|
| Felekten Bir Gece | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Leon S. Dekker Hava Perisi
Mesaj Sayısı : 264 Kayıt tarihi : 22/10/12 Yaş : 33
| Konu: Felekten Bir Gece Çarş. Kas. 07 2012, 22:01 | |
| Anlamsız duyguların hepsi geride bırakmıştı. Aslında duyguların anlamsız olması değildi sorun. Duygular sadece ondaki anlamını yitirmişti. Yine de kafasının içinde dönüp duran isteklere engel olamıyordu. Ama yinede o düşüncelerin kölesi olmayacaktı. Rose artık geride kalmıştı. Hala onun tatlı meleği olabilirdi. Yine de onunla ilgili kafa karışıklığına sebep olan tüm düşünceleri başından uzaklaştırmıştı. Ona aşık olmuş muydu gerçekten? Buna cevap vermekte şu an oldukça zorluk çekiyordu. Şu an ona karşı hissettiği her şey tek bir noktada birleşmiş yok olmuş ve geriye sadece tek bir şey bırakmıştı. Cinsel çekim. Şu an sadece onu altına almakla ilgileniyordu. Ama aynı zamanda hala onu üzmek istemediği için ondan uzak duruyordu. Meleği Phin denen o periyi seçtiğini söylemişti, gözlerinin içine bakarak onu sevdiğini söylemişti. Bundan sonra yapabileceği bir şey yoktu. Aslında kötü adamı oynamak onları ayırmaya çalışmak eğlenceli olabilirdi. Bu dünyada üzmek istemediği tek kişi olarak bunu yapmıyordu. Sonuçta cinsel arzuyu bastırmak için yapabileceği şeyler oldukça basitti. Karşısına çıkan her hangi bir kız bu işi görebilirdi.
Yatağında gerinerek saatine göz attı. Bir şeyler içerek kafa bulmanın vakti gelmişti. Elbette içeceklerin yanında ağzına tat katacak bir kaç güzel kız içinde. Üzerindekileri çıkararak her zamanki kıyafetlerinden birini aldı dolabından. Siyah bir kot ve gömlek. Saçlarını elleri ile karıştırarak evinden ayrıldı. Bara gitmek için her zamankinin aksine arabasını değil motosikletini kullanmayı tercih etti. Çok geçmeden bara varmıştı. Gücünü kullanarak adeta rüzgarın içinde kaybolarak motosikleti kullanmıştı. Bardan içeriye girerken bir kaç tanıdık takıldı gözüne. Ona hala Nathan diyen bir kaç yalaka dan ibaret oldukları için onları görmezden gelerek bara yaklaştı. Uzun oturaklardan birine yerleşerek barmenden viski istedi. Sert bir şeyler istiyordu. Viski ile başlayacaktı bu gece sonra büyük ihtimal dozu artırırdı. Viskiyi eline aldıktan sonra etrafından hafifçe dönerek sırtını tezgaha dayadı ve müzikle kendini kaybetmiş kalabalığı izlemeye başladı.
| |
| | | Chrysanthum Tempest Ateş Perisi
Mesaj Sayısı : 26 Kayıt tarihi : 02/11/12 Yaş : 29 Lakap : Arachne
| Konu: Geri: Felekten Bir Gece Cuma Kas. 09 2012, 21:15 | |
| Islak bakır saçlarını lastik toka ile alelade topladı. Güneş, yerini yavaş yavaş zifiri karanlığa vermeye başlamış, ufuk mavi, turuncu mor ve kırmızının envai çeşit tonuna bürünmüş, gökyüzü ise karanlık perdelerini çekmişti. Akşamüstünün tatlı ayazında denize girmek ise farklı bir tat, farklı bir fanteziydi; kemik iliklerine kadar işleyen soğuk bir meltemin ardından, yağ gibi ılıman suya süzülmek ve uzun ağaçların kök saldığı koydan ufka doğru yüzmek, sanki Güneş'e ulaşacak gibi... İmkansız mı? Haha, bu kelimeyi üreten muhtemelen zavallının biriydi, ya da korkak bir tavuk. Limitlerin, dorukların sonun reddediliği bir evrende, zincirlerin tutmadığı bedenlerdeki ruhların bulduğu özgürlük.. İşte özlenen buydu. Smells Like Teen Sprit Nirvana'nın en sevdiği parçasını melodisi vardı dilinde ''...And I forget just why I taste , oh yeah, I guess it makes me smile. I found it hard, It was hard to find .. Oh well, whatever, nevermind..'' Yolun ortasında bağıra çığıra şarkı söyleyişi kısmen bakışları üstüne çekiyordu. Gözleri bulanık görüyordu; sokak kaldırımda oturup felsefe kitabı okuyan sarhoş bir şarapçının gözleri gibi, belirsiz bulanık; herhalde tuzlu sudan olmalıydı. Sokaklar, caddeler görünen gerçekliğin büyük bir kısmı alacakaranlığın loşluğuna saklanmıştı, dükkan camlarında kendi yansımasını bile zor seçiyordu. Saçını tutan lastik toka koptu, ayaz üfleyen bir rüzgar saçlarını dağıttı, genç kızın önüne getirdi. Samara'nın saçlarını bakır-kızıl kahveye boyatmış haline benziyordu; içinde siyah sütyeni sırıtan siyah askılı bir bluz, altına da bluze nazaran solmuş siyah bir şort giymişti. Converseinin altından bileğindeki basilisk-ahtapot karışımı bir yaratığın dövmesi göze çarpıyordu, bu şeyin yarasa kanatları da vardı. Genç kızın sırtındaki 'kendi' yarasa dövmesi ise kısmen bluzün arkasına gizlenmişti. Peynir beyazı teni siyah giyimine tam tezat oluşturmuştu; Hollandalı gotikvari gençleri andırıyordu. Retinası ise kıpkırmızı olmuştu, göz kapakları ile arasında ciddi bir savaş vardı, inadına iniyorlardı. Sert bir tekila ile onların icabına bakacaktı. Kaslarıysa akşamdan kalmaymış gibi ağrıyordu. Sarhoşken maske düşer, ve ben ile arada bir yasak, bir engel kalmaz, bilinç yoksa duvar da yoktur. Hemen ilk uçakla Italya'ya gidebilir ve Trieste'de sokak sokak, kaldırımda oturup felsefe kitabı okuyan sarhoş şarapçı Gustavo'u arayabilirdi. Bir böğürtlen bahçesi bulmayı da ummuyor değildi. Saç sakalı karıştırmış, renk cümbüşü yırtık bir gömlek giymiş yaşlı bir italyanı, elinde böğürtlen şarabı ile kendisine yaklaşırken görseydi, o kişiyi tanırdı. Sergide gördüğü resmine hayran kalmıştı; kızılın bastırılmamış bir lav olmuş, tutsak bedenleri toprağa kök salmış ruhlarının demir zincirlerini eritiyordu. Bir çok el, bir çok beden çıkıyor ve Güneş'e, doruğa yükseliyordu. Bir hortum da vardı sanki yeşil renk cümbüşünün arasında. Kızıla tam tezat yeşil, özgürlüğün huzurunu yansıtıyor olacaktı ki, alıp götürdüğü de yokluk belirsizliğiydi. Bomboş fırça darbeleri bu noktada silikleşiyor, ışık azalıyor ve renk kendisini kaybolmak üzere siyaha bırakıyordu. Fırça darbeleri hareketliydi, bazı yerlerde ip kullanılmıştı. Sanatçının elleri titrekti, tuşlardan barizdi. Bir Van Gogh fırçası yorumunu rahatça alabilirdi, ama aslen bu değildi. Van Gogh sıcak bir Haziran ayında, damın altındaki gölgede içilen buzlu bir çaydı, Gustavo ise sert bir alman birası, ya da tekila. Fırça ile aynı kavgayı etmişlerdi, ama Gustavo bir şeylerin arkasına saklanmamıştı. Tempest'ı okumuştu, anlamıştı. Düşüncelerinin arasında dalmışken adımlarının onu götürdüğü yere girdi, içeri girdi; Sangius Barı. Ne istediği barizdi, bir bardak bol kremalı Baileys. Bara doğru ilerledi, saçlarını önünden çekmeye zahmet etmemişti. Tek hamlede taburesine çıktı, ve içkisini söyledi. Dudaklarının müziğe zaten eşlik ettiğinin, ses tellerinin kontrolünü kaybettiğinin farkında değildi ama, bedeninin dans etme arzusunun, onu hapseden zincirlere karşı ayak direyişini hissedebiliyodu, yaşadığı alem bambaşka bir yerdi. | |
| | | Leon S. Dekker Hava Perisi
Mesaj Sayısı : 264 Kayıt tarihi : 22/10/12 Yaş : 33
| Konu: Geri: Felekten Bir Gece Paz Kas. 11 2012, 19:30 | |
| Viskisi bittiğinde yerini rom almıştı. Sert bir şeylere gerçekten ihtiyacı vardı. Saatler ilerlerken içtiği şişelerin çeşidini ve bardak sayılarından bir haber haldeydi. Zaten kim içki içerken şişeleri ve kadehleri sayma gereği duyardı ki. Sadece alacakları alkol miktarına odaklanırlar, ne kadar çok alkol o kadar çok eğlenceydi. İşte şu an tam olarak bu haldeydi. Elbette tüm gecesini içki şişeleri ile heba edecek değildi. Etrafına göz atarken dans pistindeki kalabalığın arasından ona doğru gelmekte olan kızı fark etti. Kız iki karış ve bol dekolteli elbisesi ile bedenini sergiliyordu. Ona iyicene yaklaştığı anda dudaklarından adı dökülmüştü. Elbette kız ona Nathan demişti. Dante henüz onu tanıyan hiç kimsenin bilmediği bir isimdi elbette Rose dışında hiç kimsenin. Kızın adını biliyor olması aklına sadece tek bir düşünce getirdi. Bu kızı daha önce yatağını ısıtmak ve tatmin olmak için kullanmış olmalıydı. Bu da kızı görmezden gelmesi için iyi bir nedendi aslında. O bir kızı ikinci kez yatağına almazdı. Elbette istisnalar her konuda olduğu gibi bu konuda da vardı. İkinci kez tadına bakılmaya değer kızlar oldukça hünerli oluyordu. Bazı kızların yatakta ne nedenli becerikli olduklarını ilk elden gözlemlemişti ve nedenli zevk aldığını bariz bir şekilde hatırlıyordu. Şu an karşısında duran kız ise ona hiç bir şey ifade etmiyordu. Böyle bir şeyi onunla yaşamadığına emin olmuştu. Kız tüm umursamaz hallerine rağmen bir anda kendini Leon'un kucağına attı. Sıkkın bir surat ifadesi ile kız bakarken kız kalçalarını ona sürterek hareket ettirmeye başladı. Kızı kollarından tutarak bir dizini havaya kaldırım üzerinden kaldırdı.
" Bu gece doluyum, kaybolursan senin için daha iyi olur" .
Kız yanından uzaklaşırken derin bir nefes aldı. Kızın varlığı onu bir anda germişti. Kızların ona zevk vermesi gerekirdi, gerginlik değil. Bu gece yapmak istediklerini karşılamayacak işe yaramaz bir kızla vakit öldürmek istemiyordu. Planladığı şeyler bambaşkaydı. Tezgahtan içki kadehini alarak bir dikişte bitirerek üzerindeki gerin havadan bir nebze olsun kurtulmayı başardı. Arkasını tezgaha yaslayarak çalan yeni müziğe ayağını hareket ettirerek ritm tuttu. Saçlarını geriye doğru eliyle sıvazlayarak etrafına göz attı. Bu gecelik harekete geçme vakti gelmişti. Gözleriyle tüm barı incelemeye başladı, tek hedef ise fıstıklardı. Ama mekanda gözüne tek bir kız bile takılmamıştı. Aslında takılan bir kaç kız vardı ama onlarla çoktan ilgilendiği için artık ilgisini hiç bir şekilde çekmiyorlardı. Saatine göz attı, gece yarısı olmak üzereydi. Umudu azalmış olsa da bazı kişiler için kendisi de dahil gece daha yeni başlıyordu. Taburesini çevirerek bara döndü. Yeni bir içki ısmarlamak için barmen ile göz göze geldiklerinde barmenin ona işaret ettiği yere baktı. Bara yeni geldiğini tahmin ettiği kızı incelemeye başladı. Kız duruşu, kıyafeti, içeceği ile ilgisini çekmeyi başarmıştı. Aslında ilgisini çeken başka bir durum daha vardı o bir periydi. Birden asıl istediği şey aklına geldi. Bu gece yatağında bir peri kızı istiyordu. Bu büyük ihtimal Rose kaynaklı bir durumdu ama bu ayrıntıyı göz ardı ederek gözünün önünde duran kızıla odaklandı. Yerinden kalkarak kızın yanındaki taburede oturan adamı yakasından tutarak kendine çekti ve kaybol der gibi bir bakış atarak yerine oturdu. Yeni bir içki siparişinin ardından konuşmaya başladı.
"Size katılabilir miyim? Yalnız içmek sıkıcı olsa gerek"
| |
| | | Chrysanthum Tempest Ateş Perisi
Mesaj Sayısı : 26 Kayıt tarihi : 02/11/12 Yaş : 29 Lakap : Arachne
| Konu: Geri: Felekten Bir Gece Ptsi Kas. 12 2012, 18:50 | |
| Zamandan ve mekandan izole, çevresindeki hareketlerden bihaberdi, dudağını cam bardağa dayamış, yudumları dilinde gezdire gezdire, tadını ala ala içiyordu içkisini. Kulağını notaların ahengine kaptırmıştı, düşüncelerinden soyutlanmış ve kısmen benliğini unutmuş gibi. Kimi düşünüyordu, neyi düşünüyordu ki bomboş bir levhaya dönmüştü belleği, neyi sildiğini hatırlamıyordu. Belki de o kadar boştu ki, düşünecek, yaşayacak bir şeyler arıyordu. Bazen kendi düşüncelerinde boğuluyordu, yere atmak istiyordu kendi ördüğü kaftanını. Arayışı hep vardı, hiç bitmemişti. Sorguları da, sualleri de öyle. Pek olağan değildi, farklı olmak bir seçimdi ve seçimi de buydu. Uzun, siyah boyalı tırnaklarıyla acemi bir ritim tutturmuştu. Birini hissediyordu. Gamzeleri daha da belirginleşti, simasını alıp götürmek isteyen muzur bir gülümsemeye teslim oldu. Onun kokusundan, tadını alabiliyordu, başta sert sonra tatlı. Göz ucuyla onu süzüyordu, gömleğin arasından, mermerden yapılmış yunan heykelimsi tenini, beyaz tene tezat, bal-kahve dolgun saçlarını ezberliyordu, ve bay Hermes'in ruhu duymuyordu. Lanet olsun, uyluklarının kasıldığını kabul etmesi gerekirdi. Tüm hücrelerine, tüm organellerine kadar istiyordu. Parmaklarını o gür, sarı saçlara daldırmamak için güdüleriyle bir iç savaş yapıyordu. Doruk noktasına çıkan duygularını bastırmayacaktı. Gülüşünün kenarında gamze çukurları belirginleşti, bütün dişlerini göstererek sırıttığının farkındaydı. Sarhoş olmadığının da. Ağzındaki tadı sevmişti. Tatlı, içindeki eriyişi gibi yumuşak, sıcak ve tutkulu; çikolata tadı. Kısık göz kapaklarının arkasındaki gözlerde, yaramaz bir kız çocuğu bakışının ardında tutku ve hırs vardı. Aslında onun hızına yetişemediği için morali bozulmuştu, biri hızlı olacaksa o Tempest olmalıydı, bunu biliyordu ama bedeninin onun karşısında eriyişine izin veriyordu. Haha ne yani, buraya yatağına bir kız atmak için gelmişti, daha kötüsüyse bu işte iyiydi. Bu mücadele ciddiye binebilirdi, aralarındaki rekabetten hoşlanmıştı; biri hükmedici olacaksa bu kendisi olmalıydı. Şu öğretmenlerin belası hiperaktif çocuklar gibi hissediyordu. Hermes sonunda ağzını açtı '"Size katılabilir miyim? Yalnız içmek sıkıcı olsa gerek"' Tempest, gözlerini artık onunkilerle birleştirebilirdi. sanki ışıklandırma sadece onun şeffaf tenine çarpıyor ve onu, gömürlükte durmakta olan beyaz bir inci gibi açığa çıkarıyordu, sert ve sıcak hatları ve şeffaf teniyle, ölümüne çekiciydi. Aynı zamanda ölümüne sinir bozucu. 'Hodri meydan' diyesi geldi genç peri kızının. Yüzünde tüm hücrelerini uyuşturan tatlı o zevki gizlemek için, pişkin bir gülümseme yerleştirmişti. Ne maske ama! Yalandan meydan okur gibi gözlerini kıstı, dil çıkarma güdüsüne engel olmaya çalışır gibi dudaklarını büzdü. Gür, melodik ve otoriter bir sesle ''Sana bir içki ısmarlama izin verirsin''' Pişkin pişkin gülümsemeye devam etti. Hermes, sarhoş etmeyi planlıyorsa bu planından vazgeçmeliydi. Tempest Texaslıydı; su yerine bira içilen bir kasabadan gelmeydi.
En son Chrysanthum Tempest tarafından Cuma Kas. 16 2012, 19:31 tarihinde değiştirildi, toplamda 4 kere değiştirildi | |
| | | Leon S. Dekker Hava Perisi
Mesaj Sayısı : 264 Kayıt tarihi : 22/10/12 Yaş : 33
| Konu: Geri: Felekten Bir Gece Perş. Kas. 15 2012, 12:30 | |
| Her yerinden bela sinyalleri veriyordu aslında. Az önce sadece biraz okşadığı adam onu kesmemişti. Kafasının içinde içki ve kızlarla ilgili planları varken bir anda kavga için bir istek oluştu. Birilerini yumruklamak ona son derece keyif veriyordu. Zaten kelle avcısı olmasının nedeni bu değil miydi? Gerçi önce döv sonra soru sor tarzındaki davranışı yüzünden bazı zamanlar işleri sekteye uğramıyor değildi. Çünkü çoğu zaman kendini kontrol etmekte zorlanıyordu. Yine de ölen her bir bedene zayiat gözüyle bakmakta işine geliyordu. Derin bir nefes alarak ortamda ki havayı içine çekti, içki ve sigara kokuyordu. İçkisi zaten önüne gelmişti, şimdi ise bir sigara yakarak keyfine keyif katabilirdi. Göz ucuyla baktığı yanındaki güzelliğe biraz daha süzdü. Sigara paketi çıkarıp eline bir tanesi alarak yaktı ve derin bir nefes çekti. Kıza bakışlarından sonra tehlikeli aurası giderek kaybolmuştu. Şu an sadece hedefine adım adım yaklaşan bir avcı gibi görünüyordu. Hükmedici bir ona katılmayı teklif etmişti. Aslında niyeti belliydi, o zaman hayırı cevap olarak görmüştü ki. Bunun için hayatında sadece tek bir istisna vardı. O istisna da bir daha tekrarlanmayacak bir hatadan ibaretti. Kız sözleri ile ona bakmaya başlamıştı. İlk göz göze geldikleri vakit aslında bu gecenin sonunda onları nelerin beklediği belli oluyordu. Leon istediğini asla dolaylı yoldan dile getirmeyi sevmezdi. Sırf bu yüzden istediği her ne ise sadece ona odaklanarak hareketlerini ona göre ayarladı.
Kızın verdiği ilk tepki yüzüne sinsice bir gülümsemenin yerleşmesine neden oldu. Peri kızı tahmin ettiğinden daha cesur adımlar atıyordu. İçki elbet birkaç içki gerçekten biraz daha keyiflenmesi için yeter de artardı ama sonrasında ondan istediği bunun çok daha ötesindeydi. Kızdan gelen bu teklifi elbette çevirmek gibi bir niyeti yoktu. Sigarasından yeni bir duman çekti beynini uyuşturan bir şeydi bu ve ona cevap verdi, etkileyici sesiyle.
"Olabilir bir bayanın teklifi asla geri çevrilmez. Bu arada ben Leon peki sen"
Konuşmasının hemen ardından barmen içkisini önüne koymuştu onun ne içeceğini biliyordu en azından onca sıradan sonra tekrar viskiye dönüş yapmıştı. Sigara ve viski güzel bir kız eşliğinde mükemmel bir karışımdı.
| |
| | | Chrysanthum Tempest Ateş Perisi
Mesaj Sayısı : 26 Kayıt tarihi : 02/11/12 Yaş : 29 Lakap : Arachne
| Konu: Geri: Felekten Bir Gece Cuma Kas. 16 2012, 20:30 | |
| Etkilenmişti, taşları son derece yerinde ve doğru oynuyordu. Hamleleri zorlayıcıydı. Karşısına böyle dişli bir rakip çıktığı için heyecanlanmıştı. Sesindeki melodik pürüzsüzlükten etkilenmemek, çok iradeli ruhlar için bile zor olmalıydı. Aurasını çok iyi kullanıyordu, 'ben tehlikeliyim, ayrıca çok da sexyim ve yatağında bir tanrı olmak istiyorum'u mükemmel bir şekilde veriyordu. Silahları genç kızın meme uçlarını sertleştirecek kadar güçlüydü, bu silahları kullanarak bir çok avını haklamış olmalıydı. Hatta bunların hepsini planlamıştı, güçsüz avlarını haklarken zorlanmayacağının farkındaydı, gücünü bilerek yola çıkmıştı. Dersini çalışıp gelmişti; içkiyi tutuşundan, bal rengi saçlarını rüzgara çarpışından hükmedici ses tonuna kadar, bu işte müdavimden de öte, Tempest'ı birazcık zorlayacak kadar dişli olduğunu biliyordu. Geleceği kestirebildiğini sanıyordu, biraz maceranın bay Hermes'e de zararı olmazdı. Tanrı mı, haha. Tanrının tanrılığı, tanrıçayı görene kadar sürmek zorundaydı. İçkisinden bir yudum daha alırken tavşan kanı gözlerini Hermes'inkilerden ayırmamıştı, ulaşılmazı oynayarak daha çekici hale geliyordu. Ne sexy bir tiyatro ama! Bu kadar başarılı olduğu için içinden lanet okuyordu ve yüzündeki lanet gülümsemeyi silip atamıyordu. Yine de zevkli olacaktı, bu çekişmenin tadını hissetmeliydi. "Olabilir bir bayanın teklifi asla geri çevrilmez. Bu arada ben Leon peki sen" Güzeel, Hermes oyalanmayı sevmiyordu. Bu gece için planlarını çoktan yaptığını nasıl da belli ediyordu, şimdi dudağındaki gamzeyi ortaya çıkarıp ince perdeden bir sesle adını söyledikten sonra, ellerini onun bal rengi saçlarına daldıracağını, dudaklarını boynuna dayıyacağını biliyordu, onu okuyordu. Senaryoyu kendisi yazmış gibi hem de, hatta Tempest'ı yönetir gibi biliyordu. Bir sonraki hamleye göre oyunu oynuyordu, ve bu hamle çok çekiciydi. Hermes'in hesap makinesini biraz şaşırtmak işi daha eğlenceli yapabilirdi. Leon.. Evet, ne kadar da yakışıyordu bu isim. Aslan.. Onu parlak güneşte ısınırken görebilirdi, ama hiçbir zaman ıssız çölde olmayacağını da bilirdi. Tapılmaktan sıkılmış bir kral ki o, kulları dediği yaratıklar onun hesaplarına uyuyor. Kolayca yiyip yutabileceği milyonlarca teslimiyet, ne sıkıcı. Hesap da buydu, teslimiyet. Teslimiyet? Hahaha, Tam da Tempest'ten beklenen bir hesap bu(!). Kim teslim, kim tutsak, küçük bir işlem hatası onu deli ederdi. Aslan gökyüzünün toprağı örttüğü gibi örtmek istiyordu, gücü vardı çünkü, üstte olmak isteyecekti. Kadınını kavrayan, örten, üstünde sözünü bastıran güçlü erkek.. Bir tek karşı çıkan bile olmadığına emindi, karşısında yaktığı sigara gibiydi çünkü; teslimiyeti baştan kabul ettiriyordu.. Tahrik edici bu meydan okuma tahmin ettiğinden de etkileyiciydi, istediğini inkar edemezdi. Sigarasını köküne kadar çekiyordu akciğerlerine, genç kız tadını merak etmedi de değildi. Şimdiye kadar sadece küba sigarasını tatmıştı, oldukça sert ve beyin uyuşturan bir tadı var; tadı hafiften közlenmiş mısıra da benziyordu. Çekiciydi, ama bağımlılık yapacak kadar değil, tıpkı kral gibi. Ormanların kralı avından cevap bekliyordu, muhtemelen ismini bile merak etmiyordu. ''İsmimi tahmin etmeye ne dersin?'' Barmene döndü ve ikisi adına böğürtlen şarabı söyledi, canı çekmişti. | |
| | | Leon S. Dekker Hava Perisi
Mesaj Sayısı : 264 Kayıt tarihi : 22/10/12 Yaş : 33
| Konu: Geri: Felekten Bir Gece Ptsi Kas. 19 2012, 21:36 | |
| Kızı etkilediğinin farkındaydı. Biliyordu. Karşısına şimdiye de yaptığı oyunlarından kurtulan olmamıştı. Evet ukalaydı, bunu biliyordu. Ama bazı şeyler tanrı vergisi derler ya, on da olan tam da buydu aslında. Etrafında hala etkileyici aurası kol geziyordu. Aslında şu an bu halde bu bardan istediği her kızı kolaylıkla götürebilirdi. Etrafa göz gezdirirken bunu fark etmişti. Tek bir bakışı her şey için yeterdi. İstediğini kolaylıkla alabilirdi, yinede hiç biri ilgisini çekmemişti. Belki de çok fazla kızla takıldığı için özellikle insan olanları düşündüğünde durum fazla sıradan olduğundan sıkıcı gelmeye başlamıştı. Daha doğrusu oluşan sıradanlık artık fazlaca can sıkıyordu. Eğer şu an yanında oturan peri kızı olmasa bu bardan arkasına bakmadan uzaklaşırdı. Ama artık bir hedefi vardı. Bu da demek oluyordu ki istediğini alana dek buradan ayrılamazdı. İstediği ile bariz bir şekilde ortadaydı. Kızıl saçlı güzelliği istiyordu. Hem de her şeyi ile onu istiyordu. İşi ne kadar ileri götürebileceğinden emin olmasa da bu bardan onunla birlikte çıkacağını biliyordu. Sigarasını tekrar eline alarak hızla içine çekti dumanı. Sigara dumanının ciğerlerine inişini hissedebiliyordu. Elementinden dolayı havaya karışan her şeyi çok iyi hissedebiliyordu. Tıpkı kızın havaya karışan kokusu gibi. Sigarasını bıraktıktan sonra derin bir iç çekti Leon. Kızın ona has kokusunu içine çekti. Zaten kızı ilk fark etmesini sağlayan şeyde ona has bu kokuydu. İçinde bir çok tadı barındıran oldukça hoş bir koku. Tanımlamakta zorluk çekiyordu aslında. En çok aldığı deniz kokusundan hoşlanmış. Gecenin bu saatinde bir deniz kenarından ikisini gözlerinde canlandırabiliyordu. Kum üzerinde sere serpe uzanmış iki beden...
Kızın ısmarladığı içkinin tadını çıkarmaya başladı önce. Barda çalan müzik yine değişmişti. Kalabalık oldukça coşkulu şekilde dans etmeye devam ediyorlardı. Göz ucu ile tekrar kızı süzdü. Deniz kenarı şimdilik uzak bir ihtimal olabilirdi. Ama kızın bedenini dokunarak keşfetmeye başlaması için dans pisti mükemmel bir yerdi. Ama ondan önce bu güzelliğin adını öğrenmesi gerekecekti. Kıza ismini çoktan söylemişti. Vakit kaybetmekten hoşlanmıyordu. Üstelik buraya geleli bir saat olmuştu çoktan. Şimdiye dek çoktan birinin yatağında soluğu alması gerekiyordu. Bu iş uzun sürmüştü ama gerçi suç tamamen kız potansiyelinden kaynaklanıyordu. Bu düşünceyi bir kenara atarak içkinin ve sigaranın keyfini çıkarmaya başladı. Kızın konuşmaya başlaması ile onun gözlerinin içine bakmaya başladı. Kız da oyun oynamayı seviyordu. Bu her halinden belli oluyordu. Konuşması ve ona söylediği şu isim bulma oyunu. Her şey ortadaydı. Bunun onda tek bir anlamı vardı. Zevk almayı planlamıştı ve kız bu planı dahilinde ona bu zevki sonuna kadar tattıracaktı. İsim oyunu için kafasını biraz çalıştırması gerekecekti. Yinede durumu biraz daha oyun haline getirmek için aslında bulmaya çalışmamak daha eğlenceli geldi gözüne. Evet kız ondan isim istemişti. İstediği isimleri alacaktı da. Ama bunlar pekte tahmin türü olan isimler olmayacaktı. İçkisini bir dikişte bitirdikten sonra bardağı bıraktı.
"Evet oyun oymayı seviyorsun güzelim peki o zaman. Önce hangi ismi söylemeliyim. Senin gibi kızıl saçlı bir kız tanımıştım adı Tina. Belki seninde adın budur, o kız gerçekten iyiydi ya da Laura yok o kız sadece zaman kaybıydı, adaşı olmanı istemem... Düşünüyorum Mila olabilir mi? Çekici bir isim bunu gözlemlerine dayanarak söylüyorum ya da artık uğraştırma beni güzelim ismini söyle"
| |
| | | Chrysanthum Tempest Ateş Perisi
Mesaj Sayısı : 26 Kayıt tarihi : 02/11/12 Yaş : 29 Lakap : Arachne
| Konu: Geri: Felekten Bir Gece Cuma Kas. 23 2012, 23:08 | |
| Kafasını sağa ve sola salladı ve düşürdü. Dudaklarında patlamak isteyen sırıtışa engel olmadı. Zeus riskli ve düşündürücü oynuyordu. Hava elementine hükmeden bir peri ile yıldırımın birleşimi tuhaf olurdu, sürtüşmelerden çıkan ısı kasıp kavururdu atmosferi, öpüşürken yanıp tutuşan ateş ve barut gibi. ...Belki seninde adın budur, o kız gerçekten iyiydi ya da Laura yok o kız sadece zaman kaybıydı, adaşı olmanı istemem... Bay tanrı, tanrı olduğunu kabul ediyordu yani. 'İki bacağı arasında vajinası olan bütün dişi canlıları halletmişliğim vardır' Tanrısı, peri silüetiyle karşısındaydı ve ''Küçük dağları ben yarattım'' tanrıçasının başını döndürüyordu. Bu Olimpos Dağı'nı patlatacak kadar büyük, sert ve şehvetli bir kapışma olacağa benziyordu, ta ki her iki güç de pes edene ve teslim olmuş iki beden olana kadar. Sigara dumanının tamamını içine alıyordu, bir solukta yarısına kadar içmişti. Chris Angel'ın sigara numarasını utandıracak kadar yetenekliydi Bay Leon. Basbayağı bu bir meydan okumaydı, Tempest içkisini son damlasına kadar fondip yaptı ve doğal duruşundan ödün vermeden bardağı tezgaha koydu, Texaslı olduğu bariz belli oluyordu. Geğirmiyordu bile. Knock Out, işte bunu seviyordu. Tek kaşını kaldırdı. Renk vermiyordu, bu gece Zeus maskenin gevşemiş iplerini çözmek için uğraşacaktı, belki de uğraşması gerekmiyordu. Sadece onu ter dökerken görmekten hoşnut olacağını biliyordu. Hamlesi zekice düşünülmüş ve özenle işlenmişti, üç-beş tane isime köpürüp renk vermesini beklemişti, Tempest'ı ipi ilk bırakan olmak için zorluyordu. Satranç beyefendinin de hoşuna gitmiş olmalıydı, dudaklarının kenarındaki gülücükten zevk kendisini belli ediyordu. Tempest kulağını başka bir sese verdi, çalmakta olan parçayı kısmen sevmişti; muhtemelen şu yeni parlayan genç rock gruplarından birine aitti. Sahnede gitarı eline alıp sistemin dışına çıktıktan sonra o sistemin taptığı hayatı yaşamak.. İşte bu dönemde rock yıldızı olmanın kelime anlamı buydu. 80'lerde bayılarak dinlediği grupları şimdi dinlemek ısdırap gibi geliyordu, o kadar sahte bir tiyatro ki... Düşüncelerinden arındı, Leon'un sitemini dinlerken damarlarından dolaşan ılık kanı hissetti. O kadar sinir bozucuydu ki.. Kaşlarını çatıp dil çıkarmak da istiyordu, uzvuna dokunurken dilinin tadını almak da.. Kucağına atlayıp teslim olmak o kadar tatlı bir ihtimaldi ki. atmosferi delip geçen gökdelen gibi doruk noktalarını delen bir an, bir şehvet, kırmızının kışkırtıcı çığlığı gibi patlamış heyecan, masum ulaşılmazın doruk noktalarına erişirkenki keşif.. Bu saatte deniz kenarı ne de tatlı olurdu, serin suyun içinde süzülürken mehtabın izinden gitmek, sanki Dünya'yı avucunun içine alacak gibi. Aynı zamanda soğuk kumlardan gelen mehtabın gücüne direnmek, melteme boyun eğen dalgalara karşı.. Denizin dibi muhtemelen görülmeyecekti, bu da bir gizem olarak maceranın süsü olabilirdi. Reele döndü. Tanrı ile aralarında üç santim kalana kadar yüzünü yaklaştırdı, nefesini içine almak istiyordu; nane ve akciğeri zedeleyecek kadar ve diz bağını çözecek kadar sert ve yoğun sigara kokusu. Kelimeler dudağından tane tane ve tok çıktı ''Hava elementine hükmeden bir perinin yıldırımı desek uyar mı?'' Gözlerini Leon'un gök mavisi gözlerinden ayırmadan devam etti ''Tempest.'' Bardağı yenilenmişti, tadını hissediyordu, krema eriği. Nedense elleri Zeus'un bal rengi saçlarına gitti, kontrolünü kaybetmiş miydi, emin değildi. Zincirlemek istediği hiç bir şey yoktu, salt haz, salt his.. | |
| | | Leon S. Dekker Hava Perisi
Mesaj Sayısı : 264 Kayıt tarihi : 22/10/12 Yaş : 33
| Konu: Geri: Felekten Bir Gece Çarş. Kas. 28 2012, 23:41 | |
| Kartlarını doğru açmış olduğuna emin olmak ister gibi kızı süzüyordu. Başlattığı bu isim oyununun sonuçlarına gerçekten hazır olup olmadığını görmeliydi. Bu onunla ilgili düşüncelerine bir yenisini daha ekleyecek olan şeydi. Bilerek, isteyerek aklına ilk gelen isimler ile konuşmasını sürdürmüştü. Sahi o kızların adlarını gerçekte neden hatırlıyordu. Onun hafızasında bir kızın ismine bir yer sadece iki şekilde açılırdı, ya gerçekten onu tatmin ederek zevkin doruklarına çıkaran biri olmalıydı ya da gerçekten berbat dakikalar yaşatmalıydı. Elbette istisnalar yok değildi. Yani bir gece önce yatağa attığı kızın adını hatırlaması doğal bir şeydi. Zaten isimlerin de tam olarak bir hükmü olduğu söylenemezdi. Bir insanın ismi onu anan kişiye yüzünü hatırlatırdı belki, Leon'a ise bir kızın ismi sadece sarışın, esmer, kızıl bedenleri çağrıştırıyordu. Tıpkı az önce peri kızına söylediği isimler gibi. O kızların hiç birinin yüzünü hatırlamıyordu. Kafasının içinde belirgin tek bir şey vardı, bedenler ve zevk. Özellikle Mila'nın ona hatırlattığı şey işte buydu. Mila, o kız gerçekten bir insana nazaran onu tatmin etmiş nadir bir varlıktı. Kız ile geçen gecesini hala anımsıyordu. Sabahın ilk ışıklarına kadar iki çıplak beden birbirini tatmin etmek için yaratılmışçasına birbirlerine tutunmuştu. Elbette bir peri kızının tadı en mükemmel insandan bile daha baştan çıkarıcı olabiliyordu. Bunun en büyük nedeninin ırklar olduğunu düşünürdü Leon. Ama altında yatan asıl şey muhtemelen damarlarında dolaşıp duran kan olmalıydı. Güçleri bir yana insandan farklı olan yapıları her şeyi değiştiriyordu. En son bir peri ile kızı birlikte olalı oldukça uzun zaman olmuştu. Elbette şu adını bile hatırlamak istemediği cadı bozuntusu yüzündendi aranın bu kadar açık olmasının nedeni. O günleri kolay kolay unutabileceğini sanmıyordu. Elbette gerçi o zamanda yeni bir zevk keşfetmişti Leon, bir cadının tutkusunu. O cadı köle olma işini fazla abartmıştı, onu yatağına alacak kadar. Elbette buna karşı çıkmazdı Leon. Her beden tadına bakılmaya değerdi. Üstelik bir cadı ile bu şans bir perinin eline kaç kere geçerdi? Her şey bir yana köle kelimesine olan nefreti o günleri unutmak istemesine neden oluyordu. Rose tüm bunlar için bir anahtar olmuştu en başta. Onu tüm bunlardan uzaklaştıracak olan kapının anahtarını elinde tutan kişi. Ama şimdi aslında onun hiç bir işe yaramayacağını öğrenmişti. En azından Leon'un istediği şekilde işe yaramazdı. Tabi hala onu kullanabileceği bir şey vardı. Bir ortak olarak ondan başkasını düşünemiyordu. Çünkü birine güvenmek zordu. Güvenilmez bir adamın güvenilir bir kişiyi bulması ise daha zor. Ama o şanslı bir serseri olarak Rose'a sahipti ve işte bu ayrıcalığını sonuna kadar kullanacaktı. Bu düşünce yüzünde sinsi bir gülümseme oluşturdu. Gerçekten plan yapmak konusunda ne kadar mükemmel olduğunu bir kez daha anlıyordu. Buda onun gibi birinin elinden neden hiç bir kızın kaçamadığını gözler önüne seriyordu. Ukalaydı ve bu halini sonuna dek kullanmaya kararlıydı.
Öz güveninin sınırlarında dolanır bir halde kızın gözlerinin içine baktı. Adı ile gerçeği ondan nasılda duymak istediğini vurguluyor gibiydi adeta. Bu bakışlar karşısında daha ne kadar dayanabilirdi merak ediyordu doğrusu. Yine de emin olduğu şey bu kızıl güzelliğin dilinin çözülmesinin an meselesi olduğuydu. Onu bekleyen ve yavaşça dumanı tüten sigarasını eline alarak çekebildiği kadar dumanı içine çekti. İşi bittiğinde yavaşça suratını kaplayan dumanların etrafa dağılışını izlerken sigarayı söndürdü. Dumanlar uzaklaşırken kızın hareketi gözüne çarptı. Ona doğru geliyordu, hareketin sonunda çok yakın durumdaydılar. Elbette hala arada bir mesafe vardı ama mesafeler onun için ne zaman sorun olmuştu. Kızın konuşurken nefesini yüzünde hissetti. 'Hava elementine hükmeden bir perinin yıldırımı' kulağa ne kadar da hoş geliyordu. Üstelik bu kelimeleri öpülesi dudaklardan duymak... Sonunda, dedi kendi kendine. Kızıl güzelin adını öğrenmişti, Tempest. Kızın ismi zihnine kazınmıştı o an. Ama ortaya başka bir şey daha çıkmıştı. Leon'un ilk yapmak istediği şeyi peri kızı dayanamayarak yapmıştı. Saçlarında hissettiği narin eller ile ona daha fazla sokuldu. Aradaki mesafeyi kapatmak oldukça kolay olmuştu. Dudaklarını birbirlerine oldukça yaklaştığı o an nefesini yüzünde daha fazla hissetti.
"Tempest"
Dedi usulca beyni uyuşturan sesini kullanarak sonra dudakları peri kızının dudaklarına değdi yavaşça. Elleri kızın başını kavradığında ise narin bir objeye dokunur gibi ona değen dudakları asıl amacına ulaşmak istercesine atağa geçmişti. Kızı öpmeye başladığı anda nefesini keseceğini biliyordu. Kızın dudaklarının, ağzının tadına bakarken kendinden geçmişti. Peri kızının da kendisinden farklı olmadığını hissediyordu. Çünkü henüz kendini geriye çeken bir harekette bulunmuyordu.
| |
| | | Chrysanthum Tempest Ateş Perisi
Mesaj Sayısı : 26 Kayıt tarihi : 02/11/12 Yaş : 29 Lakap : Arachne
| Konu: Geri: Felekten Bir Gece Cuma Kas. 30 2012, 21:14 | |
| Dumanların içinden çıkan adam dudaklarına yapıştığında onu doruklarına kadar hissettiği bariz belliydi. Nefesinin kesilmesini beklemişti, bunu planlamıştı hatta ve dudaklarını ağzında gezdirirken bundan oldukça emindi. Atağa geçmişti, kartları öyle doğru açıyordu ki, Tempest hamle yapmakta ilk defa bu kadar geciktiğini fark etti. Sessizce sürüklemesine izin veriyordu, içinde kopan fırtınalara ve salt hazza boyun eğiyordu. Porselen eller saçlarında dolaşırken kontrolü kısmen kaybetmiş elleri adamın sert karnında geziyordu. Güçlüydü, hem de fazlasıyla. Tutuuşu, kavraşıyı, hakimeyeti, evet otoriterdi ve bu sexy olduğu kadar sinir bozucuydu. Hazzın itemelesine izin verdi, genç perinin üstüne abandı, saçları kavramış elleri kavradı, sıktı. Daha çok gücünü göstermek istermiş gibi sıktı, geriye itti. Adamın kafasını sertçe arkaya yasladı, tamemen üstündeydi. Hissediyordu, kocaman bir kontrbasın arkasına geçip ondan dehşetli bir inleme sesi çıkarmanın verdiği güç gibi bir güç. Tüm gücü elinde tutmak, boyun eğlmesini sağlamak, onun deneyimlemeyi aklına bile getiremeyeceği zevkler yaşatmak istiyordu. Dişlerini dudaklarına geçirdi ve göz kapaklarını kıstı, dudağın tadını alıyordu. Genç perinin dudaklarını emerken yavaşladı, sigara dumanının yanında, Leon'un nefesi de akciğerlerindeydi. Marilyn Manson - Heart Shapped Glasses.. Anı anlatan klip olsa gerekti, yaşıyordu. Gözlerini onunkiyle birleştirmeden, Leon'un kucağına abanmış pozisyonunu düzeltti. İçkisinden bir yudum daha aldı. Kahverengi zemin üzerinde patlayan kızıl lav altında eriyen bir şato.. Ağaçlar pembe, kızıl veya mor, ama tuhaf bir de melodi var. Dikkatli dinleyince King Crimson olduğu anlaşılıyor.. Gecenin perdesi kapanmış, ama kasveti değil. Bir şimşekle, havai fişekle ya da patlamayla son buluyor karanlığın örtüsü. Kızılın bastırılmamış bir lav olmuş, tutsak bedenleri toprağa kök salmış ruhlarının demir zincirlerini eritiyordu. Mağarada delicesine sevişen iki beden, dört el çıkıyor ve doruğa yükseliyordu. Bir hortum da vardı sanki yeşil renk cümbüşünün arasında. Kızıla tam tezat yeşil, özgürlüğün huzurunu yansıtıyor olacaktı ki, alıp götürdüğü de yokluk belirsizliğiydi. Göğe çıkan hükümdar dağlar renk cümbüşünde değildi, ama sudan karaya, lavdan hortuma her dinamizme hakimdi, adeta dağların tek elindeydi. Kızılı kavramış soğuk dağlar, yanlızlığa itmiş mutsuz hükümdarlardı. Eteklerinde ise cümbüş başlıyordu, patlamanın ardında sevişen bedenler, zincirleri kıranlar, sesli nefes alanlar.. Dağlar ise boyun eğmemişti, burnunu havaya dikip yüz çevirmişti. Soğuktu, maviye griye çalıyordu tepeleri. Onlar üstün değil miydi, evet biri önde olmalıydı. Hiçlik orada mıydı yoksa? Kesinlikle evet. Sessiz çığlığı hissediliyordu, tıpkı minik bir kelebek etkisi gibi. Silent Scream Of A Red Crimson.. Gözlerini Leon'unkilerle birleştirdi. Her şey, her saniye o kadar uzun geçiyordu ki, zamanı kırmış olduğunu düşündürtecek kadar anlıkıtı. Çantasından bir defter çıkardı. El yapımı, yağlı boya ve sulu boya gibi türlü materyalin bir zeminde yarattığı kaos gibi görünen bu defterde, kırmızı bir denizin içinden çıkan siyah ağaç gövdesi ve denize batmış yarım aya doğru uzanan simsiyah dallar belli oluyordu. Silent Scream Of A Red Crimson.. Bir kolaj çalışması veya tablodan ziyade, bir anı galerisiydi bu. Picasso gibi bir çok büyük 'soyut resim' sanatçısının, günlüklerini resimler ile tuttuğu biliniyordu. Gustavo da büyük bir ihimalle kaldırım köşelerinde yatan bir soyut resim dahisiydi, hatta Marilyn Manson da resim ile müziği Tempest'ta birleştiren bir sanatçıydı. Duyguları üç tane ulu dağın ardına saklanmamıştı, sadece orda zeminin üstünde dalgalarını geçiyorlardı. Gözlerini Leon'dan ayırmıyordu, gözlerinin renk geçişini neredeyse ezberlemişti. Şelaleyi hissediyordu, doruklardan inen koyu bir şelale toprağa mavi köpükler bırakıyor, dev kazanını kaynatıyordu. Elleri defterinde, gözleri ise Leon'daydı. Yüzünde muzur bir sırıtış belirdi. ''Resim ile ilgilenir misin?'' | |
| | | Leon S. Dekker Hava Perisi
Mesaj Sayısı : 264 Kayıt tarihi : 22/10/12 Yaş : 33
| Konu: Geri: Felekten Bir Gece Cuma Ara. 14 2012, 18:44 | |
| Kızın tadını giderek daha fazla hissetti Leon. Geri çekilmemesi ona daha da cesaret veriyordu. Gerçi cesarete hiç ihtiyacı yoktu. Gözü kara biriydi ve istediği şey tam karşısında ona beni al diyordu sanki. Bu iyiydi hem de çok iyi. İstediğini elde etmek için beklemekten nefret ederdi. Zaman değerliydi ve hayat içinde tüm zevklerin tadını çıkarmadan geçirilemeyecek kadar kısa. Kızın dudaklarını daha sert ve ateşli bir biçimde öpmeye devam etti. Çok geçmeden öpücük artık yetmez oldu, kızın teninin tadına bakmak istiyordu. Başını elleriyle tutarak saçlarını kavradı ve onu geriye doğru yatırdı. Öpücüklerini dudaklarından ayırarak kızın çenesine ve boynuna doğru ilerlemeye başladı. Dudaklarının tadı muhteşemdi, tenini tadı ise baştan çıkarıcı. Peri kızı fazla cesur adımlar atıyordu, ona dokunuşu bunun en büyük kanıtı olmalıydı. Etrafta ki kalabalık umurunda değildi. Birileri onları görse de bunu önemsemezdi. Tek bir odak noktası vardı, giderek alev almasına neden olan ateşli beden. Kızın dokunuşları onu tahrik ediyordu ve buna karşılık kızın dudaklarını tekrar sahiplendiğinde bedeninin de sahibiymiş gibi hareket etmeye başladı. Onun vücudunda ellerini rahatça gezdiriyordu. Sanki bu dünyada yapılması en doğal şeymiş gibi. Kızın tüm vücut hatları avuçlarının içindeydi. İlk önce narin sırtında dolaştı elleri ve sonra daha aşağılara inerek kalçalarını kavradı. Kız kucağındaydı, oyuncak bir bebek gibi. Ona her şeyi yapmaya hazırdı ama elbette kızın da bir şeyler yapmasına izin veriyordu ama otoriter olan oydu. Ellerinden biri kızın kalçasından uzaklaştı ve kızın göğüslerinin etrafında gezindi kısa bir süre ve sonra bir tanesini kavradı. Bu durum karşısında inlemelerine bayılıyordu, Leon. Kızdan da aynı tepkiyi bekliyordu. Altında inlerken onun adını haykırırken sesinin nasıl olacağını merak ediyordu. En başından beri bu düşünce bir muamma gibi görünse de şu saniye itibariyle bunu gerçekleştirmeden kızdan kopmayacaktı. Kızın kalçalarının arasında erkekliğini hissettiğine emindi bu bile biraz olsun kızı uzaklaştırmayacaksa eğer içkilerin konduğu tezgahın üzerine kızı atması kaçınılmazdı. Kız pozisyonunu düzelttiğinde nefes alışını normale döndürmeye çalıştı, Çok ateşli bir kaç dakika geçirmişti, elbette saatleri ona vaat ettiği için memnuniyeti yüzünden belli oluyordu. Tempest’ın gözlerinin içine bakmaya denedi. Ama Tempest ona bakmıyordu, bu işten zevk almadığını bir an bile düşünmemişti. Sadece fazla cesur görünen kız ürkek bir ceylana dönüşmüştü anlaşılan. Onun gibi aç bir kurt tarafından yenmenin vereceği zevkten habersiz. Tezgahta ki küllüğe takıldı gözleri. Sigarası zevkli dakikalar sonrasında tükenme noktasına gelmişti. Onun üzerine parmağını bastırarak söndürdü ve içkisinin tazelenmesi için barmene bir işaret yaptı. İçkisini alması uzun sürmemişti. O içkisi yudumlaya başlarken Tempest’ın hareketlere baktı ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordu. Kızla göz göze geldiklerinde kenetlenen bakışlarını bir an olsun değiştirmedi. Onun gözlerinin içinde gördüğü şeyden gerçekten hoşlanmıştı. Kızın sorusu elindeki deftere odaklanmasını sağladı. Her sayfasında resimlerin bulunduğu garip bir defrer. Her bir resim özenli bir çalışmanın ürünü gibi görünüyordu. Demek ki ateşli peri aynı zamanda bir sanatçı ruhu taşıyordu. Peki o gerçi ilginç şeyler her zaman ilgisini çekerdi. Resimde bunlardan biri olmuştu bir zamanlar. Çeşitli ressamların oluşturduğu insanlara tuhaf gelen resimlerde bazen kendini bulurdu. Ama kendisinin böyle bir yeteneği olduğunu pek sanmıyordu. Kendini hiç bir zaman bir tablo önünde elinde fırça ve boyalarla hayal ermemişti.
“Resimler benim için ilgi çekicidir ve incelemeyi severim ama gel gör ki bu konuda bir yeteneğim olduğunu sanmıyorum. Sanırım benim ellerim bir fırça tutmak yerine daha farklı şeyler yapmak için yaratılmış. Gördüğünde hoşuna gideceğini düşündüğüm bir kaç şey gösterebilirim ama burada değil. Daha sessiz bir yere gitmek ister misin?”
| |
| | | Chrysanthum Tempest Ateş Perisi
Mesaj Sayısı : 26 Kayıt tarihi : 02/11/12 Yaş : 29 Lakap : Arachne
| Konu: Geri: Felekten Bir Gece Paz Ara. 23 2012, 19:14 | |
| Konuşurken dudaklarının aldığı şekil, uyluklarında bir baskı hissetmesine neden oluyordu. Gamzelerini belli eden küçük o tebessümü yüzden silmek zordu. Gözlerini onun zümrüte çalan gözleriyle birleştirdi, gözlerini Leon'dan ayırmadan bir kaç şekil çizdi. Bir şelale, ya da bir volkan. Volkandan çıkan lav değil, tazyikli bir suydu ve fışkırırcasına öyle bir çıkıyordu ki dağın tepesinden şelale gibi düşüyordu. Alt kısımlar köpüklerin beyazlığında kaybolmuştu, bulanıktı. Dağın tepesi ise karanlığın üzerini örttüğü yıldızlı bir gece.. Sanırım benim ellerim bir fırça tutmak yerine daha farklı şeyler yapmak için yaratılmış. Gördüğünde hoşuna gideceğini düşündüğüm bir kaç şey gösterebilirim. Küçük tebessüm, pis bir sırıtışa dönüşmüştü, gözlerini kıstı ve istemsizce dudaklarını ısırdığını fark etti. Aslında klasik çapkın bir erkeğin kelimeleri olsa da, bu kaftanın altında büyülü geldiği aşikardı, bir orman yangını söndüren hortum gibi. Elleri genç perinin kasıklarında geziniyordu ''Sert bir kasırga, bir orman yangınını söndürebilir, biliyor musun?'' Masaj yapıyordu. Sadece hislerini konuşturuyordu, çölde görülmüş vaha gibiydi. Havayı tahmin edebiliyordu, bedenleri titreten bir serinlik ve ılık bir jakuzi suyu gibi deniz ve mehtabı örten ağaç dalları.. Buraya da dinlenmeye gelmişti, bir partner fena olmazdı. Özellikle de güçlü ateşi dindirecek bir rüzgar. Dindireceği ne malum, belkide onun narin dokunuşlarını teninde hissettiği nazik bir meltem olacaktı ve kıvılcımı daha da alevlendirecekti. Onu tanıyordu, üzerinde esmek isteyeceğine emindi. Ona daha da sokuldu. ''Gece yüzmesi sever misin? Seversen seni götürmekten kendimi alıkoymayacağım.''
Sandalyesinde kaydı, Leon'a bir kaç milim uzaktaydı sadece. Ona yavru bir kurt gibi abandı, sandalyeden düşmemeleri için bacaklarından destek almak zorundaydı. Dudaklarına yapıştı, tadını alabilmek için dilini damağına yapıştırmıştı. Şeker gibi emerken dişleme güdüsüyle de savaşıyordu. Pek nazik olduğu söylenemezdi, dudaklarını yavaş yavaş çektiğinde tadını almıştı. Gülümsedi ''Chateau Lafite..'' Zafer kazanmış olmanın verdiği gururla Leon'un kucağından indi. ''Bu oyunu severim. Belki biraz oynadıktan sonra gideriz..'' İçkisini son damlasına kadar bitirdi, hafif bir geğirtiyi saklamadı. Bu tarz nezaket ve kibarlık zırvalıklarını çok yapay buluyordu. ''Kurallar basit, içtiğim şeyi bilmeyeceksin ve tadını almaya çalışacaksın.'' O muzur sırıtış yüzünden bir türlü düşmemişti. | |
| | | Leon S. Dekker Hava Perisi
Mesaj Sayısı : 264 Kayıt tarihi : 22/10/12 Yaş : 33
| Konu: Geri: Felekten Bir Gece Salı Ara. 25 2012, 20:33 | |
| Bu kızı hiç düşünmeden canlı canlı yiyebilirdi Leon. O yüzden buradan bir an önce gitmek istiyordu. Artık bedeninin hiç bir şekilde sabrı kalmamıştı. Daha fazlasını istiyor ve arzuluyordu. Bu yüzünde pis bir sırıtış ve ukala bir tavır olarak kendini belli ediyordu. Elbette bedeninden yayılan sıcaklıkta vardı işin içinde. Bir hava perisi bu kadar sıcak olmamalıydı. Elbette sıradan bir durumda bu sıcaklık ortalıkta yoktu. Ama karşısındaki ateş perisi onu yakıp kavurmaya yetmişti adeta. Şimdi ise söndürmesi gerekiyordu hatta buna mecbur olduğunu düşünmeden edemiyordu, Leon. Otoriter tavrı hala üzerindeydi, kızı kolundan tutup bardan çıkarıp istediği yere götürebileceğini biliyordu. İçten içe istediği şey buydu. Ama başlattıkları oyunlar henüz son bulmadığından bu barda vakit öldürmeye devam edecekti. Elbette bu süreyi olabildiğince kısa tutmak istiyordu. Kızın sessiz bir şekilde gözlerinin içine bakışını seyretti, Leon. Elindeki kalemle bir şeyler karaladığı belli oluyordu. Hem ateşli bir kız hem de bir sanatçı... Kafasının içinde garip fanteziler gezinmeye başladı. Her ikisi için baştan beri istediği deniz kenarı artık gözüne nedense oldukça küçük görünüyordu. Yinede bir başlangıç içinde fena sayılmazdı. O an düşündü bir başlangıç mı? Bir kızı bir geceden sonra ikinci gece görmemeyi alışkanlık haline getirmişti. Şimdi ise sadece bir başlangıç olarak bakıyordu o ilk kavurucu ve baştan çıkarıcı ana. Devamını mutlaka arzu edeceğini düşünmeden edemiyordu. Gerçi bunlar tamamen peri kızına göre şekillenecek bir kaç ayrıntının toplamıydı. O dakikalardan sonra onu tatmin etmeyen bir beden ikinci kez onu hak edemezdi. Peri kızının ani dokunuşu bedenini titretti ve ardından söylediği şeyler. Hala ona dokunmayı sürdürüyordu. Kıza dokunma girişimde bile bulunmadı önce yaptığı bu hareketin onda yarattığı zevke bıraktı kendini. Bir süre sonra gözlerini kısarak ona baktı hala ukalaydı ve elini yavaşça kızın kolunda gezdirirken ona doğru sokuldu. Kız tekrar konuşmaya başlamıştı.
“Kasırgam bir ateşi söndürmekten çok daha iyi şeyler yapabilir güzelim. Ayrıca yüzmeyi severim hele ki geceleri, elbette bir güzelin eşliğinde...”
Kız giderek daha da açılıyordu. Bu durumdan hoşlandığı ortadaydı. Peri kızı birden yine üzerindeydi ellerinin arasında, kucağından hoşlandığı belli oluyordu. Leon da aynı şekilde kucağında ona yer vermekten memnundu. Dudaklarına yapıştığında yine kızın bedenini ufak bir keşke çıktı Leon eskisinden de daha utanmaz bir şekilde kızın çıplak tenine dokunuyordu. Kız dudaklarını emerken oda kalçasını kavradı, bedeni yine harekete geçti. Bir şekerlemeden farksız bir şekilde Tempest tadına bakmayı tamamladığından kucağından uzaklaştı. Bir başka oyuna başlamışlardı yine kız küçük bir çocuktan farksız oyunlar üretiyordu. Ama bu seferki büyük çocuklar için bir oyundu.
“Bana uyar güzel bir oyun ama oyunlardan sıkılmak üzereyim. O yüzden oyununun ardından o deniz kenarını istiyorum.”
| |
| | | | Felekten Bir Gece | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |