmak bu rol kesmeyi iyi beceren cadı için bile güç değildi. Fakat içten içe varlığını sürdüren duygunun adını koymak zordu. Beklemekten sıkılmış mıydı yoksa umutsuzluk mu hakimdi ruhuna? Hayır. Düşüncesi dahi kaşlarını çatarak cadının yüzünde birçoklarının korktuğu o ifadenin oluşmasına sebep olmuştu. Aralarında soğuk ve bir o kadar gereksiz bir savaş vardı. Fransisco kazanacaktı. Cadının zaferi asırlar boyu konuşulacaktı. O bir efsane olarak anılacaktı, güçlü duruşuyla hatırlanacaktı tıpkı şu anda anıldığı gibi. Bir an bocaladı. Boşluğa düşmek bu olsa gerekti. Delilikle ve akılla arasındaki ince çizgiydi. Kafasına derin düşünceler cirit atıyor, bir çorba misali kafasında karışıyordu. Tüm bedeni ve varlığıyla rolüne kendisini fazla kaptırmıştı. Büyük ve abartılı jest ve mimiklerle konuyordu. Bir an onca düşünce silsilesinden bir şey belirdi. Geleceğe hakim olma düşüncesi… Geçmişe hakim olmak mümkün değildi belki lakin geleceğin avucunun içinde şekilleneceğini düşünmek dudaklarında muhteşem ve belirgin olmayan sinsilikte bir tebessümün belirmesine sebep oluyordu. Cadı kendisine engel olamayarak kahkaha atmaya başladı, hastanenin her tarafından duyulabilen bu kahkaha karşısında korkuyla titremekten başka çare göremiyordu. Acıtan bir güzelliği olduğunu düşündü kendi varlığının.
Gerçekler... Var olduklarını bilmek bile bedeniyle kalıplaşmış yüce ruhunu sıkıntıya boğarken onlarla karşılaşmak öfke nöbetleri geçirmeye varana kadar sorunlar yaratıyordu kendisinde. Onlardan uzaklaşmalıydı, belki de bu yüzden bu karaktere bürünmüş bir vaziyette bulmuştu kendisini usulca kıyılara vuran tatlı ve hayali ruh halinde. İpekten dalgalar misali güç; omuzlarından düşen bir Roma İmparatorunun erguvan renkli pelerinini andıran görünmez bir pelerin… Kat’e doğru güç ve rol sarhoşluğunda yürümeye başladı. İleriye doğru attığı her adımla karanlık bir perdenin arasından göz kırparcasına ortaya çıkıyordu muhteşem egosu. Adımlarının kendisini nereye götüreceğinden emin değildi, yanlış sularda yüzdüğünü anlaması hiç de mümkün gözükmüyordu. Oysaki yanlış hislerini takip ettiği her vakitte başına hoş olmayan şeylerin geldiğini tecrübe etmişti hayatı boyunca. Bakışlarında büyüleyici bir umursamazlık taşıyordu bir kez daha, yakınlarından gelen çocuk sesleri kulaklarına ulaştığında da değişmemişti bu durum. Büyük bir asaletle, çok fazla çevrilirse kırılacakmış gibi narince çevirmişti başını seslerin kaynağına doğru. Adımlarının bir kez daha kendisini yönlendirdiği yerden ötürü ayıplarken önünü alamamıştı içine doğan duygularının. “Bir şeylerin peşinde olduğumu anlamışsındır umarım.” İki elini yatağın başlığına doğru dayayıp Kat’i bir kafes içine almıştı. Aralarında üç ya da beş santimlik mesafeden bir yılan tıslamasını andıran ürkütücü bir sinsilikte kelimeler dudaklarından dökülmüştü. “O çocukları istiyorum.” Sinsice tebessümü dudaklarının kenarından taşacak gibi olsa da tekrardan büyük bir kahkaha atmaktan kaçınmayı güç bela becermişti. “Bu sefer karşıma sen bile çıkamayacaksın Kat!” Git gide daha sertleşti dişlerinin arasından dökülen kelimeler. “Seni üzerine basmam hatta çiğnemem gerekse bile istediğimi almaya kararlıyım.” Süper egosunun tavan yaptığı saldırgan bir anda gerçekleşti her şey Halbuki Fransisco için göz açıp kapamaktan bile kısa süren bir süre gibiydi. Kontrolsüz egosu bedeninden ve benliğinden taşmıştı bile. Dediklerini idrak etmesi yaklaşık on saniye almıştı. Tüm sözleri, hal ve hareketleri bir film şeridi gibi gözünün önünden akıp gittiğinde içine yerleşen ve uzun bir süre kabullenemediği adını bir türlü koymak istemediği duygular listesinde top ten’de yer alacak bir duygu pişmanlık… Boğazının düğümlendiğini ve güçsüz düştüğünü hissetti. Geri çekildi. Kaynağı belirsiz zehirli sis perdesinin içinde benliğini kaybedip çoktan yere yığışmıştı bile. Bir şırıngayla yediği uyuşturucunun acısını dahi hissedemeden…
| |
| | | Kat Giulio Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 422 Kayıt tarihi : 27/10/12 Yaş : 30 Lakap : Zehirli Sarmaşık
| Konu: Geri: Aşk, Nefret ve Küçük Muziceler Ptsi Ekim 20 2014, 20:34 | |
| Fransisco'nun dudaklarından dökülen kelimeler sinirlerinin tavan yapmasına neden olmuştu. Varlığı bile yeterince kötüyken söylediği şeyler... Ne hakla bebekler ile ilgili karar almaya gelmişti. Cadının her zamanki yüksek egosu ile söylediği kelimelerle histerik bir kahkaha attı. Hadi ama... Elbette kendini istediğini düşünmüyordu. Bu hataya bir kaç kez düşmüştü son seferinde de çıplak bir şekilde terk edilmişti. Onun gözünde değeri olmadığını kabullendiği bir gerçekti. En çok bu yüzden cadıdan hiç bir şey istemediğini dile getirmişti. Bebekler ise kendisine aitti. Hamileliği boyunca cadı nasıl hayatında olmadıysa bundan sonrada olmayacaktı.
"Bunu düşünmeyecek kadar seni iyi tanıyorum, Fransisco... Ama söylediğim gibi onlar benim bebeklerim... Son konuşmamızda onları istemediğini acıkça belirtmiştin..."
O günü hatırlayıp üzülmemek hala başaramadığı bir şey olsa da bebekleri için güçlü olmak zorundaydı. Şu an en kırılgan zamanıydı belki de... Daha birkaç saat önce bebeklerini dünyaya getirmişti. Bedeni yorgun ve hafif sızılar içindeydi. Şu an her yeni annenin yapması gerekeni yaparak dinlenmesi gerekiyordu. O ise hastane odasında bebeklerinin babası ile kavga ediyordu. Onların biyolojik babası olabilirdi. Ama diğer kararından vazgeçmemişti. Bebekler bu cadıdan uzakta daha iyi olacaktı, bundan emindi. Onu korkutarak ya da sindirerek vazgeçmesini sağlayamazdı. Kendinden emin tavırları ile cadı üzerine gelirken hafifçe kıpırdandı. Bir kafes misali onu saran kolların arasında cadı ile göz göze geldi. Duyduğu tıslama misali sesi adeta derisinin atına işlerken bedenini engelleyemediği bir ürperti sardı. Cümleleri ise aynı şekilde korkutucuydu. Kalbi daha hızlı çarparken ellerini yeniden yumruk yaptı.
"Eğer bebeklerimi almak istiyorsan, cesedimi çiğnemen gerek... Hadi beni öldür, o zaman bebeklerimi alabilirsin... Onun dışında sana boyun eğecek değilim..."
Kendinden emin kelimeleri dudaklarından dökülürken cadıyı şaşırtacağını biliyordu. Önceleri ona karşı hiç böylesine güçlü olmamıştı. Ama artık bir amacı vardı, yeni doğmuş bebekleri... Bir anda hissettiği yeni biri ile Fransiso yere yığılmıştı. Arkasındaki adamla göz göze geldiklerinde olanları anlayamadı. Cadıya bir şey olup olmadığını bile o an için düşünmemiş sadece adamın niyetini çözmeye odaklanmıştı.
| |
| | | Diana Maurice Cadı
Mesaj Sayısı : 1172 Kayıt tarihi : 30/07/14 Yaş : 31
| Konu: Geri: Aşk, Nefret ve Küçük Muziceler C.tesi Ekim 25 2014, 23:59 | |
| Gözlerini açtığında kendisini ve Kat’i yan yana bağlanmış bir vaziyette buldu. Kendisini, güçsüz ve yorgun hissediyordu. İpleri zorladığı anda büyüsünün kısıtlandığını hissetti. Tekrar kötü adam diye tabir ettiği insanların eline düşmüştü. Başını kaldırıp göz ucuyla karşısında oturan adam a baktı. Ömründe ilk defa gördüğü için bir anlık merak kapladı ruhunun derinliklerinde sıkışıp kalmış çocuksu yanını, büyüyerek kirlenmiş bedeninden sıyrılarak. Çok halsizdi. Gözlerini kapatacak gibi oldu, sanki bir şeyleri duymak için gerçekten buna ihtiyacı varmış gibi oysa sessizliğin sesinde fısıltılar karışmıştı her yere ve kendisine söylenen hiçbir şey yoktu. Uzun zaman önce kendi dudaklarından dökülen kesilmişti ruhunu ve varlığını yücelten tatlı melodiler… Ruhunu saran, o heybetli karanlık perde yüzünden belki de. Kısa süre önce zirve yapan kibrini bir kenara bırakmaya yeltenmiyordu. Kibrini besleyecek bir gücü yoktu. Bu kötü durumu umursamıyormuş gibi kendisini kandırmaya devam etse de içten içe umursadığı bir gerçekti. Zira kendisinin dediklerini kendisi duyması değil, herkesin kendi söylediklerini duyması ve kaçınılmaz olarak itaat etmesi gerekiyordu. Şişen egosu mutlak hakimiyetin peşindeydi ve bunun gerçekleşmesi için uğraşırken kendisine sonsuz istekler sunarak önünü kapatacak şeylere ihtiyacı yoktu. Bir an suskunluğa farklı bir açıdan baktı. Farklı şeyler düşünmüştü. Ruhlar ona kızmış mıydı, küsmüş müydü yoksa sadece susmuş muydu ihtişamından v e şişen egosundan korkup? Dil uzatamıyor muydu kendisine artık… Oturan adamın ayağa kalkıp karşısında dikilmesiyle sessiz ortamda bir hareketlenme olmuştu. Nedne burada olduklarını sormayacak kadar kibirliydi. Egosu, kibri bir gıdım bile eksilmemişti. Sorularla kirletilemeyecek kadar saf ve basit egosu vardı Fransisco’nun. Dudaklarına takılan tebessümü ile birlikte kapının açılmasıyla bir rüzgar esmiş ve alıp götürmüştü sanki. İfadesiz ve soğuk bir ifadenin hakim olduğu maskeyi yüzüne taktığında gözlerini karşısındaki adamın gözlerine dikti. Kana susamış bir öfkeyle bakıyordu Fransisco’ya. Araladı kurumuş ve birbirine yapışmış dudaklarını, boşa konuşmak dahi istemiyordu. “Neyi bekliyoruz?” İşimi bitirmesini istermiş gibi davranıp karşısındaki avcıyı çileden çıkarmak istiyordu. Öfkelendirmek bir insanı yanlış bir yola iterken onu kontrolsüz bir şekilde güçlü kılabilirdi. Bu güç, yanlış yerlere sarf edildiğinde karşısındaki rakibi için ibr avantajdı. Fransisco da bunu yapmak istiyordu. Zihin karmaşası ve öfkenin yarattığı kaos ortamını planlıyordu zihninin en derinliklerinde. Bir satranç ustası misali bütün olası hamleleri kafasında kuruyordu. Diğer yandan da kibrinden ve şişkin egosundan taviz vermiyordu. Avcı uzun süre konuşmadı. Susmak belki de en güçlü silahtı avcı için. Fransisco bunu fark ettiğinde saniyelerini alan yaptığı tüm ince hesaplamaları bir kenara atmak zorunda kalmıştı. Bir an aklından kışkırtmak kelimesi geçti. Ani ve fevri aldığı kararla hareket edecekti. Zihninin her köşesinde cirit atan basit bir kelimeydi sadece. Sinsice gülümsedi. Şişkin egosuyla kendisine gereğinden fazla güvendiği her hal ve hareketinden belli oluyordu. Alaycı bir ses tonu da gösteri bulamacına eklediği zaman tam dövülesi gıcık bir tip olmuştu.
''Ne sen ne de bir başkası, hiç birinizin benimle halledilecek bir meselesi kalmamış sanırım. Ya da neyden korkuyorsunuz. Tek bir fısıltı bile yok! Herkes her şey bana isteklerini fısıldamaktan uzak duruyor” Suratı genişlemişti artık apaçık bir gülümsemeyi ortaya koymaktan çekinmeyerek. “Doğru bir karar vermiş olduklarını söyleyebilirim sanırım zira bir ölünün son nefesini andıran zayıf çığlıklarını benimle boşa harcamak saçmalık olurdu. Lakin benim daha önemli işlerim var.'' Tebessümü neydi ya da hissettiği duyguların karşılığı, kibir mi, güç gösterisi mi? Kime karşı, karşısındaki acuzeye mi? Zamanın kendisini getireceği yerden emin olmasına rağmen bunu yaparken izlediği yollar ne kadar da saçmaydı. Kızgın adamın ızbandut gibi ellerinden tutup Fransisco’yu yakasından tutup havaya kaldırdığı an gereksiz bir çöp parçası gibi sertçe yere bıraktığında avcının verdiği mesaj gayet netti. Fransisco kesik kesik ve öfkeli nefesler alıp veriyordu. Suratına indirilen iki tokat darbesiyle kızaran yanaklarına ağmen gıkı bile çıkmıyordu. Ağzında biriktirdiği tükürüğü kenara attıktan sonra gözlerini sonuna kadar açarak pis pis avcıya bakmaya devam etti. Adeta çok hoşuma gitti bir daha yap der gibi bakması sinir bozucuydu. Tekrar iki eliyle avcı Fransisco’yu yerinden kaldırdı. Bu sefer daha sert bir şekilde diğer duvara fırlattı. Saçlarından tutup birkaç kere masaya vurduğunda tekrar sertçe yere bıraktı. Toparlanıp yerinden kalkmaya çalışırken karnına yediği iki sert tepkiyle ağzından kanlar gelmeye başlamıştı. Pes etmiş gibi yapmayı yeğledi. Bambaşka planları vardı. Avcının yüzünde beliren sert ve alaycı ifade keskinleştiğinde arkasını dönüp arka kapıya yöneldi. Basit bir büyü darbesi Fransisco’yu kurtarmak için yeterdi. Ve öyle de oldu. Gevşeyen büyülü iplerden basit bir büyü darbesiyle kurtulduğunda ilk işi avcıyı hareketsiz bir içimde duvara yapıştırmak oldu. Sinsice gülümserken var gücüyle adamın kanına hücum ederek iki eliyle de adamın canını yakıyordu. Kapı açılıp bebekleriyle birlikte başka bir avcının girdiğini görünce bir anlık bütün dikkati dağıldı. Bütün dikkati bebeklerde iken diğer avcının yaptığı kan bükme hareketleriyle ne olduğunu anlamadan saniyeler içinde yerde acı çeker gibi kıvranmaya başladı. Sihirbaz avcı Fransisco’ya tarif edilemez acılar çektirirken yerde kıvranan Fransisco’nun burnundan kanlar akmaya başladığında yalvaran ve pişman gözlerle Kat’e baktı. Güç bela Kat’in ellerini sımsıkı tuttu. Büyük bir yara almıştı. Bilincini kaybedip Kat ile ten teması kesildiğinde tekrar yere sevdiği kadının önüne yere yığıldı.
| |
| | | Kat Giulio Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 422 Kayıt tarihi : 27/10/12 Yaş : 30 Lakap : Zehirli Sarmaşık
| Konu: Geri: Aşk, Nefret ve Küçük Muziceler Paz Ekim 26 2014, 17:41 | |
| Olanları anlamaya çalışıyordu. İçeri giren bu adam kimdi? Fransisco'u neden bayılmıştı. Neler olduğuna açıklık getiremeden bedenine yaklaşan iğne ile bağırmaya başladı. Bedeni hala doğum yüzünden bitkindi. Büyüsünü yapacağı sırada artan adam sayısı yüzünden çırpınışları sonuç veremeden iğne derisini delmişti, bile... Kısa süreli dayanmanın ardından ise kendinden geçmişti. Kendini bulduğu derin karanlığın içinde canı acımaya başlamıştı. Kulaklarını dolduran bebeklerin sesini duyuyor ama onları göremiyordu. Her geçen saniye kalbindeki acı daha da arttı. Bir şeyler oluyordu, engel olamadığı bir şeyler... Savaşması gerektiğini bilse de hareket edemiyordu. Gözlerini açtığında ise yanında uzanan Fransisco'u gördü. Ona bakan bakışlarında binlerce soru gizliydi. Bağlı olduğunu hissettiği ipleri bir süre çözmeye çalışsa da başarılı olamadı.
"Neler oluyor..."
İçindeki korku yüzünden sesi sadece mırıldanmadan ibaretti. Aynı zaman da halsiz olduğu için. Gözlerini açmak için sanki var gücü ile çabalaması gerekiyordu. Cadının bir süre sonra gözlerinde gördüğü şey ise hiç hoşuna gitmedi. Olanları adlandırmaya çalışırken onun sözlerine, davranışlarına avcının tepkisi geçikmedi. Delirmiş gibi davranıyordu. Neden bunu yapıyordu? Cadının canı yanarken kendi canının yandığını hissetti. Bunun sebebi hala içinde yaşadığı sevgi yüzündendi. Avcıya doğru bakıp haykırmaya başladı.
"Bunu neden yapıyorsun... Onu rahat bırak..."
Halsizliği geri geldiğinde Fransisconun kazanan taraf olduğunu fark ettiğinde gülümsedi. Ama bu kısa sürmüştü. Gözlerindeki acizlik ile elini tutan eli sıkarken gözleri bebeklerinde ve onları tutan kişideydi.
"Lütfen bebeklerimi rahat bırak... Onlar masum..."
Avcı ise dinlemiyordu. Bebeklerine bir şey olacağı gerçeği ve kan kaybeden Fransisco içindeki adrenalini yükseltirken ipleri oluşturduğu dikenlerle kesti. Cadıya iyileştirme bitkilerinin özlerinden bir büyü yaptıktan sonra doğruldu. Karşısında bu kadar avcı varken başarılı olması pek mümkün olmasa da savaşmaya kararlıydı. Bebeklerini tutan avcıya büyüsünü yaparken Fransisco'nun kendine gelmeye başlamasını fark ettiğinde bir avcı kanlar içinde yere yığılmıştı. Onu hafife aldıkları için korunmak için büyü yapmamış olduklarını görmek onu memnun ederken bebekleri tutan kişiye yaptığı büyü ile bebeklerini eline aldı. Ama bir anda daha fazla avcı ortaya çıktığında bebekleri elinde duvara doğru sindi. İçinden koruma büyüleri ve bariyer için büyü mırıldansa da iş Fransisco'a kalmıştı. Cadının bir an önce bir şeyler yapması gerekiyordu. Tek başına bu işin altından kalkamayacağı belli olmuştu.
| |
| | | Diana Maurice Cadı
Mesaj Sayısı : 1172 Kayıt tarihi : 30/07/14 Yaş : 31
| Konu: Geri: Aşk, Nefret ve Küçük Muziceler Çarş. Ekim 29 2014, 09:54 | |
| Yine o bakış… Bakışları altında gizlenen gitgie zayıflılıktan gülü bir bedene doğru süzülen güç zerrecikleri. Bir anlık da olsa bütün hayatı film şeridi gibi gözünün önünden akıp gider iken bütün duyguları da bulamaç olmuştu içinde. Geçmişi düşündü; ailesinden koparılışını zalim bir cadının eline düşüşünü, çırak bir cadı iken ne yanlış yaptığı iksirler korkuturdu kendisini ölü bedenler… Hepsini düşündü. Son yirmi beş yıl özellikle de o uzun son on yılı düşündü. İnsanlar dahi midesini bulandırmaktan çok uzakta iken iliklerinde bir titreme yaratan, ruhunu daraltan tek şey aklına kazınan afili bakışlarıydı Fransisco’nun Tuhaftı aslında, cehennemin çukurlarını cennet sayabilirdi ne peşindeki avcı sürüsü korkutuyordu kendisini ne de başarısızlık fikri. Cadı, hiçbir korkusunun olmayacağını söyleyebilecek kadar dik kafalı iken kendisini herkese inandırabilirdi belki oysa en başta kendisi olmak üzere kandırıyordu her bir bireyi. Bakışlar ya da bakışların ardındakiler. Dudaklarını ısırmak gibi bir girişimde bulunmak zayıflığını gösterecekti bu yüzden gözlerine odaklandı. Bütün gücünü gözlerine verdi. Sonra da ellerline, kollarına ve ayaklarına… En sonunda da dudaklarına mimlendi. Düşündü usulca dökülecek kelimeleri… Beklediği gerçekleşmedi, aldığı şey kelimelerden ziyade tenin soğuk bir teması idi. Hafifçe yana çevrilmiş yüzüne irice açılmış gözleri eşlik ediyordu soğuk ve hareketli hava ile büyüsü etraftaki birkaç çöpü havalandırdığında. Öfkeyi yanağında hissedebiliyordu, zonklamayı da. Kelimeler zihninde yankılanıyordu elbet oysa duymaktan çok uzaktaydı zira gözlerini kırpmak dahi imkansız gibiydi o anda. Sonra kendisine yakışanı yaptı kibirli cadı. Eliyle usulca yanağını tuttu ve histerik sayılabilecek bir biçimde titremeye başladı omuzları. Hıçkırıyordu, hıçkırıklar önce hafif kıkırdamalara hemen ardında da etraftaki tüm huzuru kaçıran muhteşem kahkahalarına başlamıştı cadı. Yüzsüz mü oluyordu bu derece eğlenebildiği için yoksa başka bir şey mi? Sesler etraftaki tüm herkesi üzerine çeker iken yukarıya doğru yükselmiş inci misali parlayan çenesi inmişti asaletle bir kez daha aşağıya. Dudakları nihayet birbirine kavuşmuş, sesler içinde yankılanmak ile devam etmeye başlamışlardı yolculuklarına. Birkaç saniye daha, hemen ardından saçlarını geriye savurmuş ve gerinmişti cadı muhteşem tebessümüyle. Ne yaptığının fazlasıyla farkındaydı. Büyülü sözcükleri var gücüyle etrafı kaplarken düşüncesi bedenini ve konsantrasyonunu ele geçirdi. Bir anda yok olmuştu az önceki neşeli varlık. Efsunları barındıran gözlerindeki mutluluk ifadesi sönmüş, dudaklarının kıvrımlarında alışık olmadıkları bir tebessümü barındıran mimikleri normal hallerine dönmüştü. Cadı ürkütücü bir boşlukla bakıyordu şimdi, tıpkı zalim ustasından öğrendiği gibi. Sesi en az bir ölü misali donuk çıkarken etrafında yankılanan karanlık havayı ve öfkeyi seçilebiliyordu kolaylıkla. Gözlerini destek almak istercesine kırpıştırdı bir kez daha konuşmaya başlamadan önce aralık dudaklarının eşliğinde. “Kat!'' Kat’i karşısında çocuklarıyla bir kenara kıstırılmış görünce ne yapacağını bilemiyormuş, adeta boşluğa düşmüş gibi hissetti saniyeler nezdinde yani çok kısacık bir zaman diliminde pratik zekasını kullanmak zorundaydı. Kat’i kenara sıkıştıran avcıya doğru yöneldi. İki elini de sonuna doğru açarak avcıyı bir et yığınıymış gibi diğer arkadaşlarının geldiği yöne doğru bir et yığınıymış gibi fırlattı. Zamana kazanabilmek için saatinden bir sis bulutu gönderdi. Bir çırpıda havalanıp Kat’in yanına doğru geldi. Kadının kollarını sımsıkıca tutup gözlerinin içine baktı. Adeta kaybolacakmış gibi hissetse de tüm duygularını kenara bırakmak zorundaydı. “Bebeklerimizi sımsıkı tut!” Zor ve karmaşık bir yer değiştirme büyüsüne odaklanmak için tüm dikkatini toplamaya çalışıyordu. O anda arkasından yediği daha önce hiç bilmediği bir silahtan elektrik süzmeleri sırtına odaklanır iken acılar içinde kıvranmaya başladı. Tüm gücünü ve dikkatini acıdan sıyrılıp büyüye vermek zorunda olduğunu hissetti. Kat’e ve bebeklerine odaklanıp içindeki son güç ve yaşam kırıntısıyla yakın ve güvenli bir yere ışındılar. Arkadaşının yakındaki evine ışınlandıklarında derin bir nefes alıp verdi. Sanki hiç gücü ve takati kalmamıştı. Bebeklerine ve sonra da Kat’e baktı. Gözlerinde ise şefkatli ve bilge bir ifade vardı. “Bebeklerimize iyi bak.” Kat’in omuzlarını son bir kez sıkıp yere yığıldığında hayat bedenini terk etmek üzereydi.
| |
| | | Kat Giulio Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 422 Kayıt tarihi : 27/10/12 Yaş : 30 Lakap : Zehirli Sarmaşık
| Konu: Geri: Aşk, Nefret ve Küçük Muziceler Çarş. Ekim 29 2014, 11:02 | |
| Acımasız avcıların yapacakları kanını donduruyordu. Sadece kendine ve Fransisco'a değil, bebeklerine de zarar vermek istiyorlardı. Bebekleri dünyaya geleli daha bir gün bile olmamıştı. Bulundukları durum ise oldukça kötüydü. Yaptığı büyünün ardından kurtulmak için tek şansları cadıydı. Onu kendine getirmek için yaptığı büyünün işe yaramasını umarken ismini duyarak başını çevirdi. Cadı ayağa kalkmıştı. Yüzünde umut taşıyan bir gülümseme belirdiğinde ona yaklaşan avcı et yığını misali yere düşmüştü. Bunun verdiği rahatlıkla kendini Fransico'nun kolları arasında buldu. Bebeklerini hala sıkıca tutuyordu. Onun sözleri ile daha da sıkı tuttu. Tam o sırada cadının vurulması ile adını bir feryat gibi haykırdı. Bir kaç saniye içinde ise başka bire gelmişlerdi. Etrafına bakarken güvenli olduğunu düşündüğü yerde derin bir nefes aldı. Bebekler ağlamaya başlamıştı. Onun gözleri ise Fransisco'nun üzerindeydi, hiçte iyi görünmüyordu. Bakışlarındaki şefkat ile söylediği kelimelerden sonra olduğu yere yığılmıştı. Bebekleri koltuğa özenle yatırıp küçük bir bitki büyüsü ile rahat bir uykuda gönderdiğinde endişeyle Fransisco'a odaklandı. Sanki her saniye ruhu bedenini terk ediyordu. Gözleri dolmuş ağlarken onun yüzüne yanaştı.
"Ben... Sana kötü davrandığım için üzgünüm... Kendine gel bebeklerimize ben değil, biz bakmalıyız..."
Ardından onun dudaklarını öpmeye başladı. Yavaşça öpüyordu ama sonrasında hissettiği bir şeyle öpücüğünü derinleştirdi. Fark ettiği renkli ışıklar eşliğinde cadı gözlerini açtığında alt dudağını ısırdı. Dayanamayıp ona tekrar derin bir öpücük verdiğinde başını elleri arasına aldı.
"Hadi buradan gidelim... Bebeklerimizi odalarında görmek istiyorum..."
Fransisco hala yaralı olsa da bebeklerini eline alıp ondan ufak bir büyü yapmasını rica etti. Kısa sürede Guilio Malikanesine gelmişlerdi.
Rp Sonu | |
| | | | Aşk, Nefret ve Küçük Muziceler | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |