|
|
| İçki ve Dans | |
| | |
Yazar | Mesaj |
---|
Rosemary Ruby Silent Su Perisi
Mesaj Sayısı : 261 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Peri kızı
| Konu: Geri: İçki ve Dans Ptsi Eyl. 24 2012, 21:49 | |
| Kendini tamamen kaybetmişti. Şu an içinde bulunduğu bu durumu karşılayabilecek başka bir kelime olduğunu sanmıyordu. Sadece tek bir kelime ona karşılık geliyordu, kayboluş. Phin'in tatlı işkencesi devam ederken artık bunun sona ermesini diledi artık dayanamıyordu ona ihtiyacı cardı hem de fazlasıyla. Neden böyle davrandığını biliyordu sevdiği erkeğin. Beynindeki küçük mantık kırıntılarının içerisinde beyni Phin'in ondan intikam aldığını söylüyordu. Onu çok fazla zorlamıştı her yönden. Sabrını aldattığı düşündüğü zamanlarda ona sarf ettiği kelimler ile yeterince zorlamıştı. Son olarak ise onu baştan çıkarma girişimi. Hala inanamıyordu. O cici bir kız olmamıştı hiç bir zaman. Ama şehvet düşkünü, baştan çıkarıcı birine ne zaman dönüşmüştü. İşte bunu gerçekten bilmiyordu. Bedeni Phin yanındayken sanki kendi düşünerek, kendi kendine hareket ediyordu. Dudakları onun tadını hissetmek için ona su kadar ihtiyaç duyuyordu ya da aldığı bir nefes gibi. Onsuz nasıl bir yaşamı olacağını düşünmek bile istemiyordu. Sanki tüm hayatını onunla geçirmiş gibi hissediyordu. Ondan öncesi yokmuş gibi. Onsuz olmak, nefes almayı bırakmak gibi bir şey olacaktı sanki. Bu düşünce ile iliklerine kadar hissetti, içindeki korku ve dehşeti. Bunun olmasına asla izin vermeyecekti. Onsuz olmamak için yapması gereken her şeyi yapacaktı. Kendini affettirecek ve ona güvenmekten asla vazgeçmeyecekti. Belki de onsuz olmamak için o da bu eve taşınmalıydı. Scarlett ile iyi birer arkadaş olabilir ve her ikisi ile de ilgilenebilirdi. Onunla gerçekten yaşayabilirdi. Tanrım ne düşünüyordu. Bunu dile getirmeye korkuyordu, nedense. Ona güvenmediği ve Scarlett ile gözünün önünde olmaları için burada kalmak istediğini aklına getirir miydi? Büyük ihtimal getirirdi. Onu hayal kırıklığına uğrattığını biliyordu. Ama onunla yaşama fikri o kadar tatlı ve güzeldi ki. Hayal bile olsa düşünmeden edemedi. Her gece son göreceği ve her sabah ilk göreceği kişi olacaktı Phin. Hayali bile ne kadar güzeldi. Kendini bu hayale adayarak inlemelerini bastırmaya çalıştı. Phin'in bedeniyle giriştiği oyunun sonu gelmeyecek gibiydi sanki. Ama o sabrını çoktan bir kenara bırakmıştı. Tutunduğu hayal bile ağzından çıkan kelimelere engel olamamıştı. Onunla göz göze geldiklerinde Phin'in bakışlarındaki ukalalık normalde kızmasına neden olurdu. Şu an da ise sadece birazdan olacakları düşünerek bedenini ateşe veren alevlere teslim oldu. Phin bacaklarının arasındaki yerini aldığında onu içinde hissettiği ilk anda çığlık attı. Zevkten deliye dönmüş gibiydi. Birbirleri ile uyumlu ritimleri çok fazla zevk almasına neden oluyordu. Bacaklarını daha fazla açarak Phin'in beline doladı ve onu daha fazla derinlerine girmesi için bir çeşit teşfik etti. Sevdiği erkeğin ritmi giderek hızlanırken çıkardığı sesler giderek daha da yükseldi. Sonunda zevkin en doruk noktasında bir uçurumun kenarında atlamak gibi bir anda tüm bedeni gevşedi. Ani bir titreşimle rahatladığını hissetmişti. Phin üzerinden uzaklaşırken bir anda bedeninin buz kestiğini hissetti. Saniyelik bir durum bile olsa onun uzaklaşması bedeninin buz kesmesine neden olmuştu. Ama o yanına uzanarak onu kendisine çektiğinde kendini güven dolu bir kozanın içinde gibi hissetti. Bedenine sarılmış kolları kendini iyi hissettiriyordu. Nefes nefese kalmışken konuşmak imkansız gibiydi. Sırf bu nedenle sadece bu anın keyfini çıkardı.
Ceza ile ilgili söylediklerine gülümsemeden edemedi ve ona şaşkın gözlerle baktı. Gerçekten kendini affettirmek bu kadar kolay mı olacaktı? Phin bu şaşkınlığını yanlış anlamış olacaktı ki ukala konuşmasına başladı. Ona şaşkınlıkla bakan bakışlarında öfke parıltıları oluşmaya başladı. Ona beceriksiz demişti, üstelik daha yaptığı her hangi bir yemeğin tadına dahi bakmadan.
"Ya demek öyle ben beceriksiz biriyim öyle mi Phin."
Konuşması bittiğinde dirseği ile onun karnına vurarak ondan uzaklaştı. Dışarı çıkma fikri hoş olabilirdi. Ama o olmak istediği yerde onunla birlikte olduğu bu yerde mutluydu. Belki de birlikte yaşayabileceklerini göstererek kendini buraya ait kılabilirdi. Ona bilmiş bir bakış atarak banyoya gitti. Aslında tüm bedeni yorgunluktan bitap bir haldeydi. Ama ona neler yapabileceğini göstermek için sabırsızlanan zihni bedenine güç veriyordu. Banyo da işi bittikten sonra bornozla oturma odasına gitti ve kıyafetlerini üzerine alarak mutfağa ilerledi. Dolapta pek bir şey yok gibiydi bu yüzden büyü biraz işe yarardı. Bir kaç malzeme yaratarak ona krep hazırladı. domatesleri ve salatalıkları ince ince kesip bir tabak hazırladı. Peynir ve her ikisi içinde birer yumurta koydu masanın üzerine. Kahvaltı sofrasında eksik bir şey yok gibiydi. Çayların ardından henüz banyodan yeni çıkmış olan sevgilisine baktı.
"Hadi bakalım beceriksiz sevgilinin kahvaltısını beğenecek misin?"
Gözlerinde hala öfke parıltıları vardı. [/color] | |
| | | Phin Silent Toprak Perisi
Mesaj Sayısı : 230 Kayıt tarihi : 13/06/12 Nerden : İstanbul Lakap : Serseri peri
| Konu: Geri: İçki ve Dans Çarş. Eyl. 26 2012, 05:26 | |
| Phin en son evde ne zaman kahvaltı ettiğini hatırlamıyordu aslında o evde yemek yediğini hatırlamıyordu demek daha doğru olurdu. Sabahları kahvaltıyı bir kahveyle geçiştirir öğle ve akşam yemeklerini de dışarıda yerdi eve sadece uyumak için uğradığını göz önüne alınca dolapta kahvaltılık bir şeylerin olduğundan bile emin değildi. Peri olduklarını göz önüne alınca aslında her şeyin birkaç büyülü söze baktığını gayet iyi biliyordu yine de çoğunlukla işlerini normal yollardan hallediyordu ve en son hatırladığına göre birkaç gün önce kahve almaya çıktığında eve de birkaç bir şey aldığını hatırlıyordu. Evinde asla eksik olmayan tek şeydi belki de kahve sonra mini barındaki içkilerini hatırlayarak tabi içkiyi saymazsak diye düzeltti kendini. Kahvaltı alışkanlığı olmamasına rağmen ondan kahvaltı istemesinin tek nedeniyse onunla biraz daha zaman geçirmek istemesiydi. Tabi onu bu evde bir şeylerle meşgul görmenin nasıl bir şey olacağını da merak etmiyor değildi aslında asıl merak ettiği onunla aynı evde yaşamanın nasıl bir şey olduğuydu. Birkaç saatliğine de olsa her şeyi ve herkesi unutup onunla normal sevgililer gibi vakit geçirmek istiyordu. Sanki hayatlarında yüzyıllardır süre gelen savaş, korunması gereken kişiler, phin’in karanlık geçmişi ve morgana yokmuş gibi davranmak istiyordu kısa süreliğine de olsa. Rose’la normal bir hayatları varmış ve aynı evde yaşıyorlarmış gibi. Gözlerini sevgilisine dikerek onun vereceği tepkiyi ölçmeye çalıştı bir süredir sessizdi ve ona beceriksiz dediği halde hiçbir şey dememişti. Bunu söylemesindeki tek amacı rose’u sinirlendirmekti. Onu kızdırmayı seviyordu ve kendini durduramıyordu onunla uğraşmak eğlenceliydi. Onu affedip affetmediğini düşündü bir süre sonrasında onu çoktan affettiğini fark etti ama kesinlikle ona güvenmediği için bir ceza verecekti bir kahvaltıyla kurtulabileceğini sanıyorsa kesinlikle aldanıyordu. Rose’un kurduğu ilk cümle karşısında kahkahasını zorda olsa bastırıp alaycı gülümsemesini takınıp alaycı ses tonuyla ''Evet kesinlikle ev işleri ve yemek konusunda beceriksiz olduğunu düşünüyorum.'' Dedi tüm ukalalığını yine gözler önüne sermişti.
Rose’un dirseğini karnına vurmasıyla gülerek ''Ah cık cık cık insan hiç sevgilisine vurur mu ne ayıp'' dedi ve Rose’u bu evde görmeye bu kadar kısa sürede ne kadar çabuk alıştığını düşündü. Rose’un banyoya girmesinin ardından çalan telefonuna baktı. Normalde bu telefonu açması gerekiyordu arayan kişi eski bir dost ve kesinlikle iyi bir istihbarat sağlayıcısıydı. O phin’i arıyorsa eğer bu demek oluyordu ki morgana’nın şehri hareketlenmişti. Dışarıda kötü bir şeyler oluyordu ve bu olan şey her neyse kesinlikle müdahale edilmeliydi. Bir müddet tepkisizce banyoya baktı bu gün rose’la vakit geçirmek istiyordu baş belası perilerle uğraşmayı başka perilerde halledebilirdi değil mi? Sonuçta iyi tarafta olan tek peri ben değilim diye düşünüp kendini rahatlatsa da telefonun ısrarla çalmasına dayanamayarak açtı. Duydukları karşısında bir süre sessiz kalsa da sonra gayet rahat bir şekilde ''Anlıyorum lucas bilgilendirdiğin için saol merak etme en kısa sürede ilgileneceğim.'' Dedi ve telefonu kapattı tahmin ettiği gibi köle pericikler topluluğu iş başındaydı. Gözleri duştan çıkan sevgilisine kısa süre baktıktan sonra bu iş biraz bekleyebilir diyerek duşa girdi. Çıktığında altına bir eşofman altı giyerek ıslak saçlarını kurulama çabası içerisinde salona doğru ilerledi. Burnuna harika krep kokusu geliyordu ama bunu rose’a tabiî ki söylemeyecekti. Masaya bir göz attıktan sonra rose’a sıcak bir gülümseme sundu ve ona sarılıp öptükten sonra ''Hım güzel görünüyor ellerine sağlık'' diyerek sandalyelerden birine yerleşti. Rose çayları koyarken sırf onu sinir edebilmek için ''Zehirlenmeyiz eminsin değil mi hayatım'' dedi rose’un öldürücü bakışlarına maruz kalınca gülümseyerek ''Tamam tamam sadece şakaydı bakalım benim biricik sevgilim mutfakta ne kadar becerikliymiş'' diyerek krepten bir parça alıp çayından da bir yudum içtikten sonra ''Hım şimdiye kadar yediğim en güzel krep ellerine sağlık sevgilim sen kahvaltı konusunda oldukça beceriklisin'' dedi. Rose’un mutfaktaki haline bakarak gülümsedi.
Aklına gelen fikirle ise saniyeler içinde kahkahalara boğuldu. Uzunca bir süre güldükten sonra rose’un meraklı gözlerinden bir açıklama beklediğini anlayarak ''Sadece düşünüyordum. Bir an için seninde scarlett ve benimle birlikte burada kaldığını hayal ettim ve ilginç bir aile olacağımızı düşündüm. Yani düşünsene karanlık bir geçmişe sahip tehlikeli bir peri baba rolünde sonra tabi birde keçi gibi inatçı ve kesinlikle yanlış anlamalara meyilli ama aynı zamanda tehlikeli genç ve güzel bir peri anne rolünde ve onların psikolojik sorunları olan öldürme eğilimli muhtemelen evlatlık küçük baş belası bir sihirbaz çocuk rolünde ya da abi abisinin sevgilisi ve küçük baş belası bir kardeş olarak da düşünebiliriz tabi ama ne şekilde düşünürsek düşünelim genel olarak oldukça komik ve ilginç bir aile olacağımız kesin.Olabilecekleri bir düşünsene komedi olurdu herhalde ama üçümüzün aynı evde yaşama fikri güzel bir hayal'' dedi. Sonra morganayı hatırlayarak ''Ama sadece hayal… ve hayal olarak kalmalı ne yazık ki. En azından morgana sorunundan kurtulana kadar. Tabi morgananın beni sorun olmaktan çıkarma durumu da söz konusu ya neyse her ne olursa olsun seni benimle geçirdiğin her saniye yeterince tehlikeye atıyorum zaten daha fazla tehlikeye atamam benden uzakta daha güvendesin ve ben elimden geldiğince senin güvende olmanı sağlayacağım'' dedi sesi düşünceliydi ve ciddileşmişti. Gözlerindeyse büyük bir kararlılık vardı. Az önce kendi ölüm ihtimalinden ne kadar kolay bahsettiğini görüp gözlerini yere sabitledi. Normal bir peri kendi ölümünden bu kadar kolay bahsedebilir miydi bilmiyordu bildiği bir şey varsa oda ölümden korkmuyordu belki de bu yüzden kendi ölüm ihtimalinden bu kadar rahat bahsedebiliyordu. | |
| | | Rosemary Ruby Silent Su Perisi
Mesaj Sayısı : 261 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Peri kızı
| Konu: Geri: İçki ve Dans Çarş. Eyl. 26 2012, 19:45 | |
| Yemek hazırlarken öfkesinin yanında içinde garp bir duygu belirmişti. Bir anda aile olma isteği o kadar çok artmıştı ki. Bir anda neden bu kadar aile kurmayı istediğini kendi bile anlamamıştı. Phin'i seviyordu bunu inkâr edemezdi. Sürekli onunla da olmak istiyordu. Ama aile kurmak, geçmiş acısını hatırlamasına ve içinde bir korku oluşmasına neden oldu. Acıyı yaşayacak olanın kendisi olmamasından korkuyordu. Çocuklarının böyle bir acıya katlanacağını düşünmek kanını dondurmuştu. Başını iki yana sallamaya başladı. Az önce ne demişti. Çocuktan bahsetmişti. Phin ve ikisinin gelecekte sahip olabileceği sevimli küçük periler. Düşüncesi karnına bir ağrı girmesini sağladı. Böyle bir şey mümkün olabilir miydi? Yaşadıkları ateşli dakikaları aklına getirmişti de. Bunların sonucunda bir bebek sahibi olması kesinlikle beklenmedik bir durum değildi. Bir anda bedenini bir ateş kapladı. Belki de çoktan içinde bir canlı filizlenmişti. 'Aptalca şeyler düşünme Rose'. İçinde tekrarladığı bu kelimeler ile önündeki işe konsantre oldu. Mükemmel bir kahvaltı yapma işine odaklandı. Yaptıklarından sonra kendi tatmin olmuştu. Küçücük bir çocuktan annesi ile mutfakta vakit geçirir, küçük elleri ile bir şeyler yapmaya çalışırdı. Annesinin ona verdiği özgüven sayesinde büyüdüğünde de bu durum değişmedi. Mutfak evdeki özel alanı gibi bir şey olmuştu. Sandalyeyi çekerek oturduğunda sevgilisi masaya doğru adım atmaya başlamıştı. Saçları hala ıslaktı ve üzerine pijama altı dışında hiç bir şey giymemişti. Kaslı vücudunu görür görmez dudağını ısırmaya başladı. İçindeki şehvet onu gördüğü anda uyanıyordu. Hiç bir zaman ona dokunmaktan bıkmayacak gibiydi. Ama bu şehveti içindeki öfke ile gölgeledi. Bakalım sevgilisi yemeklerine nasıl tepki verecekti. İlk cümlesi ile bakışları daha da keskinleşmişti.
"Zehirlenmek istediğini bilseydim sana özel bir kaç karışım hazırlardım bay ukala. Önce yemekleri ye ondan sonra konuş. "
Bakışları daha da derinleşmişken Phin'in tekrar konuşması fazla uzun sürmedi. Ukala tavrını biraz değiştirmiş ve daha normal konuşuyordu. Ukala tavrından tam olarak hoşlanmadığını söyleyemezdi. Onu her hali ile çekici buluyordu, her özelliği ile onu seviyordu. Phin zevkli bir şekilde kahvaltısını yaparken o da tava da kalan son krepi almak için ayaklandı. Ocağı kapattığında sevgilisinden beklediği cevapları almıştı sonunda. Ama o kadar laftan sonra biraz kendini beğenmişlik gibi görünse de ona gerçekleri söyledi.
"Mutfakta bulunmaktan ve yemek yapmaktan gerçekten hoşlanırım Phin ve bu konuda becerikli olduğumu düşünüyorum"
Tabağa koyduğu krepi masaya yerleştirdikten sonra çayından bir yudum alarak krepin tadına baktı. Phin'in kahkahaları bir anda masayı kaplamıştı. Onu dinlerken kahvaltısına devam ediyordu. Düşündüklerine neden bu kadar gülmüştü ki. Onunla yaşaması fikri o kadar normal görünüyordu ki bu konuda asla rahatsız hissetmiyordu kendini. Çok geçmeden durum anlaşılmıştı. Phin'in koruma içgüdüsünü devreye girdiğinde ona göre her şey bir hayal olarak kalmalıydı. Onun gözlerinin içine baktı. Gözlerindeki kararlı bakış rahatsız ediciydi. Morgana geçici bir durum değildi ki. Savaş hep var olacaktı. Bunlar onlara engel olmamalıydı. Herkes gibi yaşayabilirlerdi. Bunu görmesini istiyordu. Kendi ailesini düşündü bir anda. Gözlerinde onlara duyduğu özlem belli oluyordu.
"Ben ailemi kaybetmeden önce küçük bir kızken annem ile mutfakta çok zaman geçirirdik, Phin. Bana bir kaç kolay tatlı yapmayı bile öğretmişti. Tabi çoğu şeyi yardım alarak yapmam gerekiyordu. Annemi kaybettikten sonra da bu ilgim azalmadı. Sanki mutfakta vakit geçirmeye devam edersem. Onu daha çok yanımda hissedecekmişim gibi geliyordu. Babamla da bu tür anılarım oldu. Mutfakta değil tabi o daha çok bir erkek gibi dövüşmeyi öğretmeyi çalışıyordu bana. Kendimi korumam için ve sonra..."
Konuşması yarıda kalmıştı. Gözünden akan bir damla yaşa engel olamamıştı işte bir anda.
"Yani demek... istediğim. Annem ve babam her şeye rağmen birlikte oldular, Phin. Sonra ben dünyaya geldim. Morgana tüm periler için bir tehdit, belki sana daha yakın bir tehdit ama böyle bir neden için beni kendinden uzaklaştırma. Babam senin gibi düşünseydi belki de ben şu an karşında olmayacaktım. Etrafta çok fazla tehlike olsa da ben senin yanında olmak istiyorum Phin. Belki de aile olmak..."
Bu düşünce yine ister istemez eli yine karnına gitti. Gerçekten anne olabilir miydi? Anne olmak sadece bir bebeği dünyaya getirmek değildi. Bu sorumluluğun gerçekten altından kalkabilir miydi? Sessizce gülümsedi. Şimdilik erkendi, olmaması gereken bir durum. Üstelik şimdilik koca bir bebekleri vardı zaten Scarlett.[/color] | |
| | | Phin Silent Toprak Perisi
Mesaj Sayısı : 230 Kayıt tarihi : 13/06/12 Nerden : İstanbul Lakap : Serseri peri
| Konu: Geri: İçki ve Dans Perş. Eyl. 27 2012, 04:10 | |
| Söylediklerinden sonra ortam derin bir sessizliğe gömülmüştü ve bu durum nedense onu rahatsız etmişti. Gözlerini önündeki tabaktan kaldırıp rose’un gözlerine dikti. Gözlerinde nedenini anlayamadığı bir hüzün vardı ve bu canını sıkmıştı. Onun üzülmesini istemiyordu az önce söylediği şeyleri onu kırmak için söylememişti ama anlaşılan kırılmıştı. Onu canından çok seviyordu ve oda rose’unda içinde olduğu bir hayat istiyordu evet ama şuan bu imkansızdı. Üzüntü dolu gözerine bakarken ona sarılıp az önce söylediklerinin tam tersini söylemek istiyordu ama yapamazdı yapmamalıydı düşüncesizce davranamazdı. Bir bakışı bile beni bu kadar etkilerken gözlerinde gördüğüm üzüntü kırıntılarına bile katlanamazken onu kendimden gerçekten uzak tutabilecek miyim diye merak etti bir an muhtemelen çok zor olacaktı farkındaydı ama yapmalıydı. Hayatında belki de ilk defa kaderine lanet ediyordu. Kader yıllar sonra karşısına sevebileceği, uğrunda canını feda edebileceği birini çıkarmıştı karşısına aşık olmuştu ona birlikteyken dünya umurunda olmuyordu hiç olmadığı kadar mutluydu onunlayken her şey iyi gidiyor derken dünyada başka cadı kalmamış gibi morgana cadısının perisi olduğunu öğrenmişti. Hem de aşık olduğu kızla hayatını birleştirmeyi düşünürken. Her şeyle başa çıkabilirdi belki her şeye dayanabilirdi ve her cadıya karşı koyabilirdi morgana’ya karşıda kolay bir hedef olmadığını biliyordu lakin o cadının hayatında değer verdiği tek kişiye zarar verebilecek olma ihtimali onu korkutuyordu. Rose’u kaybetmekten korkuyordu. Onu kaybetmeye dayanamazdı. Kaybetmek… Daha önce yaşamıştı bunu biliyordu kaybetmek ya da kaybettiğini düşünmek asla katlanılamayacak bir acıya neden oluyordu. Bunu bir daha yaşamak istemiyordu aynı şeyi bir kez daha kaldıramazdı. Onunlayken rose hep phin’in eski düşmanlarının ya da morgana’nın hedefi olacaktı buna izin veremezdi. Savaş… Savaşın varlığı umurunda değildi savaş yüzyıllardır vardı onun umurunda olan tek şey cadısıydı.
Evet savaşta önemliydi tabi lakin savaş esnasında karşısına çıkabilecek perileri çokta sorun etmiyordu hiçbiri sorun oluşturmamıştı şimdiye kadar bundan sonra da sorun oluşturacağını sanmıyordu. Tabi şimdi rose vardı hayatında ve o hayatındayken eskiden önemsemediği şeyleri göz ardı edemezdi artık. Az önce söylediklerini düşündü gerçekten güzel hayallerdi gerçekleşmesini istediği hayaller onunla yaşamak, onunla yaşlanmak, ondan çocuk sahibi olmak bunları çok istiyordu. Gerçi baba olmak konusunda hala ciddi şüpheleri vardı. Rose’dan çocuk sahibi olmak istiyordu bu konuda şüphesi yoktu sadece iyi bir baba olabileceği konusundaydı şüphelerinin hepsi. Gerçekten iyi bir baba olabilir miydi çocuklarına? Rose’un mükemmel bir anne olacağından emindi peki o mükemmel bir baba olabilir miydi? Benim gibi biri ve mükemmel babalık imkansız diye düşündü. Sonra silik bir gülümseme belirdi yüzünde zar zor belli olan bir gülümseme ortada çocuk falan yokken neler düşünüyordu hem olabileceği ihtimalini de getirmiyordu aklına…Rose’un konuşmaya başlamasıyla düşüncelerinden sıyrılıp onu dinlemeye başladı. Hüzünlü sesi kalbine bir bıçak gibi saplanırken gözyaşlarını gördüğünde içi daha çok acımıştı. Küçük yaşta ailesini kaybetmiş olmasına üzülmüştü. Onun için ailesi kendi hayatında bir şey ifade etmese de rose’un hayatında ailesi çok şey ifade ediyordu belliydi. Zaten söylediklerine bakılırsa onlar gerçekten normal bir ailelermiş ardından üzülmeye değer bir aile phin’in ailesi gibi tek düşündüğü şey savaş olan çocuklarıyla hiç ilgilenmeyen arada bir çocukları olduğu akıllarına gelip ilgi göstermeye çalışan bir aile değilmiş. Tüm söyleyecekleri bitene kadar sessiz kalmakta kararlıydı. Kahvaltıyı bir kenara bırakmış sadece çayını içiyor bir yandan da onu dinliyordu. Son sözlerini dinlerken çayını yudumluyordu ki söylediği şeyler ve yaptığı hareket çayının boğazında kalmasına yetmişti bir yandan şaşkınca ona bakıyor diğer yandan da öksürüyordu.
Ne demişti o? Aile olmak yani… yoksa… hamile miydi? Yani onunla bir... bir bebekleri mi olacaktı? Kalbinin delicesine çarptığını fark etti. Rose’un yanında her zaman hızlı atardı biliyordu ama daha da hızlı atmaya başlamıştı. Odanın içi çok sıcak olmadığı halde terliyordu. Elindeki çayın birazının masaya dökülmesiyle gözlerini çaya dikti birkaç saniyeliğine elleri mi titriyordu onun? Nefes alamadığını hissetti bir an elindeki bardağı masaya zar zor bırakıp rose’a baktı hala şaşkındı ve belki biraz da aslında oldukça fazlaca heyecanlı olabilirdi ama o bunun farkında değildi. Kendini nefes almaya zorlarken bir yandan da mantıklı düşünmeye çalışıyordu ama lanet olsun ki onda az önce rose’un son sözleri ve yaptığı hareketle mantık diye bir şey kalmamıştı. Şuan hiçbir şey düşünemiyordu. Beyni durmuştu sanki… Etrafı yine derin bir sessizlik kaplamıştı konuşması gerektiğini biliyordu ama yapamıyordu sanki dili tutulmuştu ağzından tek kelime çıkmıyordu. Bir süre sonra şoktan kurtulup kendine gelebildiğinde ve o kısa süreliğine tatile çıkmış beyni geri dönüp iş başı yapmaya başladığında durumu yanlış anlamış olabileceğini fark etti yani rose hamileyim dememişti. İçinden hayır direk demedi sadece hamile olduğunu ima etti aptal diye beyni kendine hakaretler ederken phin zorlukla yutkunabildi. Yine de bundan emin olmak için bunu onun ağzından duymak istiyordu fakat bunu nasıl soracağını bilmiyordu. Oda lafı dolandırarak sormaya karar verdi. Uzanıp masanın üzerindeki elini tuttu. Gözleri hala rose’un karnındaki eline kaysa da kendini onun gözlerine bakmaya zorluyordu. Derin bir nefes alarak anlayışlı bir ses tonuyla ''Seni bırakmaya niyetim yok sevgilim asla senden ayrılmayı düşünmedim düşünmüyorum da. Bende seninle olmak ve seninle yaşamak istiyorum. Bir geleceğimiz olsun istiyorum dediğin gibi belki de bir aile olmak ama…'' Dedi sustu bir süre sonra düşünceli bir ses tonuyla ''ama senin tehlikede olduğun gerçeğini bilmek kafamı karıştırıyor. Seni koruyamamaktan korkuyorum rose… Seni kaybetmek ve sensiz kalmak istemiyorum.'' Dedi. Sonra aklına aile olmakla ilgili söyledikleri ve elini karnına götürüşü geldi aslında kendine bile itiraf edemese de hiç aklından çıkmamıştı. Gözlerini rose’un karnına diktiğinin farkında olmadan ''Rose… Bana söylemek istediğin bir şey var mı? Yani ikimizin geleceğini etkileyebilecek herhangi bir şey…'' dedi. Aslında sormak istediği şey hamile olup olmadığıydı ama bunu direk soramamıştı yine de gözlerini nereye diktiğine dikkat edildiğinde neyi sormak istediği oldukça net bir şekilde anlaşılıyordu. | |
| | | Rosemary Ruby Silent Su Perisi
Mesaj Sayısı : 261 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Peri kızı
| Konu: Geri: İçki ve Dans Cuma Eyl. 28 2012, 14:25 | |
| Elini karnında hissederken her şey henüz erken olsa da, anne olma fikrine çok çabuk ısınmıştı, aslında.Bir bebek, sevdiği erkeğin ona hediyesi. Aşklarını ölümsüzleştirmenin belki de en mükemmel yolu buydu. Phin ile ilgili hayalleri her geçen gün katlanarak artıyordu. Bir kaç gün evvel onu hayatının merkezine yerleştirmişken, şimdi anne ve baba olduklarını anı düşünüyordu. Yine de tüm bu güzel duygularının mutluluğunun arasında sinsice büyüyen bir başka duygu daha vardı, korku. Aslında korkmasının tek nedeni Phin'di. Daha doğrusu onun düşünceleri. Sevdiği insan sırf zarar görmesin diye kendinden uzak tutmak gibi bir düşüncesi vardı. Bunları yapamıyor olsa da çok fazla dile getirmişti. Sırf bu yüzden ya bir gün yapmanın bir yolunu bulursa diye düşünmeden edemiyordu. Yine de tüm bunlara mücadeleci ruhu asla pes etmeyecekti. Vazgeçmeden, Phin yanlış olduğunu düşünse bile onunla kalacaktı. Yanlış anlaşılmalar ve geçmiş yaşamlarından ötürü şimdiden yeterince acı çekmişlerdi. Bir de üzerine kaybetmeyi asla kaldıramazlardı. Bunu hem kendi hem de Phin için söylüyordu. Artık tamamen birlik olmalarının vakti gelmemiş miydi? Mutlu olmak istiyordu, onunla birlikte yaşayabildikleri süre boyunca. Bundan daha çok istediği ne vardı ki.
Bu düşüncelere kendini o kadar fazla kaptırmıştı ki Phin'in titreyen elleri nedeniyle çayı döktüğünü biraz geç fark etmişti. Onda garip bir şeyler vardı. Alnı terden ıslanmıştı. Üzerindeki tedirginliğe bir anlam veremiyordu. Ne olmuştu. Düşüncelere çok fazla daldığını yeni yeni fark ediyordu. Acaba bir şey mi kaçırmıştı. Şu an sadece onu izliyordu. Göz göze geldiklerinden Phin konuşmaya başlamıştı. Sevdiği erkeği dinlerken onun gözlerinin içinde kaybolmamak elinde değildi. Kurduğu yarım cümle içinde bir umut ışığı yaratmıştı. Hayalinden yalnız olmadığının bir kanıtıydı bu. Oda istediğini de göre hayali fazla uzakta olamazdı. Ama cümlesine devam ettiğinde de başka bir gerçek ortaya çıkmıştı. İçinde yarattığı korkunun boşa olmadığını gösteren bir durumdu bu. Bu duygu onu yıpratıyordu. Aslında söylediklerinin içinde ona verdiği değeri bilmek kalbini ısıtıyordu. Phin'de aynı şekilde korkuyordu. Korkusuz bir peri belki de hayatında ilk kez korkuyor ve bunu dile getiriyordu. Bunun zor olduğu biliyordu. Oda ilk kez ailesini cesaretinin toplayarak anlatabileceği birini bulmuştu.
"Phin, bende seni kaybetmekten korkuyorum. Ama korkuların bize bunu yapmasına izin verme. Şimdiden bile yeterince üzüldük biliyorsun. Sen ne kadar hayal olarak görsen de ben burada Scarlett ve seninle bir arada olmak istiyordum. Aile olduğumuzu görmek istiyorum. Seni seviyorum... Phin. Önemli olan bu seninle ya da sensiz her zaman tehlike de olacağımı biliyorum. Ben de cici bir peri kızı değilim biliyorsun. Tehlike ne kadar büyük olsa da birlikte olmalıyız. Üstesinden gelebiliriz ben buna inanıyorum hem de tüm kalbimle"
Cümlesi bittiğinde bir elinin hala karnın da olduğunu yeni fark etti. Bugünkü hareketlerini pekte kontrol edemiyordu. Ama fark etmesinin altında ki asıl neden Phin'in delici bakışlarıydı. Sorgular gibiydi sanki. Gözlerini karnına dikmişti ve sorduğu soru dolaylı yoldan hamile olu olmadığını merak ediyordu. Dişlerini alt dudağına geçirip gülümsedi. Bunu yaparken eli ile karnını okşuyordu.
"Haklı olup olmadığımdan emin değilim, sevgilim. Sadece tüm yaşadığımız anları ve ateşli dakikaları düşününce sence bunların bir sonucu olarak aşkımız ilk meyvesini vermiş olabilir mi... Ben belki de şu an hamileyim."
| |
| | | Phin Silent Toprak Perisi
Mesaj Sayısı : 230 Kayıt tarihi : 13/06/12 Nerden : İstanbul Lakap : Serseri peri
| Konu: Geri: İçki ve Dans Cuma Ekim 05 2012, 21:15 | |
| Phin sevgilisinin gözlerinin içine aşka,anlayışla ve ama daha çok kafa karışıklığıyla bakıyordu. Bu kararsızlık onu öldürüyordu ama yapabileceği bir şey yoktu. Düşünmeye ihtiyacı vardı. Yalnız kalıp biraz kafa dinlemeye sihirbazından,caitlynden,tanıdıklarından, ailesinden ve hatta rose’dan bile bir süre uzak kalıp düşünmeliydi. Rose bu şekilde burnunun dibindeyken mantıklı düşünemiyor ve plan kuramıyordu. Ne yapacağına karar verene kadar şimdilik olanları akışına bırakmaya karar verdi. Bir müddet hiçbir şeye karışmayacaktı. Olanları değiştirmeye ya da müdahale etmeye ve hatta engellemeye kalkmayacak hayatının nasıl geliştiğini uzaktan izleyecekti.En azından bir karar verene kadar. Rose’un söylediklerinin karşısında yorgun bir gülümseme belirdi ve iç çekti sonra düşünceli bir ses tonuyla ''Bende seni seviyorum sevgilim ama bu benimleyken her zaman olduğundan daha çok tehlikede olduğun gerçeğini değiştirmiyor tıpkı senin cici bir peri kızı olmamanın daniel’ın tuzağına düştüğün ve zarar gördüğün gerçeğini değiştirmediği gibi. Benimle burada yaşaman konusuna gelirsek kafam çok karışık bana düşünmem için biraz izin ver olur mu? Düşüncelerim netleştiğinde geleceğimizle ilgili planları ona göre şekillendiririz.'' Dedi. Bu konu üzerinde daha fazla tartışmak istemediğini oldukça net bir şekilde belirten bir ses tonuyla ''Neden şimdi kahvaltımızı etmiyoruz? Sonra belki beraber dışarı çıkarız ya da bu gün için planın varsa ben seni gideceğin yere bırakır oradan da kendi işlerimle ilgilenirim.'' Dedi. Bebek konusunda söylediği şeylere değinmediğini fark edip gözlerini rose’a dikti. Gülümsedi ve en sakin ve şefkatli ses tonunu takınarak ''Senle benim bebeğim… Kulağa güzel geliyor etrafta koşuşturan tıpkı senin gibi güzel bir yaramaz… Eminim sana annelik çok yakışır ve mükemmel bir anne olursun gerçi ben ne kadar mükemmel bir baba olurum bu konu tartışılır'' dedi göz kırparak. Sonra kahvaltısından birkaç lokma daha aldı. Gözlerini aşık olduğu kıza dikti ve ''Rose…'' diyerek yeni bir cümleye başladı fakat odaya dolan telefon sesi konuşmasını bitirmesine engel oldu. Phin telefonunu masanın üzerinden alarak arayana baktı sonra gözlerini rose’a dikti açıp açmamak konusunda kararsızdı. Rose’a bir müddet baktıktan sonra telefona cevap vermemeye karar verip meşgule attı.
Rose’un soran gözlerine karşılık ''Önemsiz biri'' diye geçiştirdi fakat o önemsiz kişi ısrarla aramaya devam etti birkaç kez daha meşgule attıktan sonra ısrarla arayan kişiye oldukça sinir olmuş bir şekilde telefonu açarak ''Ne? Ne var? Lanet olsun neden ısrarla arayıp duruyorsun meşgule atıyorsam meşgulüm demektir değil mi? '' diye bağırdı. Israrla araması sinirlerini bozmuş sevgilisiyle bir kahvaltıyı bile çok görüp ısrarla mahvetmeye çalışmasına uyuz olmuştu. Telefon eden kişi de phin telefonlarına cevap vermediği için sinirlendiğinde oda söyleyeceklerini bağırarak söylemiş ve phin’in telefonu kulağından uzaklaştırmasına neden olmuştu çünkü telefonu kulağına dayamadan da sesi ve söyledikleri gayet net duyuluyordu hatta rose’un bile duyabildiğinden neredeyse emindi. Telefondaki ses söyleyeceklerini yüksek sesle bağırarak söyledikten sonra sessizliğe gömülmüştü phin iç çekerek az öncekinin aksine bıkkın bir ses tonuyla ''Bak seni anlıyorum ve emeklerine saygı duyuyorum senin bizim için bilgi sağlaman oldukça önemli canını tehlikeye attığın ve verdiğin uğraşlar için minnettarız fakat bir konuya açıklık getirmek istiyorum. Bunun üzerine basarak ikinci kez söylüyorum ama iyi taraf için çalışan tek peri ben değilim neden diğerlerine haber vermiyorsun onlara da kolayca ulaşacağını biliyorum. Ben meşgulüm başkalarına haber ver en azından bu seferlik.'' Dedi sesi yine sonlara doğru sinirli çıkmıştı. Lucas’ın ise gayet sert bir şekilde ''Sadece seni gönderip bu olaydan hiç kayıp vermeden birkaç yarayla kurtulabilecekken neden iyi taraftan başkalarını gönderip büyük bir risk alıp kayıp verme ihtimalini göze alıyım? Bu konuda iyi olduğunu biliyoruz değil mi? Hala iyi tarafa çalışıyorsan her müttefiğin ne kadar önemli olduğunu da bilirsin onları kaybetmenin işimize yaramayacağını da… Hala iyi taraf için çalışıyorsun değil mi phin?'' diye sordu bağırarak. Phin bir müddet başını ovduktan sonra ''Tabi ki hala iyi taraf için çalışıyorum bana bu soruyu sorarak saçmaladığının farkındasındır umarım… Peki tamam ben ilgilenirim çıkıyorum şimdi.'' diyerek telefonu yüzüne kapattı. Sonra gözlerini rose’un gözlerine dikip ona uzun uzun baktı. Konuşmanın her detayını duyduğuna emindi ve işte aslında ona anlatmak istediği ama bir türlü anlatamadığı şey de işte tam olarak buydu phin her zaman tehlikenin içindeydi. Bir şey söylemedi sadece gözlerinin konuşmasına izin verdi bir süre onlar konuşmadan da anlaşabiliyorlardı. Sonra telefonunu cebine koyarak ''Ellerine sağlık harika bir kahvaltıydı teşekkür ederim ama benim çıkmam gerek istersen beraber çıkalım ve ben seni evine bırakıyım oradan da halletmem gereken işleri halletmeye giderim. İşlerimi halledebilirsem sonrasında buluşur bir şeyler yaparız'' Dedi. Aslında bu tam olarak - Seni eve bıraktıktan sonra ufak çaplı bir savaşa girerim bende eğer ölmemde sağ kalırsam sonra görüşürüz- demek istemiş ama bunu olabildiğince yumuşatmıştı. İçeriye girip üzerini çarçabuk değiştirdikten sonra rose’la beraber evden çıktılar. Dediği gibi önce rose’u evine bıraktı daha sonra da işini halletmek için yola koyuldu. | |
| | | | İçki ve Dans | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|