|
| Hafta sonu kabusu | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Phin Silent Toprak Perisi
Mesaj Sayısı : 230 Kayıt tarihi : 13/06/12 Nerden : İstanbul Lakap : Serseri peri
| Konu: Hafta sonu kabusu Cuma Eyl. 07 2012, 02:08 | |
| Phin gözlerini büyük bir baş ağrısıyla araladı ve dün gereğinden fazla içtiği için kendine bir küfür savurdu. Zor günler yaşıyordu kabul ediyordu olanlardan uzaklaşmak için kendini içkiye vermesi normaldi ama onun hayatı hiçbir zaman kolay olmamıştı ki şimdi olsun. Buna artık alışmış olmalıydı gerçi hayatından şikayetçi değildi. Hiçbir zaman olmamıştı ve olmayacaktı ama son zamanlarda olanlar onun için bile fazlaydı. Hala hatırladıkça kanı donuyordu. O ailesinden kendi kanından birini oldukça soğukkanlı bir şekilde işkence ederek büyük bir zevkle öldürmüştü ve hiç pişmanlık duymamıştı. Vicdan azabı, üzüntü bunların hiçbirini yaşamamıştı. Hatta olay duyulduğunda bile ailesinin üzüntüsüne rağmen hiçbir şey hissetmemişti. O anı hatırladı birden olayın duyulduğu günü. Rose’un yanından ayrılalı birkaç saat olmuştu. Onu evine bırakmış kendide biraz kafa dağıtmak için dolaşmaya başlamıştı. Arabasını sahile çekip yürümeye başlamıştı. Bir yandan temiz havayı içine çekiyor diğer yandan da olanları düşünüp kızıyordu. Deniz manzarasının dinlendirici güzelliği içinde düşüncelerinde boğulurken telefonu çalmıştı. Arayan annesiydi önemli bir şey olmasa aramayacağını bildiğinden hiç düşünmeden telefonu açmıştı. Ailesiyle arası o kadar iyiydi ki ölüm, yaralanma, pusuya düşürülme ve acil durumların haricinde ailesi onu asla aramazdı. Tıpkı o ailesinin umurunda olmadığı gibi ailesi de onun umurunda değildi. Onlara sadece aralarındaki kan bağı yüzünden ihtiyaçları olduğunda yardım ediyor onun haricinde onlarla görüşmüyordu. Garip bir şekilde onlara karşı bir sevgi ya da bağlılık hissetmiyordu aslında onlara karşı hiçbir şey hissetmiyordu hissettiği tek şey onların güvenliğini sağlama sorumluluğuydu. Annesi telefonda oldukça üzgün bir şekilde hatta muhtemelen ağlayarak daniel’ın ölüm haberini verdiğinde yüzünde her zamanki silik gülümsemesi belirmişti. Onu öldüren kişinin kendisi olduğunu düşünürsek bunu zaten biliyordu.
Yeni bir şey değildi ama onlar bilmiyordu. Aslında bilmelerine de gerek yoktu bir an durumu onlara söylemeyi düşündüyse de arkasından gelen daniel’ın annesinin ağlama sesleri ve yükselen yakarışlarını duyduğunda söylememe kararı almış ve herkese baş sağlığı dileyerek telefonu kapamıştı. Ailesinin üzüntüsü karşısında bile hiçbir pişmanlık, vicdan azabı ya da üzüntü duymamıştı. Hissettiği tek şey ona uzun süredir problem yaratan birini ortadan kaldırmanın verdiği huzurdu ve bu onu rahatsız etmişti hala da ediyordu. Yatakta istemsizce birkaç kez döndükten sonra saatin kaç olduğunu merak edip yastığın altındaki telefonuna baktı. Saati görmesiyle söylenerek kendini yataktan atması bir oldu. Bu ani hareketi ona küçük bir sendeleme ve az öncekinden daha büyük bir baş ağrısına mal oldu. Kendini direk duşun altına attı. Bugün rose’la buluşacaktı ve geç kalmak istemiyorsa kısa süre de hazırlanmalıydı. Dün akşam erken kalkmak için saati kurmuştu ama lanet saat çalmamıştı anlaşılan ya da dün o kadar çok içmişti ki sabah içkinin etkisiyle uyanamamıştı. Duştan çıktıktan sonra hızlı bir şekilde dolabına yöneldi. Siyah gömlek, siyah kot pantolon ve siyah bir ceket giyip telefonu yanına alarak aşağı indi. Evden çıkmadan önce mutfağa gidip birkaç ağrı kesici yuttuktan sonra kendini evden dışarı attı. Bu gün biricik sevgilisi ve hayatının aşkıyla buluşup güzelce vakit geçirecekti. Kalp atışlarının hızlandığını hissedebiliyordu. Onu düşünmek bile kalp ritmini bozuyordu. Ondan sadece bir gün ayrı kalmış olmasına rağmen sanki onu uzun yıllar görmemiş gibi özlemişti. Ondan bir an bile ayrı kalmak istemese de ikisinin de devam ettirmesi gereken hayatları ve yapmaları gereken işleri olduğu için istemeyerekte olsa ayrılmak zorunda kalıyordu. Arabasını rose’un evine doğru sürerken tek düşündüğü şey güzel sevgilisini birazdan kollarına alıp ona uzun uzun sarılabilecek olmasıydı.
Yolda giderken gözüne çarpan çiçekçiye uğrayıp gitmeden önce güzel sevgilisine bir buket kırmızı gül aldıktan sonra yoluna devam etti. Bugün kararlaştırdıkları üzere lunaparka gideceklerdi. Kulağa tuhaf geliyordu ama doğruydu lunaparka gidiyorlardı phin ve lunapark tanrım bu kıza deli gibi aşıktı. Onu seviyordu ve üzgün olduğunu görmeye dayanamıyordu. Phin ve lunapark kelimeleri birbirlerine o kadar zıt iki kavramdı ki. Normalde phin’i o çocuklara uygun aşırı mutlu şapşalların olduğu gürültücü insanların arasına kimse ama hiç kimse silah zoruyla bile götüremezdi. Bunu ona teklif eden insanı önce buna pişman eder sonra da başından savardı fakat rose’a hayır diyememişti. Lanet olsun ki yıkılmaz katı kuralları ve kendine özgü tabuları rose’un karşısında bir anda yok oluyordu. Normalde hiç kimse onu silah zoruyla bile o gereksiz yere götüremezken rose onu tek bir çocuksu bakışı ve hafif üzgün ses tonuyla lunaparka gitmeye ikna etmişti. Rose’un evine geldiğinde saatine baktı ve kapıyı çalmadan önce onu arayıp hazırlanıp hazırlanmadığını sordu. Arabadan inip eline çiçekleri alıp rose’u beklemeye başladı. Sonunda rose kapıdan çıktığında güzel sevgilisini uzun süre gülümseyerek baktıktan sonra elindeki çiçekleri uzatarak ''Güzeller güzeli sevgilime küçük bir hediye gerçi çiçekler senin güzelliğin yanında sönük kaldı ama olsun'' dedi. Çiçekleri ona verdikten sonra rose’u kendine çekip ona uzun uzun sarıldıktan sonra dudağına küçük bir öpücük kondurarak '' Yine göz kamaştırıyorsun doğrusu seninle ne yapacağım ben. Senin yüzünden her an katil olabilirim biliyorsun değil mi kıskançlık krizine girip'' diyerek gülümsedi ve sevgilisine arabasının kapısını açtı. Rose arabaya bindikten sonra kendiside direksiyona geçip arabayı çalıştırdı kısa süre de lunaparka gelmişlerdi. Phin arabasını lunaparka ait otoparka park ettikten sonra sevgilisinin beline sarılarak parka doğru yürümeye başladı. Lunaparka doğru attığı her adımda nedense gerildiğini hissediyordu ama bunu rose’a belli etmemeye çalışarak gülümsemeye devam ediyordu. Lunaparktan yükselen çığlıkları ve şen kahkahalarla bir sürü insanın oluşturduğu gürültüleri duyunca istemsizce yüzünü buruşturdu fakat rose ona bakar bakmaz bu yüz ifadesinden kurtularak gülümsedi. Sonunda lunaparka girdiklerinde etrafa şöyle bir göz attıktan sonra rose’a dönerek ''Anlat bakalım sevgilim günün nasıl geçti ritüel nasıldı?'' diye sorduktan sonra etrafa bakarak ''Ve tabi günün sorusu olarak ilk nereden başlamak istersin'' diye sordu.
| |
| | | Rosemary Ruby Silent Su Perisi
Mesaj Sayısı : 261 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Peri kızı
| Konu: Geri: Hafta sonu kabusu Cuma Eyl. 07 2012, 19:31 | |
| Teyzesi ile vakit geçirmeyeli sanki bir asır olmuştu. En son onunla doğru düzgün aile mezarlığına giderken konuşmuştu. Sonrasında ile yaşadıklarını teyzesine anlatmak istememişti. Bilmesine de gerek yoktu aslında. Onun bilmesi gereken tek şey Phin ile olan birliktelikleriydi. Bir anda nasıl ona bu kadar bağlanmayı başarabilmişti bilmiyordu. Kalbini bir anda ona kaptırmıştı. Onsuz bir hayat düşünmüyordu. Üstelik o berbat günün gecesinde yaşadıkları... Onu seviyordu, aşıktı ama o gece yaşananlar fazla ileri gitmişlerdi. Birbirlerinin kaybetmenin korkusu içlerindeki tutku ve şehvetle birleştiğinde birbirlerine en özel şekilde bağlanmışlardı. Tek vücut olmuşlardı. İki farklı beden tek bir kalpken tek bir beden olmuşlardı, o gece. Olanları düşünmek suratının kızarmasına neden olmuştu ve aynı anda bedeni ateş almaya başlamış gibiydi. Bedeninin ısısı yavaşça artmaya başlamıştı. O gece olduğu gibi, tek bedenini sıcaklığını daha da arttıracak ona saran kolların olmamasıydı. Garip bir ifadeyle oturma odasına girdiğinde teyzesinin garip bakışları ile karşılaştı. Teyzesi hayatında tanıyıp güvendiği tek kişi olmuştu her zaman ama şimdi, teyzesinin yanında iki kişi daha buunmuştu hayatında. Bağlandığı sihirbazı ve hayatının aşkı.
"Bu yüzünün hali de ne böyle Rosemary. Seni daha önce hiç böyle görmemiştim ritüel seni değiştirdi anlaşılan"
"Evet teyze mutluyum yapmak istediğimi sonunda gerçekleştirdim. Ama bu durum sadece mutluluğumun bir kısmı. Ben... Biri ile... Tanıştım."
Teyzesi şaşırmış gözlerini Rose'un üzerinden ayırmıyordu. Kendini iyi hissetmesi için ileride başına gelecek güzel şeyleri anlatırdı hep ona. Hayatının aşkını bulacağını ve bir aile kuracağı bir gelecek. Bu konuşmaların sonunu her zaman aynı şekilde son bulurdu, inkar. Ama şimdi teyzesinin ne kadar haklı olduğunu yaşayarak öğrenmişti.
"Buna inanamıyorum. Sen sonunda sert kabuğunu delip birinin seninle yakınlaşmasına izin verdin. Bu kişiyle kesinlikle bir an önce tanışmalıyım güzelim. Benim güzel perimin kalbini çalacak serseri ile özel bir konuşma yapmam gerek elbette. "
"Teyze yapma böyle onunla en kısa zamanda tanışırsın belki de bugün. Onun geçireceğim güzel günün ardından akşam onu sana getirebilirim"
"Mutlu olurum tatlım. Madem dışarı çıkacaksın hazırlanmaya başla bence öğlen olmak üzere."
"Tamam"
Konuşmasının ardından hıza yukarı çıktı. Kalbi deli gibi çarpıyordu. Phin birazdan yanında olacaktı. Onu kollarının arasına almayı deli gibi istiyordu. Gidecekleri yeri Rosemary seçmişti, bir lunapark. Aslında Lunaparklar onun içini burkan yerlerdi. Ailesi ile birlikte olan küçük çocukları her gördüğünde göğsüne giren ağrıya engel olamazdı. Sırf bu yüzden gitmek istiyordu oraya. Sevdiği erkek ile birlikte güzel anılarının olmasını istiyordu. Bu hemde yaşanan kötü günlerin üzerini örtmeye yarardı. dolabın önünde kıyafetlerini seçti. Bey renkli bir kapri ve üzerine mavi renkleri ağırlıklı olan bir gömlek giydi. Uyanır uyanmaz duş yaptığı için saçlarını salmayı tercih etti. Açık bıraktığı dalgalı saçlarının ona daha çok yakıştığı söylenirdi. Duyduğu kapı zili ile hazırdı. Hemen koşarak Phin'in yanına indi. Elinde çiçeklerle o kadar tatlı görünüyordu ki. İyi ki kapalı bir odada değiliz diye düşünürken yine kızarmıştı.
"Teşekkür ederim. Sevgilim"
Çiçekler ondan aldıktan sonra ona sıkı sıkı sarıldı. Kısa süren öpücükleri ona yetmemiş olsa da idare etmesi gerekiyordu. Sonra söylediklerine cazibeli bir bakış atarak cevap vermişti, hiç bir şey söylemeden. Tanışmaları onu rahatsız eden erkekler yüzünden olmuştu. Normalde ona bu tarz davrananlardan nefret ederdi. Ama onlara bir teşekkür borçlu gibi hissetti kendini, bir anlığına olsa. Araba ki kısa yolculuklarının ardından lunaparka varmışlardı. Yüzünde çocuksu bir gülümseme ile Phin'e kulak verdi.
"Ritüel mükemmeldi diyebilirim, Caitlyn sayesinde. Ama şimdi eğlenelim sevgilim. Elbetteki çarpışan arabalara binmek istiyorum hadi gidelim"
Phin'in koluna girip onu çekiştirerek çarpışan arabalarının bulunduğu yere ilerlediler ve sıranın onlara gelmesini beklemeye başladılar.
| |
| | | Phin Silent Toprak Perisi
Mesaj Sayısı : 230 Kayıt tarihi : 13/06/12 Nerden : İstanbul Lakap : Serseri peri
| Konu: Geri: Hafta sonu kabusu C.tesi Eyl. 08 2012, 01:16 | |
| Lunapark her geçen saniye içini daha da daraltıyordu. Herkes bu eğlence alanında oldukça güzel vakit geçiriyordu tek bir kişi dışında phin o bu yerde şuan hayatının en berbat dakikalarını yaşıyordu. Etrafta koşuşturan ufak veletler, sevgilileriyle eğlenmeye gelmiş çocuk ruhlu insanlar ona o kadar uzak geliyordu ki. Onun eğlence tanımının kesinlikle dışındaydı burası. O eğlenmek için bara gider birkaç kadeh bir şeyler içer müzik dinler canı çok sıkkınsa birilerini döver, rahatlar ve eğlenirdi. Çocukların gitmek için deli olduğu bir yere gidip oyuncaklara binmezdi. Çocukken de nefret ederdi buradan hala ediyordu. Ailesi birkaç kez getirmişti ama eğlenmediğini fark edince kendi haline bırakmışlardı. Sanki kendileri normal bir aile gibi davranıyormuş izlenimi veriyorlardı ama phin öyle olmadığını biliyordu. Onlar çocuklarıyla vakit geçirmezlerdi sürekli bir savaşa hazırlık durumundaydılar ve arada bir phin’i hatırlayıp onu mutlu etmeye çalışırlardı. Phin ailesinin bu yapmacık sevgi gösterisi karşısında sadece büyük bir öfke hissederdi. Onun normal bir çocukluğu olmamıştı. Üstelik o normal bir çocukta olmamıştı. Küçükken herkes lunaparkta eğlenip oyuncaklarla oynarken o ailesinin bu yapmacık sevgi gösterisini artık sergilemelerinin gerek kalmadığını açıklığa kavuşturarak güçlerini geliştirmeye ve kendi başının çaresine bakabileceğini kanıtlamaya çalışıyordu. Savaş oyuncaklarla oynamaktan ve o lunapark denen gürültülü yerden daha ilgi çekici gelmişti her zaman. Tuhaf biri olduğunu biliyordu ama durum buydu. Öldürdüğü periler sayamayacak kadar çoğunluktaydı ve onu tuzağa düşürmek isteyen cadılarda paylarına düşeni her zaman almıştı.
Duygusuzluğu çocukluğundan gelen bir şeydi. Daniel’ı acı çektirerek büyük bir zevkle öldürürken aslında aile kavramının onun için hiçbir şey ifade etmediğini ve ailesinden birini bile büyük bir zevkle öldürebilecek kadar duygusuz, hissiz ve acımasız bir katil olduğunu fark etmişti. İyi taraf için çalışıyor olması onun iyi biri olduğunu göstermezdi. En azından phin o tanıma uymuyordu bu açıktı. Gözleri çocuklar gibi sevinçli olan sevgilisine kaydı ve gülümsedi. Şimdiye kadar bir şeyler hissettiği tek kişi şuan yanındaydı. Rose… O karanlık dünyasını aydınlatan ışığıydı. Ona hiç hissetmediği şeyleri hissettiren aklını başından alan tek kızdı. Etrafına karşı bu kadar acımasızken her gittiği yere ölümden başka bir şey getirmezken bu kıza karşı hiç olmadığı kadar iyiydi. Onu mutlu etmek istiyor ve ona karşı çıkamıyordu. Onun yanındayken bambaşka biri oluyordu resmen. Yıkılmaz kuralları onun karşısında bir bir yıkılıyordu ve bundan rahatsızlık duymuyordu. Cidden phin gibi birini buraya getirebildiğine hala inanamıyordu üstelik bunun için çok çabalaması da gerekmemişti. Burada olmaktan memnun değildi ama bunu rose’a söyleyemiyordu da o kadar mutlu görünüyordu ki bunu söyleyip bu güzel gününü mahvetmek bencillik gibi geliyordu. Her ne kadar burada olduğu her dakika işkence gibi gelse de rose’un mutluluğu için katlanılabilirdi. Tanrım bu kız için her şeyi yapabilirdi ve bu bazen onu ürkütüyordu.
Gözlerini kalabalıkta gezdirirken rose’un yaramaz bir çocuk gibi onu çarpışan arabalara doğru sürüklemesine izin verdi ve onun bu haline gülümsedi. Ona çocukluk bile yakışıyordu o her haliyle güzel ve sevimliydi. Rose’a gülümserken onu tanıyan birinin onu bu halde görseydi şaşkınlıktan küçük dilini yutabileceğini biliyordu. Aslında şaşırmakta haklıydılar da ne denebilirdi ki o bile kendine şaşırıyordu şu anda. Çarpışan arabalarda sonunda sıra kendilerine gelmişti. Rose ne kadar heyecanlıysa phin o kadar isteksiz bir şekilde çarpışan arabalara bindiler. Rose çok eğlendiği için çarpışan arabalara iki kez binmişlerdi. Sonunda indiklerinde rose’un beline sarılarak ''Evet sevgilim şimdi hangisine binmek istersin ya da dur önce sana pamuk şeker alalım sende bu arada hangisine binmek istediğini düşünürsün'' diyerek hemen başka bir oyuncağa binme fikrine katlanamadığı için sevgilisiyle pamuk şekercinin yanına doğru yürümeye başladı. Yolda rose’un ışıltılı gözlerle baktığı ayıcığı fark edince şekerciden önce ona o beğendiğini düşündüğü ayıcığı alarak ''İşte lunaparka gelmişken buradan bir hatıra almadan gitmek olmaz değil mi?'' diyerek ayıcığı rose’a verdi ve pamuk şekerciden ona şeker aldı. Tabi ki o yapış yapış şekeri yeme gibi bir niyeti olmadığı için sadece rose’a aldı. Güzel ama şuan oldukça çocuk ruhlu olduğu için çocuksu davranan sevgilisine sıcacık bir gülümsemeyle ''Evet sevgilim eğleniyor musun? Şimdi hangisine binmek istersin? Korku tüneli? Gondol? Dönme dolap? Hangisi?'' diye sordu. | |
| | | Rosemary Ruby Silent Su Perisi
Mesaj Sayısı : 261 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Peri kızı
| Konu: Geri: Hafta sonu kabusu C.tesi Eyl. 08 2012, 02:34 | |
| Çarpışan arabalarda sıra onlara gelene kadar Phin'in bir saniye olsun elini bırakmamıştı. Sonunda sıra onlara geldiğinde ise bir çocuktan farksız bir mutlulukla çarpışan arabalardan birine bindi. Geriye kalanlardan birine de sevgilisi binmişti. Tabi bunda başta biraz ısrar etmesi gerekmişti. Ama Phin ona hayır diyemeyecek kadar sevgi dolu bakışları ile kabul etmişti, bu durumu. Sürekli uzaktan izlemek zorunda kaldığı durum içerisinde kendini çok mutlu hissediyordu. Kahkahalar atarak iki kere üst üstte çarpışan arabaların zevkini çıkarmıştı. Pistte sürekli Phin'in kullandığı arabaya çarparak eğlencesini arttırmıştı. Oradan ayrılma vakitleri geldiğinde kalabalığın içerisinde sevdiği erkeği bulması fazla uzun sürmemişti. Onun yanına vardığında gözlerinin içine baktı. Bakışlarındaki sevgi, aşk tutku vardı. Bugünü onunla paylaşma fikri ilk aklına geldiğinden beri içindeki heyecanı bastıramıyordu. Onunla burada olmak bir mucizeden farksızdı çünkü. Belki de ilk kez mutluluğu hak ettiğini düşünerek anın tadını çıkarmaya çalışıyordu. Gülümsemesi daha da büyürken ağzından kelimeler döküldü.
"Çok eğlenceliydi. Sence de öyle değil mi?
Bu sorusu ile onun gözlerinin içine bakarak bir kaç saniyeliğine kaybolmuştu. Gözlerinde sevgiyi görebiliyordu. Ama aynı zamanda onu rahatsız eden garip bir duygu seziyordu. Acaba onu buraya gelmesi için fazla mı zorlanmıştı. Kendi mutluluğuna ve planına o kadar bağlanmıştı ki, sanki bazı şeyleri gözden kaçırıyordu. Belki de ortada hiç bir şey yoktu. Hastalıklı beyni en mutlu anını bozmak için paranoyakça bir düşünce ortaya atmaya çalışıyordu. Üzülmesi için. Bakışları bir anda yere inmişti. Neye odaklandığını bilmiyordu. Ama düşünceler onu boğmaya başlamıştı. Aşkının sesini duyana dek böyle sürdü. Sonra ise kendini bir anda toparlamıştı. Buna kendi bile şaşırmıştı aslında. Phin söylediklerini onaylarcasına kafasını salladı ve sevdiği erkek yanından uzaklaşırken o etrafına bakmaya başladı. Acaba sırada ne vardı. Bir anda atılan bir çığlıkla başını şimdi olduğundan ters tarafa çevirdi. Bir kız suratı beyaza yakın bir şekilde korku tünelinin çıkış kısmındaydı. Korku tüneli, iyi bir fikir olabilirdi. Eğlenceli olacağına yüzde yüz emin olduğunda kararını vermişti. Phin yanına geldiğince pamuk şekeri elinden kaptı. Yemeye başladığında parmakları yapış yapış olmuştu, dudakları da. Yürümeye devam ettiğinde gözüne bir oyuncak ayı takılmıştı. Çok şekerdi. Çoğu çocuk için o ayı sıradan bir oyuncak olsa da onun için, ailesi tarafından asla ona hediye edilmeyecek değerli bir şeydi. Bakışlarını sevgilisi fark etmiş olacaktı ki. Ayıyı ona hediye etmişti. Yaptığı bu hareket karşısında ne diyeceğini bilemedi. Olduğu yerde donup kalmıştı sanki.
"Teşekkür ederim. Aşkım"
Ayıyı alarak göğsüne bastırdı. Sonra bakışları elindeki pamuk şekerine takıldı. İşaretle ona Phin'e ağzını açmasını işaret ederek şekerden kopardığı parçayı ağzına attı. Parmağı Phin'in dişlerine değdiğinde gülümsemesi daha da arttı.
"Sanırım bir ödülü hak ettiniz"
Konuşması bittiğinde elindeki pamuk şekerde bitmişti. Phin'i kendine doğru çekerek şekerden yapış yapış olmuş dudaklarını onun dudakları ile birleştirdi. Etrafındaki insanları umursamadan istediği dudakların tadını çıkararak onu öpüyordu. Öpüşmeleri noktalandığında yine elini sıkıca tutarak onu korku tünelinin önüne getirdi. Bu sayede cevap vermesine gerek bile kalmamıştı. İçeride karanlıkta onunla birlikte olma fikri nedense bir anda terlemesine neden oldu. Çığlık atan kızları düşündüğünce ise içeride ne olduğunu gerçekten merak etmişti. Nihayet sıra onlara geldiğinde Phin'in elini sıkıca tutara ilerlemeye başladı. Ani sesler dışında gördüğü hiç bir şey onun korkmasını sağlamıyordu. İnsan olan kızların orunu neydi neden bunlardan korkuyorlardı anlamamıştı. Sonra aklındaki haşin planı devreye sokmaya karar verdi. Artık buna daha fazla dayanamamıştı. Karanlığın içerisinde ona adı ile seslendi.
"Phin"
Sonrasında aniden onu kendine doğru çekti. Bedenleri arasında hiç bir mesafe kalmamıştı. Kollarını ona dolayarak boynunu öpmeye başladı. Yaramaz bir kız gibi onunla oynuyordu. Baştan çıkarmaya çalışıyordu, hem de böyle bir yerde. Ama kendine engel olamıyordu işte. Öpücükleri artarken bedenini ona sürtmeye başlamıştı. Boynuna kondurduğu öpücükler yanaklarına doğru kayarken onun bedenini okşuyordu. Nihayet dudakları birbirlerini bulduğunda başlatıkları ateşli öpücük, dudakalrının arasından bir inilti çıkmasına neden oldu.
| |
| | | Phin Silent Toprak Perisi
Mesaj Sayısı : 230 Kayıt tarihi : 13/06/12 Nerden : İstanbul Lakap : Serseri peri
| Konu: Geri: Hafta sonu kabusu C.tesi Eyl. 08 2012, 22:24 | |
| Phin sadece sevgilisiyle vakit geçiriyor olmanın tadını çıkarıyordu. Lunaparkta eğlenmiyor olabilirdi ama yine de her şeye rağmen rose’la vakit geçirmek güzeldi. Lunaparkta olduğu gerçeğini aklına geri plana iterek sevgilisiyle olduğu ve sevgilisinin çok eğlendiği gerçeğini düşünüyordu. Rose mutluydu ve phin onu mutlu edebildiği için oda mutluydu. Güzel sevgilisinin her geçen saniye başka çocuksu yanlarını gördükçe yüzündeki gülümseme daha da yayılıyordu. Tanrım kendini 7 yaşındaki bir çocuğu eğlenmesi için lunaparka getirmiş ama kendisi zorunlu olarak burada olan ebeveynler gibi hissediyordu. Tüm günlerini burada geçireceği fikri hala sinirlerine dokunsa da sevgilisinin onun yüzünden yaşadığı onca kötü şeyden sonra olanları unutmayı ve eğlenmeyi hak etmişti. Çarpışan arabalara iki kez bindikten sonra rose’un sorduğu soru karşısında ona yalan söylemek istemese de gününü mahvetmek istemediği için profesyonel oyunculara taş çıkartacak bir oyunculuk sergileyerek çok eğlendiğini gösteren bir gülümsemeyle ''Evet aşkım cidden çok eğlenceliydi. İstersen bir kere daha binebiliriz.'' Dedi. Ve ardından ona yalan söylediği için kendine içinden bir küfür savurdu. Ona yalan söylemekten ve onu kandırmaktan hoşlanmamıştı ama ona büyük bir sevinçle bakan sevgilisine gerçekleri söylemeye de gönlü razı olmamıştı. Gözlerini kapayıp derin bir nefes aldı ve rose’un elindeki pamuk şekeri büyük bir iştahla yemesini gülümseyerek izledi ve dudaklarına bulaşan pamuk şekeriyle birlikte gülümsemesi daha da arttı. Rose’un teşekkürü karşısında gülümseyip ona göz kırptı. Sevgilisinin gözlerini pamuk şekerine dikip sonrada ona gülümsemesi üzerine niyetini anlayarak ''A hayır aşkım gerçekten gerek yok ben onu sana aldım sen ye hem ben şeker sevmem.'' Diye itiraz etse de rose’un ısrarlarına dayanamayarak ağzını açtı ve o yapış yapış şekeri oscarlık bir oyunculukla gülümseyerek yerken içinden de pamuk şekerini icat eden arkadaşlara derin sevgilerini ve iyi dileklerini! Gönderip rose’a hayır diyemediği içinde kendine kızdı ve ağzının kenarına bulaşan pamuk şekerini silerken bu yapış yapış maddeyi hangi akla hizmet aldığını düşünmeden edemedi.
Rose pamuk şekerini yerken içinden ona bir daha o yapış yapış şeyi yemesi için ısrar etmemesi konusunda dua etti ve şeker bittiğinde rahat bir nefes aldı. Sevgilisinin tatlı dudaklarını dudaklarında hissetmesiyle şaşkınca ona baktı fakat sonra belinden tutup onu kendine çekerek büyük bir aşkla ve tutkuyla ona karşılık verdi. Etraftaki insanların tuhaf bakışlarını ve homurdanmalarını göz ardı ederek anın tadını çıkarıyordu. Öpüşmeleri noktalandığında phin suratını asıp sevgilisine baktı. Rose ise gülümseyip onu başka bir oyuncağa doğru sürüklemeye başladı. Phin peri kızının elini tutup derin bir nefes alarak sıradaki işkencesinin ne olduğunu merak ederek etrafa bakındı. Korku tünelinin önünde durduklarında kahkaha atarak ''Cidden korku tüneline mi gireceğiz?'' diye sordu. Korku tüneli adı bile onun gülümsemesini sağlamıştı. Komikti çünkü korkunç bir savaşın ortasındaydılar ve o kadar kötü şeyler görmüştü ki korku tüneli adı altında oyuncaklarla dolu alandan kızların çığlıklarını duyunca içindeki alaycı yanını bastıramıyordu. Ölümden, savaştan, kötü cadılardan korkmayan birini korku tüneli adlı oyuncaklarla dolu komik bir yere götürüyordu rose bu komikti. Rose’un elini bir an olsun bırakmayarak korku tüneline girdiler. İçeride gördükleri karşısında sadece gülümsedi ve rose’a baktı. Kızların çığlıkları karşısında rahatsız olsa da hiçbir şey söylemedi. Oyuncakların pardon düzeltiyordu insanlara göre korkunç oyuncakların aniden fırlayışlarını izlerken rose’un ona adıyla seslendiğini duyup kafasını rose’a çevirdi. Karanlık olmasına rağmen onun o güzel gözlerini rahatlıkla görebiliyordu. Rose’un bedeninin onun bedenine yaslanmasıyla bedenini ani bir sıcaklık sarmıştı. Rose’un boynuna kondurduğu öpücükler bedeninin alev almasını sağladı. Lanet olsun onu çıldırtmaya mı çalışıyordu bu kız?
Eğer öyleyse başarmıştı. Boynuna kondurduğu öpücüklerle onu baştan çıkarmıştı. Rose’u belinden tutup kendine biraz daha çekerek o tatlı dudaklarına yapıştı. Onu oldukça ateşli bir şekilde öperken ellerini de rose’un bedeninde dolaştırmaya başladı. Onu büyük bir açlıkla öpüyordu. Öpüşmeleri görevlinin uyarı niteliğindeki öksürüğüyle son buldu. Phin birinin başlarında öksürmeye başladığını duyup kendini rose’dan zar zor ayırıp etrafa baktığında tünel yolculuklarının bittiğini fark ederek yüzünde engel olamadığı bir gülümsemeyle oyuncaktan indiler ve rose’u belinden tutup kendine çekerek ona sarıldı boynuna birkaç baştan çıkarıcı öpücük koyduktan sonra ''Beni çıldırtıyorsun biliyor muydun?'' diyerek zorlada olsa ondan ayrıldı. Yüzünde büyük bir gülümsemeyle aşık olduğu kızın gözlerine bakarken arkadan tanıdık bir ses duydu. Başını sesin geldiği yöne çevirdiğinde bunun şuan çekmek istemeyeceği züppe bir peri olduğunu görerek derin bir nefes aldı. Canına susayan pericik ''vay adamım seni burada görmek ne güzel. Sen ve lunaparka gelmek beni şaşırtıyorsun ne o eski hayatını bırakıp çocukluğunu sil baştan yaşayarak iyi biri mi olmaya karar verdin. Yanındaki fıstıkta baya güzelmiş daha önce yanında hiç görmemiştim ama pardon sen bir sefer yatağına aldığın kişiyle bir daha takılmazdın değil mi? Yazık olacak güzelim kıza ama üzülme güzelim seni teselli etmeye her zaman hazırım.'' Demesiyle adama buz gibi bir şekilde gülümseyip boğazından tutup kendine çekti. Neye uğradığını şaşıran canına susamış perinin boğazını sıkarakl ''Eğer sevgilime bir daha laf atarsan seni zevkle gebertirim anladın mı beni? Şuan seni gebertmiyorsam eğer sevgilimle geçirdiğim günün mahvolmasını istemediğim içindir. Sabrımı zorlama istersen.'' Diyerek birkaç saniye daha sıkarsa kesin geberecek olan periyi bırakarak ''Ayrıca merak ediyorsundur diye söylüyorum hayır eski hayatımı bıraktığım falan yok. Şimdi eğer daniel’ın başına gelenlerin aynısının senin başına gelmesini istemiyorsan kaybol hemen'' dedi ve perinin yüzündeki ifadeden daniel’ın başına nelerin geldiğini bildiğini ve bunu yapan kişinin phin olduğunu anladığını gördü ve gülümsedi. | |
| | | Rosemary Ruby Silent Su Perisi
Mesaj Sayısı : 261 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Peri kızı
| Konu: Geri: Hafta sonu kabusu Paz Eyl. 09 2012, 23:03 | |
| Öpücükleri sıklaştıkça sevdiği erkeğin baştan çıktığının bilincindeydi. Her bir dokunu, her bir öpücükle Phin'in elleri arasında alev aldığını hissediyordu adeta. Rose ne zaman böyle bir kız oluvermişti. Baştan çıkarıcı... Küçüklüğü itibariyle bir kız olmaktan uzakta yaşamıştı her zaman. O hiç bir zaman bir kız olsa da bebeklerle oynamamıştı. Tabi ki bir peri olduğu için insan küçük kızlardan farklı olacaktı. Ama ondaki daha değişik bir şeydi. Küçüklüğünde etti intikam yeminin bir an bile aklından çıkarmamıştı. Bunun uğruna yaptığı şeyler, kendini geliştirme çabaları, dövüşmek, kendini korumayı öğrenmek hayatı fazla erkeksiydi. Hiç bir zaman süslenip diğer periler ile takılmamıştı. Bunu nasıl yapsındıki zaten. Ailesi en yakın aile dostlarının ihaneti yüzünden yok olmuşlardı. Bu ihanet sadece ailesini değil onun geleceğini de mahvetmişti. Etrafa karşı olan güvensizliği yüzünden dost olabileceği çok fazla periden uzak durmayı seçmişti. O yüzden geldiği bu noktaya ne kadar zaman geçerse geçsin alışabileceğini sanmıyordu. Güzelliği onun için doğumuyla ona verilen bir hediye gibiydi. Güzelliği hiç bir zaman takıntı haline getirmese de o bu hediyeyi bir silah olarak kullanmayı tercih etmişti. Silahını, düşman olduğu erkekleri avına düşürmek için kullanıyordu ve bu konuda gayet iyi olduğunu biliyordu. Şimdi ise öptüğü erkeğin bedeni alev alırken onu tatlı bir zevke sürüklüyordu. Hiç bir erkeği öpmediği de bir gerçekti. Tabi öpüldüğü durumları saymıyordu. Giderek ateşlenen öpücük onu ondan çıkan iniltileri arttırıyordu. Phin tüm iştahı ile bu duruma karşılık verirken kendini neredeyse kaybetmiş gibiydi. Nerede olduğunu unutacak kadar. Görevlinin öksürüğü ve Phin'in zoraki aylığı olmasa kendine gelemeyeceği bir gerçekti.
Korku tünelinin dışına onun sıcacık elini sımsıkı tutarak çıktı. Lunaparkta olmak bir anda sıkıcı gelmişti. Bir yerde onun kolları arasında olmak istiyordu. Yeniden ona ait olmak istiyordu. Bu his şu an çok mu fazlaydı. Bunu bilmiyordu, onunla olma fikri ona o kadar doğru geliyordu ki onunla bir gelecek istiyordu. Bir savaşa hazırlansalar da isteğini inkar edemiyordu. Phin onu kendine çekerek öptüğünde içindeki istek tavan yapmıştı. Öpücükleri arasından ona iyicene sokulup sarılırken lunaparktan hemen ayrılmak istediğine karar vermişti. Kollarından kurtulup onun yüzüne baktı. İçindeki şehveti bastırmaya çalışarak en masum haliyle ona baktı.
"Sende beni bebeğim. Bu kadar gezi yeter acaba baş başa kalacağımız bir yere mi gitsek" Bu isteğini şirin küçük bir kız gibi dile getirmişti. Tıpkı pamuk şeker yediği zaman olduğu gibi haldeydi.Bu mükemmel an bir anda içine dolan sıkıntı nedeniyle sisler altında kalan bir tabloya dönüşmüştü. Phin'i tanıdıkları belli olan bir kaç erkek peri yanlarına yaklaşmıştı. Onları görmek Daniel ile olan anılarını bir anda canlandırmıştı. Phin'in etrafında çok fazla baş belası peri vardı. Onlardan Phin hakkında duyduğu şeylerden hiç hoşlanmamıştı. Karanlık geçmiş ve kızlar... Sahi Phin kendisinden önce kaç kızla birlikte olmuş olabilirdi. Onun gibi bir erkeğin boş olmayacağını onu ilk gördüğü andan beri biliyordu. Ama şimdi ona ait olduğunu da biliyordu. Yaptığı her şey gelip geçici biri için katlanılmayacak kadar büyüktü. Onun sevgisinden şüphe etmiyordu, ama yine de rahatsız olmuştu. Sonra olanları sessizce dinledi. Kendine laf atan periye cevap vermeyi bile çok görmüştü. Zaten başlarına gelenlerden sonra arkalarına bile bakmadan kaçmışlardı. Donuk bir yüz ifadesi ile sevdiği erkeğe bakarken kelimeler ağzından aniden döküldü.
"Sanırım geçmişin hakkında seninle uzun bir konuşma yapmamız gerekecek"
| |
| | | Phin Silent Toprak Perisi
Mesaj Sayısı : 230 Kayıt tarihi : 13/06/12 Nerden : İstanbul Lakap : Serseri peri
| Konu: Geri: Hafta sonu kabusu Ptsi Eyl. 10 2012, 02:14 | |
| Phin gözlerini güzel sevgilisinden alamıyordu. Onun yanında olmak, gözlerinin içine uzun uzun bakabilmek, ona dokunmak, sesini duymak, nefesini yüzünde hissetmek, onu öpmek o kadar muhteşemdi ki periler dünyasında süre gelen savaş olmasaydı ömrünün sonuna kadar onun yanında kalıp onunla vakit geçirebilirdi. Ömrünün sonu kısmına takıldı aklı ve elinde olmadan gülümsedi. Savaş olmasa bile belayla çok içli dışlı olan birinin ömrünün ne kadar uzun olabileceğini düşünmeden edemedi. Yine de elinden geldiğince onun yanında olup her anını onunla geçirmek istediği yadsınamaz bir gerçekti. Bir gün onu yalnız bırakabileceği ya da daha kötüsü rose’un onu yalnız bırakabileceği gerçeği canını sıksa da savaşta her zaman kayıplar verilirdi bu ikisinin de alışık olduğu bir şeydi. Gerçi savaş olmasa da phin’in hayatı her zaman tehlikedeydi ya bu konuyu düşünmek bile istemiyordu şimdilik tek istediği kollarının arasındaki güzel sevgilisiyle ilgilenmek ve onunla mümkün olduğunca harika vakit geçirmekti. Rose’un öpücükleri onu çileden çıkarmıştı kollarının arasındaki güzel sevgilisiyle şuan baş başa olabilecekleri bir yerde olmayı o kadar isterdi ki bunun yerine lanet olası lunaparktaydılar.
Güzel peri kızının boynuna baştan çıkarıcı birkaç öpücük kondurduktan sonra onu çıldırttığını sesli bir şekilde itiraf etti ve sevgilisinin güzel gözlerinin içinde kayboldu. Şuan etrafta onlardan başka kimse kalmamıştı hatta lunaparkta olduklarını bile unutmuştu. Rose’un önerisini duyduğunda sevinçten onu kollarının arasına alıp etrafında döndürmek ve öpücüklere boğmak gelse de sonradan eğer bunu yaparsa rose’un burada sıkıldığı gerçeğini fark edebileceğini düşünerek onu kendine çekip dudaklarına kısa bir öpücük kondurup gülümseyerek ''Bence harika fikir sevgilim neden bana gitmiyoruz? Baş başa bir şeyler içeriz sonra ben seninle daha yakından ilgilenirim'' diyerek dudaklarına ateşli uzun bir öpücük bırakıp rose’a gülümsedi. Bugünkü lunapark eğlencesi fikrini nedense birden sevmeye başlamıştı. Hatta iyi ki bu gün lunaparka gelmişiz bile diyebilirdi ki arkadan duyduğu sesle yüzündeki sıcak gülümsemesi birkaç saniyeliğine yüzünde donduktan sonra gözleri bu güzel anı berbat ettikleri için öfke parıltılarıyla parlarken yüzünde soğuk bir gülümseme oluştu ve sesin geldiği yöne doğru baktı. Konuşulanları büyük bir sabırla dinleyip bir güzel tehdit ettikten sonra perilerin ama en çokta az önce sevgilisine laf atan canına susamış perinin arkasından bakıp adını hatırlamasa da perinin yüzünü onunla daha sonra itinayla ilgilenmek için beynine kazıdı.
Zaten lunaparka geldiği için yeterince sinirli ve gergindi her ne kadar şuan buradan ayrılmak üzere olsalar da ve muhtemelen günün geri kalanı harika geçse de bugünün stresini bir şekilde atması gerekiyordu ve bunu da sevgilisine laf atan o pericikle yapmaya karar vermişti. İçinden yazık olacak çok genç bir periydi diye düşünüp gülümsedi fakat gülümsemesi rose’un sözleriyle yüzünde dondu. Gözlerini aşık olduğu kıza dikti onun gözlerine uzun süre baktıktan sonra belinden tutup kendine doğru çekerek rose’un bedenini kendi bedenine yasladı ve yumuşak bir ses tonuyla sanki az önce sırf rose’a laf attı diye bir periyi öldürme planları yapan yada onu ölümle tehdit ederken soğuk ve tehlikeli davranışlar sergileyen kişi o değilmiş gibi gülümseyerek ''Geçmişimle ilgili konuşacağımız çok fazla şeyin olduğunu sanmıyorum sevgilim. İyi tarafta yer alıyorum ama iyi biri değilim bunu sende biliyorsun en azından anlamış olduğunu düşünüyorum. Ama önemli olan zaten taraflarımız değil mi? İkimizde aynı taraftayız ve ben sana deliler gibi aşığım. İyi tarafımı bir tek sen görüyorsan bu önemli mi?'' diye sordu. Ardından gözlerinin içine bakarak ''Kızlar konusuna gelecek olursak hepsi senden önceydi. Sen hayatıma girdiğinden beri senden başkası olmadı ve asla olmayacak'' dedi. | |
| | | Scarlett Demon Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 758 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Katil, kan emici, dengesiz, psikopat
| Konu: Geri: Hafta sonu kabusu Ptsi Eyl. 10 2012, 03:05 | |
| Günlerdir ne yaptığı bilmiyordu. Sahi neler olmuştu. Bulunduğu zaman diliminden ne kadar öncesine gitmesi gerektiğinden bile bir haberdi. Her şey kalbindeki bir acı ile başlamıştı. Kalbini çalan kişi tarafından terk edilmenin onda yarattığı acı. Acıyı tarif etmek imkansızdı. Fiziksel olarak canı acıdığında bile, terk edildiği öğrendiği zamanki kadar canı yanmamıştı. Bunu hak edecek ne yapmış olabilirdi ki. Tek yaptığı şey onu sevmekti. Belkide yaptıklarının ağırlığının altında ezilmeye başlamıştı. Tüm o süslü laflara rağmen ona en çok ihtiyaç duyduğu anda ortadan kaybolmuştu. Canı hala düşündüğünde bile acıyabiliyordu. Bu ne kadar tuhaftı. Acı terk edildiği için mi yoksa ona inanıp, güvendiği için kendini aptal gibi hissetmesinden mi kaynaklanıyordu bilmiyordu. Hala söyledikleri kafasının içinde yankılanıyordu. Onu sevdiğini söylediği her saniye, onu kabul ettiği her dakika... Yalancı. Göz yaşlarını akıttığı zamanları ise hatırlamak istemiyordu. Kendini odasına kapatıp hıçkırıklara gömüldüğü anları. Durumu hiç iyi değildi. Kısa bir süre sadece kısa bir süre durumum bundan kötüye gidemez diye düşünmüştü ki. Ağlamaktan, şişmiş ağrıyan gözleri ile uykuya daldığında kabusu ortaya çıkmıştı. Bir ses, kimin olduğunu bilmediği ses onunla konuşmaya çalışıyordu. Sesle birlikte kalbinde hissettiği acı katlanılmaz oluyordu. Sırf acıdan kurtulmak için dövmesinin bulunduğu yeri bir bıçakla delmek, kesmek, parçalamak istiyordu. Dövmenin altında atan kalbine aldırmadan. Yine de hala ne kötüsünü yaşamamış olduğunu bilmiyordu elbet. Acaba olacakları bilse evine gider miydi? Buna bile verecek cevabı yoktu. Sevgili ailesi kızlarının bu halini gördüğünde işleri iyi yapmaya çalışırken daha da beter bir hale sokmayı başarmışlardı.
Önce neden bu haldesin soruları, sonrası yardım isteyip istemediği merak eden tavırları. Onları anlıyordu, endişelenmekte haklıydılar. Hatta belki Scarlett'ta kendi için artık biraz endişelenmeye başlasa iyi olurdu ki bu seçenek nedense hep en son aklına gelen şeydi. Tek istediği yalnız kalmakken ailesinin dayanamayıp onu bir kliniğe yatırdıklarında durum kötüden bir faciaya dönüşmüştü. Verdikleri ilaç yüzünden halsiz geçen dakikaların sonunda ona bakmaya gelen hemşire ve doktoru öldürmüştü. Üstelik tek istediği şey onların bayılmasını sağlamaktı. Ama uyuşmuş beyni yüzünden zaten kontrol edemediği gücü kabuğuna sığmamış ve bu iki kişinin ölmesine neden olmuştu. Kendini insanların arasında gezinen bir parazit gibi hissediyordu. Dokunduğu her şeyi yok eden türden. Klinikten çıktıktan sonra ne kadar zamandır koştuğunu bilmiyordu. Boğazı kurumuştu. Nefes almak bir işkenceye dönüşmüştü. Neyse ki odadan kıyafetlerini alabildiği için klinik kaçkını bir deli gibi görünmüyordu. Tabi birileri ona dikkatle bakmazsa. Giderek paranoyak bir durum haline gelen hareketleri, uyanıkken gördüğü hayallerin gelişini haber verir gibiydi. O ise dayanmaya çalışıyordu gücü yettiği kadar. Tabi sonuç dayanmaya çalışsa da değişmemişti. Bir hayalin içinde savrulmaya başlamıştı. ... Hayalinde hiç bilmediği bir caddede yürüyordu. Etrafta tek bir canlının bile olmadığı bir yer. Gerçekte ise yürüdüğü kalabalık kaldırımda çaptığı insanlar ona küfür ederek yanından geçip gidiyorlardı. Birden duyduğu bir ses ile kalbi hızla atmaya başlamıştı. Her duyduğunda tedirgin olduğu bir ses değildi bu, daha iyisi rahatlatıcı bir ses. Adımlarını sesin olduğu yöne doğru hızlandığında tanıdık birinin varlığı bu sefer kalbini ısıtmıştı. Acaba bu o olabilir miydi? Kalbini alıp hor kullanan kişi, belki de pişman olup ona geri dönecekti, dönmesini ne çok isterdi. Kocaman bir kapının önünde buldu kendini. Üzerinde, 'İÇERİ GİRMEDEN TÜM HAYAL VE UMUTLARINIZI DIŞARIDA BIRAKIN' yazıyordu. Bu ne kadar tuhaftı ve rahatsız edici. Bir anda başına bir ağrı saplandı, hayal ile gerçek tek bir noktada kesişmeye çalışırken kendini bir lunaparkın içinde buldu. Etrafındaki sesler çığlık atmasına neden olacak kadar canını yakıyordu. Sesler devam ederse sanki beyni patlayacaktı. Elleri ile kulaklarını kapattı. Saçları darmadağınıktı, alnından terler akıyordu. Gözlerini kapatıp durduğu yerde yere çöktü. Derin ve acılı nefeslerini almaya çalışıyordu. Sanki hava ciğerlerini yakıyordu. Başını sağa çevirdiğinde tanıdık bir yüz görmüştü, Phin. Onu şu an anlayabilecek tek kişiydi belki. Hem o bir periydi belki de ona yardım edebilirdi. Elleri ile saçlarını karıştırarak biraz daha düzgün görünmeyi denedi. Korku tünelinin önünde dev maketin saydam kısmında kendini gördüğünde bu yansımadan iğrendi. Ona doğru hızla adımlar atmaya başladı.
"Phin"
Adını söylerken bağırdığının farkında bile değildi. İki adım sonrasında ise yere kapaklanarak düştü. Kolu, elleri ve dizi düşmenin etkisiyle yere sürtünmüştü. Sürtünen yerlerde deri biraz soyulurken kan akmaya başlamıştı yavaşça.
| |
| | | Phin Silent Toprak Perisi
Mesaj Sayısı : 230 Kayıt tarihi : 13/06/12 Nerden : İstanbul Lakap : Serseri peri
| Konu: Geri: Hafta sonu kabusu Ptsi Eyl. 10 2012, 06:09 | |
| Phin senden başkası olmadı ve asla olmayacak derken kararlıydı. Gözlerinde herhangi bir tereddüt yoktu ve ses tonundan söylediklerinde ciddi olduğunu anlamak zor değildi. Ona tüm kalbiyle doğruları söylüyordu. Hayatında ondan başka kimse yoktu. Rose’la tanışana kadar birçok kız olmuştu kabul ediyordu. Sayılamayacak kadar fazla kızla beraber olmuştu. Az önce giden canına susamış peri aslında bir bakıma doğruları söylemişti. Phin eskiden rose’la tanışmadan önce tek gecelik ilişkilerin adamıydı. Etrafındaki güzel kızlarla eğlenir yatar ve sabahta bir daha karşılarına çıkmamak üzere hayatlarından çekip giderdi. İnkar edilemezdi oldukça eğlenceli bir yaşam tarzıydı. Her gün farklı bir güzelle olmak ve duygusal bağdan çok o anki zevk ve şehvetle ilgilenmek güzeldi. Rose’la tanışıp aşk denen şeyin ne olduğunu öğrenmemiş olsaydı hala aynı hayatına devam ediyor olacağından hiç şüphesi yoktu ama rose’la tanıştığı gün çapkın lakabını bir daha ortaya çıkmamak üzere kaldırıp rafa atmıştı. Çapkınlık hala eğlenceli olabilirdi kabul ediyordu ama bu ufak eğlence için rose’u kaybetme riskini göze alması söz konusu bile değildi. O hayatındaki tüm olumsuzluklara rağmen kalbine girmeyi başarmış birini kaybetmek istemiyordu. Rose onun için değerliydi. Hayatındaki her şeyden daha değerliydi hatta canından bile ve ona farklı duygular tattıran kişiyi bir hiç uğruna kaybedemezdi.
Hayatına kısa süre önce girmiş olsa da kısacık zamanda hayatında ve kalbinde çok büyük bir yer edinmişti. Onu seviyordu. Onu söz konusu o olduğunda gözü hiçbir şey görmeyecek kadar çok seviyordu. Bunu daniel sayesinde fark etmişti. Hayatında ilk kez bir tuzağa düşmüştü ve yine hayatında ilk kez mantıklı düşünememişti. Söz konusu o olduğunda kalbi mantığının önüne geçmiş ve tuzağın detaylarını göremeyecek kadar aşkı gözünü kör etmişti. Eğer caitlyn ona yardım etmeseydi o gün orada ölecekti ama o gün ölümle burun burunayken bile Rose’u düşünmüş ve onun için endişelenmişti. Kendine ne olacağını umursamamıştı bile. Ölmek ya da işkence edilerek öldürülecek olmak umurunda olmamıştı. Umurunda olan tek şey rose’tu ve daniel farkında olmasa da rose’un onun için ne anlama geldiğini anlamasına yardımcı olmuştu. Rose onun yaşam kaynağıydı. Onsuz nefes alamazdı ve içinde onun olmadığı bir gelecek düşünemiyordu. Yarınlarında neler olacağı belli olmasa da onunla bir gelecekleri olmasını istiyordu. Rose’a bakarak ''İnan bana sen benim için geçici hevesler yüzünden kaybetmeyi göze alamayacağım kadar değerlisin sevgilim.'' dedi ve gülümsedi. İçinde kötü bir his oluşmaya başlamıştı ama bunu görmezden geliyordu. Çok geçmeden etrafta birinin varlığını hissetmişti. Tanıdık biriydi aralarında güçlü bir bağ olan biri.
Phin gözlerini etrafta gezdirse de kimseyi görememişti. Yine de hissediyordu onu buradaydı muhtemelen sihirbazının varlığını hissediyordu. Evet kesinlikle sihirbazının aurasıydı bu. Oda bu lunaparktaydı. Etrafı kasvetli bir hava sarsa da umursamamaya çalıştı. Muhtemelen oda arkadaşlarıyla lunaparkta eğleniyordur diye düşünüp içindeki anlamsız kötü hislerden kurtulmayı denedi. Neden olduğunu bilmediği bir şekilde canı sıkılmıştı. Sevgilisinin yanında olduğunu göz önüne alınca aslında şuan içindeki kötü hislerin hiçbirini hissetmemeliydi. Aklı ondan başka bir şeyle meşgul olmamalıydı. Gözlerini sevdiği ve aşık olduğu kıza dikip gülümsemeye çalıştı. Rose’un elini tuttu ve onun yanında olduğunu hissetmek istercesine diğer elini de rose’un yüzünde gezdirmeye başladı. Kendi ismini duymasıyla arkasını dönmesi bir oldu. Gözleri birkaç saniyenin ardından scarlett’ı gördü. Sanki… Sanki kötü görünüyordu tabi ona öyle geliyor da olabilirdi. Hayır phin’e öyle gelmiyordu scarlett kötü görünüyordu. Şaşkınlıkla ''Scarlett'' dedi. Scarlett’ın yere düşmesiyle ''Scarlett…'' diyerek onun yanına koştu. Yere diz çöküp kanayan dizlerine ve kollarına bakarak ''Scarlett sen iyi misin? Bir şeyin yok ya? Kötü görünüyorsun arkadaşların nerede? Buraya tek mi geldin?'' diye endişeyle ard arda sıraladı soruları. Daha önce bir sihirbaz için endişelenebileceği hiç aklına gelmese de şuan onun için resmen endişeleniyordu bu tuhaf bir duyguydu ailesi için bile endişelenmezken bu daha bir hafta öncesine kadar tanımadığı bir kız için endişeleniyor ve onun iyi olmasını diliyordu. | |
| | | Scarlett Demon Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 758 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Katil, kan emici, dengesiz, psikopat
| Konu: Geri: Hafta sonu kabusu Ptsi Eyl. 10 2012, 15:05 | |
| Düştüğü yerde doğrulmaya çalışıyordu. Oluşan yaralar sıyrıktan ibaret olsa da canını çok fazla yakıyordu. Yaralar o kadar büyük değildi elbetteki ama taşıdığı daha büyük yaralar en ufak bir acıyı bile dayanılmaz hale getiriyordu. Başını kaldırarak Phin'e baktı. Hayalinin içinde onu buraya sürükleyen her ne ise mutlaka peri ile bir bağlantısı olmalıydı. Çünkü her hayalde zihni tamamen kapanıyordu. Oluşan görüntüler onu yönlendiriyordu ve istemese de adım atmaya başlıyordu. Kurulu bir bebek gibi. Bir oyuncaktan farksız bir şeye düşünüyordu. Sahi gerçekten oyuncak olduğunu düşünse de onu yöneten kimdi ya da neydi. Zihnin de oluşturduğu katili ile çok uzun yıllar uğraşmıştı. Ama sonuç sadece hüsrandı. Gerçek mi yoksa hayal mi kestiremediği bir düşmana karşı tek başına savaş veriyordu. Ona kimse yardım edemezdi hayallerinde. Belki Phin. Neden onun yardım edeceğine bu kadar ikna etmişti kendini bilmiyordu. Peri olduğuna emin olmuştu. En azından insan olmadığı biliyordu ve bir şek,ilde ona güveniyordu işte. Varlığı bile ona iyi gelmeye başlamıştı. Oysa sadece onu uzaktan görmüştü. Şimdi ise ona doğru hızla geldiği görüyordu. Yanına çöker çökmez perinin yaralarına baktığı gördü. O ise yaralarını gizlemeye çalışmıştı kısa bir süre içinde olsa. Böyle görünmek istemiyordu, zaten böyle biri olmakta istememişti ki. Ard arda sıraladığı sorular başını döndürmeye yetmişti. Kısık bir sesle konuşmaya çalıştı.
"Phin... Ben... Tek başımayım... Kimse yok Phin yardım edecek hiç kimse..."
Daha söyleyeceği şeyler vardı. Anlatması gereken o kadar çok şey vardı ki. Ama hepsi boğazındaki düğüme takılmıştı. Yutkunmakta bile zorlanıyordu. Ciğerleri hala acı içindeydi. İçeri giren her hava onu yaşama değilde ölümü götürüyor gibiydi. Phin bu kadar yakınındayken gözlerin yaşlar akmaya başlamıştı sonra ise kollarını onun boynuna atarak sımsıkı sardı, onu. İçinde birden kendini belli eden korku onu dehşete düşürmeye yetmişti. İlaçlar yüzünden hala kötü durumdaydı. Başı, bazı şeyleri bir araya getirmekte zorlanıyordu. Çatlayan başına lunaparktaki insanların gürültüsü eklendiğinde acı içinde çığlık attı, Phin'i hala bırakmamıştı. Sesi de zaten çıkmamıştı. Gözlerine inen perdeye engel olamamıştı. Aniden gelen kopuk görüntüler birleştiğinde sarıldığı kişiden ayrıldı. Onun gözlerine bakarken karşısında sevdiği erkeği gördü. Bu gerçek olabilir mi? diye bir saniye bile düşünmeden onu öpmeye başladı. Öptüğü dudaklar özlemini çektiği dudaklardı ama tadı kesinlikle aynı değildi. Birden kalbine giren ağrı, zihninde ki cici kızı tamamen bloke etmişti. Uyuyan canavar yeniden gün yüzüne çıkmıştı. İstediği tek şey daha çok dehşete neden olmaktı. Öldürdüğü iki kişi ona yetmemişti. Onunda kalbini istiyordu. Bir zamanlar aşık olduğu erkeği. Nasıl canı acıyorsa onunda acı çekmesini istiyordu, belki de kalbini tamamen durdurmak. Öpücüğü sürdürürken karşısındaki kişinin yaşam enerjisini yavaşça tadını çıkararak kendi vücuduna çekiyordu. Kollarında, dizinde ve ellerinde oluşmuş yaralar hiç var olmamışlar gibi kaybolmaya başlamıştı. O sevdiği kişiyi öldürdüğünü düşünürken Phin'in yavaşça kalbini yerinden sökmeye yetecek kadar ona gücünü uyguluyordu. İyicene halsiz bir hale gelen Phin'i yere doğru uzatarak üstüne çıktı. Öpücüğünü noktalandırdığı anda bir ses duydu. Kalbindeki engeli kaldıran güçlü bir şeydi, hatta gözlerindeki perdeyi kaldıracak kadar güçlü.
Gözleri kapanırken gerçekten dünyada gözlerini açmıştı. Phin ellerinin arasında can çekişiyordu. Onu ne kadar zamandır bu halde tuttuğunu bilmiyordu. Hemen bir şeyler yapmalıydı. Gücünün tersine çevirecek bir şeyler sıkıca tuttuğu elini aldığı gücü telafi etmek için kullandı. Ama bedeninde çok fazla hasar olduğunda aldığının tamamını ona vermeye başaramamıştı. Yinede güçsüz olsa bile hayattaydı ve kesinlikle hareket edebilirdi. Ama zayıflığının hangi noktada olduğunu kestirmek imkansızdı. Kurumuş gözlerinde hala akacak yaşın bulunmasını da ayrı bir şeydi. Hıçkırarak ağlarken kesik kesik konuşmaya başladı.
"Phin ben üzgünüm... ilaçlar... hastane... lanet olsun sırf seni görmek istediğim için seslenmiştim... Sana ihtiyacım var Phin..."
| |
| | | Rosemary Ruby Silent Su Perisi
Mesaj Sayısı : 261 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Peri kızı
| Konu: Geri: Hafta sonu kabusu Ptsi Eyl. 10 2012, 19:43 | |
| Bir insanın geçmişi ne kadar kirli olabilirdi. Kendi geçmişi sadece acı ve üzüntü doluydu. Gerçi tertemiz de sayılamazdı. Acı ve üzüntüyü küçük yaşta tatmış olsa da içindeki intikam duygusu onu hiç olmaması gereken yerlere sürüklemişti. Cadılar için belki elinden bir şey gelmemişti. Ama kendini biraz geliştirip toparladığı anda lanet olası perilerden intikamını almak için bir saniye bile kaybetmeyerek harekete geçmişti. hiç düşünmeden birinin nasıl canını alabileceğini de işte o gün öğrenmişti. Bu yaptıklarının sonucunda da teyzesi ve kendi için herkesten uzakta bir yaşam oluşturmaya çalışmıştı. Bazen düşünüyordu. Acaba kendi verdiği kararlar yüzünden teyzesini hiç istemediği bir geleceğe mi sürüklemişti. Ondan hiç bir zaman yaptıklarına dair en ufak bir söz söylememişti ya da onu engellemeye çalışmamıştı. Sırf bu nedenle onun da istediğinin bu olduğunu düşünmüştü. Ama şimdi Phin hayatına girdiğinde aklına bazı şeyler takılmaya başlamıştı. Teyzesinin mutlu bir aileye sahip olmamasının nedeni de kendi olabilir miydi? Bu düşünce bir anda kafasına dank etmişti. Ne tuhaftı. Ama bir yandan düşününce ona tam olarak da engel olmamıştı ki sevdiği biri ile arasına girmemişti ya da başka bir şey. Sadece yakın çevredeki dedikodular can sıkıcı bir şekilde onları rahatsız etmişti. Kendisi hakkında çıkan söylentiler. Çoğu kişi arkasından ailesinin ölümü ile aklını kaçırdığını söylemişti. Deli damgası yemek elbette ona koymamıştı. Bu etrafındakileri daha fazla tedirgin ederken o bunun keyfini çıkarmıştı. Tabi başa bir şekilde bu deliliğinden faydalanmaya çalışanlar olmuştu. Onu aklı yarım bir peri kızı olarak düşündüklerinden yatağa atmalık kolay bir lokma sanıyorlardı. Ama yanıldıklarını onları acı içinde kıvrandırarak öğretiyor ve bu durumdan zevk alıyordu.
Geçmişin karanlık bir sayfası ile yüzleşirken şimdiki zamana geri döndü. Düşündüğü son şey içindeki katili ortaya çıkarmıştı nedense ve hedefi tadına bir türlü doyamadığı erkeğe daha önce dokunmuş olan ellerin sahipleriydi. Şu an onlardan her hangi birini eline geçirse de ona çok eğlenceli gelen bir kaç oyun oynayabilirdi. Phin'in lunaparktan ayrılma fikrine sıcak bakması hoşuna gitmişti. İçindeki şehvetten deliye dönmüş yaratık tatmin olmak için sabırsızlanıyordu ve büyük ihtimalle Phin'in de içinde buna benzer bir şey yatıyordu. Ama bir anda bu geçmişe dalma işi ile ilgili onun söylediklerini dinledi. Belki cevaplar anı mahvedecek nitelikteydi. Ama dinlemek istiyordu. Onu her şeyi ile tanımak istiyordu. Söyledikleri geçmişinin karanlığının ne kadar fazla olduğunu gösteriyordu. Bu onu tedirgin etse de alında bundan korkmuyordu. Onu tedirgin eden şey Phin'i kaybetme korkusuydu. Geçmişten gelebilecek bir düşmanın onu çalmasıydı. Kızlara gelince ağzından çıkan kelimeler sesiyle öyle uyum içindeydi ki ona büyün kalbiyle güveniyor ve inanıyordu.
"Sen de benim için çok değerlisin sevgilim ve kesinlikle seni başka biri ile paylaşma fikrini sindiremem. Böyle bir şey olursa zaten beni kaybedersin. Aşkım"
Sevecen kelimelerinin arasını tehditle süslemişti. Gerçek bundan ibaretti. Elini tuttuğu anda hissettiği sıcaklık sadece bedenini değil ruhunu da ısıtıyordu. Bir anda bir kızın Phin'in adını haykırır derece de seslenmesi ile başını ona çevirdi. Phin onu fark ettiğinde elini aniden bırakarak kıza koşmaya başlamıştı. Durumu tam anlamamış olsa da onun ellerini aniden bırakması kalbini yaralamıştı. Onlara doğru yaklaşmak için bir kaç adıma attı. Kız gerçekten iyi görünmüyordu. Yardıma ihtiyacı olan bir yakını olabilir gibi düşündü, önce. Kendini sakinleştirmek için. Çünkü kızın gerçekten yardıma ihtiyacı var gibi görünüyordu. Üstü başı kötüydü ve az önce düşmüştü. O bunu düşündükten bir saniye sonra ise kız Phin'i öpmeye başladı. Nefesi o anda kesilmiş olduğu yerde donup kalmıştı. Biri kalbini yerinden sökse bu kadar canı acımazdı belkide. Yine de bir anlığına bekledi. Phin den duydukları için ona inandığı her kelime için. Ama manzara giderek daha da iğrenç bir hal aldığında artık dayanamamıştı. Orada kalamazdı, kalmamalıydı. Kalırsa her ikisini de orada öldürebilirdi. Ama etrafta çok fazla insan vardı. Bu sinir ve öfke ile başkalarına da zarar verebilirdi.
"Senin gibi adi bir yalancıya inanıp güvendiğim için ne kadar da aptalım Phin. Tek gecelik kızlarla takılan bir adam için istediği aldın ve buda ödemem gereken bedeldi. Elveda adi herif"
Bir saniyesini bile harcamadan hızla oradan uzaklaştı. Arkasına bir anlığına döndüğünde kalabalığın arasında hala o kızla dudak dudağa bir halde öpüşüyordu.
| |
| | | Phin Silent Toprak Perisi
Mesaj Sayısı : 230 Kayıt tarihi : 13/06/12 Nerden : İstanbul Lakap : Serseri peri
| Konu: Geri: Hafta sonu kabusu Salı Eyl. 11 2012, 01:33 | |
| Phin gözlerini endişeyle scarlett’ın üzerinde gezdiriyor kollarının ve dizlerinin haricinde başka bir yara alıp almadığını anlamaya çalışıyordu. Kendine içinden okkalı bir küfür savurdu. Caitlyn’le konuştuktan sonra onu arayıp ritüelin ne zaman yapılacağını söylemek istemiş ancak cevap gelmeyince daha sonra haber verebileceğini düşünmüş ve unutmuştu. Rose’la aklı o kadar meşguldü ki onun nasıl olduğunu öğrenmek için birkaç kez arasa da onun genç bir kız olduğunu okulunun, vakit geçirmesi gereken arkadaşlarının ve belki de bir sevgilisinin olduğunu düşünerek onlarla vakit geçirdiğini ve durumunun iyi olduğunu düşünüp üzerinde durmamıştı. Aralarındaki resmiyete dökülmese de olan bağ yüzünden onun başına kötü bir şey gelirse hissetmesi gerektiğini bildiğinden hala hayatta ve fiziksel açıdan sağlıklı olduğunu biliyordu. Psikolojik olarak rahatsızsa da bu konuda bir şey yapamazdı değil mi sonuçta o onun perisiydi. Bir nevi korumasıydı can dostu veya omzunda ağlayabileceği biri değildi. Hem kızların her zaman psikolojik sorunlarını anlatabileceği yakın bir arkadaşı olurdu bu konu onun sorunu değildi. Onun görevi onu canlı tutmaktı ve başına cadılar ve avcılar tarafından gelebilecek kötü felaketlerden onu korumak ve sağlıklı kalmasını sağlamaktı. Peki öyleyse neden kendini kötü hissediyordu? Onun bu hale gelmesine yardımcı olan herkesle itinayla ilgilenme isteğine neden olan şey neydi? Kesinlikle aralarındaki bağ yüzünden olmalıydı. Yoksa onu önemsiyor, onun için endişeleniyor ve dahası onu bu halde gördüğü için üzülüyor olamazdı değil mi en azından olmamalıydı. Soran gözlerle ona bakıyor ve neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Tanrım neden sessiz kaldığı her saniye işkence gibi geliyordu? Belki de koruma iç güdüsü yüzünden böyleydi evet kesinlikle bu yüzden olmalıydı. Belli belirsiz dudaklarında sonunda kendi adını duyduğunda tüm dikkatini ona vermiş dudaklarından kelimelerin dökülmesini bekliyordu. Onu kötü halde gördüğünde üstüne bir de yere düştüğünde o kadar endişelenmişti ki rose’un orada olduğunu bile unutmuştu onu o halde gördüğünden beri ilgilendiği ve gördüğü tek şey sihirbazıydı. Tek başına burada olduğunu öğrenince şaşırmıştı. Kimse yok muydu yani ama onun yaşındaki kızlar buraya tek gelmezdi ki ya bir arkadaşı ya da sevgilisiyle gelirdi. Peki neden buradaydı? Tek başına eğlenmeye gelmiş gibi bir hali yoktu üstelik kötü görünüyordu tanrı aşkına phin yokken neler olmuştu? Gözlerini scarlett’tan ayırmayarak ''Peki neden buradasın? Üstelik iyi görünmüyorsun ben yokken kötü bir şey mi oldu?'' diye sordu. Gözyaşlarını gördüğünde eli ondan habersiz hareket ederek gözyaşlarını sildi. Ağlayarak boynuna sarılmasıyla birkaç saniye şaşkın bir şekilde öylece dursa da sonradan oda scarlett’a sarıldı ve rahatlatıcı bir ses tonuyla ''Tamam… Her ne olduysa geçti. Ben senin yanındayım ve ihtiyacın olduğunda her zaman yanında olacağım. Ayrıca bana yardım edecek kimse yok derken yanılıyorsun doğa üstü güçlere sahip bir perin var her ne olduysa sana yardım edeceğim.'' Dedi.
Bu sözleri neden söylediğini ya da neden onu teselli etmeye çalıştığını bilmiyordu onlar arkadaş bile değillerdi. Phin sadece ama sadece onun perisiydi scarlett’ta sadece ama sadece hayatta kalmasını sağlamak zorunda olduğu bir sihirbazdı şimdi durup dururken onu teselli etmeye çalışmasına anlam veremiyordu. Phin’in sözlerinden sonra ortam sessizliğe gömülmüştü. Bir müddet ikisi de sessizce birbirlerine sarılır bir şekilde durdu. Phin her ne olduysa onun kendine gelip olanları anlatabilecek kadar toparlanmasını ve ona olanları anlatmasını sabırla bekliyordu. Bir süre sonra toparlanmış olacaktı ki kendini geri çekmişti. Gözlerini scarlett’a dikip açıklamasını beklediğini belli eder bir bakış attı. Neler olduğunu açıklamasını bekliyordu scarlett’ın dudaklarından dökülecek kelimeleri beklerken Scarlett’ın dudaklarını dudaklarında hissetmesiyle dondu kaldı. Bu da ne demek oluyordu şimdi? Neden durup dururken phin’i öpmüştü ki hem de dudaktan. Bu kız kendinde miydi? Ne yaptığıyla ilgili bir fikri var mıydı? Hayır kesinlikle yoktu her ne olduysa psikolojisini alt üst etmişti ve anormal davranışlar sergiliyordu. Şoku atlatıp kendini geri çekmeyi akıl edebildiğinde ise duyduğu büyük acıyla hareket edemediğini fark etti. Lanet olsun her şey sarpa sarmak zorunda mıydı? Scarlett onu öptüğünde şaşkınlığın verdiği etkiyle hiçbir tepki verememişti ve öylece donup kalmıştı şoku atlattıktan sonraysa her şey için çok geç kalmıştı. Scarlett kendini kaybetmişti. Yine ilk karşılaştıkları zamanki gibi kendini kaybetmiş ve gücü kontrolden çıkmıştı. Phin’in yaşam enerjisini emiyordu ve gözlerinde yine bundan zevk aldığını gösteren parıltılar vardı. Duyduğu acı her gecen saniye daha da artıyordu. Yaşamının ellerinden kayıp gittiğini hissediyordu. Kendini her geçen saniye daha da kötü hissediyordu. Duyduğu acı yüzünden bir tepki vermek istiyordu hiç değilse scarlett’a bunu kesmesini söylemek ama dudakları dudaklarında olduğu için hiçbir şey diyemiyordu. Kendi acısıyla kendi içinde boğuşurken kulağına güzel bir ses geldi. Tanıyordu bu sesi bu… bu rose’un sesiydi. Rose… Tanrım rose’u nasıl unutmuştu. Dediklerine odaklanmaya çalışsa da yapamıyordu ama onun ne dediğini bilmesi için söylediklerini duymasına gerek yoktu. İçinde bulunduğu çıkmaza bakması yeterliydi. Şuan her ne kadar durum farklı olsa da dışarıdan nasıl göründüğünü tahmin edebiliyordu. Sevgilisinin gözleri önünde başka bir kızı öpüyordu. Aslında phin’i başka bir kıs öpüyordu demek daha doğru olurdu çünkü phin hiçbir şekilde karşılık vermiyordu fakat geriye de çekilemiyordu. Ortalığı karıştıran durumda buydu zaten phin’in geri çekilememesi lanet olsun scarlett gücünü kullandığı için hareket edemiyordu ki hem duyduğu acıyla katlanmak hem de bedenine laf geçirmek aynı anda olmuyordu.
Ona şuan olanları açıklamak ve gitmesini engellemek çok istiyordu ama kahretsin yapamıyordu. Onun gittiğini gözleriyle görmese de uzaklaştığını hissediyordu ve lanet olsun şuan canından çok acıyordu kalbi. Rose’u bir yanlış anlama yüzünden kaybettiğine inanamıyordu. Bu durumdan kurtulabilirse eğer ilk işi rose’a olanları açıklayıp onu geri kazanmak için elinden geleni yapacaktı. Yorulduğunu hissediyordu içindeki enerji gittikçe tükeniyordu. Kendini halsiz hissetmeye başlamıştı. Her saniye ölüme daha da yakınlaştığını hissedebiliyordu. Dizlerinin üzerinde durmakta zorlandığını fark etti. Muhtemelen saniyeler sonra yere yığılacaktı. Fakat scarlett bunu anlamış olacaktı ki o yere yığıldığında aralarındaki bağlantı kesilmesin diye onu yere yatırmıştı ve phin’nin buna karşı koyma girişiminde bulunmaya bile gücü yoktu. Görüşü bulanıklaşmış ve nefes alıp verişleri yavaşlamıştı. Kalp atışlarının yavaşladığını biliyordu. Göz kapakları ağırlaşmıştı. Şuan tek yaptığı ya da yapabildiği şey bilincini kaybetmemek için kendiyle savaşmaktı. Scarlett’ın dudaklarını phin’nin dudaklarından çektiği anda ''Kes şunu scarlett'' diyebildi zorda olsa acı çektiği belli olan yorgun bir ses tonuyla. Sesi oldukça kısık çıkmıştı buna rağmen scarlett’ın onu duyabilmiş olmasını umut ediyordu ve tabi kendine gelmesini. Acıyla ''Ahh lanet olsun'' diye bağırdı ama sesi oldukça kısık çıkmıştı. Eğer scarlett buna birkaç saniye daha devam ederse zar zor açık tuttuğu bilincinin beklide bir daha asla açılmamak üzere kapanacağını biliyordu. Gözleri kapanmak üzereyken bedenini saran tatlı bir sıcaklıkla gözlerini açık tutmaya zorladı kendini. Gücünün geri geldiğini hissedebiliyordu. Gittikçe kendini daha da iyi hissetmeye başladı. Scarlett’ın kendine geldiğini ve gücünü tersine çevirdiğini tahmin edebiliyordu. Bir müddet yerde kalarak kendini toparladıktan sonra yattığı yerden doğruldu. Ona kızmak için hazırlandı. Kaşlarını çatarak öfkeyle parlayan gözlerini scarlett’ın gözlerine dikerek ''Lanet olsun scarlett sorunun ne senin? Neden durup dururken gücünü benim üzerimde kullanıyorsun ve tanrı aşkına beni öpmek de ne demek oluyor neler yaptığının farkında mısın? Senin yüzünden sevgilim beni terk etti.'' Dedi kızgın olduğunu belli eden bir ses tonuyla. Scarlett’ın ağladığını görünce kendine bir lanet okudu. Neler olduğunu bilmese de kötü bir şeyler olduğunu sezebiliyordu. Berbat görünüyordu ve şuan ne kadar kızgın olursa olsun onun ağlamasına dayanamıyordu. Ağlamasına dayanamayarak onu kendine çekip ona sarıldı. Sinirli ama aynı zamanda anlayışlı ses tonuyla ''Tamam ağlama artık zaten gözlerin ağlamaktan kıpkırmızı olmuş. Yanındayım işte hala yaşıyorum. Sana ne kadar kızgın olsam da eminim bu olanların hepsinin mantıklı bir açıklaması vardır en azından öyle olsa iyi olur yoksa benden çekeceğin var'' dedi. Lunaparktaki gürültülü kalabalıktan uzaklaşmak istiyordu gözlerini scarlett'a dikti ayakta bile zor duruyordu. Derin bir nefes aldı ve scarlett'ı kucağına alarak lunaparkın bitişiğindeki daha sessiz yeşil alana götürdü ağaçlardan birinin altına scarlett'ı yavaşça bıraktıktan sonra scarlett'ın yanına oturdu ve ''anlatmaya başla hemen'' dedi sinirli ve aynı zamanda meraklı bir ses tonuyla
| |
| | | Scarlett Demon Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 758 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Katil, kan emici, dengesiz, psikopat
| Konu: Geri: Hafta sonu kabusu Salı Eyl. 11 2012, 02:35 | |
| Kendini kaybettiği anda lunaparka bulunan çoğu kişinin onları gören bakışlarını fark etmemişti. Ama bir kişi vardı ki tüm kalabalıktan daha dikkatli bir şekilde olan biteni izliyordu. Zihni açık olsa mutlaka kızı fark ederdi bir şekilde ama Phin'in dudaklarını rahat bırakıp onun sesini duyana kadar kendine gelmeyi başaramamıştı. Onu yine ölümüne sadece bir kaç saniye kala hayata geri döndürmüştü. Ama bu sefer ilk seferdeki gibi değildi. Kendi yaraları yüzünden ondan aldığı enerjinin daha azını bedenine geri göndermeyi başarmıştı. Onu öldürmediği için mutluydu evet ama bu eli kanlı bir katil olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Hıçkırıklara arasında zar zor kurduğu kelimeler kesik kesik konuşması yüzünden anlaşılmaz kelimelere dönüşmüştü. Gözleri hala şiş bedenini titriyor olsa da içinde kalmış olan Phin'in enerjisi yavaşça hücrelerine nüfuz ediyor onu iyileştiriyordu. Bedeni lunaparka adım attığı andan çok daha iyiydi. Ama ruhu artık olan biten her şeyin altında eziliyor gibiydi. İçinde olduğu bu bedeni terk etmek istiyordu. Onu içinde tutan tek şeydi belki, Scarlett'ın yaşama bağlı olan iradesi. Kendinde olsun olmasın ölmeyi istese de asla gerçekleştirecek kadar ona yakın olamamıştı. Her seferinde, bir şekilde ortaya çıkan tek bir düşünce her şeyi daha sıradan göstererek bu düşünceden uzaklaşmasını sağlıyordu. Bunun iyi mi kötü mü olduğunu ise bilmiyordu. Yaşaması gerektiği konusunda bir inancı ortaya çıkmıştı. Böyle durumlar için ve Phin ile tanıştığında bir görevi olduğunu öğrenmişti. Bir sihirbaz olduğunu keşke gücünü ortadan kaldırmanın bir yolu olsaydı ya da belki de onun zihninin kapanmasını sağlayacak bir şey.
Bunlar kafasında dönüp dururken hala yaşı olan gözlerini Phin'e dikti. Önce dudaklarına odaklanmıştı, sonra ise gözlerine baktı. Hayal yüzünden onu öptüğüne inanamıyordu. Daha doğrusu inanmak istemiyordu ama durum ortadaydı işte. Perisi rahatça nefes alıp konuşmaya başladığında söylediği her bir kelime onda tokat etkisi yapmıştı, özellikle söylediği son şey. Şimdi hatırlıyordu da hayal meyal de olsa onu bir kızla el ele gördüğünü anımsadı ve içten içe kendine lanetler savurdu. Sevgilisi ile ayrılmanın nasıl bir duygu olduğunu biliyordu ve şimdi perisinin onun yüzünden terk edilmesi, ne zaman hayatı tersine dönüp iyi şeylerin olmasına fırsat verecekti. Lanetli biri gibiydi. En kötüsü de laneti bulaşıcı bir hastalık gibi başka insanlara zarar veriyor olmasıydı. Hatta bir periye bile. Kendini içi yaşam enerjisi ile doluyken daha iyi hissederek konuşmaya başlamıştı. Ama daha ilk kelimede ağlamaya başlaması yine karşısındakinin onu anlamasını zorlaştırıyordu.
"Phin... Ben çok özür dilerim... Böyle bir şeyin özür dilemeyle geçmeyeceği kesin ama... Sevgilinle konuşup her şeyi düzeltmeye çalışırım... Çok özür dilerim..."
Daha fazla konuşamadı yaşadığı onca saçma sapan şey ve başına gelenlere rağmen şu an perisini düşünüyordu. Onun hayatını mahvetmişti. Saçma sapan hayalleri yüzünden. Bu kadar zayıf olması sinirine dokunuyordu. Böyle olmamalıydı. Üstelik ondan yardım isteyecekken böyle olmaması gerekirdi. Perisi ile daha bağlanmadan kendisinden nefret etmesini sağladığı düşünerek içi acıdı. Ona böyle bağlandığından bile habersizdi üstelik. Onu hiç sahip olmadığı bir abi gibi benimsemişti Zaten yardım istemesinin nedeni de buydu. Perinin onu kendisine doğru çekmesi ve sarılması içini ısıtmıştı. Hiç düşünmeden ona sarıldı. Kalbindeki karanlığı uzaklaştıran garip bir sıcaklıktı bu. Kulağına tekrar söylenen kelimeler göz yaşlarının durmasını sağlamıştı. Sonra söyledikleri yapacağı açıklamalar kendini bile korkutuyordu. O ne diyeceğini düşünürken kendini perinin kucağında buldu. Vardıkları yeşil alanda oturarak sırtını ağaca yasladı ve başına gelenleri anlatmaya başladı. Nereden başlayacağını bilmiyor olsa da Chris olayını söylemek istemiyordu, söylemeyecekti de.
"Bendeki problemi biliyorsun Phin, bu kendimi kaybet durumlarını. Çok güvendiğim biri beni birden ortada bıraktığında kendimi boşlukta gibi hissettim. Her gün, her saniye ya ağlıyor ya da ağlamamaya gayret ediyordum. Ama bu durumu artık ailemden gizlemeyi beceremedim. Durumu fark ettiklerinde yardım etmek adı altında işleri daha da berbat ettiler Beni bir kliniğe götürdüler, Tanrım ilaçlar iğneler berbat bir şeydi. Beni uyutmak iyi bir şeymiş gibi uyuttular kabuslarım da sürekli aynı ses. Gerçekten delirdiğimi düşündüğümden kaçmak istedim. Benimle ilgilenen doktor ve hemşireyi sadece bayıltmak istemiştim. Ama işler çığırından çıktı. Onları bıraktığımda ikisi de nefes almıyordu. Klinikten nasıl kaçtığımı bilmiyorum, bile. Hele yolda nasıl yürüdüğümü ve buraya nasıl vardığımı sanırım hala transtaydım ve sonra... Olanları biliyorsun işte... Sana gerçekten isteyerek yapmadım... Bunu biliyorsun dimi?"
Durumu berbat gerçekten berbattı. Her geçen saniye dibe vuruşu biraz daha hız kazanarak devam ediyordu.
| |
| | | Phin Silent Toprak Perisi
Mesaj Sayısı : 230 Kayıt tarihi : 13/06/12 Nerden : İstanbul Lakap : Serseri peri
| Konu: Geri: Hafta sonu kabusu Çarş. Eyl. 12 2012, 00:40 | |
| Sinirliydi phin. Lunapark denilen yere geldiği için, o sinir bozucu perilerle karşılaştığı için ama en önemlisi sevgilisi onu yanlış anlama yüzünden terk ettiği için sinirliydi. Hayatında önemli olan tek şey ellerinin arasından kayıp gitmişti bir talihsizlik yüzünden ve o bu durumu açıklayıp onun gitmesini engelleyememişti bile. Lanet olsun ki engelleyememişti çünkü o sırada başının belası sihirbazı onu öldürmeye çalışmakla meşguldü. Hem de bunu ilk seferki gibi sadece elini kalbinin üzerine götürerek değil phin’in dudaklarını onun dudaklarına hapsederek yapmıştı bunu. Ölümcül öpücüğü yüzünden yerinden kıpırdayamamıştı ki kendini geri çekme fırsatı bile olmamıştı ve rose’ta bunu yanlış anlamıştı. Tabi bunda kızın suçu yoktu kim o manzarayı görse yanlış anlardı doğal olarak ortada bir suçlu varsa oda scarlett’tı. Bu kız zaten zor olan hayatını iyice zorlaştırmaktan başka bir işe yaramamıştı. Şimdi de sevgilisinden ayrılmasına neden olmuştu. Tanrım düşündükçe çıldıracakmış gibi hissediyordu. Sinirle saçlarını karıştırdı. Sakin olmalıydı fakat olamıyordu. Bunu yapan kişi başka bir sihirbaz olsaydı bunu yaptığına pişman ederdi onu ama lanet olsun ki kendi sihirbazıydı. Onu korumak onun göreviydi. Onu tehlikelerden korumalıydı hatta kendinden bile. Derin nefesler alıp veriyordu sakinleşebilmek için. İçinde büyük bir kargaşa vardı. Bir yanı onun için endişelenip, onun üzülmesine ve bu haline dayanamazken diğer yanı onu bir kaşık suda boğmak istiyordu. Bu nasıl bir çelişkiydi böyle bir yanı ona değer veriyor onun için endişeleniyor hatta belki onu küçük kız kardeşiymiş gibi görüyordu. Diğer yanıysa onun diğer sihirbazlarla aynı olduğunu ve beladan başka bir işe yaramadığını söyleyip ondan uzak durması gerektiğini düşünüyordu hatta sevgilisiyle ayrılmasının tek nedeninin o olduğu için onu bir kaşık suda boğmak istiyordu. Phin’inse tek yaptığı sessizce yapacağı açıklamayı beklemek ve bu olanların oldukça mantıklı bir nedeni olması için içten içe dua etmekti. Zira diğer türlü elinden gerçekten çekeceği vardı. Dikkati ağlamaktan şişmiş gözlerine takıldı. Sinirleri ve öfkesinin yanında derinlerde bir yerde acıma ve şefkat duyguları kendini yavaş yavaş göstermeye başlamıştı ama bunu belli etmiyordu.
Scarlett konuşmaya başlayınca gözlerini gözlerine dikti ve büyük bir sabırla açıklamasını dinlemeye başladı. İlk cümlesiyle başını hafif sağa eğdi. Evet ondaki problemi biliyordu. Bu problem unutulmayacak kadar büyük bir problemdi fakat scarlett her ihtimale karşı bunu her karşılaşmalarında göstermeli olarak hatırlatıyordu. Güvendiği birinin onu bırakmasıyla ilgili sözlerine onun için üzülse de omuz silkmekle yetindi. Hiç kimseye güvenme diye bir tabir duymamıştı anlaşılan ve ne yazık ki bunu neden söylediklerini acı bir şekilde yaşayarak öğrenmişti. Yine de bir an için onu yüzüstü bırakıp giden kişinin canına okuma isteğine engel olamamıştı lakin bu hissi çok kısa süre de geri plana itmeyi başarmıştı. Aralarındaki bağ yüzünden koruma içgüdüsünün onu ele geçirmesine izin vermemişti. Sonradan duydukları karşısındaysa resmen şok olmuştu. Öylece kalakalmıştı. Tanrım başına birkaç günde neler gelmişti. Kliniğe kapatmak mı lanet olsun hangi aile çocuğunu kliniğe kapatırdı ki? En azından bu gibi durumlarda ebeveynler çocuklarıyla iletişim kurmaya çalışır ve ona destek olup toparlanmasına yardım ederlerdi diye düşünüyordu. Olması gereken buydu en azından. Böylelikle kız daha da berbat bir ruh haline girmez ve oradan kaçmaya çalışırken 2 kişiyi öldürmezdi. Bir dakika bir dakika o az önce iki kişiyi öldürdüğünü mü söylemişti? O adam mı öldürmüştü? Bir hemşire ve bir doktor öldürmüştü öyle mi? Kahretsin ne tür bir belanın içinde olduğunun farkında mıydı acaba? Nefes almayı unutmuştu resmen. Kafasını toparlamaya çalışıyordu. Derin bir nefes aldı ve başını iki yana sallayıp kendine gelmeye çalıştı. Gözlerini scarlett’a dikerek ''Tanrım ben yokken neler olmuş. Lanet olsun hangi aile çocuğunu kliniğe kapatır ki? Sen o iki kişiyi öldürdüğünden emin misin? Yani nabızlarını kontrol ettin mi? Gerçekten nefes almıyorlar mıydı? Kalplerinin atıp atmadığına baktın mı?'' dedi. Sonra scarlett’ın başına gelen felaketlerden nasıl etkilendiğini düşünmeye başladı üzgün gözlerle ona baktı. Sonra yanında oturan sihirbazını belinden tutup kendine doğru çekip ona sarıldı ve ''Tanrım üzgünüm. Gerçekten tüm bu olaylar olurken yanında olamadığım için özür dilerim eğer yanında olsaydım kliniğe kapatılma konusuna müdahale edebilirdim.'' Dedi. Ailesinin beyniyle oynayabileceği gerçeğini hatırlayarak insanları ikna etmek konusunda perilerin çok harika yöntemleri vardı ve eğer bu klinik olayından haberdar olsaydı bu işi scarlett kontrolden çıkıp oradan kaçmaya çalışırken iki kişiyi öldürmeden önce halledebilirdi. Sonra geri çekilerek ''Peki bu klinik olayını neden bana haber vermedin?'' diye sordu. | |
| | | Scarlett Demon Sihirbaz
Mesaj Sayısı : 758 Kayıt tarihi : 01/06/12 Yaş : 32 Lakap : Katil, kan emici, dengesiz, psikopat
| Konu: Geri: Hafta sonu kabusu Çarş. Eyl. 12 2012, 03:02 | |
| Kendini nasıl toparlayabileceğini bilmiyordu. Yaralı olan bedeni değildi ki. Ruhu acıyordu, çok fazla yara almıştı. Sadece kalp kırıklığı neden olmamıştı buna elbet. Onun bu durumunu sadece tek bir kişiye ve tek bir olaya dahil etmek saçma olurdu. Çünkü yaptıkları, yaşadığı olaylar kalp kırıklığı gibi bir nedenle yapılırsa gerçek anlamda bir kliniğe ihtiyacı olurdu. Bedeni dışarıdan bakıldığında giderek daha iyi bir hal alıyordu. Ama ruhundaki acı yüzüne yansıyordu. En çokta hala nasıl ağlayabiliyor olmasına şaşıyordu. İki insanı bugün kendi elleriyle öldürmüştü. Üstelik hiç bir suçu olmayan iki insanı. Ailesi neden bir anda tutumlarını değiştirerek onu kliniğe kapatmaya karar vermişti ki. En çok bu durum onun canını sıkmıştı. Bedenine giren iğnelerden daha fazla canını yakmıştı. Ne olmuştu da ailesi onun kötü olacağını bile bile böyle bir kararı vermişlerdi. Küçüklüğünden bu yana bir sürü psikolog ile görüşmüştü. Evinde kendini güvende hissettiği yerde. Klinik fikrine kesinlikle karşıydılar, küçük kızlarını gözlerinin önünden ayırmak istememişlerdi ve böylesinin onun için iyi olacağını biliyordu. Şimdi ise yaptıkları doktorları çağırarak onu apar topar bir hastaneye tıkmak olmuştu.
Klinikteki dört duvar arasında geçen her saniyeyi saydığı zamanı hatırladı. Bu öyle bir hisdiki saniyeleri sayarken zamana bağlı gibi görünse de aslında orada geçirdiği dakikalardan bir haberdi. Klinikte kaç gün geçirdiği bilmiyordu. Zorla uyutulmanın vücuduna verdiği zarar da vardı tabi ve sonrası sonsuz kabustu onun için. Kalbindeki ağrı giderek daha fazla artmıştı. Kalp kırıklığı ile alakası olmayan ağrı. Kendini kapana kısılmış bir kurban gibi hissederek içinde yarattığı korkunun ruhuna verdiği zarardı, bu ağrının kaynağı. Hala gördüğü kabusları ne bir sıraya koyabiliyor ne de bunlardan bir şey çıkarabiliyordu. Zaten gördüğü görüntüler o kadar bulanıktı ki. Zihninde net kalan tek şeydi bir kadın sesi. Ona meleğim derken sesi yumuşa olmasına rağmen endişe vericiydi. Korkutucu, belki de gerçekten korkmalıydı. Phin'in ona anlattığı cadılardan biri ona musallat olmuş olabilir miydi? Onu lunaparkta gördüğünde en çokta bu nedenle ondan yardım istemişti aslında. sonuçta perisi olarak hiç bilmediği bir dünyada onun kanatları altına saklanabilirdi. Tabi ki az önceki aptallığı gerçekleştirmemiş olsaydı. Bu durum kendinden daha fazla nefret etmesini sağlamıştı. Phin arkasına bakmadan kaçsa ona diyebileceği hiç bir şeyi yoktu. Yine de her şeye rağmen dinlemeyi kabul etmişti işte onu. Ağzından dökülen her kelime ile onu nasıl etkilediğinin farkındaydı, ama hepsi ne yazık ki gerçekti. Yapmak istemese de yaşamak istemese de bunların tamamı başına gelmişti.
Soruları onu daha fazla yaralıyordu. Neden kullandığı kelimeler ya da konuşma tarzı değildi. Özellikle ölen o iki kişiden bahsettiği anda o cansız bedenler gözünün önüne gelmişti. Ailesi ise tamamen muamma dan ibaretti, kendi bile cevabı bilmiyordu ki.
"Ailemin bana bunu neden yaptığı bilmiyorum Phin. Onlar hayallerimi biliyorlardı, gücümü bilmiyor olsalar da. Ama her zaman bir şekilde eve bir psikolog çağırarak beni sakinleştirir ya da kendileri konuşarak bir şeyler yapmaya çalışırlardı. O gün neden böyle odlu gerçekten bilmiyorum... O iki insana gelince... Ben gerçekten öldürmek istememiştim Phin.... Ayrıca sana kalplerinin durduğunu söylemiştim ama bedenlerinin ne durumda olduğunu söylemedim... Çürümüş iki cesede dönüşmüşlerdi. İçten dışa doğru bir çürüme..."
Daha fazla konuşamadı onların gözünün önünden gitmesini istiyordu. Phin'in bir anda kendini ona doğru çekmesi görüntülerin yok olmasını sağlamıştı. Ona sıkıca sarılırken hala yanında birinin olması inanılması zor bir şeydi. O şu an aranan bir katildi aslında. Tabi polislerin peşine düşmüş olması sadece bir ihtimaldi. Phin'e sarılmayı bırakarak konuşmaya başladı yeniden.
"Phin her şey o kadar ani oldu ki aklımın ucuna bile gelmedi seni aramak geldiğinde ise çok geçti. Dört duvar arasında sıkışıp kalmıştım. Sonra ise... Ah..."
Ani bir acı tam dövmenin olduğu yerde kendini göstermişti.
"Lanet olsun yine oluyor... Ah..."
Acıyla elini dövmenin oraya götürdü. Yine ışıldıyordu. Ama neden buna ne sebep oluyordu. Ağrı dayanılmazdı.Kalbi dışarıya çıkmaya çalışıyordu sanki. Bakışlarını Phin'e odakladı içinden umarım yaklaşmaz diye düşünüyordu. Yeniden onun canını emerek her şeyi mahvetmek istemiyordu. Ama her şey o tersini istese de daha kötüye gidiyordu işte. Yere yığıldığın da gözleri kapanmaya başlamıştı. Uzandığı yerde ona yakın olan dokunan her bitki hızla çürüyordu ve sonunda gözleri tamamen kapandı.
| |
| | | Phin Silent Toprak Perisi
Mesaj Sayısı : 230 Kayıt tarihi : 13/06/12 Nerden : İstanbul Lakap : Serseri peri
| Konu: Geri: Hafta sonu kabusu Çarş. Eyl. 12 2012, 22:41 | |
| Bir an için hayat durmuştu sanki. Her şey ne zaman bu kadar içinden çıkılamaz bir hal almıştı bilmiyordu. Sadece birkaç gün… Birkaç günde hayatı alt üst olmuştu sihirbazının. Şimdi şuan burada oturmuş insan bile olmayan ama phin’in fark ettiği kadarıyla güvenebileceği, yardım isteyebileceği, onun yanında olacak, onu koruyacak ve yanına gidebileceği ondan başka kimsesi olmayan perisine hayatının nasıl alt üst olduğunu anlatıyordu sihirbazı. Tek dayanağının insan olmayan doğaüstü bir canlı, bir peri olması gerçeği garipti. Birkaç gün öncesine kadar hayatında değildi bu kızın. O gün evden çıkmasaydı ve gideceği yeri bedeninin belirlemesine izin vermeseydi muhtemelen hiç karşılaşmayacaklardı bile. Phin o zaman ormana hiç gitmeyecekti ve scarlett’ın hayatına da hiç girmemiş olacaktı. Ya da belki daha farklı şekilde mutlaka karşılaşacaklardı ilerleyen günlerde diye düşündü. Sonra hayır dedi kendi kendine eğer scarlett’la o gün karşılaşmamış olsalardı bir daha scarlett muhtemelen hapsi boylayacağı için karşılaşamayacaklardı ve onun bir sihirbazı olmayacaktı. Şuan burada durmuş aniden çöken sessizlikte scarlett’a bakarken acaba hangisinin daha iyi olduğunu merak ediyordu genç peri. Sihirbazını bulmuş olmak mı yoksa sihirbazını hiç bulamamak mı daha iyiydi emin değildi. Emin olduğu tek şey sihirbazını bu içinden çıkılmaz durumdan kurtarması gerektiğiydi. Onu hapishanede koruyamazdı sonuçta. Bu yüzden her ne kadar iki kişinin katili olup polisler tarafından muhtemelen çok geçmeden aranmaya başlayacak bir suçlu olsa da hapse girmesine izin veremezdi. Bir şekilde bu durumdan kurtulması gerekiyordu. Tanrım inanamıyordu sihirbazı katil olmuştu. Gerçi bu kısmı sanırım çabuk kabullenmesi gerekiyordu sonuçta oda bir katildi. Ailesini katledebilecek kadar acımasız ve duygusuz bir katil yine de bu durum sihirbazının istemeyerek katil olduğu gerçeğini kabullenmesinde yardımcı olmuyordu. O bir katil olamazı olmamalıydı en azından.
Bunun yükünü taşıyabileceğini düşünmüyordu çünkü. Gözlerini scarlett’a dikip o iki kişinin öldüğünden emin olup olmadığını sordu. Belki telaşla öldü sanmıştır diye umut ediyordu. Periler bir çok şeyi yapabilirlerdi belki ama ölü bir insanı diriltemezlerdi. Eğer scarlett gerçekten o iki kişiyi öldürdüyse onlar için yapabileceği bir şey yoktu. Bu durumda her şey daha zor olacaktı. Hala yaşayan ve ağır yaralar almış birini iyileştirebilir, insanların hafızalarıyla oynayabilir ve daha bir çok şey yapabilirdi fakat ölmüş birini diriltmek onun yapamayacağı bir şeydi. Scarlett’ın söyledikleri karşısında sessizliğini korumaya karar verdi. Bir plana ihtiyacı vardı. Günümüz teknolojisi de işin içindeyken silmesi gereken güvenlik kameralarının görüntüleri, onu görenleri belirlemek hafızalarını silmek, delilleri yok etmek zaman alacaktı. Kliniği halletse bile polislerden kurtulmak, ölenlerin ailesiyle uğraşmak gerçekten detaylı ve iyi bir plana ihtiyacı vardı. Tabi öncelikle sihirbazını güvenli bir yere götürmeliydi. Ona phin dönene kadar göz kulak olacak birine ihtiyacı vardı. Herhangi bir peri olmazdı güvenebileceği birileri olmalıydı. Phin’in kimseye güvenmediğini göz önüne alınca bunun imkansız olduğunu fark etti. Onun güvendiği kimse yoktu. Aslında vardı rose’a güveniyordu sorgusuz sualsiz fakat o eminim şuan ikisini gördüğü yerde öldürmek istiyordur bu yüzden o olmazdı. Elbette olanları açıklayıp onu geri alacaktı ama bu gün uğraşması gereken çürümüş iki cesetle beraber ölenlerin aileleri, klinik çalışanları, polisler, kamera kayıtları ve daha birçok önemli konu vardı bugün birde onunla uğraşamazdı.
Üstelik scarlett’ın kendini bir kaybetme durumu daha yaşarsa rose’u öldürebileceği ihtimali de vardı ve ne olursa olsun phin böyle bir riski göz önüne alamazdı. Onu kendi evinde tek başına da bırakamazdı peki ne yapacaktı? Kimden yardım isteyebilirdi ki? Ritüel olayını henüz atlatamamışken başına gelen şu olayları düşündükçe çıldıracakmış gibi oluyordu. Bir dakika ritüel tabi ya caitlyn ona güvenebilirdi. O cadı phin’e daha önce de yardım etmişti ona minnettardı. Bu durumda ona yardım edebilirdi. Scarlett’ın sesiyle kendine geldi. Ona bakarak ''Tabi ki öldürmek istememiştin. Senin onları isteyerek öldürdüğüne asla inanmam.'' Dedi onu teselli etmek istercesine. Scarlett’ın acı dolu sesiyle kendine tamamen gelerek ona tüm dikkatini verdi. Neler oluyordu? Scarlett’ın parlayan dövmesi takıldı gözüne ve okkalı bir küfür savurdu sinirle. Sanki hiç problemleri yokmuş gibi birde cadısı girmişti işin içine. Cadının gücünü iliklerine kadar hissetti. Bu daha da öfkelenmesini sağladı. Cadısı her kimse ondan ölümüne nefret ediyordu. Onu bulmaya çalışmaktan hiç vazgeçmeyecekti biliyordu ama uygunsuz zamanlarda sürekli olaya karışması onu çıldırtıyordu. Yine oluyor dediğine göre daha önce de birçok kez denemişti bunu. Phin’in ilk karılaştıklarında yaptığı büyü yüzünden yerini bulamamıştı belki fakat büyüyü ortadan kaldırmasının uzun sürmeyeceğini biliyordu. Şu ritüel olayından bir an önce kurtulmalıydılar. Cadısı sevgili sihirbazını bulmadan önce bitmeliydi bu iş. Scarlett’ın bayılmasıyla cadısı olacak kişiye işlerini daha çok zorlaştırdığı için lanet okudu. Ona doğru atıldı fakat son anda tam ona dokunacakken olanları görüp geri çekildi. Gücü kontrolden çıkmıştı o baygın olsa bile etrafındaki yaşam enerjilerini emmeye devam ediyordu. Birkaç dakika gücünün etkisizleşmesini bekledi. Gücünün etkisizleştiğini düşündüğü anda scarlett’ı kucaklayıp arabasına ilerledi. Scarlett’ı arabasının ön koltuğuna yerleştirdikten sonra kendi de direksiyona geçip arabayı çalıştırdı ve olabildiğince hızlı bir şekilde caitlyn’in malikanesine doğru yola çıktı. | |
| | | | Hafta sonu kabusu | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |